Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

TRT Ortak Yapımı Tay 2: Ebabil Takımı Filmi 12 Ocak’ta Vizyona Giriyor

TRT ile Siyah Martı ortak yapımı olan Tay 2: Ebabil Takımı ile macera kaldığı yerden devam ediyor. İlk filmi ile sinemaseverlerin büyük beğenisini toplayarak yarım milyonu aşkın seyirci tarafından izlenen film, vizyondaki ilk dört haftasında da gişede lider olmuştu. Serinin ikinci filmi olan Tay 2: Ebabil Takımı ise 12 Ocak 2024 Cuma günü sinemaseverlerle buluşacak. Tay bu yeni macerasında hem zorluklarla karşılaşacak, hem de önemli bilgiler ve dersler öğrenecek. Cesaret, dostluk ve kararlılık gibi değerlerin de vurgulandığı filmin senaryosunu Ayşe Sevim ile Ayşe Şahinboy Doğan beraber kaleme alırken filmin müziklerini ise Burak Çambel hazırladı.

Cem Karaca’nın Gözyaşları, Uzun Fragman Yayında, Bütün Şarkıları İsmail Hacıoğlu Seslendirdi

Tamirci Çırağı, Islak Islak, Namus Belası, Sevda Kuşun Kanadında gibi pek çok şarkısı yediden yetmişe herkesin dilinde olan efsanevi isim Cem Karaca’nın hayatını anlatan Cem Karaca’nın Gözyaşları, 26 Ocak Cuma günü vizyon yolculuğuna başlıyor. Yönetmenliğini Yüksel Aksu’nun üstlendiği filmden uzun fragman yayınlandı. Müzikle geçen elli sekiz yıllık bir ömrün içindeki büyük başarıları, çatışmaları, aşkları ve iniş çıkışları beyazperdeye taşıma hazırlığı yapan Cem Karaca’nın Gözyaşları seyirciyi duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Aynı zamanda Cem Karaca’nın mücadele dolu yaşamına odaklanarak, Türkiye’nin sosyo – politik atmosferine dokunup insanları geçmişin izlerini de sorgulamaya davet ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Kendi Gücüne Güven: Onat Kutlar Belgeseli

Üç kişi bir araya gelmiş, kendi güçleriyle, harçlıklarını bir araya getirerek bir dergi çıkarmışlar: a. Yarım yüzyıldan önce çıkan bu dergi öyle bir devrim yaratmış ki, adı hâlâ unutulmamış, hatta devamı da (yeni a) gelmiş. Onlardan biri Onat Kutlar. Hem edebiyatçıların hem sinemacıların hem de muhaliflerin Onat Abi’si…

Onat Kutlar, bir yıla yakın bir süre Paris’e gitmiş, orada sinemanın gücünü görmüş, olanaklarını keşfetmiş. Yine üç kişiyle Sinematek’i kurmuşlar. Öyle bir rüzgâr estirmiş ki Sinematek, Yeşilçam’ı da ayaklandırmış, yeni ve toplumsal gerçekçi filmler yapılmaya başlanmış. Tabii ki, sinemanın özünde var toplumu etkilemek, tek etken Sinematek olamaz, ama Sinematek’in etkisini de göz ardı etmemek gerekir.

Sonra… sonra dergiler, paneller, açık oturumlar, konferanslar, festivaller gelmiş. Bugün, sinemamızın gücünü ve tanınırlığını o örgütlülükte aramak gerek; ama önce Onat Abi’nin yılmaz ve üşenmez kararlılığında ve gücünde tabii.

Bölünmek her zaman kötü olmaz

Tek hücreler bölünerek çoğalır ve bedeni, canlıyı oluşturur; buna da bağlı olarak bölünmek her zaman uzak tutulması gereken bir şey değildir. Yabancı filmlerin yeterince salon bulamadığı, siyasal iktidarların sansür kılıcını sürekli tepesinde sallandırdığı sinema, Sinematek’in izleyicinin de haklı katılımıyla birçok sorunu aşmış. Arkasından devletin de gücüyle (Sinema TV Enstitüsü ve Türk Film Arşivi) Yeşilçam yeni bir adım atmış. Tabana yayılan bu tartışmalarla büyüyen yeni durum sinemamızı bugünkü düzeyine çıkartmış.

Gelişen sinemamızın yaşadığı sorunları; siyasetçilerce gündeme yeniden ge(tiri)len “uhuletle ve suhuletle” tartışması ve çözüm bulması bir gelişimin nasıl olacağının da göstergesi aynı zamanda. O dönemin (gerek teknik gerekse toplumsal ve devlet tarafından çıkarılan) birçok sıkıntısını sadece yürek ve kendi gücüyle aşmayı başaran sinemamızın bilinmeyen kahramanlarının anlatıldığı “Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar” belgeseli, yeni belgesel, hatta sözlü tarih ve nehir söyleşelere de kapı açacak.

Günümüzle bağlantısı…

Belgeselin özel gösteriminden çıkınca diğer izleyicilerle konuştuk ayaküstü. Onat Abi ve arkadaşlarının (tabii, Şakir Eczacıbaşı, Ömer Pekmez, Hülya Uçansu, Cevat Çapan, Vecdi Sayar ve diğerlerini de anmalıyım kuşkusuz) yaptığı bu “devrim”in… (sahi, bir devrim bu yapılan, sinemamızda yeni kapıların açılması, yeni güçlerin, yeni bakışların gelmesi ve önünde yolların açılması) günümüzün sanatsal ve kültürel hatta sosyal ve siyasal hayatında da kapı(lar) aralamasını diliyoruz. Neden böylesine geniş bir alanda önemli bu belgesel? Çünkü gerek Onat Kutlar ve arkadaşlarının oluşturduğu Sinematek’in gerekse karşısına devlet eliyle çıkarılan Türk Film Arşivi’nin (bu arada hemen belirtmeliyim ki, Türk Film Arşivi, topun geri tepmesi gibi devlet eliyle kurulmuş olsa da sinemanın ve sanatın yanında, sansürün karşısında artık) alabildiğine olgun ve yararlı tartışmalarını izleyip örnek almalıyız. Mesela egemen erk Anayasa’yı kabul etmiyor, en hafif deyimiyle tebdil, tağyir ve ilga ediyor neredeyse… Hukuk olmazsa ne demokrasi olur ne toplumsal huzur ve barış. Çok kısa bir süre sonra yerel seçimler yapılacak ve daha ilk günden birbirlerine hırçınca saldıran aday ve parti yetkilileri bu belgeselden geleceğimizin yolunun nasıl çizilmesi gerektiğini öğrenebilirler.

Son sözümüz, bu, burada kalmasın yeni belgeseller, yeni filmler çekilsin, yeni kitaplar yazılsın, hepimiz yakın tarihte yaşananların önemini kavrayalım, geleceğimize yol göstersin.

Dijital platform Mubi’de gösterimde…

(10 Ocak 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Çingene Kızı: Zeugma

Kamil Çetin’in yönettiği ve İnan Ulaş Torun, Aysel Nazim, Altan Erkekli ile Seher Terzi’nin oynadığı Çingene Kızı: Zeugma, 10 Mayıs 2024’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Zen Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Amerika’dan Gaziantep Zeugma Müzesi’ne getirilen Çingene Kızı Mozaiği’ni görmek için herkes heyecanla beklemektedir. Müze müdürü Esra ve güvenlik görevlisi Zeki kadar heyecanlı birileri daha vardır, Barbaros ve adamları. Mozaik bir anda ortadan kaybolunca herkes birbirinden şüphelenmeye başlar. Mozaiği kimin çaldığı merak edilmektedir. Zeki, Esra’ya platonik aşıktır ve onun aşkını kazanmak için ise hiçbir şeyi yoktur.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Çingene Kızı: Zeugma yazısına devam et

Atatürk II, İlk Kez 05 Ocak’ta Sinemalarda, Saner Ayar: Tüm Engellemelere Rağmen Yürüyelim Arkadaşlar

Atatürk II 1881 – 1919 filmi, 05 Ocak’ta sinemalarda gösterilmeye başlanacak. Gösterim öncesi  basın toplantısında konuşan Yapımcı Saner Ayar, 1. film için bazı ülkelerdeki gala mekânlarının, lobi faaliyetleri nedeniyle çekildiklerini hatırlattı, “Ama biz durmadık. İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Avusturya, Danimarka, İsviçre, İsveç, Hollanda, Avustralya, Azerbaycan’ın yanı sıra Kosova’da ve Orta Doğu bölgesinin de içinde olduğu 5 kıtada 30’dan fazla ülkede filmimiz gösterildi.” dedi.

Başkan’a Yakışır Gala

Başkan filminin galası önceki gün Levent Paribu Cineverse Kanyon Sineması’nda gerçekleştirildi. Film ekibinin, tüm oyuncuların ve kalabalık bir davetli topluluğunun katıldığı gecede, kahkahalar havada uçuştu. Uzun zamandır özlenen farklı bir komedi filmiyle buluşan davetliler, filmi yoğun tezahürat, bol kahkaha ve mutluluk gözyaşları dökerek izlediler. Tüm oyuncular filmi ilk kez gala gecesinde seyrederken, sonunda da birbirlerini kucaklayarak tebrik etmeyi ihmal etmediler.

Başkan’a Yakışır Gala yazısına devam et

Afacanlar Kampta Filminin Hayvansever Afacanlar’ı

Şile ormanlarında özel olarak kurulan platoda oluşturulan kamp alanında çekilen ve 19 Ocak’ta vizyona girecek olan Afacanlar Kampta filminin seti, sık sık can dostların ziyaretlerine ev sahipliği yaptı. Afacanlar, çekimler süresince sevgiyle karşıladıkları can dostlarla geçirdikleri neşeli dakikaları, bol bol hatıra fotoğrafı çektirerek ölümsüzleştirdi. Başrollerini Berat Efe Parlar (Emirhan), Bülent Polat (Armando), Talha Tosun (Arda), Ebrar Alya Demirbilek (Esila), Rastin Paknahad (Ömer) ve İrem Tokat’ın (Sedef) paylaştığı filmi Enes Ateş yönetti, senaryosunu ise Oğuz Ayaz ve Hande Canpolat ile birlikte kaleme aldı. Afacanlar Kampta, 19 Ocak’ta vizyonda.

Sürprizli ve Çok Neşeli: Argylle: Gizli Casus

Film, Yunan adalarından ya da kıyılarından birinde, inanılmaz bir kovalamacayla başlıyor. Bu, Türkiye’de çekilebilir miydi acaba diye düşündürttü beni. Sahi, gerçekten neden bizim kıyılarımızda çekilemez. Çünkü bütün dokuyu yok ettik, bütün güzellikleri betona boğduk. Artık tipik Ege yaşamı yok bizim kıyılarımızda ve doğal olarak da tanıtımını bile yapmakta zorlanıyoruz.

Bir casus filmine böylesi bir hüzünle girince insanın içi acıyor. Ama film o acıyı büyütmeme izin vermiyor. Argylle tipik bir casus, yakışıklı, göz alıcı, görünümüyle de giyimiyle de fark ettiriyor. James Bond’dan bu yana hemen bütün casuslar böylesi ayrıksı; hemen tanınabilecek denli çarpıcı.

Ama Argylle’den önce o karakteri yazan/yaratan yazar filmin ana kahramanı… Romanın yazarı, Elly Conway takma adıyla, hem nasıl yazdığını anlatıyor (epey güzel ipucu var, casus romanı hem de kendisi de bir casus olarak yer alıyor. Tabii ki bir casus filminin gizemli, kaçma kovalamalı, şiddet sahneleriyle, bol ölümle dolu olması beklenir, ama bu kez film, Jason Fuchs’un senaryosuyla Matthew Vaughn’in yönetiminde daha bir rahat izlenir ve daha bir gerginlikten uzak olarak yansıyor beyazperdeye.

Hemen bütün casus filmlerinin vazgeçilmez trükleri var filmde, sürprizler yer alıyor; bu umulmadık ya da öngörülmedik bir şey değil. En büyük özelliği, Argylle’in yakın (hep biri vardır yanında bu tür karakterlerin ve onu kurtarır her türlü tehlikeden) çalışma arkadaşı dışında, yazarla birlikte olayları yaşayan/yaşatan bir başka “yakın çalışma arkadaşı” olması ve tabii, o da olmadık zamanlarda olmadık tehlikelerden koruyor yazar casusu.24

Filmdeki bir diğer “yakın çalışma arkadaşı”nı, sırt çantasında taşınan ve tüm filmde yazar casusun yanından hiç ayrılmayan, kediyi unutmamak gerekir. O da “yakın çalışma arkadaşı” niteliğini yerine getiriyor.

“Küstah mizah” diye bir tanım çarptı gözüme bu filmle ilgili… Sahi, bu filmin mizahı küstah mı acaba? Bana öyle gelmedi. Bu soğuk kış günlerinde izleyicinin içini ısıtan, ışıltılı, renkli ve alabildiğine neşeli bir film olduğunu düşünüyorum.

02 Şubat’tan başlayarak gösterimde…

(01 Şubat 2024)

korkutakin@gmail.com

Efsane Filmi 02 Şubat’ta Sinemalarda

Selçuk Aydemir’in yönettiği Efsane filminin ilk teaser’ı yayınlandı. Ahmet Kural, Cengiz Bozkurt, Serdar Gökhan, Şinasi Yurtsever, Ayhan Taş, Sadi Celil Cengiz’ ve Elif Ongan’ın başrollerini paylaştığı Efsane filmi, yeni yıla hızlı bir giriş yaptı. Yılın ilk günü yayınlanan teaser kısa sürede sosyal medyada gündem oldu. Yayınlanan teaser filmi merakla bekleyenlerde büyük heyecan yarattı. Çorum’un eşsiz doğası ve tarihi evlerinde tamamlanan çekimlerin ardından merakla beklenen Efsane filmi 02 Şubat 2023 Cuma günü vizyona girecek. Yılın en iddialı komedi filmi olarak sinemaseverleri güldürmeye hazırlanan film, 7 bin yıllık yoğurdun sırrını eğlenceli bir dille perdeye getiriyor.

  • Basın Bülteni
  • Teaser: 1 / 2
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Hayvan Krallığı

Thomas Cailley’in yönettiği ve Romain Duris, Adele Exarchopoulos, Paul Kircher ile Jean Boronat’ın oynadığı Hayvan Krallığı (Le Regne Animal – The Animal Kingdom), 19 Ocak 2024 2024’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Anlaşılamayan bir mutasyon sonucu bazı insanlar hayvana dönüşmektedir. Bu yaratıklardan bazıları yetkililer tarafından ele geçirilmeden kaçmayı başarır. François oğluyla birlikte, dönüşerek ormana kaçan karısının peşine düşer. Memelilerden eklembacaklılara kadar filmde yer alan tüm hayvan türlerinin tasarımını çizgi romancı Frederik Peeters üstlendi.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Hayvan Krallığı yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Açık Yaralar Hep Kanar…: Kör Noktada

Gün herkes için aynı başlar mı, bilemem, ama herkes aynı değilse de benzer kaygılarla çıkar evinden… hele de bizim ülkemizde. Bir Bakan, istifa gerekçesi olarak “at izi it izine karıştı” demişti. Onun ekonomi ve siyaset bağlamında söylediği, aslında yaşamın her anında, her alanında geçerli. 12 Eylül’le birlikte bir devlet terörü yaşanıyor; herkes biliyor ama kimse sahiplenmiyor ve üzeri kapatılmaya çalışılıyor. Derin devlet denilen, netice … Devamı… »

Kaptan Benim

Matteo Garrone’nin yönettiği ve Seydou Sarr, Moustapha Fall, Issaka Sawagodo ile Hichem Yacoubi’nin oynadığı Kaptan Benim (Io Capitano), 26 Ocak 2024’de Başka Sinema dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, dünyayı görüp rap yıldızı olmayı hayal eden iki delikanlının Senegal’den Avrupa’ya gidiş çabaları anlatılıyor. Giriştikleri öyle zorlu bir yolculuk ki, amansız çölden Libya’daki işkence dolu ceza kamplarına, oradan da uçsuz bucaksız açık denize uzanıyor. Filmin senaryosu, bu çileyi çekmiş göçmenlerle görüşerek oluşturuldu; yol boyu göçmenlerin başlarına gelenler onların bakış açısıyla yansıtılıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Kaptan Benim yazısına devam et

Öğretmenler Odası

İlker Çatak’ın yönettiği ve Leonie Benesch, Leonard Stettnisch, Eva Löbau ile Michael Klammer’in oynadığı Öğretmenler Odası (The Teachers’ Lounge), 02 Şubat 2024′de Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, idealist bir öğretmen olan Carla Nowak’ın bir lisede ilk işine başlamasını konu alıyor. Okulda arka arkaya hırsızlıklar meydana geldiğinde Carla meseleyi kendi başına çözmeye karar verir ve bir gizli kamera yerleştirir. Ortaya çıkan gerçeklerle Carla öfkeli veliler, çok bilmiş meslektaşları ve saldırgan öğrenciler arasında kalır, katı eğitim sisteminin duvarlarına toslar. Umutsuzca doğru bir şeyler yapmaya çalıştıkça, her şey daha da kötüleşir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Öğretmenler Odası yazısına devam et

Geçmiş ile Yüzleşmek

Bağımsız auteur sinemacı Todd Haynes’in geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali ana yarışma seçkisinde dünya prömiyerini yapan son filmi ‘May December’ özgün adını aralarında büyük yaş farkı olan çiftlere yakıştırılmış tabirden alıyor. Bizde ‘Bir Skandalın Peşinde’ adıyla gösteriliyor yapım, çünkü 90’lı yılların başlarında yaşanmış sansasyonel gerçek bir hikaye söz konusu. 1992 yılında 34 yaşında olan Mary Kay Letournaeu’nun henüz 12 yaşındaki ortaokul öğrencisi Vili Fualaau ile ilişkisi bir dönem ortalığı ayağa kaldırmış, ikilinin gönül bağı kadın öğretmen tecavüz suçu ile hüküm giydikten sonra da sürmüş. Çiftin ilk çocukları cezaevinde dünyaya gelmiş, Letourneau’nun hapisten salıverildiği 2004 yılında evlenmiş ve 2 çocuk sahibi daha olmuşlar.

Filmin Sammy Burch tarafından kaleme alınan senaryosu şok edici magazinel vakaya sadık kalmakla birlikte ana karakterlerin adları değişmiş. 2015 yılında 50’li yaşlarının sonlarındaki Gracie (Julianne Moore) 30’lu yaşlarını süren Joe (Charles Melton) ile Savannah, Georgia ‘daki evlerinde liseyi bitirmek üzere olan çocukları ile birlikte görünürde sakin ve huzurlu bir yaşam sürdürmektedir. Magazin basınını yıllarca meşgul etmiş (ve bu sayede onlara para da kazandırmış) öykülerinden yola çıkacak bağımsız bir yapımın kadın oyuncusu ile görüşmeyi kabul etmişlerdir. Bir TV dizisi ile parlamış Elizabeth Perry (Natalie Portman) ön araştırma yapmak üzere villalarına geldiğinde onu mesafeli bir sevecenlikle karşılar Gracie. Aradan geçen onca yılın sonunda toplum tarafından görünüşte belli ölçüde kabullenilmiştir evlilikleri. Lakin villanın kapısına düzenli olarak bırakılan hayvan pisliği muhteviyatlı paketlerle tepkilerini sürdürenler de vardır ve hep olacaktır. Bu koşullar altında aşk hikâyelerinin daha anlamlı bir biçimde dile gelmesi arzusuyla Gracie’nin Elizabeth ile yakınlaşmasına tanık oluruz. Elizabeth’in çiftin geçmişine yönelik araştırması ailenin derinliklerine doğru bir yolculuğa dönüşmekte gecikmez. Geçmiş Elisabeth’in varlığıyla birlikte gün yüzüne çıkarken sorgulanan aile dinamiği çözülmeye başlar. Elisabeth’in etkisi altında Gracie ve ailesi unutulmaya yüz tutmuş duyguları, hayalleri ve yaşanamamışlıkları ile yüzleşme fırsatı bulacaklardır.

‘May December’ şaşırtıcı, tuhaf, zaman zaman komik ve kimi yabancı eleştirmenlerin yerinde saptaması ile ‘camp’ özellikleri yanında dokunaklı bir trajedi ve keder barındırıyor. Film bir yandan Gracie’nin hayatı dilediği gibi yaşamayı seçmiş, Edith Piafvari ‘başına gelen hiçbir şeyden pişmanlık duymayan’ tavrının altındaki hüznünü ve çocuk yaşta kabullendiği tutku ve bağlılık girdabında büyüyememiş hep çocuk kalmış genç adamın geçmiş ile hesaplaşmasını soluk soluğa sergiliyor. Öte yandan Elizabeth karakteri ile ihtiraslı bir aktrisin mesleğinde yükselme arzusuyla çevresindeki insanların duyguları ve özlemleri ile nasıl ustaca oynadığını gözler önüne seriyor.

Genel geçer ahlâk kurallarına çarparak yara alan aşkların usta sinemacısı Haynes duyguların ve zaptedilemez tutkuların filmini çekerken, hikâyenin sansasyonel özüne yakışır sinsice patlamaya hazır, tecavüzkâr bir ses bandı tercih etmiş. Joseph Losey’in Harold Pinter’ın senaryosundan çektiği 1971 yapımı L. P. Hartley uyarlaması ünlü klasiği ‘Arabulucu / The Go-Between’in Michel Legrand tarafından bestelenmiş benzersiz temasını aynen kullanmış. Gracie ile Elizabeth’in yakınlaşması ve aynalar önünde masklarının benzeşmeye başladığı sahnelerde ‘Persona’ tadını duyumsamaktan kendimizi alamıyoruz. Amerikalı yönetmen daha önce 2 kez çalıştığı Moore (‘Safe’ ve ‘Cennetten Uzakta / Far From Heaven’) ile Portman’dan nefis oyunlar alırken ‘Riverdale’ dizisiyle parlayan Melton ilk önemli sinema deneyiminde yıldız oyunculuğa adım atıyor.

(08 Ocak 2024)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Görünüşte Aşk Ya Da Daha Fazlası: Narsistle Aşk

Bir film, izlerken eğer, görüntüye, ışığa, oyuncuya takılmıyorsanız o zaman sinemadır. Bu saptama, sinemanın belki de en birincil göstergesidir. Valerie Donzelli, Éric Reinhardt’ın romanını alabildiğine başarılı ve izleyiciyi sarsacak denli iyi uyarlamış. Filmin temel mesajı: “Yaşam, sizin bekledikleriniz değil size sunulandır.”

Eğlenmeye giden ikiz kardeşin biri, çocukluğundan bile anımsayamadığı bir gençle karşılaşır. Sevimli görünen ve alabildiğine nezaketle yaklaşan yakışıklı bu gençle aralarında bir çekim oluşur. O çekimin aşka dönüşmesi hızlı olacaktır ve evlenirler.

Ondan sonra…

Eskilerin bir deyişi var, bağışlayın, “Tapuyu aldın mı, her şey mubah” derler. Erkek de evlendikten sonra eteğindeki taşlar dökmek, kıskançlığını göstermek, yaşamı işkenceye çevirmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor, çocuklarını da o işkenceye alet ederek…

Bizim ülkemizde pek görülmeyen, ama olması gerektiği herkes tarafından dile getirilen psikolojik desteğin Fransa’da verilmesi önemli. Çıkışı bir başkasında bulmayı kararlaştıran genç kadın belki de daha büyük bir sorunun doğmasına yol açıyor. Yine bizim ülkemizde, “ya benimsin ya kara toprağın” yaklaşımıyla katledilen kadınların sonuna benzemiyor oradaki kadınların yaşadıkları. Kendini beğenmiş koca, her şeyin kendi istediği gibi olmasını (filmin adı da narsist zaten) bekliyor ve göremediğinde tepki gösteriyor, şiddete varacak denli acımasızca.

Kadınların kendi yaşamlarını kendilerinin kurmaları, erkeklerin ‘benim dediğim olacak’ tavrını bırakmaları, iki tarafında alabildiğine haklı ve güçlü olduğunu kabûl etmeleri gerekiyor. Kadınların “Asla Yalnız Yürümeyeceksin” sloganında kendisini bulan o güç, bu filmin özünü oluşturuyor. Eşine baskıcı davranan erkeklerin, ama önce görücü usulüyle evlenen kadınların da hak ve özgürlüklerinin olduğunu öğrenmeleri gerekiyor.

Kadınların, sadece bizde değil, tüm dünyada haykırdıkları “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganı hayata geçsin artık.

12 Ocak’tan başlayarak gösterimde…

(08 Ocak 2025)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com