Sinema evreninin kuşkusuz en özgün yaratıcılarından biri olan David Cronenberg’in 8 yıl aradan sonra Atina’da çektiği ve ilk gösterimini geçtiğimiz Mayıs ayında Cannes Film Festivali ana seçkisinde yapmış olan son yapıtı ‘Müstakbel Suçlar / Crimes of the Future’, eş zamanlı olarak ülkemizin çeşitli kentlerinin sinema salonlarında özel gösterimlerini sürdürüyor.
Alabora olmuş bir gezi gemisinin görüntüsüyle açılan film, iklim sorunu ve çevre kirliliği tehdidi altındaki distopik bir yakın geleceği haberliyor. Kamera sola kaydırma yaptığında 9-10 yaşlarında Brecken’in elindeki yemek kaşığı ile kıyıda suyun içinde bir şeyler aradığını görüyoruz. Onu uzaktan izleyen annesi ‘orada bulduğun hiçbir şeyi yemeni istemiyorum’ uyarısı yapıyor. Dişlerini fırçalayıp yatmaya hazırlanan küçük erkek çocuk aniden banyodaki plastik çöp kutusunu kıtır kıtır kemirmeye başlıyor. Endişeli ve kararlı anne aynı gece onu uykusunda yastıkla boğacak ve babasından ‘oğlu olacak yaratığın’ cesedini gelip almasını isteyecektir. Bu dehşetengiz girizgâh ile bağlantısını ilerde kuracak olan film, adım adım Cronenberg’in distopik evrenine süzülmeye başlıyor. Yakın bir geleceğin ‘hızlandırılmış evrim’ dünyasıdır burası. Acı eşiği neredeyse ortadan kalktığı için gezegen daha tehlikeli bir hal almaya başlamıştır.
Tanınmış sanatçı Saul Tenser (Viggo Mortensen) ağır bir şekilde yaralandığı savaş sonrasında travma cerrahı partneri Caprice (Léa Seydoux) ile bedeni üzerindeki ameliyat işlemlerini halka açık performanslarda sergilemektedir. Saul’un bedeni yeni hormonlar ve bunun neticesi olarak yeni organlar üretmekte, tümör olarak adlandırılan ve bedenin ihtiyacı doğrultusunda beliren, bazen de işlevsiz olarak üreyen bu organlar vücut içindeyken dövmelenmekte, yetkililerce kaydı yapılarak arşivlenmektedir. Organ portföyünü bir sanat arşivi olarak düzenleyen sanatçının değişen dünyada teknolojiye uyumlu yeni beslenme alışkanlıklarını savunan gizli örgüt lideri Lang Dotrice (Scott Speedman) ile karşılaşması sanatına ve çağın düzenine dair yeni adımlar atmasına neden olacaktır.
Kısaca özetlemeye çalıştım ama her Cronenberg yapıtı gibi sinema perdesinde deneyimlenmeyi hak eden çizgi dışı bir film bu. Öncelikle Kanadalı ustanın yıllar sonra insan bedeni üzerine dertlerine dönüş yapması güzel bir sürpriz. Adını yönetmenin deneysel ikinci uzun metrajından alan film onun 20 yıldır beklettiği bir projeymiş. 1983 yapımı tekno sürrealist ‘Videodrome’un ‘çok yaşa yeni beden’ mottosundan sonra bu defa ‘beden gerçekliktir’ ifadesi ile karşımıza çıkıyor Kanadalı sinemacı. Televizyon ve video kaset alemi ile insan bedeni arasındaki etkileşimin ardından çağımızın estetik çılgınlığından hareketle ‘ameliyat yeni moda sekstir’ ifadesini dile getiriyor. Performans sanatçısı Saul bedenin gösterdiği isyanı alıp üzerinde kontrol sağlıyor, ona şekil veriyor, teşhir ediyor, bundan bir gösteri çıkıyor. Devlet yetkilileri boş durmuyor bu arada. Gelişmeler Ulusal Organ Sicil Müdürlüğü’nce tescil ediliyor ve her şey Ahlâk Masası Birimi’nce denetleniyor. Devletin beden ve toplum üzerindeki süregelen baskısı direnişle karşılaşıyor, Brecken’in küçük bedeni geleceğe dair bir vaad olarak sunuluyor.
Cronenberg 2000’li yıllarda çektiği filmlerle (Amerika’da 2005 yapımı ‘Şiddetin Tarihçesi / History of Violence’, Avrupa’da 2009 yapımı ‘Şark Vaatleri / Eastern Promises’) insan kaynaklı şiddetin kökenini kurcalarken, Don DeLillo uyarlaması 2010 yapımı ‘Cosmopolis’ ile çağdaş kapitalizminin ürünü genç borsa milyarderinin hipnotik yolculuğu boyunca yeni yüzyılın teknoloji destekli güç ve iktidar tutkusunu mercek altına yatırmış, Hollywood’un içinde büyümüş Amerikalı yazar, oyuncu, yapımcı ve yönetmen Bruce Alan Wagner’ın özgün senaryosundan hareketle 8 yıl önce yolu vahşi kapitalizmin en gösterişli vitrini olan Hollywood’a düşmüştü (‘Yıldız Haritası / Map to the Stars’). Uzunca bir aranın ardından ‘Videodrome’, ‘eXistenZ’ ve tabii ki, edebiyat-sinema işbirliğinin en güzel örneklerinden olan, cinselliğin dehlizinde sorular soran zamansız ve yaşsız başyapıtı J. G. Ballard uyarlaması 1999 yapımı ‘Çarpışma/ Crash’in izinde, 70’lerin başında inşa etmeye koyulduğu ‘beden teknoloji etkileşiminden hareketle insanoğlunun hızlı evrim sürecini irdeleyen klasik sineması’na dönüş yaptığı kırma dokular antolojisinin yeni eseri ‘Müstakbel Suçlar’. Sadık bestecisi Howard Shore’un filmi tül gibi saran tutkulu tedirgin tınıları bir kez daha distopik kâbus ortamına hizmet verirken, sinemacı teknoloji ve beden deformasyonu ışığında sanatın sınırlarını ve her türlü bürokratik baskıya karşın sanatçının toplumdaki rolünü tartışmaya açıyor.
(28 Temmuz 2022)
Ferhan Baran
[email protected]