Eski Sevgili: Kaderin Cilvesi

Emir Khalilzadeh’in yönettiği ve Bade İşçil, Tolgahan Sayışman, Sadi Celil Cengiz ile Ünal Yeter’in oynadığı Eski Sevgili: Kaderin Cilvesi, 05 Mayıs 2017′de UIP Filmcilik dağıtımıyla BPN İstanbul – Play Plus Medya tarafından vizyona çıkarıldı.
Senaryonun tamamının büyük şehir İstanbul’da geçtiği Eski Sevgili: Kaderin Cilvesi filminde Tolgahan Sayışman, Barış karakterine hayat verirken, Bade İşçil ise onun 63 kere ayrılıp barıştığı ve bir türlü unutamadığı ve vazgeçemediği eski sevgilisi Feride’yi canlandırıyor. Filmde, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde yolları tesadüfen kesişen bu sevimli çiftin macera ve sakarlıklar dolu bir günleri perdeye getiriliyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Eski Sevgili: Kaderin Cilvesi yazısına devam et

Amerikan Başkanına Suikasttan Sonra

Jackie
Yönetmen: Pablo Larraín
Senaryo: Noah Oppenheim
Müzik: Mica Levi
Kurgu: Sebastián Sepúlveda
Görüntü: Stéphane Fontaine
Oyuncular: Natalie Portman (Jackie), Peter Sarsgaard (Bobby),
Greta Gerwig (Nancy), Billy Crudup (Theodore),
John Hurt (Peder McSorley), Richard E. Grant (Bill),
Caspar Phillipson (JFK), John Carroll Lynch (Başkan Johnson),
Beth Grant (Lady Johnson), Max Casella (Jack),
Sara Verhagen (Mary)
Yapım: Fox Searchlight (2016)

Şili sinemasının sol ruhlu yönetmenlerinden Pablo Larraín’in “Jackie” filmi, Başkan Kennedy’ye suikast sonrasını eşinin anlatımıyla yansıtıyor. Bu trajediyi izlerken, zaman zaman insanın gözleri yaşarıyor.

John Fitzgerald Kennedy (JFK), Demokrat Parti’den Katolik başkan olarak koltuğa oturmuştu. “Ike” Eisonhower sonrasında görevi devralan 35. Başkan Kennedy, Cumhuriyetçilerin sert dış politikasına devam etti bir şeyleri kanıtlamak için. Soğuk Savaş, komünizmle mücadele, Vietnam sorunu. Elbette Küba’yla savaşın eşiğine gelen Domuzlar Körfezi… JFK neden suikasta kurban gitmişti? Katolik bir başkanın Amerika’yı temsil edemeyeceğine inanan fanatikler mi bu suçu işlemişti? Onu öldürdüğü söylenen Lee Harvey Oswald kimdi? Oswald (1939-1963), sosyalistmiş ve Sovyetler’de iki yıl yaşamış. Amerika’ya döndüğündeyse Küba karşıtlığına karşı mücadele etmiş. O da suikasta uğradı. JFK, 29 Mayıs 1917’de Massachussetts’in Brookline şehrinde doğdu. 22 Kasım 1963 günüyse Teksas’ın Dallas şehrinde suikast sonucu öldürüldü.

1976 yılında Santiago’da doğan Şilili solcu yönetmen Pablo Larraín, ülkemizde 2012’deki “No” ve 2015’teki “El Club-Kulüp” filmleriyle tanınıyor. Sıradaysa 2016 yapımı “Neruda” filmi var ama. Yönetmen, 2016 yapımı renkli ve siyah-beyaz “Jackie” filminde önceki filmlerindeki estetiğe yakın yerlerde durmuş. Yönetmen Larraín, sanki hep kameranın önüne ince bir tül örtü koyuyormuş gibi görüntüleri neredeyse loş hissi veriyor. Bu şaşırtıcı estetikle filminin bütününde kasvet duygusunu yaşatabiliyor. Bu estetiğini bu Hollywood filminde de sürdürmüş yönetmen.

Eşin derin acısı…

Massachusetts’teki Hyannis Port’ta. Başkan JFK’ye suikast sonrasında First Lady Jacqueline “Jackie” Bouvier Kennedy, Life Dergisi’ne röportaj veriyor. Film, bu röportaj sürerken geriye dönerek suikast ve sonrasını ortaya çıkarmaya çabalıyor. Life için röportaj yapan politik gazeteci Theodore H. White, bu görüşmeyi Camelot ve Kral Arthur üzerinden geliştiriyor. Başkan Kennedy, ünlü Galli oyuncu Richard Burton’ın (1925-1984) söylediği “Camelot” şarkısını çok seviyormuş. Filmde Burton’ın sesinden bu şarkı sıkça duyuluyor. Şarkı, “İklim her yıl mükemmel olmalı / … / Temmuz ve Ağustos çok sıcak olamaz / Ve burada kar için yasal bir sınır var / Camelot’ta…” diye sürüp gidiyor. Camelot, Kral Arthur efsanesiyle ilişkilendirilen ünlü kale ve saray. Zaman içinde Arthur diyarının fantastik bir simgesi olmuş. Camelot, gerçekten var mı, yok mu, şimdiye kadar cevabı bulunamadı. Antik Yunan ve Roma tarihine tutkun JFK, “Camelot” şarkısını sevmesi doğaldı. Camelot, Başkan Kennedy’nin maiyeti ve zamanı olarak da değerlendiriliyor. “Maiyet”in anlamıysa, resmi ziyaretlerde liderin yanında bulunan görevliler demek.

Gazeteci Theodore, gerçekliği ortaya çıkarmak istiyor sorularla. Gerçek neydi? Her şeyde bir hikâye yok muydu? Jackie, Theodore’la konuşurken JFK’in Washington’daki Beyaz Saray’a gelişlerini, bu evin hatıralarını düşünüyor. Burada bir dolu saygın başkan ve eşi yaşamıştı. Jackie, bu evde fazla değişiklik yapmamış. Ama sıkça yaylılar konseri verdirtmiş. JFK, öldürüldüğünde Jackie’ye biri oğlan, biri kız iki çocuk bırakıyor. Bu trajediden sonra nasıl ayakta duracaktı? Daima yanında bulunan kayınbiraderi Robert “Bobby” Kennedy, ona şefkatini hissettiriyor. Dallas’ta üstü açık arabada giderken, Başkan Kennedy başından vuruluyor. Yönetmen bu anları çok etkileyici bir görsellikle yansıtabilmiş. Jackie, sürekli “Jack” dediği JFK’in başı dağılmasın diye de çaba göstermiş. Onun güzel yüzü parçalara ayrılmasın diye. Suikastın hemen ardından uçakta Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson, yemin ederek alelacele başkan oluyor. Bu kadar acelesi neydi? Jackie’nin, lavaboda ayna karşısındaki kanlı keder yüklü yüzü unutulmayacak bir andı. Jackie’nin Peder McSorley’yle yaptığı konuşmalar da akılda kalıcı. Özellikle Tanrı üzerine olan konuşmalar. Ardından Jackie, iki tür kadın olduğunu söylüyor. İlki kocasına destek olup onun güçlü olmasını isteyen. İkincisiyse kocasının yatakta iyi olmasını isteyendi. Jackie hangisiydi? Ama yatağı soğuktu şimdi onun.

Lincoln gibi cenaze…

Jackie, ölmüş önceki başkanların cenaze törenlerini öğrenmek istiyor. JFK için en değerli cenaze töreni için Başkan Abraham Lincoln cenaze törenini seçiyor. 1865’te iç savaş sonrası köleliği kaldıran Cumhuriyetçi Başkan Lincoln de suikasta kurban gitmişti. Bobby, Lincoln’ü sıradan biri olarak görüyor köleliği kaldırmasına rağmen. JFK için de ona yakışan bir yer seçiyor Jackie. Ama yeni Johnson hükümeti güvenlik için Jackie’nin düşüncelerine karşı çıksa da, sonunda her şey Jackie’nin düşündükleri gibi oluyor. Filmin içinde dolaşırken, insanı etkileyen anlarla karşılaşılıyor hep. Sinema perdesinde bambaşka görünüyor bu film. Natalie Portman’ın performansı da bu etkileyiciliğin içinde.

Filmde ağırlıklı olarak çello tınılarıyla diğer yaylılar da duyuluyor. Jackie, yaylıları, özellikle de çelloya tutkun. Filmde duyulan yaylı tınılar, Jackie’nin çok uzakta olmayan mutluluğuna ve şimdiki hüznüne dokunuyor adeta. Filmin kurgusunun da çarpıcı olduğunu belirtelim.

(16 Ocak 2017)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Aşıklar Şehri

Bundan 40 – 45 yıl önceleri, 1970’lerde Beyoğlu’na çıktığımızda İstiklal Caddesi’ndeki sinemalarda yerli filmlerden Battal Gazi Destanı (Cüneyt Arkın), Baba (Yılmaz Güney), Memduh Ün’ün 2. kez çevirdiği Üç Arkadaş gibi filmleri, yabancı filmlerden Borsalino (Alain Delon, Jean Paul Belmondo), Elveda Sabata (Adios Sabata / Yul Brynner), Sonsuz Ölüm (Butch Cassidy and the Sundance Kid / Paul Newman, Robert Redford) gibi filmleri izlemekteydik. Ki o zamanlar Butch Cassidy… İstiklal Caddesi’nde hem Fitaş Sineması’nda hem Dünya Sineması’nda gösterilmişti. Şu anda yok gibi olan da var gibi olan Dünya Sineması, bugünkü Fitaş Sineması’nın yer altında olan bölümünün adıydı. O zamanlarda seyrettiğimiz diğer yabancı filmler arasında Türkçe Hücum Hücum Hücum adıyla gösterilen Tora Tora Tora ve başrollerinde Julie Andrews ile Rock Hudson’ın oynadığı Sevgilim Lili (Darling Lili) gibi filmler de vardı.

İşte o zamanlarda Fitaş Sineması, Galatasaray istikametine doğru geçildiğinde, karşı kaldırımın ilk sokağının köşesindeki küçük büfede (sanıyorum hâlâ duruyor) parça fındıklı çikolata satılıyordu. Uyanık büfeci çikolataya buladığı Giresun fındığını çikolata fiyatına yıllarca sattı, daha sonra Atlas Sineması’nın yakınında bulunan pasaj kapısındaki büfe de aynı fındığı satmaya başladı. Bildiğin bu çikolataya bulanmış fındık gel zaman git zaman, günümüzden 5 – 10 yıl öncesi mükemmel bir pazarlama taktiğiyle Beyoğlu Çikolatası adıyla sunulmaya başlandı.

Bugünlerde sinemalarda gösterimi sürmekte olan müzikal film Aşıklar Şehri (La La Land) filmini bendeniz tam bu Beyoğlu Çikolatası’na benzetiyorum. Güzel bir aşk hikâyesini müzikale batırmışlar ve gösterime çıkarmışlar. Eski yılların moda olmuş tür filmlerinin benzerleri zaman zaman yeni kuşak sinemaseverlere sunulduğunda aşırı müspet övülme ile karşılanıyor. Zamanında bunu Clint Eastwood’un Unforgiven (Affedilmeyen / Emek Sineması’nda izlemiştim) filminde de yaşamıştık. Westernlerin neredeyse unutulduğu bir zamanda Eastwood’un filmi de bu şekilde göklere çıkarılmıştı. Bizim kuşağın sinemalarda seyrettiği yüzlerce western arasında hemen her yıl birkaç tane western başyapıtı gösterime girmekteydi. Günümüzdeki genç kuşak sinemaseverlerin de ileriki yıllarda muhtemelen ilk akıllarına gelecek olan western Tarantino’nun The Hateful Eight filmi olacak. Bu arada unutmadan not olarak ekleyeyim: Cuma günü gösterime girecek girecek olan Jackie filminin yapımcı şirketi Wild Bunch’ın adını ne zaman perdede görsem Sam Peckinpah olarak okuyorum. Western sevenlerin malumudur, Peckinpah’ın The Wild Bunch orijinal adlı filmi ülkemizde Vahşi Belde adıyla gösterilmiştir.

70’li yıllarda gösterime girmiş birkaç film daha yazayım da bizim kuşağın anıları tazelensin. Orhan abimizin Bir Teselli Ver’i ve geçenlerde 100. yaşına giren Kirk Douglas’ın başrolünü oynadığı Kader Değişmez (The Arrangement), Sicilyalılar Çetesi (Le Clan des Siciliens / Alain Delon, Jean Gabin), Son Gerçek: Atları da Vururlar (They Shoot Horses, Don’t They? / Jane Fonda), 1972 Mart’ında; Cehennemde İki Adam (Hell in the Pacific) / Lee Marvin, Toshiro Mifune), Turist Ömer Uzay Yolunda 1973 Ekim’inde; Marlon Brando’lu o müthiş film İsyan: Kanlı Ada (Queimada / Burn), rahmetli Tarık Akan’ın oynadığı, ünlü Arzu Film ekolü bizim mahalle filmlerinden Oh Olsun 1974 Ocak ayında sinemalarımızı şenlendirmişti. Bir not da yazının sonuna ekleyeyim: Susuz Yaz’ı çeken Metin Erksan’ın Emel Sayın’lı Feride’yi, Irmak’ı çeken Lütfi Ömer Akad’ın Orhan Gencebay’lı Bir Teselli Ver’i çekmesini hep yadırgamışımdır.

(15 Ocak 2017)

Sadi Çilingir

Sadi Çilingir Yazıyor: Dünyanın En Çok Aranan Adamı

Geçenlerde TV.deki bir programa çıkan yarışmacı, ne gibi bir kabiliyeti olduğu sorulduğunda “Ben, son 10 yılda oynanmış lig maçlarının sonuçlarını, hangi yılda, hangi maçta kaçıncı dakikada kimin gol attığını bilirim.” dedi. Nitekim bildi. Bendeniz de bizim sinema sektöründe bu kadar incelikli bilgileri niye gündeme getirmiyoruz diye düşünürken bu hafta vizyona giren bir filmle bu şansı yakalamış oldum. Malum bu hafta 4 yabancı, 1 yerli film … Devamı… »

American Honey

Andrea Arnold’un yönettiği ve Sasha Lane, Shia LaBeouf, Riley Keough ile McCaul Lombardi’nin oynadığı American Honey, 13 Ocak 2017’de Kurmaca Film dağıtımıyla Kurmaca Film tarafından vizyona çıkarıldı.
İlk kez gösterildiği 69. Cannes Film Festivali’nden büyük övgüler toplayarak George Miller başkanlığındaki jüriden Jüri Özel Ödülü’nü kucaklayan American Honey, yoksulluk gibi hayat sıkıntılarını geride bırakarak evden kaçan ve ABD’de şehir şehir dolaşarak dergi aboneliği satan bir grubun peşinde uzun yolculuğa katılan Star’ın yaşam öyküsüne odaklanıyor. Jack’in de yer aldığı bu grupta Star’ı, yaşayacağı aşk ve renkli parti geceleri bekliyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

American Honey yazısına devam et

Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması Finalistleri Belli Oldu

Sabancı Vakfı’nın toplumsal sorunların sanat aracılığıyla ele alınması, sinemanın yaratıcı bakış açısından yararlanarak toplumsal konularda farkındalık oluşturulması amacıyla gerçekleştirdiği Kısa Film Yarışması’nda finale kalan projeler belli oldu. Kısa Film Uzun Etki ismiyle düzenlenen ve konusu Mülteci Kadınlar olarak belirlenen yarışmaya 126 kısa film başvurdu. Ön jüri değerlendirmesinin ardından belirlenen 15 filmin ve yönetmenlerinin isimleri açıklandı.

Refik Erduran’ı Kaybettik

Köşe yazarlığı yapan ve tiyatro oyunları yazan gazeteci – yazar Refik Erduran, 07 Ocak 2017 Cumartesi günü hayatını kaybetti. 13 Şubat 1928′de İstanbul’da doğan Erduran 1947 sonbaharında Amerika’da Cornell Üniversitesi’nde tiyatro tarihi okudu. 1954 – 1955 yılları arasında TEF adlı mizah dergisini yönetti. Güldürü ve vodvil türü oyunlar yazdı. Senaryosunu yazdığı Gün Doğarken adlı sinema filmini Orhon M. Arıburnu yönetti. Cenazesi, 09 Ocak 2017 Pazartesi günü Zincirlikuyu Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilecek olan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Kaybedecek Neyimiz Var ki, Kendimizden Başka

– Seni özleyecek birileri var mı?
– Pek sayılmaz.

*****

– Hayallerin var mı?
– Bunu bana daha önce kimse sormamıştı?

(Filmden birkaç replik)

Yol filmleri, sinemada çok sevdiğim bir tür. Üstelik hem yol hem de gençlik filmine çok sık rastlamıyoruz perdede… Her şeyden önce birbirinin kopyası romantizm, korku ya da blog buster çılgınlığından sıkıldıysanız ilaç gibi gelecek bir film American Honey… Gençlere gençliğin aslında nasıl bir şey olduğunu hatırlatacak yaşlılara ise gençliğini özletecek cinsten… Filmi, bir parça uzun bulmakla beraber her anını keyifle, merakla ve biraz da iç geçirerek izledim. Gelecekte adını çok da fazla duyacağımızı düşündüğüm 21’lik çıtır Sasha Lane ve bu filme kadar özel bir hayranlık duymadığım Shia LaBeouf’a aşık oldum. Sasha’nın hayranlarının tabiriyle Riri’ye (Rihanna) fazlasıyla benzeyen görünüş ve tavırları ise gençliği kalbinden vuracak cinsten…

Filmin konusundan kısaca söz etmek gerekirse; ergen kahramanımız Star, ilgisiz anne ve tacizci üvey baba kıskacında iki küçük kardeşine bakmaya çalışıyor. Tabii hayatından mutsuz ve bir çıkış yolu arıyor. Tam da bu sırada karşısına çıkan, şirinliğinden fazlaca etkilendiği Jack’in cazibesine kapılarak nereye gideceğini bilmediği bir otobüse atlıyor ve hayatının yolculuğuna çıkıyor. Dergi satıcılığı yapan daha doğrusu binbir takla atarak insanları abone yapmaya çalışan bir grup gencin doluştuğu bu otobüsteki insanlar kısa süre içinde onun ailesi olmakta gecikmiyor. Sonsuz eğlence, parti ve macera vaad edilen bu yolculuk grubun lideri Krsytal’in sert kurallarıyla sekteye uğrasa da Star için aşk, tutku ve tehlike dolu bir hayat tecrübesine dönüşüyor.

Red Road, Fish Tank, Wuthering Heights filmlerinden tanıdığımız Andrea Arnold’un yazıp yönettiği American Honey iki güçlü kadın karakteri ile göz dolduruyor. Ceplerinde para yerine umut taşıyan bir grup saf gencin hayata tutunma çabalarını öyle naif ve tutkuyla anlatmış ki hayran kalmamak elde değil. Genç bir kızın ilk aşk ve ilk hayal kırıklığı da yine aynı özen ve incelikle tasarlanmış. Filmde her an bir felâket olacağını ve olayların yön değiştireceğini bekliyorsunuz ancak Arnold son ana kadar iyiliğe, gençliğe ve umuda olan inancını kaybetmiyor. Bu filmi bir erkek çekseydi o yolda o kızın başına neler gelirdi hayal bile edemiyorum. 70’li yılların hippie gençliği, çiçek çocukları farklı kıyafet ve modern bir arabadaydılar belki ama ruh aynı ruhtu, dünya sanki bugünkü kadar kötü bir yer değildi. Sırf bu bakış açısından dolayı bile saygı duydum Arnold’a. Her şeye rağmen insana dair bir umut taşıyordu.

Sasha Lane ve Shia LaBeouf’un performanslarını çok yüksek ve başarılı bulmakla beraber birbirlerine de inanılmaz yakıştırdım. Yer yer aralarındaki yaş farkı, Lane’in fazla çocuk görünüşü ve LaBeouf’un hoyratça tavırları endişelendirse de kendimi aralarındaki karşı konulmaz çekime kaptırmam uzun sürmedi. Altını çizmemiz gereken bir diğer çıkarım ise yine ancak bir kadının tezahür edeceği cinsten. Nedir o? Kadın olan taraf aşkta çok daha cesur, tutkulu ve gözü kara… Erkek ise daha kararsız, güvensiz ve endişeli.Alın size günümüz ilişkilerinin en büyük sorunu. Sasha Lane ile Shia LaBeouf’u överken Riley Keough ve diğer yan karakterlerin de görevlerini büyük bir başarıyla yerine getirdiğini ekleyelim. Herkes rolünü büyük bir ciddiyetle yapıyor, böyle serseri rolleri bu denli başarılı oynamak hiç de kolay bir şey değil. Herhangi birindeki aksama o dünyaya olan inancımızı kolayca kırabilirdi çünkü…

Toparlayacak olursak, American Honey en azından bir yarım saat kısa olsaydı hikâyenin sonlarına doğru olan aksama ve dikkat dağınıklığını yaşamayacak, filminden de adından hareketle ağzımızda bir parmak bal tadıyla salondan ayrılacaktık. Bu durum biraz fazla şekerli etkisi bırakıyor bünyede bu da bir gerçek… Ancak her şeye rağmen o muhteşem final sahnesini görmek için buna değer diye düşünüyorum. Gençliği, tutkuyu ve aşkı kutsayan rock’n roll soslu yaz kokan bu yol hikâyesini kaçırmamanızı tavsiye ediyorum. Ön yargılarınızı ve kara kışı kapının öteki tarafından bırakın. American Honey’in şerefine, kalbimi çalan 15 yol filmini karışık olarak şuracığa bırakıyorum. İyi seyirler…

Easy Rider
Yağmur Adam (Rain Man)
Gün Doğmadan (Before Sunrise)
Thelma ve Louise (Thelma and Louise)
My Own Private Idaho
Çılgın Romantik (True Romance)
Planes, Trains and Automobiles
Yaban (Wild)
Uzaklara Gidelim (Away We Go)
Cazcı Kardeşler (The Blues Brothers)
Into the Wild
Mad Max
Küçük Gün Işığım (Little Miss Sunshine)
Moonrise Kingdom
Fikrimin İnce Gülü: Sarı Mersedes

(14 Ocak 2017)

Gizem Ertürk

İçeride

Farren Blackburn’un yönettiği ve Naomi Watts, Jacob Tremblay, Oliver Platt ile Charlie Heaton’un oynadığı İçeride (Shut In), 27 Ocak 2017’de The Moments Entertainment dağıtımıyla Tanweer Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Dul bir çocuk psikoloğu sakin bir yaşam sürmektedir. Kendini izole etmiş olan kadın bir araba kazası sonucu beyin hasarı alan üvey oğlu ile ilgilenmektedir. Ergenlik çağındaki oğlunun bütün ihtiyaçları annesi tarafından karşılanmaktadır. Bir gün kadının çocuk hastalarından biri kaybolur. Sert bir kar fırtınası sırasında kaybolan küçük çocuğun tek kurtuluş umudu psikoloğunun onu bulabilmesine bağlıdır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Recep İvedik 5

Togan Gökbakar’ın yönettiği ve Şahan Gökbakar, Çağlar Salman, Orkan Varan ile Deniz Ceylan’ın oynadığı Recep İvedik 5, 16 Şubat 2017’de Mars Dağıtım dağıtımıyla Çamaşırhane Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Mahalle sakinlerinden İsmet vefat edince Recep İvedik taziye ziyaretine gider. Dostunun geride bıraktığı son görevini yerine getirmek için yola çıkar. Bu yolcuğun kısa süreceğini hayal eden Recep, genç sporculardan oluşan Milli Takımı yurt dışındaki bir spor organizasyonuna götürdüğünü fark ettiğinde artık geri dönüşü olmayan bir macera başlamıştır. Spor organizasyona katılacak ekip talihsiz olay sonucu karışırken Recep kontrolü eline alır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Recep İvedik 5 yazısına devam et

Son 10 Yılda Vizyona Giren Yerli ve Yabancı Film Listeleri

Ülkemiz sinemalarında son 10 yılda (2007 – 2016) 839 adet yerli, 2230 adet yabancı film olmak üzere toplam 3069 adet film vizyona girdi. En fazla filmin gösterime girdiği yıl 408 filmle 2015 yılı oldu. En fazla yerli ve yabancı film de 2015 yılında gösterime girdi. 2015 yılında 269 yabancı filme karşılık 139 yerli film perdelerimize yansıdı. En az yerli filmi 43 adet olarak 2007 yılında, en az yabancı filmi ise 186 adet olarak 2010 yılında izledik. Vizyona giren film adetlerine ve listelerine yazı ekinden ulaşabilirsiniz.
Son 10 Yılda Vizyona Giren Yerli ve Yabancı Film Listeleri yazısına devam et

Bu da Nereden Çıktı?

John Hamburg’un yönettiği ve Zoey Deutch, Bryan Cranston, James Franco ile Tangie Ambrose’un oynadığı Bu da Nereden Çıktı? (Why Him?), 20 Ocak 2017’de The Moments Entertainment dağıtımıyla The Moments Entertainment tarafından vizyona çıkarıldı.
Sevecen bir baba olan Ned, tatil günlerinde ailesi ile birlikte Stanford’da yaşayan kızını ziyaret eder. Ancak burada en büyük kabuslarından biri olacak, sosyal ilişkilerinde gariplikleri olan Silikon Vadisi milyarderlerinden Laird ile tanışır. Ned kendisini teknoloji dünyasında kaybolmuş hissederken Laird’in kızına evlenme teklif edeceğini öğrenince paniğe kapılır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Bu da Nereden Çıktı? yazısına devam et

Pera Film’in Yeni İstikameti Balkanlar

Pera Film, yeni yılı İstikamet: Balkanlar film programıyla karşılıyor. 13 – 31 Ocak tarihlerinde gerçekleşecek olan program, Balkanlara doğru çıkılan yolculuklar ile Balkanlar coğrafyası içindeki yolculukların sinemadaki izdüşümlerini bir araya getiriyor. Program, bu coğrafyadaki farklı savaşlara yabancı gazetecilerin gözüyle bakarken, savaşların etkilediği aşkları ve aileleri, savaşın geride kaldığı günlerde farklı sebeplerle yolu Balkanlar’dan geçenlerin hikâyelerini içeriyor.

Pera Film’in Yeni İstikameti Balkanlar yazısına devam et