‘American Honey’ tipik bir Andrea Arnold filmi. Boğucu taşra ortamında çıkış yolu arayan gencecik kızlardan bir diğerinin hikâyesine odaklanıyor yine. Mekân farklı bu sefer. Ancak derin Amerika’nın uçsuz bucaksızlığında yönünü bulmaya çalışan 18 yaşındaki Star’ın, İngiliz taşrasının gri kasvetindeki kıstırılmışlığını hip-hop ile yırtmaya çabalayan ‘Akvaryum / Fish Tank’in Mia’sıyla okyanus ötesi akrabalığı çok belirgin.
Aile içi istismar ve yoksulluktan ibaret sıkışmış hayatını ani bir kararla geride bırakan Texas’lı kızın hayatı keşfi üzerine gençliğin enerjisiyle yüklü bir yol filmi bu. Alışveriş merkezinde karşılaştığı gençlerden oluşan gruba katılıyor genç kız. Artık kimselerin okumadığı çeşitli dergileri pazarlamak üzere toplanmış, Star gibi yoksul ve dağılmış ailelerin boşta gezen çocukları oluşturuyor grubu. Kendilerinden yaşça daha büyük patronları Krystal ile baş satıcı ve çömezlerin eğitmenliği görevini üstlenmiş Jake ile birlikte yola koyuluyor ekip. Güney’den Ortabatı’ya uzanan rota doğrultusunda kasaba kasaba, ev ev dolaşarak ve türlü ikna yöntemlerini kullanmak suretiyle dergi aboneliği satmaya çalışıyorlar uzun bir yolculuk boyunca.
İngiliz sinemacının kişisel kıtayı keşif hikâyesi bu aynı zamanda. Amerika’nın farklı yüzlerine tanık ediyor bizleri Arnold. Petrol zengini kovboyların tuzu kuru hayatlarından kesitleri, küçük kasabaların dağılmış evlerindeki küçük çocukların Büyük Depresyon yıllarına benzer yoksunluk tabloları izliyor. Dergi aboneliği pazarlamacılarına ilişkin 2007 yılında New York Times’ta çıkan bir makaleden esinlenerek projesini oluşturduğunu belirtiyor yönetmen. Hazırlık aşamasında irili ufaklı 6-7 tane yol seyahati yaptığını ve daha önce filmlerden aşina olduğu Amerika’nın uçsuz bucaklığında keşfe çıktığını söylüyor. Ana karakterini ve ikisi dışında oyuncularını önceki projelerinde olduğu gibi sokakta, yollarda bulmuş yine. Kıtanın dört bir yanından otantik yüzler eşliğinde film öncesi ve çekim sırasında gerçek bir deneyim yaşamış. Ekip aynen filmde olduğu gibi küçük bir minibüsün içinde kilometrelerce yol tepmiş. Ucuz motellerde birlikte kalmış, birlikte partilemişler geceleri. Bir mekândan diğerine giderken minibüs içinde doğaçlama çekimlere devam edilmiş, yeni bir şey öğrenildiğinde ya da yeni bir oyuncu ekibe dahil olduğunda başlangıç senaryosunda değişikliklere gidilmiş.
Son Ken Loach şaheseri ‘Ben, Daniel Blake’te de imzası bulunan İrlandalı usta görüntü yönetmeni Robbie Ryan’ın küçük dijital kameralardan 35 mm’liklere uzanan seçimleriyle yakaladığı doğal görsellik yönetmenin en büyük destekçisi olmuş. Müzik filmin bir diğer ayrılmaz parçası. Arnold müziği gençlerin hayatla ve kendileri arasındaki iletişimi sağlayan birincil unsur olarak kullanıyor. Star’ın çekici Jake ve arkadaşlarıyla karşılaştığı alışveriş merkezinde Rihanna’nın ünlü şarkısı ‘We Found Love’ eşliğinde kaynaşıyor genç bedenler. Filme adını da vermiş olan Lady Antebellum’un marş haline gelmiş country şarkısı ve diğerlerini hep birlikte coşkuyla söylüyorlar doluştukları minibüsün içinde.
Ana karakterin evreni keşfe çıkışının büyüleyicili hikâyesini çok etkili bir biçimde aktarıyor Arnold. Doğayla bütünleşiyor Star. Yaban arısını havuzda boğulmaktan kurtarıyor. Bir diğerini tutsak olduğu mekândan doğaya salıyor. Jack’in hediyesi kaplumbağayı suya bırakarak onu özgür kılıyor. Belgeselimsi doğaçlama çalışma tutkulu bir aşk hikâyesiyle taçlanıyor. Star ile Jake arasında yaşanan bedensel tutku, sinemacının ‘Uğultulu Tepeler / Wuthering Heights’ uyarlamasında olduğu gibi tüm doğallığıyla yansıyor perdeye. Star rolüyle ilk kez kamera karşısına çıkan Sasha Lane, Hollywood deneyimlerinin ardından bağımsız bir projede yer almayı kabul etmiş Shia LaBeouf, Krystal’de Elvis Presley’in torunu olarak da bilinen Riley Keough ve deneyimsiz tüm oyuncu ekibi harika bir iş çıkarıyor.
Samimi ve aşkın bir genç enerjiyle yüklü ‘American Honey’nin geniş bir dağıtım ve etkin bir tanıtımla çok daha kalabalık bir genç izleyici kitlesine ulaşmasını dilerdim. Gençlerin onu halen gösterimde bulunan nostalji ve Oscar avcısı muhafazakâr ‘Aşıklar Şehri / La La Land’den çok daha fazla seveceklerini düşündüğümden.
(16 Ocak 2017)
Ferhan Baran
[email protected]