Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

2. Fethiye Film Festivali’nde 2. Gün

Fethiye Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği / FEFSAD tarafından, Muğla Büyükşehir Belediyesi ve Fethiye Belediyesi’nin destekleriyle düzenlenen 2. Fethiye Film Festivali’nin ikinci günü kısa film gösterimleri ve diğer etkinliklerle devam etti. Düzce’de çekilen Gözlerin adlı kısa filmin gösterimi sonrasında filmin yönetmenliğini üstlenen Korhan Topçu seyircilerin sorularını yanıtladı. Günün Ustalara Saygı adlı diğer etkinliğinde ise Sinema Eğitmeni Yalçın Savuran, Metin Erksan’ın sinemasını anlattı.

  • İkinci Günden Görüntüler: 1 / 2 / 3
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

2. Fethiye Film Festivali’nde 2. Gün yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Oz Büyücüsü’ne Farklı Bir Bakış: Wicked (Part I)

Yaşamın inanılmaz güçlü karmaşası insanın aklını da çeliyor. Filme girerken aklımda onlarca soru işareti vardı, kasap çengeli misali. Evet, biliyordum, Oz Büyücüsü’ne “cadı” tarafından bakan bir müzikal ve gerçekten çok uzun. Hele de çocuklar izleyecekse… Ruther Bregman’ın “Çoğu İnsan İyidir” (Mundi Kitap) kitabını anımsadım ilkin, arkasından “Geri Tepme Etkisi” adlı bir makale okudum… “Tamamen rasyonel bir dünyada, inançlarına … Devamı… »

Korkut Akın Yazıyor: Aktör Aktris Yok, Karakter Var: Maria Olmak

Sanatın önündeki en büyük engel yasaklar ve sansürdür. Ancak erkek egemen dünyada bir de kadının aşağılanması var ki, yasak ve sansürden aşağı değil. Paris’te Son Tango (1972), Bernardo Bertolucci’nin, üzerinde en çok konuşulan, doruğa çıkarıldığı kadar da yerden yere vurulan filmi. Bertolucci, dönemin en ünlü oyuncularından Marlon Brando -The God Father filminin hemen arkasından- ile genç, deneyimsiz, üstüne üstlük … Devamı… »

Anılar Bir Lâhzada Oluşmaz, Bir Ömür Alır: Bir Aliye Rona Vardı

Her şeyin yeni başladığı yıllarda, başka bir hayat da başlıyordu; Cumhuriyet kurulmuş, ekonomi, eğitim, sağlık, barınma, beslenme yeniden yol alıyordu. İşte o dönemde bir Rahmi Bey vardı, eşraftan. Başarılı, çapkın, çok evli ve çok çocuklu. Bir ayağı İstanbul’daysa bir ayağı Suriye’de, bir bakmışsınız bir kasabada, bir bakmışsınız Samsun’da, belki Ankara’da, belki Eskişehir’de. Demiryolcuydu Rahmi Bey. Çocuklarının arasından Avni ve Aliye tiyatrocu oldu, pek istemese de. Birileri lâf eder diye çekiniyordu, yoksa pek de umurunda olduğu söylenemezdi… Soyadı Kanunu çıkınca Dilligil hem aile geleneğini yaşatmak hem de farklı olduğu için. Avni, tiyatroya gönül vermişti ve Fransa’ya da gitti ideallerinin uğruna. Döndükten sonra Aliye’yi de yanına aldı.

…ve Aliye tiyatrocu oluyor

“Temaşa sanatı” denen tiyatro, kazandırsa da pek muteber görülmediği için belli bir kararlılık gerektirir. Mahalle baskısı bir yandan, öyle ya “Müslüman Mahallesinde salyangoz mu satılır”, gelecek kaygısı öbür yandan, oyunun tutması gerekir ki hayat sürsün… Tüm zorlukların farkında olan Avni Dilligil, sadece Aliye Dilligil’e değil, diğer kardeşlerine de bu sevgiyi aşıladı zaman içerisinde.

Koşullar tiyatroyu zorladığında sinema yetişti imdatlarına…

Avni evlenmişti, Aliye evlenecekti… Metin Erksan, Fakir Baykurt’un ünlü romanı “Yılanların Öcü”nde, Irazca rolünü Aliye’ye verdi ve yolu açıldı dik başlı, kararlı kadının.

Filmlerde dublaj (o yıllarda filmler sessiz çekiliyor, stüdyoda tiyatrocular tarafından seslendiriliyordu, dublaj o seslendirme işine verilen ad) yapan, tiyatroda da oynayan Zihni Rona ile evlenince, Aliye Dilligil, Aliye Rona olmuştu. Aslında daha önce biriyle evlilik aşamasına gelmiş bile olsa, Aliye, özgüveni ve kimseye ödün vermediği için ayrılmıştı. Tabii, önce çocuk diyemediler, bir ev almaları, uzakta (o zaman Avni İzmir’de, Aliye’de onun yanındaydı) yaşamaktan kurtulmaları gerekiyordu. Sonra da zaten çocukları olmadı.

Sinemanın büyüsü…

Aliye Rona, sinemada başarılı oldu, aranan, sevilen bir oyuncuydu. Gür kara saçları (sahi, o da başka bir ayrıntı, saçlarınızın güçlenmesini istiyorsanız ama kitaptan okumalısınız) kara kalın kaşları, sert hatlı yüzü ile tam bir Anadolu kadınıydı. Zaten Yılanların Öcü de Anadolu’da çekilen ender filmlerden biriydi. Çarşıda, pazarda kadınlarla konuşan Aliye, hem telaffuz öğrenmiş hem uygun giysiler seçmişti.

Setten sete koşan, ama bu arada evliliği biten, sevgili arkadaşıyla ayrı ama birlikte, mutlu mesut yaşayan Aliye’nin peşinden Avni Dilligil de sinemaya adım attı. Kardeşlerinin biri yazar oldu, biri gazeteci, diğeri farklı bir iş tuttu ama hepsi de sanatın içindeydi. Evlilikler sonrası soyadları değişenlerle birlikte o kadar çok “Dilligil” var ki, hâlâ aranan, sevilen.

Sanat ve demokrasi…

Avni Dilligil, İzmir’de oyuncularına, hem mizansen verirken hem de kostümlerini anlatırken, “Tiyatroda demokrasi olmaz. Yönetmen nasıl istiyorsa sahneyi o şekilde oluşturur” deyince, Aliye o çok sevdiği saçlarının topuz yapılmasına ses çıkaramamış, ama sinema seyircisinin aklına topuz yapılmış saçlarıyla kazınmıştı. Sonraları sinemada da tiyatroda da demokrasi gelişti; çünkü iki sanat da bireysel değil ekip işiydi. Tabii ki yönetmenin dediği olacaktı, ama görüş ve öneriler karşısında esnek olunmalıydı.

Ayine Rona, özellikle işletmeci yapımcıların (Ülkü Erakalın örneği yer alıyor) yaptıklarından sonra uzaklaşmıştı sinemadan. Tanıdığı iki oyuncunun da bulunduğu ekiple “Berlin in Berlin” son filmi oldu.

Bir Aliye Rona Vardı
Arın Dilligil Bayraktaroğlu
Yaşam öyküsü
Remzi Kitabevi, Ekim 2024, 183 s.

(28 Kasım 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

II. Milli Sinema Günleri

Uluslararası Sinema Derneği tarafından düzenlenecek olan II. Millî Sinema Günleri, bu yıl İstanbul’da üç farklı mekânda gerçekleştirilecek. 28 – 30 Kasım 2024 tarihlerinde Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Rami Kütüphanesi ve Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenecek olan açık oturumlar, söyleşiler ve ücretsiz film gösterimleriyle üç gün boyunca dolu dolu bir program sinemaseverleri bekliyor. Geçen sene Afyonkarahisar’da düzenlenen ilk etkinliğe teveccüh gösterilmesi üzerine bu yıl ikincisi düzenlenecek olan Millî Sinema Günleri’nin temeli, 1973 yılında Millî Türk Talebe Birliği (MTTB) tarafından tertip edilen açık oturuma dayanıyor.

II. Milli Sinema Günleri yazısına devam et

Burası Size Göre Değil Şimdi MUBİ’de

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, Kıyıdakiler, Küçük Bir Hata gibi filmlerin senaristi ve Fena Şeyler, Mutlu Sonlar romanın yazarı Ceyda Aşar’ın senarist ve yönetmenliğini gerçekleştirdiği, Şebnem Hassanisoughi ve Deniz Karaoğlu’nun başrollerde yer aldığı, görüntü yönetmeni koltuğunda Serkan Gülgüler’in, sanat yönetmenliğinde Natali Yeres’in yer aldığı, ulusal ve uluslararası festivallerden ödüller alan Burası Size Göre Değil (2023) kısa filmi, MUBI Türkiye’de gösterime sunuldu. T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sinema Genel Müdürlüğü ve Bahçeşehir Üniversitesi’nin destekleriyle çekilen kısa film, 2025 yılında da festival yolculuğuna devam edecek.

Mutfak

Alonso Ruizpalacios’un yönettiği ve Raul Briones Carmona, Rooney Mara, Anna Diaz ile Motell Foster’in oynadığı Mutfak (La Cocina), 29 Kasım 2024’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarılıyor.
Manhattan’daki The Grill’de kasadan para kaybolduğu anlaşılır. Kayıtsız aşçıların hepsi zan altındayken Pedro baş şüphelidir. Pedro, Amerikalı garson Julia’ya aşıktır. Mekânın sahibi Rashid, Pedro’ya “yasal olabilmesi” için evraklarında yardımcı olacağına söz vermiştir. Ancak Julia hakkında ortaya çıkanlar herkesi şaşırtacak, Pedro da bunun üzerine kentin bu en işlek mutfağının ocağını söndürecektir.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb
  • Korkut Akın Yazıyor

Mutfak yazısına devam et

2. Fethiye Film Festivali Başladı

Fethiye Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği / FEFSAD tarafından, Muğla Büyükşehir Belediyesi ve Fethiye Belediyesi’nin destekleriyle düzenlenen 2. Fethiye Film Festivali başladı. Festivalin ‘Gösterim Seçkisi’ 23 kısa kurmaca, 19 kısa deneysel, 17 kısa canlandırma ve 11 kısa belgesel olmak üzere toplam 70 kısa filmden oluşuyor. Filmlerin gösterimi sonrasında yönetmenleriyle de söyleşi yapılacak. Ayrıca yedi uzun metrajlı film de festival gösterim programında yer alıyor.

2. Fethiye Film Festivali Başladı yazısına devam et

Sir-Ayet 4

Gökhan Arı’nın yönettiği ve Elif Fatma Baysal, Zeynep Betül Şahin, Taner Şahin, Ulukan Ağdaş, Esra Çelik, Dilek İntepe ile Görkem Gökalp’ın oynadığı Sir-Ayet 4, 14 Mart 2025′de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla MRTFilm tarafından vizyona çıkarılıyor.
?????.

  • Basın Bülteni
  • Fragman

Sofrada Yeri Öküzümüzden Sonra Gelen Kadınlar: Mukadderat

“…korkunç ve mübarek elleri
ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle,
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen.
ve soframızdaki yeri,
öküzümüzden sonra gelen
kadınlar…”

Nâzım Hikmet, Anadolu kadınını böyle betimliyor. Çok çalışan, çok yorulan, çok sorumluluk üstlenen ama asla “ikinci sınıf” olmaktan kurtulamamış kadınların öyküsü sinemanın da ilgisini çekiyor en az edebiyat kadar.

Nadim Güç’ün, Erdi Işık’ın, annesini örnek aldığı senaryosunu çektiği “Mukadderat” hem dram, hem komedi, hem gerçekçi, hem de umut aslına bakarsanız. Kocası öldükten sonra, mahalle baskısının da etkisiyle bağımsız yaşamayı isteyen Sultan karakterini Nur Sürer’in canlandırdığı film bir kasabanın gündelik yaşamını da anlatıyor.

Erkek yapsa, kimsenin yadırgamayacağı bir şeyi istiyor Sultan. Erkekler, eşi öldüğünde hemen evlenmeyi düşünür, çünkü birileri olmadan yaşamayı beceremeyecek denli güçsüz ve güvensizdirler. Ölen koca/baba da geleneksel olarak mirasını bölerken yıllarca kahrını çeken eşini görmezden gelince ve daha da önemlisi “aman

ha”, “delirdin mi”, “eski köye yeni adet mi gelirmiş” gibi baskılar nedeniyle, adı deliye çıksa da dediğini yapmaktan vazgeçmeyen Sultan, sonunda herkesin rol modeli oluyor. Kahve köşelerinde pinekleyen erkeklerin diline, hemen her evde kaynatılan dedikodu kazanına düşen Sultan’ın bu kararlı tavrı, değişimin de önünü açıyor.

Tam bir seyirlik film “Mukadderat”. Herkesin kendisi için süzebileceği denli dolu ve anlamlı. Seyircinin ilgisini çekeceği kesin, festivallerin de ilgisini çekti ve ödüller aldı, kendilerinin bile ummadığı kadar. Anadolu kadınının mukadderatını değiştirmek için belki de bir dönemeç.

29 Kasım’dan başlayarak gösterimde…

(26 Kasım 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Kabir Azabı 2, 29 Kasım 2024’te Sinemalarda

Murat Toktamışoğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği Kabir Azabı II filmi “Her kim ölmüşse onun kıyameti kopmuştur.” mottosuyla 29 Kasım 2024 Cuma günü sinemalarımızda vizyona giriyor. 2018 yılında gösterime giren ve 120.000 kişi tarafından izlenmiş fenomen korku filmi Kabir Azabı’nın devamı olan filmde Dilara Duman, Alanur Tipiler ve Güray Özcan oynuyor. Filmde Adli Antropolog Selim 12 yaşındaki kızı Sema ve hamile karısı ile mutlu bir hayat sürmektedir. Bir sabah tesadüf eseri bulunan ölü kemikleri için aranması ile ailenin hayatı değişir, alt üst olur. Sanat yönetmenliğini Koray Fındıkoğlu’nun üstlendiği filmin müziklerini Berk Bekar, kurgusunu ise Ahmet Eroğlu yaptı.

Yasaklar Ters Teper: Beraber

Annesi ölünce, başıboş arkadaşlarıyla “serserilik yapmasın” diye babası tarafından Rotterdam’dan İstanbul’a getirilen Zeki (Alihan Şahin), arkadaşlarından uzak kaldığı yetmiyormuş gibi bir de internetsiz bırakılır. Yasaklar başarıya götürmez; sanılanın aksine doğru bir eğitim değildir.

Bomboş ama kocaman evde yalnız kalan hareketli Zeki, sokak sporu olarak betimlenen atlamalı, zıplamalı, tırmanmalıdır… Kolaylıkla evden kaçar. Birkaç gençle tanışır. Ancak bu yeni arkadaş grubunun Rotterdam’daki arkadaşlarından aşağı kalır yanı yoktur. Kendini kanıtlamak uğruna kapkaççılık yapan arkadaşlarına uyar.

İki ülke, iki kültür…

Hollanda’da belli bir serbesti yaşayan Zeki, Türkiye’de belli anlamda daha bir sıkı, daha bir gerilimli bir hayatın içine düşmüştür. Birincisi, yaşadığı büyük ve görkemli ev yüksek duvarlarla çevrili, güvenlikçiler tarafından korunan, her isteyenin girip çıkamadığı bir sitededir. Site içerisinde herkes kendi içinde yaşar, belki hafta sonları ortak yemekler verilerek “sosyalleşir”. Bu da “orman kalabalığı içinde tek başına” kalmaktır -ki hiçbir genç böyle bir tekdüzeliği kabul etmez. Yasaklar da en tam burada gösteriyor kendini.

Osmanlı hanedanı, sarayları göz önüne getirin, yüksek duvarlarla çevrili evlerde yaşıyordu. Evet, belki güvenlik açısından gerekliydi, ama görüldüğü gibi yaşayamadı. Bu gidişle yoksulluktan canı yananlardan evlerini yüksek duvarlarla çevirmiş insanlar da kurtaramayacak kendilerini.

Aklıma Ataol Behramoğlu’nun (benim çok sevdiğim) dizeleri geliyor: “Burjuvalar yüksek duvarlarla / Çevirmişler avlularını / Ama bir kiraz ağacı gördüm geçen gün / Dışarı uzatmıştı en çiçekli dalını” Şairin şiirce dillendirdiği gibi her zaman bir kiraz ağacı en çiçekli dalını uzatacaktır dışarıya.

Yönetmen Mete Gümürhan, daha önce “Pehlivanlar” belgeseli çekmişti; şimdi onu kurgu film olarak sunuyor. Chris Westendorp’un senaryosunu, alabildiğine hareketli, alabildiğine hızlı ve gerçekten çok iyi ışık kullanarak çekmiş. Yalın dili ve sakinliğiyle ne anlatmak istediğini bildiğini gösteriyor. Ses

konusunda (boğukluk gösterimden mi kaynaklı yoksa) küçük bir pürüz olsa da asıl sorunun ses eğitimine gereken önemi vermeyen eğitmenlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Hızlı konuşmayı seven insanlarız, ağırlıklı olarak sözcükleri yutuyor veya yuvarlıyoruz ağzımızın içinde; sadece Zeki (o da asıl dili olmadığı için) tane tane konuşuyordu.

Filmi genel anlamda beğendim, özel anlamda da anne babaların çocukları üzerinde yasakçı, baskıcı tavırlarının doğru olmadığını görebilmeleri açısından da izlenmeye değer görüyorum.

29 Kasım’dan başlayarak gösterimde…

(25 Kasım 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Rotary Örsçelik Balkan Kısa Film Yarışması 2025

Rotary Örsçelik Balkan Kısa Film Yarışması’nın 2025 yılı konusu, Barış ve Vefa olarak belirlendi. Günümüzde barışa olan ihtiyaç her günden fazla artmış bulunuyor. Festival konusu belirlenirken çıkarlar için her türlü ahlaki değerin çürütüldüğü insani ilişkilere de vurgu yapılması düşünüldü. Amaç, “Barış ve Vefa” kavramlarına dikkat çekmek ve değerler düzeyinde sanatsal bir etkinlik yoluyla farkındalıkları arttırmak olarak belirlendi. Ödül ve gala töreninin 09 Nisan 2025 tarihinde gerçekleştirilecek olan kısa film yarışmasına son film gönderim tarihi 28 Şubat 2025 olarak belirlendi. Katılım koşulları ve başvuru formu yarışmanın resmi web sitesinden indirilebiliyor.

Rotary Örsçelik Balkan Kısa Film Yarışması 2025 yazısına devam et

Zamanın Köşeleri Yoktur… Mutfak

Arnold Wesker’in 1957 tarihli tiyatro oyunu The Kitchen’dan 1961 yılında filme uyarlanan, şimdi de New York’ta, dünyanın merkezi denilen Times Meydanındaki bir lokantayı göçmenlikle buluşturarak anlatan Mutfak (La Cocina), aradan geçen onca yıla ve farklı ülkelere rağmen hiçbir şeyin değişmediğinin, aslına bakarsanız da yaşamın özeti. Alonso Ruizpalacios’un senaryosunu yazıp yönettiği film, alttakiler ve üsttekiler öyküsü aynı zamanda.

Göç, sadece bizim değil bütün dünyanın en önemli olgusu; insanlar sosyal, siyasal, ekonomik, ekolojik, kültürel, kuraklık, savaş ve daha birçok nedenle bir yerden bir yere göçüyor. Buradaki insan oraya, oradaki bir başka yere, farklı bir yerdeki buraya, müthiş bir hareketlilik var. Bu insanlar yaşamlarını sürdürmek için çalışmak zorundalar. Birileri onlara iş veriyor; tabi onların rahat ve huzurlu yaşaması için değil, daha çok sömürmek için.

Amerika’ya (Türklerin göçtüğü yansımıştı belgelere ama) en çok Meksikalılar göçüyor; hem yakın olması, hem de geçmişten gelenler nedeniyle… yasa dışı göçmenler en çok da kapalı alanlarda, kimseyle karşılaşmayacakları işlerde çalışıyorlar, mesela mutfakta. Dünyanın merkezinde de olsa, en albenili bir lokantada müşteriler yemek yerken mutfakta farklı bir yaşam var.

Estela (Anna Diaz) da onlardan biri ve hiç tanımadığı köylüsü Pedro’yu (Raúl Briones) buluyor. Pedro, doğal olarak kaçak çalışan, ama eline tez olduğu için şef tarafından tutulan bir aşçı ve beyaz bir garsona âşık. Pedro’dan hamile kalan garson Julia (Rooney Mara) kürtaj yaptırarak bir yükten kurtulmak, Pedro ise doğurmasını isteyerek anne babasına “gücünü” ispat etmek istemektedir.

Hayat dışarıda nasılsa…

Dünyanın dört bir köşesinden çıkıp yaşam kurmaya gelmiş insanların buluştuğu mutfak, bir birleşmiş milletler örgütü de aynı zamanda. Herkesin kendince derdi, sıkıntısı var, herkesin bir umudu, bir heyecanı, hayali var, gerçekleşebilmesi mümkün olmayacak olsa da… Müşterilerin siparişleri, yetişen yetişemeyen yemekler, karışan içecekler, beğenilen / beğenilmeyip iade edilenler… inanılmaz bir koşuşturmaca var mutfakta. Bulunmayan tek şey sanırım temizlik. Pedro sevgilisine hazırladığı yemek dışında neredeyse hiç elini yıkamıyor. Zaten o hızlılığı içinde

kimsenin derdi değil temizlik veya hijyen; müşteriler memnun yediklerinden. Birbirlerinin dillerini bilmeseler de kolayca anlaşıyor mutfak çalışanları; küfürle, erotik şakalarla, arada laf sokmalarla… Hepsi kendince yaşıyor, kimseye yardımcı olmak dertleri değil Max (Spenser Granese) dışında. Patron Raşit (Oded Fehr), kaybolan 800 küsur Dolar peşinde, çalışanları oturma izni alacağı umuduyla kandırıyor. Şef (Lee Sellars) ise işler yürüsün de kim ne derse desinci… Aşçılar, yamaklar, garsonlar, müşteriler ve hızla akan zamanla koşuşturuyor sadece.

Herkesin dünyası kendine…

Times Meydanı pırıl pırıl, kalabalık, hareketli ama onun altında bir yaşam savaşı veriliyor. Alttakiler – üsttekiler farklı dünyalarda, farklı beklentiler içinde… Siyah beyaz (arada renk var, Steven Spielber’in Schindler’in Listesi’ni hatırlatan) çok yakışmış, aradaki tezatlığı yansıtması açısından… Bir trajedi aslında Mutfak, ama

komiklikler de var (belki de güleriz ağlanacak halimize)… Sahne tasarımı (özellikle meşrubat makinesinin bozukluğu nedeniyle neredeyse göle dönen mutfak) gerçekten başarılı. Kesiksiz dakikalarca süren görüntü muhteşem. Müziğin de katkısını unutmamak gerekir. Oyuncuları söylemeye gerek yok onlar da çok iyi.

Bugünkü neoliberal dünyanın neogerçekçi yansımasını izleyeceksiniz.

29 Kasım’dan başlayarak gösterimde…

(24 Kasım 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

İzmir’in 25 Yıllık Kısa Film Maratonu Sona Erdi

İzmir Kısa Film Festivali, görkemli ödül töreni ile son buldu. Festivalde 4 farklı yarışmalı bölümde toplam 16 ödül dağıtıldı. Festivalin proje geliştirme platformu olan İzmir Film Lab bölümünde ise birçok proje sektörün önde gelen firmaları tarafından desteklendi. Fransız Kültür Merkezi, Çatı Bostanlı, Karaca Sineması ve Buca Belediyesi Tarık Akan Gençlik Merkezi salonlarında yapılan gösterimler ile 10 bine yakın sinemasever kısa filmler ve yönetmenleri ile buluşmuş oldular.

İzmir’in 25 Yıllık Kısa Film Maratonu Sona Erdi yazısına devam et