Auteur sinemacı Richard Linklater’ın Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan son çalışmalarından ‘Mavi Ay / Blue Moon’, klasik Amerikan müzikallerinin efsanevi bestecisi Richard Rogers’ın yıllardır birlikte çalıştığı söz yazarı Lorenz Milton Hart’dan kopuşunun ardından, bir diğer söz üstadı Oscar Hammerstein II ile birlikte kotardığı ‘Oklahoma!’ adlı sahne oyununun prömiyeriyle açılıyor. Amerikan halkının yerel hassasiyetlerini okşayan müzikali annesiyle birlikte St. James Theatre’ın locasından izleyen Hart ya da dostlarının hitap ettiği şekliyle Larry (Ethan Hawke) temsil sonlanmadan binayı terkediyor ve hemen iki adım ötedeki ünlü Sardie’s Restoran’ın barına çöküyor. Burada barmen Eddie (Bobby Cannavale), askerden izinli gelmiş caz piyanisti Morty Rifkin (Johah Lees), köşesinde içkisini yudumlarken ilham arayan yazar E. B. ‘Andy’ White (Patrick Kennedy) ile nükteli bir sohbeti koyultacaktır.

Bir kenara atıldığını düşünen Larry kırgın ve üzgündür, ama acı gülümseyişini yüzünden, küfürlü nüktedan iğnelemelerini dilinden düşürmez. Dönemin yasaklı baskıcı toplumsal ortamında, tıpkı bizim Zeki Müren gibi ‘kadınlar, erkekler, doğanın güzellikleri, dünyanın korosu içimde olmalı’ sözleriyle eşcinselliğini gözler önünden kaçırmak ister. Kanatları altına aldığı güzeller güzeli 20 yaşındaki Yale öğrencisi Elizabeth Weiland (Margaret Qualley) ile ‘akıldışı hayranlık’ olarak adlandırdığı platonik ilişkisi sadece bu amaca hizmet için değil, derin yalnızlığına çare aradığındandır.

Kendisi 23, Rogers (Andrew Scott) 16 yaşındayken yolları kesişmiş, uzun yıllar boyunca büyük ilgi gören müzikaller için 1000 kadar şarkı üretmişler, ‘My Funny Valentine’, ‘The Lady is a Tramp’, filme adını veren ‘Blue Moon’ gibi ölümsüz parçalara imza atmışlardır. Bu birliktelik Larry’nin alkolizm batağına sürüklenişi ve darmadağın özel hayatı nedeniyle sona ermek üzeredir. ‘Oklahoma!’nın yaratıcıları Sardi’s’teki açılış partisinde bir araya geldiklerinde Larry 20 küsur yıllık yol arkadaşı ile yeniden birlikte üretmenin umudunu canlı tutmak ister. Rogers’a ‘daha en iyi işimizi yapmadık, ikimizin de seveceği bir oyun yazalım’ hamlesinde bulunur. Ancak düzenli bir aile hayatı olan şöhretin zirvesindeki müzik adamının, eski sanat partnerinin disiplinsizliğini profesyonel hayatına yeniden alma gibi bir niyeti yoktur. 1927’de sahnelenmiş ilk büyük hitleri ‘Connecticut’lu Bir Yankee’nin yeni prodüksiyonu için 4 – 5 özgün şarkı yazmasını ister ondan yalnızca. Dünya değişmiştir. Halen süregelen 2. Dünya Savaşı’nın ağırlığını yüklenmiş, binlerce kayıp vermekte olan Amerikan halkını bir arada tutacak yeni bir şeyler söyleme zamanının gelmiş olduğunun farkındadır.

Aynı mekânda tam zamanlı tek bir gecede geçen bu zarif oda filmi, Broadway’in unutulmaz söz yazarına içten bir övgü niteliği taşıyor. Açılış öncesi perdede beliren Oscar Hammerstein II’ye ait (filmde kendisini Simon Delaney canlandırıyor) ilk alıntıda, Larry’den ‘çevresinde olmanın pek eğlenceli olduğu dinamik bir kişilik’ olarak söz ediliyor. Kabare efsanesi Mabel Mercer ise onun için ‘hayatımda gördüğüm en kederli adam’ nitelemesini kullanmış. Linklater ile 9. kez birlikte çalışan Ethan Hawke, sanatçının bu iki farklı çehresini Oscar adayı olmasını beklediğim olağanüstü performansıyla hayata geçirmiş. Ufak tefek söz yazarını canlandırmak üzere Hawke’nin boyu dijital marifetiyle kısaltılmış, Larry’nin kelini kapatmak için yana taradığı saçları ustalıklı bir makyajla çözümlenmiş. Berlin’den en iyi yardımcı oyuncu ödülü ile dönen, geçtiğimiz aylarda izleme şansı bulduğumuz ‘Vanya’ adlı oyunda Çehov’un tüm karakterlerine aynı sahnede hayat veren sihirbaz oyuncu Scott kısa Rogers kompozisyonunda iz bırakıyor. Son olarak ‘Cevher / The Substance’da Demi Moore’un genç alımlı personasını canlandıran Qualley yakıcı albenisiyle göz kamaştırıyor.
İncelikli senaryo, yönetmenin 2008 yapımı ‘Me and Orson Welles’ten sonra bir kez daha birlikte çalıştığı yazar Robert Kaplow’un imzasını taşıyor. Filmin Sandra Adair’in elinden çıkma mükemmel kurgusuna, Shane Kelly’nin zarif görüntü çalışmasına değinmeden de geçmeyelim.

Linklater anlatısını edebiyat ve sinema alemine dair iki küçük anekdotla renklendirmiş. Larry’nin E. B. White ile sohbeti sırasında anlattığı, her sabah bir parça yiyecek için 19. kattaki dairesinin kapısında bitiveren küçük farenin öyküsü, yazarın 1945’te yayımlanan ilk çocuk romanı ‘Stuart Little’ın esin kaynağı olacaktır. Yine Larry, açılış partisinde sinema okulu öğrencisi gencecik George Roy Hill’in uzattığı program kitapçığını ‘geleceğin yönetmenine’ ithafıyla imzalıyor ve ona ‘aşk yerine arkadaşlık öykülerinin üzerine düşmesini’ öneriyor. Yıllar sonra dünya çapında üne kavuşacak olan usta sinemacı ‘Butch Cassidy and the Sundance Kid’ ile onun bu öğüdüne karşılık verecektir.

Başta adını vermiş olduğum şarkıların, klasik Amerikan müzikalinin tutkunları ‘Mavi Ay’ı çok sevecektir. Tadına doyulmaz nüktedanlığı ile cezbeden, kalbin gözden hızlı olduğunu düşünen, aşk denilen delilikle başa çıkamayan, güzelliklerle sarhoş olan, oyuncak ayılarına bağlanan çocuklar misali sevginin peşinde koşan, ‘Casablanca’nın ‘hiç kimse beni bu kadar çok sevmedi’ repliğiyle viski kadehine sığınan Lorenz Hart’ın hüzünlü öyküsü ise geniş kitlelerin yüreğine dokunacaktır.
(11 Kasım 2025)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com