Sen Ben Lenin, 32 Kısım Tekmili Birden

Bu hafta gerçekten çok keyifli; önce “Yan Etki”, şimdi de “Sen Ben Lenin.” İkisi de kısa film tadında, ikisi de tam tanımıyla sinema. Sinema anlatım sanatıysa “Sen Ben Lenin” bunu yerine getiriyor. Düşündürüyor, güldürüyor, sorguluyor, sorgulatıyor, merak ettiriyor, özellikle de araya giren metaforlarla…

“Ben yerli film izlemem” diyenlerin, dünya sinemasıyla karşılaştıracağı bir film “Sen Ben Lenin”. Kim ne derse desin tam bir kısa film. Nedenini de hemen söyleyeyim: Bir şey anlatma derdinde, taviz vermeyen, teknik ve/veya maddi eksikliklere karşın düş(ünce)sini yansıtan, bunun için de senaristinden oyuncusuna, montajcısından müzikçisine, set çalışanlarına kadar herkesin canla başla çalıştığı apaçık belli oluyor.

Güleriz ağlanacak halimize…

Sovyetler Birliği dağılınca, eski dönemde “değer” olan her şey kaldırılıp atılmış. Onlardan biri de Lenin büstü. Ahşap büst, dalgaların da yardımıyla Akçakoca’da kıyıya vurmuş. İlçe halkı büstü ne yapacağını bilememiş. Yoksulların ısınabilmesi için yakacak olmasını isteyenden tutun, bir meydanda turistlerin ilgi odağı olmasını sağlayacak heykel olarak sergilenmesine kadar… Bunca çeşitliliği arasında tabii ki dünya görüşü gereği birbirine zıt fikirleri olanları devletimiz takip edecektir. Devletin içinde de görüş ayrılığı vardır; Başbakan açılışına katılmak isterken büst ortadan kaybolur. Zaten film de bu kayboluş öyküsünü araştıran polisin sorgulamasına odaklanmıştır.

Hayatın karşımıza çıkardığı zıtlıkları polis de iyi kullanır; bir iyi polis vardır, bir kötü polis. Amaç iyi ya da kötü olmak değil, arananın bulunması, itiraf edilmesi ve sonuca ulaşılmasıdır. Ancak kasaba halkı bilinçlidir, bu oyunu yemez.

Oyunculuk hüner ister!

Film boyunca sorgulanan kasaba halkını izleriz. Kimi siyasi geçmişiyle övünür, kimi dini inancıyla… Kimi bir çıkar peşindedir, kimi polise yaranmak… Kimi diş geçiremediğini ispiyonlar polise, kimi hakkınca dik durur. Tek mekânda, hatta tek bir odada (sorguda) geçen filmde oyunculuk çok önemlidir ve yıldızlar geçidi diyebileceğimiz bütün oyuncular aksamadan rollerinin gereğini yerine getirmiş.

Kısa filmden gelen Yönetmen Tufan Taştan (ilk uzun metraj filmiymiş) Barış Bıçakçı’nın senaryosuna da katılarak gerçekten güçlü bir film çıkarmış. Kutluyorum.

Dikkat istiyor…

Film okuma rehberlerinde, jenerikle akan görüntünün filme dair birçok ipucu barındırdığı ifade edilir. Her zaman böyle midir, tartışılırsa da, bu filmde hem açılış hem kapanış jeneriği filmin tümünü bir kez daha sorgulamamıza yol açıyor. Film başlarken dikkatimi çektiyse de, ne olduğunu anlayamadığım görüntü, sondakiyle birleşince filmin sonunu da söylemiş oldu.

Çok seyrek de olsa pencereden görünen kasaba genelinde ve denizin üzerinde ilginç ve alabildiğine hoş (tabii ki tartışmaya açık, dikkatli seyirci atlamayarak ve birleştirince de keyif alacaktır) görüntüler hem merakı arttırıyor hem de rehberlik ediyor.

Edip Cansever’i sevenler için, “Mendilimde kan sesleri”ni duymak büyük mutluluk kaynağı olacaktır. Filme katkısını da göz ardı edemeyiz.

Aynı hafta gösterime giren, ama salon bulamadığı için de yarışa bir adım geriden başlayan “Yan Etki”nin yönetmeni için söylediklerimi Tufan Taştan için de söyleyeceğim. Taştan’ın muhakkak desteklenmesi gerekir. Yeni bir bakış, farklı bir yaklaşım getirecektir sinemamıza. Bu da elinden tutulmasıyla mümkündür ancak.

Sen Ben Lenin (Mizah, Gerilim, Heyecan); Yönetmen: Tufan Taştan; Senaryo: Barış Bıçakçı, Tufan Taştan; Oyuncular: Barış Falay, Saygın Soysal, Melis Birkan, Serdar Orçin, Nur Sürer, Salih Kalyon, Hasibe Eren, Özgür Çevik, Şerif Erol, Binnur Kaya… 26 Kasım’dan başlayarak gösterimde…

(24 Kasım 2021)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com