Umut Etmekten Yorgun: Kuru Otlar Üstüne

Bir filmi izlerken, film seyrettiğinizi unutuyorsanız o sinemadır. Zaman da zemin de önemli değildir, sizi sarıp sarmalamıştır ve o duyguyu yaşıyorsunuzdur.

Nuri Bilge Ceylan’ın, Cannes’da büyük övgüyle karşılanan ve dakikalarca ayakta alkışlanan filmi “Kuru Otlar Üstüne”, bir köy okulunda öğretmenlik yapan Samet (Deniz Celiloğlu), Kenan (Musab Ekici) ve Nuray’ın (Merve Dizdar), sosyal anlamda sığ ve sıradan yaşamına odaklanıyor. Tabii, Sevim (Ece Bağcı) ile öğrenci ilişkileri de yer alıyor; biraz platonik, biraz zaman geçirmek biraz da çocuksu… Filmdeki tipler sıradan olmakla birlikte perdenin dışına taşan karakterleriyle etkisini uzun süre tutuyor izleyicinin üzerinde; sokakta her an yanınızdan geçip gidiveren sıradan insanlar her biri aslında. Filmde, geleneksel kötü adam/kötü kadın yok; herkesin iyi ve kötü yanları var.

Film, Akın Aksu, Ebru Ceylan ve N. Bilge Ceylan’ın ortaklaşa yazdığı senaryo demek gerekir, sadece yaz ve kışı olan bir coğrafyada geçiyor; baharı görmeyen otlar, yerdeki kar kalkarken kuruyor. Bu önemli bir ayraç: İnsanın içinde iyiyle kötü, güzelle çirkin birlikte bulunuyor; iki duygu bıçakla kesilir gibi net çizgilerle ayrışamayacağı için, yaz ile kış arasında baharın olmadığını vurguluyor.

Otların yeşermeden kurumaya dönmesi, insanın yılgınlığının anlatımından başka bir şey değil. Nuri Bilge Ceylan, daha önceki filmlerinde de yapmıştı bunu; kendisini dışarıda tutup tüm karakterlere eşit uzaklıkta durarak, onları izleyicinin yorumunda canlandırmayı seviyor.

Sıradan Hayatın İhtişamı

Samet ile Kenan aynı lojmanı paylaşan iki öğretmen, köyde zaman geçirebilecek pek bir yer yok, dolayısıyla insanların birbirleri hakkında söyledikleri öne çıkabiliyor. Öğrenciye karşı davranışları yukarıya şikayet edilince iki arkadaş arasında da nedeni apaçık bir gerilim doğuyor. Kimse durduğu yerde değildir ikinci bir görüşmede… Nuray’ı, evlenmeyi çok isteyen Kenan’la tanıştırmasına karşın, o gerilimin (ben öyle yorumladım belki de) sonucunda kendisine uygun gören Samet gerçekten de aynı insan mı diye soruyorsunuz. Veteriner ve sürekli dağlara(!) gitmek isteyen arkadaşı, okulun hizmetlisi, müdür ve yardımcısı ile diğer öğretmenler de hem iyiler hem kötü. Filmin başında, Samet için “iyi” diyenler, sonunda o “iyi”liğin ne kadarının doğru ve içtenlikli olduğunu tartmak zorunda kalıyor.

Karakterlerin tümü aslında toplumsal yapının da göstergesi. Dört yıldır köyde olan Samet, kendince alabildiğine felsefik, entelektüel ve doğru baksa da bakışı diğerleriyle hep çatışıyor. Nuray, barışçıl bir eylemde (10 Ekim 2015, Ankara Gar Katliamı) bacağını kaybetmiş ampüte bir öğretmendir, materyalist bir bakışa sahip olsa da engeli nedeniyle duygusal bir boşluğa düşmüş, ama düşüncesiyle oradan çıkamamanın sıkıntısını yaşıyor, kimseye göstermek istemese bile. Kenan, yakın bir köydendir ve ailesinin (mahalle) baskısı altında evlenmek için hemen her fırsatı değerlendirmeyi düşünmektedir. Her üçü de kendince haklıdır, her üçü de toplumun yansımasıdır, her üçü de siz değilseniz bile en yakınınızdakilerdir.

“Kuru Otlar Üstüne”yi başından sonuna başarıyla taşıyan Deniz Celiloğlu, ama Cannes’da ödülü kapan -ona oranla az rolüne karşın- Merve Dizdar oldu. Bir nedeni vardır muhakkak. Benim aklıma gelen, Merve Dizdar’ın düzeyine çıkan bir başka kadın oyuncunun olmadığı; Deniz Celiloğlu’nun ise rakipleri arasından sıyrılamadığı… Her iki oyuncu da gerçekten çok başarılı. Öğrenci duygusallığını çok iyi taşıyan ve yansıtan Ece Bağcı da unutulmamalı, alabildiğine yalın ama gözlerinde bambaşka ateşler yanan bir karakteri canlandırmış.

29 Eylül’den başlayarak gösterimde…

(25 Eylül 2023)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Altın Koza Sahiplerini Buldu, Türkan Şoray ve Kadir İnanır’a Sinemanın Yüzü Ödülleri Takdim Edildi

30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin ödül töreni, Sinemamızın Yüzü Ödülleri’nin sunulmasıyla yapıldı. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda En İyi Film Ödülü’nü, Umut Subaşı’nın yönettiği Sanki Her Şey Biraz Felaket filmi; En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo Ödülü’nü Umut Subaşı; En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü Cam Perde filmindeki rolüyle Selen Kurtaran ve Rıza Akın En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü ise Karganın Uykusu filmindeki rolüyle Ahmet Ağgün aldı.

  • Basın Bülteni
  • Kapanış Töreni görüntüleri için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Altın Koza Sahiplerini Buldu, Türkan Şoray ve Kadir İnanır’a Sinemanın Yüzü Ödülleri Takdim Edildi yazısına devam et

Altın Koza’da Yarışma Filmlerinden Açık Kapılar Ardında ve Suyun Üstü Seyirci ile Buluştu

30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında Çukurova Altın Koza Film Akademisi tarafından gerçekleştirilen paneller, Mert Fırat’ın konuşmacı olarak yer aldığı Oyuncu ile Nasıl Çalışılır ile devam etti. Panelin ardından Mert Fırat’ın kurucusu olduğu İhtiyaç Haritası’nı konu alan İhtiyaç Haritası Dayanışma Belgeseli gösterildi. Gösterim sonrası Mert Fırat, belgesel ekibi ve İhtiyaç Haritası yetkilileri sinemaseverlerin çeşitli soruları yanıtladı.

  • Basın Bülteni
  • Beşinci gün görüntüleri için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Altın Koza’da Yarışma Filmlerinden Açık Kapılar Ardında ve Suyun Üstü Seyirci ile Buluştu yazısına devam et

Korku ve Dehşet Yılları

1976 yılı ülkemiz için zor yılların başlangıcıdır. OPEC krizi ile başlayan uluslararası ekonomik krizin ülkemizin siyasal ve sosyal düzenini hızla felâkete sürüklediği yılardır bunlar. Bu dönemde benzer bir kaderi paylaştığımız Güney Amerika ülkelerinden Şili’yi cehennem ateşi daha erken sarmış. Manuela Martelli imzalı ‘1976’ üç yıl önce bir askeri darbe ile sosyalist başkan Salvador Allende’yi deviren Pinochet cuntasının gemi azıya aldığı karanlık süreçten bir kesiti dönemi bilene bilmeyene hatırlatmak istemiş. İyi de yapmış.

Korku ve dehşet yıllarını başarılı filmleri ile gündeme getirmiş saygın belgeseci Patricio Guzmán, Sebastián Lelio ve de son Venedik şenliğinde cani generali bir vampir formunda anlatmayı denediği ‘Kont / El Conde’ filmiyle gündeme gelen ‘Tony Manero’ yönetmeni Pablo Larraín gibi Şilili ustaların izini süren 1983 doğumlu Martelli, dünya prömiyerini geçtiğimiz yıl Cannes’da yapan ilk uzun metrajında döneme kendi halinde varlıklı yaşamını sürdüren burjuva bir ev kadınının gözünden bakmak istemiş.

Film, Santiagolu doktorun karısı Carmen’in tadilatta olan yazlık evlerinin duvarı için renk seçtiği atölyede başlıyor. Orta yaşlardaki kadın boya fıçıları arasında elindeki broşürden bir Venedik gün batımının pembe kızıllığını yakalama derdindedir. Aniden sokaktan gelen bağırış çağırıştan irkildiğinde pembe boya saks mavisi zarif ayakkabısına damlar. Evet dışarda kan vardır! Yaşanan arbededen güpegündüz bir kadının askerler tarafından götürüldüğünü duyarız. Boş sokaktaki arabanın tekeri altına sıkışmış ayakkabı tekinin derdest edilen kişiye ait olduğunu anlarız.

Radyo ve televizyon yayınlarının cunta güzellemeleri ile kesildiği ülkede olan bitenden habersiz yaşayan Carmen, sayfiye evinin bulunduğu küçük kasabanın yardımsever rahibinin ricası ile bacağından kurşun yemiş yaralı bir gencin bakımını yapmayı kabullenişi hayatının dönüm noktasıdır. Gençliğinde doktor olma isteği ataerkil aile düzeninde engellenmiş, bu arzusunu İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızıl Haç hemşireliği yaparak gidermeye çalışmış, rahibin gözetiminde görme engellilere desteğini sunmaktan geri durmamıştır o. Lakin yaşamının bu kaçınılmaz dönemecinde direnişçi Elias’a herkesten gizli olarak bakmayı kabul etmesi öncelikle onun kendi gözlerindeki bağın çözülmesine neden olacaktır.

‘1976’ usul usul yol alan, sırça köşkünde yaşayan bir kadının dehşet içinde olan biteni fark etmesi üzerinden gerilimini kuran incelikli bir yapım. Çevresinde yaşatılan zulmün, işkencenin, okyanusa atılmış faili meçhullerin farkındalığı ile uykuları kaçan Carmen’in uzaktan uzağa Hitchcock’un bizde ‘Gizli Teşkilat’ adıyla gösterilmiş ünlü ‘North by Northwest’ine göndermeler yapan, orta yaşlı burjuva kadının tekinsiz metruk yerleşimlerde Elias ve örgüt arkadaşları arasında irtibat kurmaya yönelik çabaları bir sonuç verecek midir. Hiç kimsenin güvende olmadığı bir kanlı düzende bireysel sorumluluk almadan gözyaşı dökmenin bir anlamı olacak mıdır?

Bizde de gösterilen 2004 yapımı ‘Machuca’da oyuncu olarak yer almış olan genç Martelli senaryoyu büyükannesinin 1976 yılındaki intiharından yola çıkarak yazmış. Ataerkil düzenin kendilerine anne ve ev hanımı rolünü biçtiği, tutkuları gözyaşlarında yitip gitmiş kadınları temsil ediyor Carmen. Başrolde Aline Küppenheim’ın çok parlak bir oyun verdiği bu iddiasız ama güçlü filmi görmenizi öneririm.

(22 Eylül 2023)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Altın Koza’da Kuru Otlar Üstüne Rüzgârı Nuri Bilge Ceylan ve Film Ekibi Dakikalarca Ayakta Alkışlandı

Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Kuru Otlar Üstüne Türkiye prömiyerini 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde yaptı. 76. Cannes Film Festivali’nde, Merve Dizdar’a oyunculuk performansıyla En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandıran film, Türkiye’de ilk kez Altın Koza’da izleyici karşısına çıktı. Film biletlerinin satışından elde edilen gelirin İhtiyaç Haritası aracılığıyla deprem bölgelerine ulaştırılacağı gösterim yedi salonda yapıldı.

  • Basın Bülteni
  • Gösterimden görüntüler için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Altın Koza’da Kuru Otlar Üstüne Rüzgârı Nuri Bilge Ceylan ve Film Ekibi Dakikalarca Ayakta Alkışlandı yazısına devam et

Altın Koza’da Onur Ödülleri Perran Kutman ve Cihan Ünal’a Verildi

30. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nin Onur Ödülleri Töreni, muhteşem bir geceye sahne oldu. Bu yılki Onur Ödülleri, Perran Kutman ve Cihan Ünal’a verildi. Festivalin ulusal yarışma filmlerinden Kıyıda, Annesinin Kuzusu ve Ceylin filmlerinin gösterimleri, yönetmen ve oyuncularının katılımlarıyla gerçekleştirildi. Belgesel Film Yarışması ve Kısa Film Yarışması finalist filmlerinin gösterimi yapıldı. Festival, söyleşiler, paneller ve özel gösterimlerle sürüyor.

  • Basın Bülteni
  • Dördüncü gün görüntüleri için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Altın Koza’da Onur Ödülleri Perran Kutman ve Cihan Ünal’a Verildi yazısına devam et

Geriye Aşk Kalacak

Kısacık hayatımızın gündelik akışı içinde hüzün ile mutlu olma ihtimallerini harmanlayan enfes sineması ile Mia Hansen-Løve çağımızın en saygın auteur sinemacılarından biridir. Soyadını Danimarka’dan Fransa’ya göçmüş büyük babasından alan Fransız yazar yönetmenin 16 yıla sığdırdığı sekiz uzun metrajı ve kısalarından oluşan tüm yapıtları 21 – 30 Eylül tarihleri arasında İstanbul Modern Sinema’nın programında yer alıyor. 30 Eylül Perşembe günü 18:00’de yönetmenin katılımı ile sonlanacak olan toplu gösteri İstanbullu izleyiciler için mevsimin heyecan verici ilk önemli sinema etkinliği olarak dikkat çekiyor.

Yönetmenin oto-kurmaca olarak nitelendirdiği senaryoları onun çevresindeki kişilerin yaşamlarından ilham alır. ‘Elveda İlk Aşk / Goodbye First Love’ kendi ilk aşkının hüznünü, ‘Eden’ abisinin DJ’lik serüvenini anlatır. ‘Çocuklarımın Babası / Le Père de Mes Enfants’ gencecik bir kızken ilk filmi ‘Her Şey Bağışlandı / Tout est Pardonné’nin çekilmesine fırsat sağlayan yapımcı Humbert Balsan’ın bilinmeyen yönleri üzerinedir. Derken 2016 yapımı unutulmaz ‘Gelecek Günler / L’Avenir’ çıkagelir. Film, Isabelle Huppert’in muhteşem yorumuyla hayat verdiği felsefe öğretmeni annesinin, 25 yılın ardından yine felsefeci olan babası tarafından terk edildiği dönemi perdeye taşır. ‘Bir ömür boyu kendisini seveceğini düşündüğü’ kocasının açıklamasıyla şaşkınlığa düşen, sonrasında yaşlı annesinin ölümü ve yetişkin çocuklarının yuvadan uçmasıyla kendini hiç beklemediği bir özgürlük alanının tam ortasında bulan 50’li yaşlarındaki kadın için filmin Fransızca özgün ismi olan ‘Gelecek’ ne çok karanlık ne de çok aydınlıktır. Hayat sakin akışına bırakılarak yaşanacaktır.

2021 yapımı ‘Bergman Adası / Bergman Island’ birlikteliklerini sürdüren ikisi de yönetmen çiftin hikâyesi üzerine serbest vezin bir çalışmadır. Parisli kadın sinemacının kendisinden 15 yaş büyük olan Fransız sinemacı Olivier Assayas ile 2016’da noktalanmış uzun bir birliktelikleri ve bu ilişkiden dünyaya gelmiş bir kızları olduğunu biliyoruz. Kendisi hikâyenin tümüyle özyaşamsal olmadığını ifade eder bir kez daha. Ve hikâye otobiyografiyi aşarak, bir kadın sanatçının geçmişini ve geleceğini sorguladığı yaratıcılık egzersizine dönüşür. İlk bir saatlik bölümü Ingmar Bergman üzerine yoğun referanslar barındıran yapıt, sanıldığı gibi İsveçli efsanevi yaratıcı üzerine bir çalışma, Bergman’ı yücelten ya da yapamadıkları için eleştiren bir film değildir. Referans aldığı ustası onun için bir teselli kaynağı, öykünün ana karakteri için bir nevi sığınak olarak kalmaya devam edecek, ancak tanıklıkları onun kendisini keşfetmesine yol açacaktır.

Hansen-Løve bizde Filmekimi gösterimlerinde büyük beğeni toplamış son filmi ‘Güzel Bir Sabah / Un Beau Matin’de daha önceki filmlerinde kendisine ilişkin hayal kırıklıklarının izlerini gözlemlediğimiz babasını karşımıza çıkarır. Hayatını düşünmeye adamış, birçok şeyi kaybetmenin ve adım adım kaybedecek olmanın ürkütücü farkındalığını deneyimleyen felsefe profesörünün dramını perdeye taşıyan ve kimilerinin ‘Gelecek Günler’in bir çeşit devamı olarak nitelediği film, eşini kaybetmiş, hayatın türlü dertleri ile boğuşan tek çocuklu Sandra’nın mutlu olma arayışının öyküsü etrafında şekillenir. Léa Seydoux, Pascal Greggory, Melvil Poupaud, Nicole Garcia’dan oluşmuş benzersiz oyuncu takımı ile bir kez daha oto-kurmaca’ya yönelir sinemacı. Babasını unutturmama çabası ile onun ‘Balade en Maladie Rare’ (Nadir Hastalıklarda Gezinmek) notları girer öyküye. İsveçli caz piyanisti Jan Johansson’ın müziklerini ustası Bergman’ın az bilinen ve evlilik dışı bir tutku üzerinden gelişen 1969 yapımı ‘Temas / The Touch’ filminden ödünç alır. Babanın Schubert tutkusu -Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’na da bezemiş olduğu- bestecinin hüzünlü piyano sonatında yansır. Şu üç günlük ömürlerinin tadını çıkarmak için çabalayan Sandra ve Clément’ın mutlu olma ihtimallerine son jenerikte Bill Fay’in kendi yorumladığı bestesi ‘Love Will Remain’ eşlik eder. Kısacık hayatımız bir su gibi akıp gidecek, geriye aşk kalacaktır çünkü.

(21 Eylül 2023)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Yaratıcı

Gareth Edwards’ın yönettiği ve John David Washington, Gemma Chan, Ken Watanabe ile Sturgill Simpson’un oynadığı Yaratıcı (The Creator), 29 Eylül 2023’de UIP Filmcilik dağıtımıyla Disney Studios Türkiye tarafından vizyona çıkarılıyor.
Film, insan ırkı ile yapay zekâ güçleri arasında gelecekteki bir savaşın ortasında geçiyor. Eski özel kuvvetler ajanı Joshua, eşinin kaybolmasının acısını çekerken Yaratıcı’yı ve onu yaratan mimarı öldürmek üzere görevlendirilir. Joshua ve seçkin ajanlardan oluşan ekibi, düşman hatlarını geçerek yapay zekânın işgâl ettiği karanlık dünyanın kalbine yolculuk eder. Ancak yapay zekâ bir çocuk formundadır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Altın Koza’da Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Sineması Paneli Sanki Her Şey Biraz Felâket, Bir Gün 365 Saat ve Karganın Uykusu Seyirci Karşısına Çıktı

30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, yoğun üçüncü gün programıyla etkinliklerine devam etti. Sinemaseverlerin yoğun ilgi gösterdiği festivalin üçüncü gününde, Engin Ayça, Halil Ergün, Biket İlhan, Şerif Gören ve Reis Çelik, Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Sineması panelinde konuştu. Ulusal yarışma filmlerinden Sanki Her Şey Biraz Felaket; Bir Gün, 365 Saat ve Karganın Uykusu filmlerinin gösterimleri yönetmen ve oyuncularının katılımlarıyla gerçekleştirildi. Festival kapsamında, Çukurova Altın Koza Film Akademisi’nin düzenlediği özel söyleşiler, Belgesel Film Yarışması ve Kısa Film Yarışması finalist filmlerinin gösterimleri yapıldı.

  • Basın Bülteni
  • Üçüncü gün görüntüleri için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Altın Koza’da Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Sineması Paneli Sanki Her Şey Biraz Felâket, Bir Gün 365 Saat ve Karganın Uykusu Seyirci Karşısına Çıktı yazısına devam et

Büyük Felaket: Asit Yağmuru Bu Cuma Sinemalarda

Cesaretin Var Mı Aşka?, Küçük Beyaz Yalanlar filmleriyle tanıdığımız, Cesar ödüllü usta oyuncu Guillaume Canet ve Laetitia Dosch’un oynadığı Büyük Felaket: Asit Yağmuru filminde hayatları için savaşan bir aileyi izliyoruz. Prömiyerini Cannes’da yapan filmin yapımcıları arasında 2022 En İyi Film Oscar’ını alan Coda’nın yapımcıları da var. Dünya genelinde yaşanan yüksek sıcaklıklarla birlikte asit yağmurları da ölümcül bir seviyeye gelir. Latin Amerika’dan Fransa’ya, dünyanın dört bir yanına dağılan bu yağmurlar büyük bir paniğe ve kaosa sebep olur. Bu felaketin tam orta yerinde kalan bir aile ise hayatta kalmak için bir an önce oldukça güvenli bir yer bulmak zorundadır.

Farklı Kültür ve Yaşamları Bir Araya Getiren Kaleydoskop Seçkisi

Engelsiz Filmler Festivali, Kaleydoskop Seçkisi’yle, dünya sinemasında farklı filmleri izleyicisiyle buluşturacak. Seçkide Japon yönetmen Kore-eda Hirokazu’nun Canavar (Monster), Norveçli yönetmen Ole Giæver’ın Dereler Özgür Aksın (Let the River Flow), Hollandalı yönetmen Aaron Rookus’un Hoşçakal Yabancı (Goodbye Stranger) ve Alman yönetmen Ayşe Polat’ın Kör Noktada (Im Toten Winkel) adlı filmleri yer alıyor.

Farklı Kültür ve Yaşamları Bir Araya Getiren Kaleydoskop Seçkisi yazısına devam et

Altın Koza’da İkinci Gün Coşkusu

30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, ikinci gün programıyla devam etti. Festivalin ikinci gününde, ulusal yarışma filmlerinden Yüzleşme, Cam Perde ve Öte seyirci ile buluştu. Yönetmen Reis Çelik, Lal Gece filminin özel gösterimi sonrası söyleşi gerçekleştirdi. Yoğun program, Çukurova Altın Koza Film Akademisi’nin düzenlediği özel söyleşiler, Belgesel Film Yarışması ve Kısa Film Yarışması finalist filmlerinin gösterimi ile devam etti.

  • Basın Bülteni
  • İkinci gün görüntüleri için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Altın Koza’da İkinci Gün Coşkusu yazısına devam et

Suyun Üstü Filmi Türkiye’de İlk Gösterimiyle 30. Altın Koza Film Festivali’nde

Aslıhan Ünaldı’nın yönettiği Suyun Üstü, 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde gösterilecek. Film; siyasi yazıları nedeniyle hapse girme tehdidiyle karşı karşıya kalan bir gazetecinin, ailesiyle birlikte Ege kıyılarında çıktığı yelken seyahatinde ortaya çıkan sırları konu alıyor. Kadın karakterlere yoğunlaşılan filmde; aile ve ilişkiler gibi meseleler üç farklı jenerasyonun gözünden işleniyor.

Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Emek Ödülleri Verildi

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında 30. kez sinemaseverlerle buluşan Adana Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nin açılış gecesinde Orhan Kemal Emek Ödülleri sahiplerine takdim edildi. Emek Ödülleri, Türk Sineması’na sesiyle emek veren, Yeşilçam’ın şarkılarının unutulmaz sesi Belkıs Özener’ ve Genç Sinema hareketinin kurucularından yönetmen Ahmet Soner’e verildi. Merkez Park Amfi Tiyatro’da Yetkin Dikinciler’in sunumuyla gerçekleşen törende sevilen sanatçı Candan Erçetin, Yeşilçam filmlerinden şarkılar seslendirdi.

  • Basın Bülteni
  • Töreni izlemek için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Emek Ödülleri Verildi yazısına devam et

Adana Film Festivali’nde Türkiye Prömiyerini Yapacak, Umut Evirgen’in Yeni Filmi Annesinin Kuzusu’nun Teaser’ı Yayınlandı

Senaryosunu Feride Çiçekoğlu ve Umut Evirgen’in beraber kaleme aldığı, Umut Evirgen’in son uzun metrajlı filmi Annesinin Kuzusu Türkiye prömiyerini 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde 21 Eylül günü yapacak. Festivalin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda ilk kez seyirci ile buluşacak filmden ilk görüntüler yayınlandı. Annesinin Kuzusu filminin oyuncu kadrosunda Selin Şekerci, Kubilay Aka, Necip Memili, Hatice Aslan, Tansu Taşanlar gibi başarılı isimler yer alıyor. Sevgi sözcükleriyle gizlenen terörün peşine düşen Annesinin Kuzusu, alışılmadık bir aile hikâyesi ile herkesin geçmişindeki travmalarına kapı aralamaya çalışıyor.

  • Basın Bülteni
  • Teaser’ı izlemek için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu