Sinemamıza set teknisyeni, dublör, yapım amiri ve oyuncu olarak emek veren Hasan Demircan, 18 Ocak 2025 Cumartesi günü hayatını kaybetti. Demircan, Eşkıya, Gönül Yarası, Kabadayı ve Av Mevsimi filmlerinde Şener Şen’in dublörü olarak görev yaptı. Dayı, Yüreğimde Yare Var, Acıların Çocuğu, Sultan, Asi Kabadayı, Biri Beni Gözlüyor, Gülbeyaz, Sabah Olmasın, Veda Gecesi adlı filmlerde yapım amiri olarak görev yapan Hasan Demircan’ın oynadığı filmler arasında ise Kara Duvak, Irgat, Sabahın İlk Işıkları, Sevda, Sağ Salim, Pek Yakında adlı filmler var. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Hasan Demircan’ı Kaybettik
Yapay Zekâ Şarkısı Fenomen Oldu, Türk Sinema Tarihinde Bir İlk, Bu Şarkı Karantina’da Patladı
Uzun zamandır durgun olan sinema gişelerini hareketlendiren ve yeni yılın en fazla gişe yapan filmi olan Karantina, sinemasever izleyicilerden takdir görmeye devam ediyor. Beyza Alkoç’un en çok satan kitabının aynı adla sinema uyarlaması olan filmin, oyuncu kadrosu, prodüksiyonu ve kitabı sevenlerin beklentisini karşılamasının yanı sıra şimdi de son jenerik müziği ile konuşuluyor. Sinemaseverlerin özlediği gençlik filmi beklentisini karşılayan yapımın sonunda yer alan şarkı, sinema sektörü tarihinde bir ilki yaşatıyor. Gençlik enerjisine uygun ve çağı yakalayan bir davranışla, yapay zekâya yaptırılan filmin arka jenerik müziği ile orijinal bir yeniliğe imza atılmış oldu.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Flow: Bir Kedinin Yolculuğu
Gints Zilbalodis’in yönettiği animasyon film Flow: Bir Kedinin Yolculuğu (Flow), 24 Ocak 2025’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarılıyor.
Kedi, yalnız bir hayvandır. Evi büyük bir sel tarafından yerle bir edilince, çeşitli hayvan türlerinin yaşadığı bir teknede sığınak bulur ve farklılıklarına rağmen onlarla iş birliği yapmak zorunda kalır.
Kırarım Kalbini Filminin Ana Afişi Paylaşıldı
Ana afişi paylaşılan Kırarım Kalbini filminin konusu “Ne kadar uğraşırsan uğraş, geçmişinden ayrılamazsın.” cümlesiyle özetlenebiliyor. Bu Sevgililer Günü’nde Ke Huy Quan, geride bırakmak istediği karanlık bir sırrı olan yumuşak huylu bir emlakçı olarak ilk büyük başrolüne koşuyor. Çığır açan aksiyon filmleri Önemsiz Biri, Vahşi Gece, Suikast Treni, Sarışın Bomba ve Dublör’ün yapımcıları 87North’tan içgüdüsel, yüksek oktanlı bir öfke ve intikam hikâyesi geliyor. Emlakçı Marvin Gable, ölüme terk ettiği eski suç ortağı Rose’dan kan kırmızı bir zarf alır. Şimdi Marvin, acımasız tetikçilerin dünyasına geri dönmüştür. Marvin geçmişiyle yüzleşmelidir.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Karabasan, Dublaj Seçeneğiyle 07 Şubat’ta Sinemalarda
Sam Claflin’in başrolünde yer aldığı Karabasan filminde, çocukluğu boyunca kendisine musallat olan kötü bir ruhun yeniden ortaya çıkmasıyla yaşamı kâbusa dönüşen bir babanın hikâyesi anlatılıyor. Filmin yapımcılığını Twilight Saga, Maze Runner, Smile gibi birçok başarılı filme imza atan Marty Bowen yapıyor. Ayrıca Black Mirror, Peaky Blinders, Doctor Who ve Sherlock gibi dünyaca ünlü serilerden hatırlanan Colm McCarthy yönetmen koltuğunda oturuyor. Patrick çocukluğundan bu yana asla unutamadığı varlıkla yeniden karşılaşır. Ancak bu kez savaş ailesi içindir. Karabasan, A90 Pictures dağıtımıyla dublaj seçeneğiyle 07 Şubat’ta vizyonda.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Gençler Karantina’yı Çok Sevdi
Beyza Alkoç’un Karantina kitabının, aynı isimle sinema uyarlaması gençlerin büyük ilgisiyle karşılandı. Uzun süredir sinemada böylesine bir ilgiye şahit olmadıklarını belirten sinemacılar, gişelerin hareketlenmesinden duydukları memnuniyeti dile getirdiler. 2025’in açılışta en fazla bilet satışı yapan filmleri arasında yer almayı başaran Karantina genç ve çok yetenekli oyuncu kadrosunun yanı sıra, duayen isimlerin de yer almasıyla iyi bir seyirlik olarak sinema izleyicisini memnun etti.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
The Brutalist
Brad Corbet’in yönettiği ve Adrien Brody, Felicity Jones, Guy Pearce ile Joe Alwyn’in oynadığı The Brutalist, 31 Ocak 2025’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarılıyor.
Bu iddialı dönem filmi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “Amerikan rüyasını” yaşamak için ABD’ye göç eden Macaristan doğumlu, Bauhaus eğitimli Holokost kurtulanı mimar Laszlo’nun yolculuğunu ve hayat hikâyesini anlatıyor.
Dünyayı İyi İnsanlar Kurtaracak
Ülke genelinde az sinemada, sınırlı seans düzeninde gösterimi süren ‘Böyle Küçük Şeyler / Small Things Like These’ sade görünümünün derininde çok önemli şeyler söyleyen ve herkes tarafından izlenmesi gerekli bir film. Belçikalı yönetmen Tim Mielants’ın imzasını taşıyan, geçtiğimiz yıl Berlinale’nin açılışında dünya prömiyerini yapmış olan yapım, 80’li yıllarda bir Noel arifesinde İrlanda’nın güneyindeki küçük bir kasabada yaşananları anlatıyor. Karısı Eileen ve 5 kızıyla yaşadığı mütevazi evinde huzurlu düzenini sürdüren kömürcü William Furlong (Cillian Murphy), zorlu yaşam mücadelesine rağmen çevresinde tanıklık ettiği onca yoksulluğu kendine dert edinmiş bir adamdır. Babasını hiç tanımamış, gencecik annesiyle sığındığı çiftlik evinde büyümüş olan genç adam, gün ağarmadan kamyonetine atlar, siparişleri teslim etmeye koyulur. Akşam evine döndüğünde önce ellerinin kirini fırçalar uzunca bir süre. İçerde keyifle günlük işlerini, ödevlerini tamamlayan boy boy kızları ve karısı (Eileen Walsh) ile sıcak aile yuvası beklemektedir onu. Evdeki huzuruna rağmen sessiz ve içe dönüktür genç adam. Yetimliğinin verdiği hüzünle geçmişine dalar
uzun uzun. Acımasız hayat şartlarının altında ezilen, işsiz güçsüz alkolik baba evlerinin çaresiz çocuklarına kol kanat germesi bundadır. Bir şafak vakti kömür siparişi için kasaba manastırına uğradığında, genç bir kızın tüm itirazına rağmen ebeveynlerince rahibelere teslim edilişine tanık olur, daha sonra baş rahibe ile hesap işlerini konuşmak üzere kurumun kapısını çaldığında içerde temizlik yapan bazı kızların yardım çağrısı ile irkilir. Birkaç gün sonra bir şafak vakti yine teslimat için uğrayıp, manastıra kapatılan Sarah’yı (Zara Devlin) üstü başı perişan bir biçimde kömürlüğe kilitlenmiş olarak bulduğunda yine sessiz, yine düşünceli ancak bir karar aşamasında olduğunun farkındadır artık.
Dilimize aynı adla adla çevrilmiş, İrlandalı yazar Claire Keegan’ın 80 küsur sayfalık kısa romanından uyarlanmış olan yapım, daha önce Peter Mullan imzalı 2002 yapımı ‘The Magdalene Sisters’, Stephen Frears’ın yönettiği 2013 yapımı ‘Philomena’ gibi filmlere kaynaklık etmiş ‘Magdalene Çamaşırhanaleri’ vakasından yola çıkıyor. Devlet ve kilise işbirliğiyle evlilik dışı hamilelik yaşadıkları için ailelerin reddettiği bekar anneler, toplumun dışladığı seks işçileri, öksüz, yetim, alkolik ve zihinsel engelli kadınların cezalandırma ve rehabilitasyon amacıyla kapatıldıkları bu kurumlar Birleşik Krallık, ABD, Kanada ve Avustralya gibi İrlanda tarihinin de kirli sayfalarındandır. 1922 – 1988 yılları arasında Magdalene kurumlarına gönderilen 56.000’den fazla genç kadına ve onların
elinden alınan çocuklara adanmış olan film, İrlanda’nın karanlık geçmişine, sıradan insanların öykülerine ‘küçük şeyler’ üzerinden dupduru bir dille ayna tutan Keegan’ın romanına yakışan sade bir biçimde beyazperdeye aktarılmış. Cillian Murphy ‘Oppenheimer’ ve Oscar zaferinin hemen ardından yapımcılığını da üstlendiği bu küçük hikâyede tüm içe dönüklüğü ve sorgulayan gözleriyle muhteşem bir performans sunuyor. Rahibe Mary rolüyle Berlin’den en iyi yardımcı oyuncu ödülü ile dönen harika Emily Watson, küçük yerleşim bölgesinin üzerine kara bir bulut gibi çökmüş gücü temsil ediyor. Cemaate ‘Tanrı Sevgi ve Şefkattir’ cümlesini tekrar ettirirken Bill Furlong’a tehditkâr imalarla rüşvet vermekten çekinmeyen iktidarı temsil ediyor.
Kilisenin içinde dönen dolapları öğrendiğinde ‘ya bizimkilerden biri olsaydı’ diyen Furlong önce karısından ‘bu bizim işimiz değil’ yanıtını alıyor. ‘Huzurlu düzeninin bozulmasını istemiyorsan bazı şeyleri görmezden gelmen gerekir’ diyor bar sahibi dostu. ‘Dışarda başı belaya giren kızlar var ve bizler neye sahip olduğumuzu unutmayalım. Kendini sıkıntıya sokarsan, kilisenin okulunda eğitim gören kızlarının da geleceği ile oynarsın’ diye ekliyor. 2023 Netflix yapımı ‘Wil’de işgal altındaki Belçika’da Nazilerle işbirliği yapan yerel emniyet teşkilatından genç bir polisin tanık olduğu zulüm karşısında insani itirazını dile getirmiş olan Mielants, Yahudilerin yardımına koşan ve bunun bedelini ödeyen genç Wil gibi kömürcü Furlong’u da kendi vicdanı ile başbaşa bırakıyor. Bu küçük ama değeri büyük güzel film ile bizlere zulüm karşısında ne zaman konuşacağımızı soruyor. Alt perdeden, slogan atmadan, ‘dünyayı iyi insanlar kurtaracak diyorsak’ korkusuz ve cesaretli olmamız gerektiğini hatırlatıyor.
(20 Ocak 2025)
Ferhan Baran
Putin
Patryk Vega’nın yönettiği ve Tomasz Dedek, Justyna Karlowska, Thomas Kretschmann ile Slawomir Sobala’nın oynadığı Putin, önümüzdeki aylarda Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in zihninin derinliklerine yapılan bir yolculuk. Filmde Putin’in hiç bilinmeyen yönleriyle karşılaşılıyor, çocukluğundan bu yana yaşadığı olayların tesiriyle bir dünyanın kaderini belirleyen kararlarının sonuçları gözler önüne seriliyor. Yaşadığı çocukluk travmaları, paranoyaları, en savunmasız ve kırılgan anlarına şahitlik ediliyor. Bir insan, gücünü arttırmak için insanlığından ne kadar ödün vermeye hazırdır?
Gala Gecesi Karantina’ya Alındı
Beyza Alkoç’un en çok satanlar listesinin en başında yer alan Karantina adlı kitabının, aynı isimle sinema uyarlaması olan filmin gala gecesi sinemaseverler tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Filmin konusu gereği karantinaya alınan bir lisede gecen olayların heyecan dolu bir dille anlatıldığı filmin bu özel gecesinde, lise sırası ve yaşanılan olaylar özel bir dekor ile canlandırıldı. film ekibinin ve kalabalık bir davetli topluluğunun ilgi gösterdiği galada film, ayakta alkışlandı.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Karanlıkta Işığı Hayal Etmek
‘Aydınlık Hayallerimiz / All We Imagine As Light’ yeni bir günü karşılamaya hazırlanan Mumbai’den sokak manzaraları ile açılıyor. Kamera her büyük metropol gibi aslında hiç uyumayan bu şehrin karanlık köşelerini tararken, kırsaldaki baba ocağından büyük umutlarla kargaşanın içine dalmış yoksul insanların yüzlerini görmeden seslerini duyuyor, zorlu mücadelelerine kulak veriyoruz. Biri 23 yıldır bu kentte yaşadığını, ama her zaman ayrılmak zorunda kalacağı hissinden kurtulamadığı için buraya ev demekten korktuğunu söylüyor. Bir diğeri babası ile kavga ettikten sonra tası tarağı toplayıp soluğu başkentin tersanesinde çalışan kardeşinin pis kokulu evinde aldığından söz diyor. Hamileliğini gizleyen bir başkası, iş bulduğu zengin evinde meçhûl geleceğini şimdilik düşünmeden başını sokacak, karnının doyduğu bir yer bulmanın geçici sevincini yaşıyor. Kırsaldaki her ailenin en ez bir ferdinin hayatını kazanabilmek için büyük kente göçtüğü bu düzende zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyor hiçbiri. Şehir karanlıkta ışığı hayal edenlerden zamanı çalmaktadır.
2021 yılında ‘Hiçbir Şey Bilmediğimiz Bir Gece / A Night of Knowing Nothing’ adlı çalışmasıyla Cannes Film Festivali’nde en iyi belgesel dalında ‘Altın Göz’ ödülünü kazanmış olan bağımsız Hint sinemasının yükselen yıldızlarından Payal Kapadia, geçtiğimiz yıl yine aynı şenlikte Jüri Büyük Ödülü’ne layık görülen ilk uzun metrajında bu kez belgesel ile kurmacayı harmanlıyor, devasa kentin canlı keşmekeşinden aynı hastanede çalışan ikisi hemşire üç kadının sevgi, arzu ve özgürlük hayallerine odaklanıyor. Babasının planı doğrultusunda görücü usulü ile evlenmiş olan, akabinde Almanya’ya işçi olarak giden kocasından
bir yılı aşkın bir süredir uzakta haber alamayan hemşire Prabha (Kani Kusruti), aynı evi paylaştığı kendinden daha genç meslekdaşı Anu (Divya Prabha) ile hastanenin mutfağında görevli orta yaşlı Parvaty’nin (Chhaya Kadam) büyük kentin acımasız, vurdumduymaz, dur durak bilmez temposu içinde ayakta kalma hikâyelerini ilgiyle izlemeye koyuluyoruz. Prabha Almanya’dan posta yoluyla gelen mutfak aletini kucaklayarak hiç tanıyamadığı kocasını bekler, ona olan duygularını çok zarif bir şiirle ifade eden taşra kökenli doktora verecek yanıt bulamazken, Anu ailesinin kabul etmeyeceğini bildiği Müslüman sevgilisi Shiaz (Hridhu Haroon) ile kaçamak buluşmalarda arzularını tatmine çalışıyor.
Parvaty ise çok daha zor bir durumdadır. Pamuk tarlaları inşaata açılıp işinden olduğunda kocasına tahsis edilen konut, eşi öldüğü ve elinde evin onlara ait olduğuna dair belge niteliğinde bir kanıt olmadığı için oturduğu mahalleye yeni gökdelenler dikecek olan müteahhidin tehdidi altındadır. Öyle ya, ‘büyük kentte sadece belgelerin varsa gerçek gibi görünürsün, yoksa kolaylıkla havaya karışıp yok olabilirsin. Şehir seni yutar, kimse de farkına varmaz’. Burası Shiaz’ın ifade ettiği gibi ‘hayaller’ değil ‘yanılsamalar’ şehridir. Kentin illüzyonuna kanmayanların delirmesi işten bile
değildir. ‘Onlar kulelerini daha da yükseğe çıkararak Tanrı katında olacaklarını düşünüyorlar’ dediği şehri haraca kesen inşaatçılarla daha fazla mücadele edemeyeceğini anlayan Parvaty, birkaç valizlik eşyası ile dalgaların kıyıyı dövdüğü balıkçı köyündeki baba evine dönmeye karar verir. Hindistan kırsalındaki Ratnagiri’nin okyanus ve ormanla çevrili yerleşim bölgesine yolculukta, üç kadının bastırılmış arzuları ve içsel çatışmalarıyla yüzleşmelerine tanık oluruz. İklimin değiştiği, kırsalın huzurunda zamanın sakin bir ırmak gibi aktığı, hatta neredeyse durduğu doğaüstü bir atmosferin devreye girişiyle büyüleniriz.
Kapadia’nın iki ayrı bölümde iki farklı mekân kullanarak karakterlerin içsel yolculuğuna ayna tuttuğu eşine seyrek rastlanır incelikteki ilk uzun metrajını beğeniyle izliyoruz. İki farklı dünyanın usta işi geçişlerinde hayat arkadaşı görüntü yönetmeni Ranabir Das’ın değişen renk paleti, Clément Pinteaux ve Jeanne Sarfati’nin ilk yarıda nefesleri kesen, tek bir günü perdeye taşıyan ikinci bölümde zamanın durduğu huzurlu dinginliğe erişen kurgu çalışması ile sarsılırken, gencecik Anu’nun saf arzularına eşlik eden caz tınıları bizlere ne pahasına olursa olsun yaşamanın, aşık olmanın büyüsünü yeniden hatırlatıyor. Genç sinemacının,
Modi’nin yönettiği totaliter Hindistan’daki sosyal eşitsizlik ve her türlü ayrımcılığı alt perdeden ancak ustalıklı bir dille aktarışına hayranlık duyuyoruz. Ve film doktor Manoj’un (Azees Nedumangad) hemşire Prabha’ya okuması için verdiği dizeler misali son derece zarif ve dokunaklı bir şiirin kendisi oluveriyor. ‘Hayallerim günlük şeylerden, geride bıraktığım küçük ve dağınık şeylerden yapılmış. Umudum gittiğim her yere taşıdığım bir sandık dolusu şeyden ibaret’ diyor genç adam. ‘Şimdi orada, komşunun evindedir’ gönül verdiği kadın. ‘Işıltısını izlediği, geceleri onu ısıtmak için yanan bir lamba misali.’
(16 Ocak 2025)
Ferhan Baran
CGV Çocuk Aile Kulübü, Rafadan Tayfa: Kapadokya Özel Gösteriminde Çocuklu Ailelerle Buluştu
Ailelere sinema salonlarında çeşitli avantajlar ve faydalar sunan ve çocukları mutlu eden CGV Çocuk Aile Kulübü, TRT ortak yapımı sevilen çizgi film Rafadan Tayfa’nın beşinci filmi olan Rafadan Tayfa: Kapadokya için özel gösterim düzenledi. Levent Paribu Cineverse Kanyon Sineması’nda çocuklu aileleri ağırlayan özel gösterim, yoğun ilgiyle karşılaştı. Filmin yönetmenliğini ve yapımcılığını serinin diğer dört filmini de yöneten İsmail Fidan’ın üstlendiği film, Hayri ve tayfasının Kapadokya’da yaşadığı ilginç maceraları beyazperdeye aktarıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Ben De
Yönetmen, senarist Hakan Gül, uzun teorik ve protik çalışmalar sonucunda ilk kısa filmi Ben De’yi üretti. Kamera kullanılmadan üretilen film, hayata bir görme engellinin gözünden bakıyor, izleyende tam empati sağlamak için bir filmin görüntülerden oluşma kuralını bile hiçe sayıyor. Film, görme engelli bir adamın (Sadi) günlük yaşamından kısa bir kesiti ele alıyor: Filmde hayatı tamamen onun gözünden görürüz. Sesler üzerinden ilerleyen filmde, sahile yakın bir yerde bastonuyla yürüyen Sadi’nin, sahil kenarındaki bankın yerini sorduğu bir çiftle diyaloglar kurduğunu dinleriz. Bankta oturan ve güneşli havaları sevdiğini söyleyen adamla sohbet eden Sadi, “Ben de” diye ekler.
- Basın Bülteni
- Filmi izlemek için tıklayınız.
Tur Rehberi’nden Bol Kahkahalı Fragman
BKM’nin yeni filmi Tur Rehberi seyircilerini kahkaha dolu bir yolculuğa çıkarmaya başladı. Sinemaseverlerin yüzlerini güldüren ve sinemada keyifli vakit geçirmesini sağlayan filmden eğlenceli bir fragman yayına verildi. Rehberlik ettiği ilk gezi turunda başına gelmeyen kalmayan Ercüment’in tur ekibini kontrol altında tutmaya çalışırken başına gelenler komik anlara sebep oluyor. Antalya’nın Tarkan’ı Prens Ercü, Hemşire Beray, Şoför Muharrem ve minik yol arkadaşları İrem ile unutulmayacak bir tura imza atan film her durakta farklı bir macera yaşatıyor. Cem Gelinoğlu ile birlikte Eda Akalın, Engin Türkoğlu ve çocuk oyuncu Melisa Duru Ünal’ın rol aldığı film sinemalarda.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Korkut Akın Yazıyor: Cehennem Deliği: Böyle Küçük Şeyler
İzlediğiniz filmi sorarlar: “Beğendin mi?” Kimi zaman verilebilecek bir cevap yoktur bu soruya. Beğenmişsinizdir, ama bir şeyler sizi rahatsız etmiştir. Beğenmemişsinizdir, ama o kadar çok şey yaşadıklarınızla örtüşmüştür ki… Film, beğenip beğenmemenizin ötesinde duygular yüklemiştir ve nefesiniz kesilecek gibi olmuşsunuzdur. Claire Keegan, çok okunan, etkileyici romanından Enda Walsh ile senaryosunu yazdığı “Small Things … Devamı… »