Selim Evci’nin Son Filmi Savrulan Zaman 19 Haziran’da Vizyonda

İlk gösterimini geçtiğimiz yıl 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gerçekleştiren Selim Evci’nin yönettiği Savrulan Zaman, festival yolculuğunun ardından İstanbul seyircisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Film, 19 Haziran’dan itibaren bir hafta boyunca Kadıköy Sineması ve AKM Yeşilçam Sineması’nda gösterimde olacak. Film, uzun süreli bir ilişkiden yeni ayrılan Alper’in, yaşadığı sarsıcı bir olay sonrası içine düştüğü vicdani sorgulama sürecini konu alıyor. Özge Gürel, Beste Bereket, Derya Karadaş, Mine Teber ve Erdem Şenocak gibi oyuncuların yer aldığı yapım, modern insanın içsel çatışmalarını ilişkiler üzerinden sorgulayan bir anlatı sunuyor.

Haluk Bilginer ve Feyyaz Yiğit Sinema Filminde Buluşuyor

Son dönemin başarılı projelerinde senarist ve oyuncu olarak yer alan Feyyaz Yiğit, usta oyuncu Haluk Bilginer ile sinema filminde buluşmaya hazırlanıyor. Gişe rekorları kıran bir Fransız yapımından uyarlanan filmin çekimleri cast çalışmalarının tamamlanmasının ardından Temmuz ayında başlayacak. Filmin yönetmen koltuğunda ise Mert Baykal yer alıyor. NuLook Production imzasıyla 14 Kasım’da izleyiciyle buluşması planlanan film aynı zamanda IMAX olarak vizyona giren ilk Türk filmi olarak sinema tarihine geçecek.

Öfke Virüsü Tam Gaz Yayılmayı Sürdürüyor / 28 Yıl Sonra

Büyük Britanya’ya musallat olan öfke virüsü yıllar sonra yeniden beyazperdeye dönüyor. Bu uzun süre zarfında aslında hiç yok olmamış, hatta başka ülkelere de sıçramıştı. Neyse ki ana kıtadan bertaraf edilmiş ama Britanya anakarasında tehdit halen devam ediyor.

2002 yılında gösterime giren ve serinin özgün hikâyesini başlatan ’28 Gün Sonra / 28 Days Later’da virüslü şempanzelerin enfekte ettiği insanlar çok kısa süre içinde Londra sokaklarına yayılarak ölümcül bir salgını başlatmıştı. O dönem henüz 26 yaşında ilk çıkışını yapan Cillian Murphy, bir trafik kazası sonrası bilincini kaybetmiş bir halde yıkık dökük hastane odasında gözlerini açıyor ve kendisi gibi hayatta kalabilmiş Naomi Harris ile birlikte yeni bir yaşam umudunun izini sürüyordu.

Serinin devam filmi 2007’de geldi. Özgün filmin yaratıcıları yönetmen Danny Boyle ve senaryo yazarı (sonradan bir dizi filmin yönetmenliğini yaparak ünlenecek olan) Alex Garland’ın yapımcılığını yaptığı ’28 Hafta Sonra / 28 Weeks Later’ ilk filmle bağlantısı olmayan farklı bir hikâye üzerinden ilerler. 2001 yapımı ‘Bahis / Incognito’ ile tanınan İspanyol yönetmen Juan Carlos Fresnadillos’un yönettiği ikinci epizodda karısını enfekte olmuşların eline bırakarak kaçan Donald’ın (Robert Caryle) sonu hiç de iç acıcı bitmeyen hikâyesi ve Amerika’dan yardıma gelmiş ordu mensuplarının ölüm kalım mücadelesi anlatılır. İlkine göre çok daha vahşi ve umutsuz bir serüvendir bu.

Bir dolu zombi filmi ve televizyon dizisine esin kaynağı olmuş seri uzunca bir aradan sonra ilk yaratıcılarının eliyle ve yeni bir üçleme müjdesiyle gün ışığına çıkıyor. İskoçya dağlarındaki bir sığınma bölgesinin virüslülerce istilâsı ve ‘teletubbies’ izleyen çocukların ebeveynlerinin çığlıkları ile açılan 28 Yıl Sonra / 28 Years Later’ küçük Jimmy’nin boynunda rahip babasının haçı ile kaçıp kurtulabildiği ürpertici giriş sekansının ardından, anakara ile sadece cezir zamanı geçilebilen dolgu bir yol ile bağlantısı bulunan adacıkta kendi uygarlıklarını kurmuş küçük insan topluluğunun yaşam mücadelesine atlıyor. Yiyecek ve içeceğin sınırlı elde edilebildiği, elektriğin olmadığı, sağlık hizmetlerinin imece usulü sağlandığı küçük köy sakinleri denizden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı bir gözetleme ve savunma sistemi kurmuş, genci yaşlısıyla kendilerinin imal ettiği ok ve yaylarla atış talimi yaparak her an savaşa hazır hale gelmişlerdir.

Yeni üçlemenin ilk filmi birbirine bağlı birer saatlik iki bölümden oluşuyor. İlk bir saatlik bölümde köyün savaşçı sakinlerinden Jamie (Aaron Taylor – Johnson) 12 yaşındaki oğlu Spikey’yi (Alfie Williams) dış dünya ve virüslülerle tanıştıracağı ilk avı için korunaklı alanın dışına çıkarıyor. Bu süreçte küçük çocuk, solucanla beslenen yavaş sürünenler yanında çok daha zeki ve hızlı Alfalar ile yüz yüze geliyor. İkinci bölüm ise oğlanın hasta annesi Isla’yı (en son ‘Motorcular / The Bikeriders’da izlediğimiz Jodie Comer) anakara ormanlarında yaşayan Dr. Kelsen (Ralph Nelson) ile buluşturmak üzere yanlarında babası olmadan gizlice kaçışı üzerinden ilerliyor.

Bu ikinci fasılda, enfekte olmuşlardan korunmak için bedenini iyodla kaplamış doktor dışında Britanya’ya gönüllü savaşmaya gelmiş Viking torunu İsveçli Erik (Edvin Ryding), Alfaların en belâlısı Samson (Chi Lewis – Parry) ve hamile partneri devreye giriyor. Bu arada, Dr. Kelson’ın ölümü ve sevgiyi hatırlama adına filmin afişinde yer alan kuru kafalar üzerinde yükselen dev anıtın etrafında yaşam, ölüm ve sevgiye dair aforizmaları ile filmin tonu değişiveriyor.

Boyle ve Garland’ın yıllar sonra gelen devam filminde ilgiyi ayakta tutabilmek için tüm tuşlara bastıklarına tanık oluyoruz. Enfekte kadından doğan ve hastalıksız gözüken bebeğin geleceği, son sekansta zıpır çetesiyle arzı endam eden açılıştaki Jimmy’nin delikanlı olarak hikâyeye dahli vs. yeni üçlemenin Ocak 2026’da vizyona girmesi beklenen bir sonraki ayağı ’28 Year Later: The Bone Temple’ için yapılmış yatırımlar olarak duruyor.

’28 Yıl Sonra’nın özgün ilk seriye şimdilik çok fazla bir şey katmadığı söylenebilir. İlk filmin görüntü yönetmenliğini üstlenen ve bu çalışmasıyla Avrupa Sinema Ödülü’ne layık görülen Anthony Dod Mantle yeniden görevinin başına dönmüş ama ilk filmin özellikle ‘yağmurlu şimşekli gece sekansında’ zirveye ulaşan ışık-gölge oyunlarının başarısına bu kez yaklaşamamış. Yeni serinin yürütücü yapımcılarından Cillian Murphy bu filmde oyuncu olarak gözükmüyor ancak birkaç karede bir görünüp kaybolan zombi karakterin onu andırdığı bir gerçek. Üçlemenin son bölümünde ‘Oppenheimer’dan Oscarlı oyuncunun önemli bir karakter olarak seriye döneceği söyleniyor. Bekleyelim, görelim.

(19 Haziran 2025)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Yalın Bir Kasırga

Kasırga deyince, insanın içi ürperiyor, inanılmaz bir yıkım geliyor ilkin insanın aklına. Bir kaçışla başlayan film, belli ki gizem yüklü. Kaçan -melez- kız, karşına çıkan ilk evin kapısını açınca, her şey uçuşuyor. Masanın üstündeki kağıtlar yerlere dağılırken, kapı baca çarpıyor. Kasırga gelecek…

“Yalın” dememizin nedeni de o zaten. Meğer o melez kızın adıymış Kasırga (Köki). Bakalım nasıl esecek? 1790’da, İskoçya’da geçen bir öykü… Kostümler, malzemeler, arabalar, silahlar zamanı yansıtıyor. Babası, Japon samuray Charlotte (Nina Barnett) ve Avrupalı beyaz annesi, ölmüş olsa gerek ki, hiç görmedik. Gezici bir kukla oynatıcısı olsa da baba, eski bir samuray olarak felsefesini kızına aktarmaya, onu eğitmeye çalışıyor. Bir oyun sırasında, altın çalmış Şeker Adam (Tim Roth) ve çetesi izlemeye dalıyorlar. Aralarda dolaşın küçük çocuk (Nathan Malone) altın çuvallarını çalıyor. Kendilerinden çalınan, kendilerinin de çalmış olduğu altının peşine düşen çete ile Kasırga arasında bir kaçma kovalama başlıyor.

John Mcalean’ın yönettiği, filmin kamerası ilginç, müzikleri başarılı bir film olsa da “western” niteliğindeki film istenilen etkiyi yaratamıyor. Başlangıçtaki merak biraz sonra tükeniyor zaten. Çetenin elemanlarını -adları dışında- hiç tanımıyoruz, ama ilginç karakterler olduklarına kalıbımı basarım. Hatta içlerinden biri, kendi çocuğu olmasına rağmen iki cümleyle neden tepkili olduğunu lütfen anlatıyor. İlginç bir hayatı olduğu apaçık. Diğerlerinin de öyle.

“Martı”da, Çehov, “Sahnede bir tüfek varsa mutlaka patlamalı” diyor ya, çetenin bir elemanının elindeki uzun namlulu tabanca da bir kez patlıyor, ama yanlış yerde, yanlış kişiyi vurarak. Ancak Kasırga, babasını dinlemez görünürken (haklı sayılmaz mı, bir baba, sadece nasihat verirse ne kadar dinlenir ki) içine işlemiş söyledikleri. Filmi kurtaran girişindeki sahne sadece…

(18 Haziran 2025)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Elio’nun Galaksiler Arası Macerasına Aslı Enver de Katılıyor

Türkiye’nin sevilen oyuncularından Aslı Enver, ilk film seslendirme deneyimini Disney ve Pixar’ın merakla beklenen animasyonu Elio ile gerçekleştiriyor. Enver, filmde baş karakter Elio’nun halası Olga Solis’e sesiyle hayat veriyor. Elio, 20 Haziran 2025 Cuma günü sinemalarda izleyici karşısına çıkacak. Film, uzaylılara hayran olan 11 yaşındaki Elio’nun, galaksiler arası zeki yaşam formlarının buluştuğu Ortakevren’de Dünya’nın lideri sanılmasıyla başlayan macerasını konu alıyor. Elio, bu yolculukta beklenmedik dostluklar kurarak galaksiler arası bir krizi çözmeye çalışıyor. Aslı Enver’in sesiyle hayat bulacak Olga Solis, Elio’nun Dünya’daki en önemli destekçilerinden biri.

Elio’nun Galaksiler Arası Macerasına Aslı Enver de Katılıyor yazısına devam et

Merakla Beklenen Wicked: İyilik Uğruna Filminin Türkçe Alt Yazılı Birinci Fragmanı Paylaşıldı

Geçtiğimiz yılın küresel sinema kültürüne damga vuran ve tüm zamanların en başarılı Broadway film uyarlaması haline gelen Wicked, şimdi destansı, elektrik yüklü ve duygusal finaline Wicked: İyilik Uğruna ile ulaşıyor. Türkçe alt yazılı birinci fragmanı paylaşılan, Jon M. Chu’nun yönettiği, Akademi Ödülü adayı süperstarlar Cynthia Erivo ile Ariana Grande’nin başrolünde yer aldığı muhteşem kadro ile Oz’un cadılarının anlatılmamış hikâyesinin final bölümü başlıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Kul: Dilemma Filminin Okuma Provası Yapıldı

Mehmet Emin Yıldırım imzalı iddialı psikolojik gerilim Kul: Dilemma, 11 Haziran’da sete çıkıyor. Birbirinden başarılı oyuncuların rol alacağı filmin okuma provası geçtiğimiz gün yapıldı. Etkinlik, film ekibini ilk kez bir araya getirdi. Sinema sektörünün başarılı isimlerinden Mehmet Emin Yıldırım’ın senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini üstlendiği film için start verildi. Lil Yapım imzalı Kul: Dilemma adlı sinema filminin çekimlerine 11 Haziran 2025 Çarşamba günü başlanacak.

İnsan Neden Evlenir?

Çevresi mi onu evlenmeye iter. Yalnız kalma korkusu ile bir huzurevi ortağı mı arar. Ya da ebeveynlerinden farklı bir şey yapma umudu mu ağır basar. Bizde ‘Tam Bana Göre’ adıyla gösterime giren Celine Song yapıtı ‘Materialists’in ana karakteri Lucy (Dakota Johnson) içinse evlilik bir iş anlaşmasıdır. Lüks çöpçatanlık firması ‘Adore’un gözde satış elemanı olan 30’lu yaşlarındaki alımlı genç kadın potansiyeli güçlü eşlemelerin becerikli üstadıdır. 9. evlilik anlaşmasının düğün gününde tanıştığı damadın kardeşi Harry (Pedro Pascal) ona hayatının teklifini yapar. Vergiden önce yılda eline geçen 80 binle New York City’de geçinme derdini üstlenmiş Lucy’nin mükemmel evlilik kriterlerini fazlasıyla karşılayan, yalnızca Tribeca’daki çatı katı 12 milyon dolar eden aileden zengin iş adamı Harry hem çok varlıklıdır hem de boylu poslu çekici bir damat adayıdır.

Yönetmen Song’u geçtiğimiz yıl Sundance’te dünya prömiyerini yapan ve ardından sürpriz bir biçimde en iyi film ve senaryo dallarında 2 Oscar adaylığı elde eden ‘Başka Bir Hayatta / Past Lives’ ile izleme listemize almıştık. Kore asıllı sinemacı bu ilk uzun metrajında, yıllar öncesinde kalmış çocukluk aşkıyla başka bir diyarda karşılaşan genç bir kadının iki kültür ve iki sevda arasında bocalaması üzerinden gelişen masalsı gerçekçi hoş bir çalışmadır. Song yeni filmini daha önce kısa bir dönem çalıştığı çöpçatanlık firmasındaki deneyiminden yola çıkarak yazmış ve yönetmiş. Bu defa bir masal alemiyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan çağımızın maddiyatçı ikliminde varlık ve statü üzerine inşa edilen evlilik meselesini neşter altına yatırıyor.

Lucy de diğer çalışanlar gibi ideal eş adaylarının, filmde geçtiği üzere ‘tek boynuzlu atlar’ yani ‘unicorn’ların izini sürmekte ustadır. Bu düzende benzer yetişme koşulları, eğitim durumundaki paralellikler, siyasi uyum, büyük mutlu aile algısı gibi kriterler ruh eşi bulmak için yeterlidir. Çiftler arasındaki randevuların her zaman riski olacaktır ama Lucy’nin deyimiyle ‘flört etmek zordur, acı doludur, sabır ister’. Oysa aşk kolaydır. Hesap kitap olmadan öylece hayatımıza girer. Lucy 7 yıl önce yollarını ayırdığı gençlik aşkı John (Chris Evans) ile karşılaştığında ‘Past Lives’ın Nora’sı gibi gerçek aşkın neye göre şekillendiğini sorgulamaya başlayacaktır.

Song’un ikinci uzun metrajı, ‘Maddiyatçılar’ anlamına gelen özgün ismine karşılık Türkçe yakıştırılmış adının da etkisiyle ilk bakışta klasik bir romantik komedi izlenimi uyandırıyor. New York City’yi mekân alan yapım özellikle 90’lı yılların Nora Ephron denemelerini hatırlatmıyor da değil. Ancak film yabancı bir sinema yazarının hınzır yakıştırmasıyla ‘içine Eric Rohmer diyalogları kaçmış’ farklı bir romantik deneyime davet ediyor izleyicisini.

‘Grinin Elli Tonu’ndan bugüne oyunculuk kariyerinde olgunlaşan Dakota Johnson’ın hayat verdiği Lucy karakteri her ne kadar kendini ‘soğukluk ve maddiyatçılıkla’ nitelendirse de, ona istediği düğünü veremeyecek ama ömür boyu garantili onu seveceğini söyleyen yakışıklı ‘Kaptan Amerika’ya ve parasızlık yüzünden bunaldığı eski beraberliğine geri dönmeye cesaret edebilecek midir. Filmin açılışında bir mağara adamının avcılık ve toplayıcılık uğraşı arasında aşık olduğu kadına çiçek topladığı ve çiçekten yaptığı yüzükle ona evlenme teklif ettiği romantik sevdanın çağımız dünyasında karşılığı var mıdır?

(14 Haziran 2025)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Türk Korku Sinemasının Sevilen Serisi Siccîn’in Yeni Filmi Siccîn 8, Ön Gösterimini Paribu Cineverse Cevahir’de Gerçekleştirdi

Yönetmen koltuğunda diğer filmlerde olduğu gibi yine Alper Mestçi’nin oturduğu Siccin 8, 06 Haziran 2025 Cuma günü sinemasever izleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor. Vizyon öncesi filmin oyuncu kadrosundan Fatih Gülnar, Melike Balçık, Gönül Ürer ve yönetmen Alper Mestçi’nin de katılımıyla Paribu Cineverse Cevahir Sineması’nda gerçekleşen ön gösterim, izleyicilerin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Siccin 8, ailesiyle birlikte annesi Gönül’ün evinde yaşayan Fatih’i merkezine alıyor.

Türk Korku Sinemasının Sevilen Serisi Siccîn’in Yeni Filmi Siccîn 8, Ön Gösterimini Paribu Cineverse Cevahir’de Gerçekleştirdi yazısına devam et

Hepsi Aptalca Bir Aşk Yüzünden

‘Genç Werther’in Acıları / Young Werther’ metne adını veren genç delikanlının bir ıhlamur ağacının altına uzanmış görüntüsü ile açılıyor. Sol şakağı kanlar içindeki Werther cep telefonundan sadık dostuna attığı sesli mesajda ‘Galiba ölüyorum’ demektedir, hem de ‘aptalca bir aşk yüzünden’. Alman yazar Johann Wolfgang von Goethe’nin (1749 – 1832) tarafından 1774 yılında ve yalnızca iki hafta içinde yazılmış mektup romanından uyarlanan yeni yapım, özgün metnin finaline uyumlu bir giriş yapıyor ama hikâyenin başına döndüğümüzde olaylar farklı biçimde gelişiyor.

Müzik videoları ile bilinen Kanadalı sinemacı (tam adıyla) José Avalino Gilles Corbett Lourenço, Goethe’nin 250 yıllık trajik öyküsünü çağdaş Montréal ortamına taşıdığı filminde, benzer bir aşk acısı yaşayan Goethe’nin 25 yaşın heyecanıyla kaleme aldığı metninin ana yapısını korumaya özen göstermiş. Bir aile yadigârını annesi ile dargın olan teyzesinden geri almak üzere şehir merkezine kısa bir ziyaret için uğrayan Werther (Douglas Booth), büyük kız kardeşi Sissy (Iris Apatow) ve arkadaşı Melanie (Amrit Kaur) ile birlikte doğum gününü kutlayan Charlotte’u (Alison Pill) gördüğü anda vuruluyor.

Romandaki Lotte örneğinde olduğu gibi genç kızın evlilik arifesinde olduğunu öğrendiğinde ise 400 yıllık kader ikizi gibi sarsılıyor. Werther tüm sevimliliği ve hayat doluluğuyla genç kızın aklını çelmeye çalışmaktan vazgeçmiyor gerçi, ancak annesini aniden kaybeden ve kızlı erkekli 6 kardeşine annelik yapmak zorunda kalan Charlotte’un sorumlulukları vardır. Zengin bir avukat olan nişanlısı Albert (Patrick J. Adams) Charlotte’un ve ailesinin geleceğini güvence altına almakla kalmayıp, 1960’lardan kalma bir astronot gibi yakışıklıdır da. Çiftlikte büyümüş toprak adamı, işine bağlı Albert ile Werther arasında da yakın bir dostluk gelişmeye başlasa da üçlü arasındaki bağlar giderek karmaşıklaşacak, Charlotte için arzu, yakınlık ve aşkın sınırlarını ayırt etmek gittikçe zorlaşacaktır.

Goethe özgün Almanca adıyla ‘Die Leiden des jungen Werthers’de Alman Yüksek Mahkemesi’nde asistan olarak görev yaptığı sırada Charlotte Buff adındaki nişanlı kadına ilgi duymuş ve karşılıksız sevdasını edebi bir forma dönüştürmüş. Yakın dostu Karl Wilhelm Jerusalem’in intiharı ise bu trajik aşkın doğuşu ve Werther’in kendi elleriyle hayatına son vermesinde ona ilham kaynağı olmuş. Nitekim Goethe’nin yapıtı genç Werther’in derdini Wilhelm karakterine açtığı mektuplardan oluşmaktadır. Kanadalı yönetmen ise çağdaş yorumunda genç kadına Charlotte adını vermiş, sevdiğini ve ailesini geçindirmek üzere bir yol arayan Werther’i ise, saygın hukukçu amcasının nüfuzu sayesinde hiçbir birikimi olmadığı halde bir hukuk firmasında asistanlığa başlatıvermiş.

Romanın ilk basımlarının 1774 yılında Leipzig kitap fuarlarında yerini aldığını ve gencecik Goethe’yi birdenbire şöhret doruğuna ulaştırdığını biliyoruz. Öyle ki romana büyük ilgi sürerken Almanya sokakları mavi ceket sarı pantolon giyen gençlerin istilasına uğramış, ümitsiz aşkın hazin finalinin etkisiyle birçok intihar vakasıyla karşılaşılmış. Anladığım kadarı ile edebi metnin 1970 yılında ‘Aşk Hikâyesi / Love Story’ benzeri kitleleri peşinden sürükleyen bir etki gücü söz konuşu imiş. Lourenço günümüzün materyalist düzeninde böylesine trajik bir sonun fazla kaçacağını düşünmüş olmalı ki, can dostu Paul’ün ‘Bir kız için kendini mi öldüreceksin?’ sözlerine, ‘Saçmalama, 18. yüzyıl Almanyasında mıyız?’ alaycılığıyla karşılık veriyor genç Werther.

Özgün adıyla acısız ‘Genç Werther’ keyifle izlenen mevsime uygun bir yapım. Nick Haigt’in geniş ekran görüntüleri, Ciana Vernon’ın özenli prodüksiyon tasarımı, Owen Pallet’in özgün müziğinin büyük katkısı söz konusu, ancak filmin en önemli kozu, yerinde duramayan enerjisi ve sevimliliği ile (biraz genç Val Kilmer’ı hatırlatan) İngiliz oyuncu Douglas Booth’un atik tetik performansı olmuş. Yönetmen Lourenço ilk uzun metraj çalışmasında dört asır öncesi ile günümüz dünyası arasında incelikli geçişler kurmuş. ‘Doktor No’ yıllarından Sean Connery’yi hatırlatan, nezaket ve görgünün temsili Werther ile elinden J. D. Salinger düşmeyen Charlotte’un ‘club’ ortamındaki vals performansına benzer zarif ayrıntıların peşine düşmüş.

(12 Haziran 2025)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Aşkın Yüzü Filminin Genç Oyuncuları Özel Gösterimde Buluştu

TAFF Pictures ve Sky Films ortak yapımı olan, senaryosunu Ferhat Ergün’ün kaleme aldığı ve yönetmenliğini Emre Erdoğdu’nun üstlendiği Aşkın Yüzü, 06 Haziran’da sinemalarda izleyiciyle buluşuyor. Vizyon öncesinde gerçekleşen özel gösterimde genç oyuncular filmi ilk kez birlikte izledi. Gösterim öncesi Helin Kandemir, Onur Seyit Yaran, Işıknaz Özedgü, Dursun Ali Tetik ve Furkan Rıza Demirel basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Etkinlikte Helin Kandemir için doğum günü kutlaması da yapıldı.

Aşkın Yüzü Filminin Genç Oyuncuları Özel Gösterimde Buluştu yazısına devam et

28. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Sona Erdi, FIPRESCI Ödülü’nü Gündüz Apollon, Gece Athena Kazandı

Uçan Süpürge Vakfı’nın düzenlediği 28. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, Kült Kavaklıdere Sineması’nda gerçekleşen törenle sona erdi. Festivalin Her Biri Ayrı Renk başlıklı yarışmalı bölümünün FIPRESCI Ödülü’nü Emine Yıldırım’ın yönettiği Gündüz Apollon, Gece Athena kazandı. Programın tamamı üzerinden yapılan oylamada İzleyici Ödülü sahibi Black Box Diaries oldu. FIPRESCI Jürisi, ödülün gerekçesini “Bireysel acılarımızla toplumsal yaralarımızı, geçmişle bugünü, görünenle görünmeyeni, hayatla ölümü ustaca birbirine bağlayan bir film. Anlatıya derinlik katan oyuncu performansları kalıcı bir etki uyandırıyor,” sözleriyle açıkladı.

28. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Sona Erdi, FIPRESCI Ödülü’nü Gündüz Apollon, Gece Athena Kazandı yazısına devam et

İthaki Yayınları 15 Haziran Kitapları

İthaki Yayınları, 15 Haziran’da satışa sunacağı kitaplarını açıkladı. Mizuki Tsucimura’nın Aynadaki Yalnız Şato ve Grady Hendrix’in Kurtulan Kızlar Terapi Grubu adlı kitapları 15 Haziran’da satışa sunulacak. 1970’lerde, korkunç bir katliamdan sağ kurtulan Adrienne Butler, kendisiyle aynı kaderi paylaşan beş kadını bir araya getirerek “Kurtulan Kızlar Terapi Grubu”nu kurdu. Bu kadınlar, film anlaşmaları, zengin adamlarla yaptıkları evlilikler ya da hayır işleriyle geçmişlerini unutmaya çalışıyorlardı. Biri hariç: Lynnette Tarkington. Caninin biri o daha on altı yaşındayken ailesini ve erkek arkadaşını katletmişti. Lynnette bu katilin bir gün geri döneceğine saplantılı bir şekilde inanıyordu.

İthaki Yayınları 15 Haziran Kitapları yazısına devam et

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu