Jason Bourne

Son yılların en sevilen, en hareketli, en sürprizli casuslarından biri Jason Bourne. Bu kez çok daha aktif, çok daha güçlü, çok daha etkileyici…

Serinin bu filmini de (The Bourne Supremacy ve The Bourne Ultimatum filmlerinin yönetmeni) Paul Greengrass yönetmiş, tabii Matt Damon, Bourne rolünde yine. Damon’a, Alicia Vikander, Julia Stiles, Vincent Cassel ve Tommy Lee Jones eşlik ediyor.

Sinemanın en büyük özelliklerinden birisi gündemle doğrudan bağ kurabilmesi, daha doğru deyişle izleyici hemen o bağı kuruyor ister istemez. Biz, kendi ülkemizde yaşananlarla bağ kurarken, kim bilir başka ülkelerdeki izleyiciler kendilerince ne sonuçlar (dersler) çıkardılar, çıkarıyorlar. Filmin girişindeki o hareketlilik ve CIA merkezinden hemen her alanın kontrol edilebilirliği, casusların (biz ‘gizli’, sivil polislerin diyebiliriz) hemen her yerde olması ve genel güvenlik kameralarının (MOBESE) her anı ve her hareketliliği takibi o izlenimi hiç kuşkuya yer bırakmaksızın sağlıyor. Siz, izleyici olarak ne süzersiniz tüm bunlardan, bilemem. Ama gerçekten çok etkileyici bir film izleyeceğiniz garanti.

Dünyanın dört bir yanında yaşananların hepsini, hiçbir anını kaçırmaksızın takip eden CIA, bu arada kendi iç sorunlarını da taşıyor oralara… Belki de tetiklediği olaylar da var. O karışıklığı fırsat bilip başka şeyler de karıştırıyor muhakkak ki. Film boyunca Atina’dan Londra’ya, Berlin’den Washington’a, Las Vegas’tan Silikon Vadisi’ne gidip geliyoruz, tabii yanımız sıra dijital dünyanın gelişmişliğini de taşıyarak. Filmin etkili yan öykücüklerinden biri de bu dijital gelişmeler…

Etkili yakın planlar
Hemen baştan belirtelim ki, bu filmi ekrandan izlemeyi kuruyorsanız eğer, tüm etkisini, tüm gücünü yitirmiş olacağını bilmelisiniz. Filmin önceki iki filmini de yöneten Greengrass, yakın plan çekimlerle hem izleyiciyi, kafanızı çevirmenize bile izin vermeksizin perdeye sabitliyor hem de sizi de o anın içindeymişçesine çekip alıyor içeriye. O güçlü görüntü eşliğinde, aksiyonun etkisini daha da yoğun hissediyorsunuz. Hızlı planlar, takip sahneleri içinde, birine ve/veya hedefe odaklanma çok zor ama film bunu yaşatıyor. O hızın arasında kaçabilme olasılığı yüksek planlar -ki, onlar belirleyici muhakkak- arada yineleniyor.

Filmin ne anlattığından öte nasıl anlattığı çok önemli. Ölüme odaklı bir casus, babasını öldürenleri belirleyip intikamını alıyor. Bu, bu kadarıyla hemen her casus filminin temel öykülerinden biri… Jason Bourne, diğerlerinden yakın planın etkileyici gücüyle sıyrılıyor.

Soğukkanlı geçiş…

Hemen her aksiyon filminde açık vardır, bir ve/veya birkaç soru işareti oluşur izleyicinin kafasında. Bu filmde de var kuşkusuz. CIA’nın en üst düzeyine kadar gelebilmiş (Alicia Vikander) biri, neyin peşinde olabilir? Sahi, bu sorunun yanıtını bulan, bizim ülkemizdeki darbe girişiminde bulunan komuta düzeyindeki askerlerin de gerekçesini çözebilir.

Günlerdir televizyon ekranlarından izlediğimiz darbe girişimi, sonuçları, etkileri gibi bitmez tükenmez komplo teorilerinden sıyrılmak, yeni bir soluk almak, belki de bakış açısını (Yavuz Turgul’a selam olsun) değiştirmek için kaçırılmaması gereken bir fırsat.

(29 Temmuz 2016)

Korkut Akın