Bütün Hayatım: Dün, Bugün, Yarın

Dünya çapında şöhret olmak öyle kolay değildir. Çok, çoktan da çok çalışmak, en ince ayrıntısına kadar özen göstermek, iyi ilişkiler kurmak gerekir. Doruğa çıktığınızda sorumluluklarınız da artacaktır muhakkak ve daha sıkı sarılmak zorundasınızdır artık işinize, mesleğinize…

İşte, Sophia Loren. Adını duyan herkesin “Aaa!” nidasını duydum. Çarpıcı güzelliğiyle rol aldığı filmlerde biz izleyicilere yaşattığı o duygulu anlar, o coşkulu sevgi unutulur mu hiç? Sahi, hangi kadın kendisini Sophia Loren gibi görmemiştir? Hangi erkek sevgilisini Sophia Loren (veya onun can verdiği karakterle) özdeşleştirmemiştir? İtalyan sinemasının efsane yıldızı, anılarını toplamış: “Dün, Bugün, Yarın: Bütün Hayatım”da. Bakalım neler yaşamış…

Fırtınanın ortasında…

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ekmeğin bile bulunmadığı bir dönemde sadece kendisinin değil, annesiyle birlikte kardeşinin de hayatını kurtarmaktır hedefi. Tam kameranın önünde durduğunda kendisini de kadraja aldıklarını sanacak kadar küçük bir kızken tanışır setlerle. “Arabanın arka tekerleği” olarak tanımladığı figüranların işi ne denli bozduğunu da gözlemleyecektir o arada. Yüzlerce insanın posta paketi gibi bir uçtan diğerine hareketi, bağırış çağırışlar, lambaların verdiği ısı ve onca hareketliliğin yarattığı kaos yorucudur kuşkusuz. Tekrar çekimlerin setçilerin hataları dolayısıyla yapıldığı yanılgısından onlarsız olmazsa olmaz noktasına gelecektir kısa zamanda.

Annesinin elinden tutup, deyim yerindeyse, savaş sonrası hayatlarını kurtarmasını sağlamak için zorla götürdüğü setlerin bir kurtuluş olduğunun bilincine varacaktır küçük Sophia. Adı Sofia’dır ve incecik oluşu nedeniyle “kürdan”dır lakabı, hem ailede hem mahallede. Greta Garbo’nun benzeri bir genç kız aranıyordur, Sofia, yerel bir güzellik yarışmasında kendisini gösterme fırsatını kaçırmamıştır. Tek kelime İngilizce bilmese de güzelliğiyle figüran olabilme hakkını elde eder.

Yıldızlığı giden yol…

“Fotoromanlar, komünistlere göre halkın afyonu, Katoliklere göre günaha çağrı, entelektüellere göre -üstelik bunlara yaratan ve yazanların çoğu onlardı- kalitesiz ürünlerdi.” (s. 43) dese de o çok tutulan fotoromanlarla başlar asıl serüven. Fotoroman oyunculuğuyla tanınır ve hayranlarından mektuplar yağmaya başlar. Carlo Ponti ile Marcello Mastroianni, Vittorio De Sica, Zavattini, Federico Fellini ve aklınıza gelebilecek bütün kalburüstü sinemacılarla Charlie Chaplin ile de çalışır.

Daha başlangıçta (s. 74), “Hayata duyulan aşk, sınırsız sabır, bitmeyen umut” cümlesiyle kararlılığını, sevmediği hiçbir şeyi yapmadığını, hataları günahları, sevaplarıyla yaşanmışlıkları sergiliyor. Yaşamını tümüyle, acı tatlı zorlu set anılarıyla, zorunlu yolculuklarıyla, sevgililerini, aşklarını anlatıyor, yüksünmeden. Aşkları sorgulanıyor gazeteciler tarafından, tabii, öne çıkarılan da o magazinler oluyor her zaman. Yine de yılmıyor, bıkmıyor, usanmıyor kendisi, ailesi, çocukları ve torunlarına toz bile kondurmuyor.

Ciddiyet ve iyi niyet…

Güzelliğinin kendisini göklere çıkartabileceği gibi, yerlere de vurabileceğini kavradıktan sonra tutumunu belirler: “İnsanın kim olduğunu kabullenmesiyle ve bilinçle yarışabilecek hiçbir güzellik yoktu.” (s. 242) Cezaeviyle de tanışır, kocasının filmleri/borçları nedeniyle. Roma’dan New York’a, Los Angeles’ten Londra’ya, dağların arasında kaybolmuş gizli evine kadar geniş bir yelpaze vardır yaşamında. Onca insan vardır peşinde, kimi aşık, kimi sevdalı, paralı, ünlü… Kimi gerçekten yakıştırılır, kimi ise içindeki incecik bir teli titretir hâlâ. Frank Sinatra da vardır, Gary Cooper da… İlan-ı aşk edenlerden önüne dünyayı serenlere kadar. Tabii, Clark Gable ile Mastroianni’yi ayrı tutmak gerekir yukarıda sayılanlar çerçevesinde. Yine de kocası Carlo Ponti ile hiç ayrılmaz, çünkü ciddiyetini ve iyi niyetini hiç ama hiç bırakmamıştır gerek iş gerekse özel yaşamında.

Anılar ve günlük…

Sophia Loren, günlük tuttuğunu belirtiyor tüm yaşamı boyunca. Nerede ne yaptığı, hangi filmi hangi koşullarda çektikleri, yaşanan acı tatlı hatıralar hep not edilmiş. Dolayısıyla da 300 sayfayı bulan alabildiğine güçlü bir anılar toplamı çıkmış ortaya. Dili de başarılı.

Sophia Loren’in belki iki, belki üç katı film çekmiş, şöhrete ulaşmış oyuncularımızın böyle bir girişiminin olmaması ne acı. Bizde kötü baskılı, üç beş afiş ile birkaç fotoğrafla süslenmiş kitaplar dayanışma amaçlı satılmaya çalışılıyor. İnsan üzülüyor böylesi bir durumla karşılaşınca. Setlerde yaşananlar nasıl da merak uyandırıcıdır aslında. Dünya sinemasında yapılmayan o kadar çok şey var ki Yeşilçam’da… Bizim sinemamızda, son yıllarda yönetmenlerle yapılan nehir söyleşiler çıktı. Benzer yapıtların oyuncular, hatta fenomen olan “kötü adamlar” ve figüranlarla setçiler için de yapılmasını umuyorum.

Dün, Bugün, Yarın: Bütün Hayatım, Sophia Loren, Anılar, Kırmızı Kedi Yayınları, Temmuz 2015, 300 s.

(11 Aralık 2015)

Korkut Akın