Korkut Akın

(Film Eleştirileri)
Eskişehir, İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema TV Bölümü mezunu, İstanbul Üniversitesi’nde gazetecilik yüksek lisansı yaptı, İşletme İktisadı Enstitüsü’nde de ihtisas. Yeşilçam’da reji asistanlığı ve senaryo yazarlığı ile başladı, televizyonlarda kültür … Devamı…»

*****

Diyetini Ödesen de Kurtulamazsın: Adaletin Eli

Dünyanın hemen tüm toplumlarında tanrı, aile ve intikam yaşamın belirleyici unsurlarındandır; her ne kadar doğru olmasa da, hemen herkes kendi hükmünü kendisi verir ve infaz eder. Tabii, ne demokrasi ne hukuk ne de yasalar buna izin verir. Vermemelidir de… Önemli olan ceza vermek değil suçun hayata geçirilmesini önleyici olmaktır.

İnsanlık tarihi boyunca savaşlar hep yaşanmış, barış ise (gerçekten barıştan söz ediyorum) birkaç yılla sınırlı kalmış. Buna karşın insanlar barış, huzur, demokrasi inancından, beklentisinden hiç geri durmamış. Barış bir gün gerçekten tüm dünyada oluşturulduğunda, muhakkak suç işlenmeyecek, kimse kimseyi öldürmeyecek, birbirini sömürmeyecek.

Adaletin Eli (Red Right Hand) filmi, bu hedefi, arzu edilmemesine rağmen herkesin kendi hukukunu uygulayarak elde edebileceğini gösteriyor. O zaman öyküyü özetleyerek başlamalıyız: Cash (Orlando Bloom), Büyük Kedi’nin (Andie MacDowel) çetesinde suç işleyen elemanlardandır, ama kurtulmak için diyet ödemiş, cezasını çekmiş ve sakin bir yaşama başlamıştır. Cash’in kızkardeşi ölünce, eşi Finney (Scott Haze) bunalıma girer, kurtuluşu alkolde bulur. Kızı Savannah’a (Chapel Oaks) ve Cash’e haber vermeden tefecilikle birlikte uyuşturucu kaçakçılığı da yapan, gaddarlığıyla bilinen Büyük Kedi’den para alır, işleri düzeltmek için. Büyük Kedi, Finney’in arazisine konmak için bu vade filan beklemeden harekete geçer. Tabii, Cash önlerine çıkar. Anlaşmalarına rağmen Büyük Kedi, sözünde durmayacaktır.

Adaletin Eli, iki saate yakın, hiç sıkmadan, alabildiğine akıcı, tipik bir aksiyon filmi. Başından ne olacağını biliyorsunuz, ama neyin hangi zamanda, hangi koşulla, nasıl içinden sıyrılabileceklerinin merakı sizi hiç bırakmıyor.

Yönetmen Ian Nelms, Eshom Nelms kardeşlerin dini inancın insanın moral desteği olduğunu vurgulayan filmi, aile (birliktelik) üzerine kurulmuş, buna bağlı olarak da intikam amaçlı yaşanması gerektiğinin altını çiziyor… Bulundukları kasabanın kolluk gücüne ve Şerif’e alttan alta bir güven duysalar da bu güvenin boşa çıktığını izliyoruz. Sahi, bizde farklı mı?

15 Mart’tan başlayarak gösterimde…

(12 Mart 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

*****

Bilmediklerinizi Kendinizde Bulursunuz: Memory

Bir an aklınıza bir şey gelir, ona takılırsınız ve hep aynı konu etrafında dolaşırken bulursunuz kendinizi. Bu, olmuş veya olmamışlıktan öte sizin zihninizde yarattığınız bir dünyanın izdüşümüdür. Ya o sanal duygulara inanırsınız ve hep öyle anarsınız ya da “saçma” olduğunu düşünerek unutmayı tercih edersiniz. Ta ki, hiç beklenmedik bir zamanda yeniden aklınıza takılana kadar… O zaman da olanla düşlenen birbirine karışmıştır artık; hangisi veya nereye kadarı gerçek nereden öncesi veya sonrası düş üzerine düşseniz de bulamazsınız.

Sylvia (Jessica Chastain), aynı okuldan mezun olduğu, ama aslında kendisini taciz ettiğini düşündüğü Paul (Peter Sarsgaard) ile yıllar sonra karşılaşır. Paul demans hastasıdır ve birçok şeyi hatırlamamaktadır (aslında belki de en güzeli, ne sorumluluk duyarsınız ne de yükümlülüğünüz vardır ama neylersiniz ki, mümkün olmaz her zaman). O tacizci genç olmadığını öğrendiğinde bir yakınlık doğar aralarında. Kızıyla birlikte yaşayan Sylvia, kaygılanmadan Paul’ü eve alır.

Şefkatli iyimserlik…

Yönetmenin asıl amacı ne gerilim yaratmak ne de soru işaretleri oluşturmaktır; sadece bir gerçekliğe parmak basmakta yalın ve sakince olayı anlatmaktadır. Seyirci kendi içinde alıp verir; kendisiyle bağ kurar, aynı şeyler kendi başına gelse ne yapacaktır acaba çelişkisini yaşar. Bu durumda sorulması gereken soru: “içiniz nasıl”dır? İyiyseniz, huzurluysanız, kaygılanacak bir şeyiniz yoksa tepkiniz de normal olacaktır. Ama -tabii, sadece siz bilebilirsiniz onu- içinizde geçmişten gelen bir eksiklik, aksaklık (bu sevgi de olabilir, ekonomik sorunlardan kaynaklı sıkıntılar da; abartırsak mutluluk bile…) varsa huzursuz olacağınız da kesindir. Michel Franco’nun, kendi yazıp yönettiği filmin iki ana kahramanı da belli ki yaşamın sillesini yemişlerdir ve her ikisi de birilerinin (Sylvia kızının ve kız kardeşinin, Paul ise kız kardeşi ve eniştesinin) desteğine ihtiyacı vardır. Muhakkak ki, her ikisi de bu desteği istememişlerdir, ama onlarsız da yapamazlar.

Başınıza kötü bir şey gelmiş olması gerekmiyor empati duymak için… Bir düşünün, aynı duyguları yaşıyorsunuz ister istemez. Kafanızda oluşan soru işaretlerinin yanıtını bulamayacaksınız, ama önünüze kocaman bir ufuk açılacak, muhakkak.

08 Mart’tan başlayarak gösterimde…

(05 Mart 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

*****

DİĞER YAZILARI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu