05 – 17 Mayıs 2018 tarihlerinde bu yıl ilk kez düzenlenecek olan Barselona Türk Filmleri Festivali, Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmi ile açılacak. Festivalde bir Masterclass düzenleyecek olan Ebru Ceylan ve son filmi Ahlat Ağacı ile 71. Cannes Film Festivali’nde yarışacak Nuri Bilge Ceylan, Cannes öncesi Barselona Türk Filmleri Festivali’nin konukları olacaklar. Filmoteca de Catalunya’nın ev sahipliğinde gerçekleşecek festival, Evci Film organizasyonunda Barselona Başkonsolosluğu’nun katkılarıyla düzenleniyor. Festival alanı Filmoteca, sinema, kütüphane, kafe, müze ve geniş sergi sahasıyla bölgenin önemli kültür merkezleri arasında bulunuyor.
Aylık arşivler: Nisan 2018
Sürükleniş
Baltasar Kormakur’un yönettiği ve Shailene Woodley, Sam Claflin, Grace Palmer ile Jeffrey Thomas’ın oynadığı Sürükleniş (Adrift), 01 Haziran 2018’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, Tahiti’den San Diego’ya gitmek üzere okyanusu geçecekleri bir yolculuğa çıkan iki denizcinin ilham verici gerçek hikâyesini anlatıyor. Tami Oldham ve Richard Sharp tarihin en feci kasırgalarından birine yakalanacaklarını tahmin etmemişlerdir. Kasırga sonrasında Tami uyanır ve Richard’ı ağır yaralı, teknelerini de harabe halinde bulur. Kurtarılma umudu olmayan Tami, kendini ve sevdiği tek adamı kurtarmak için güçlü ve kararlı olmalıdır.
Taxi 5
Franck Gastambide’nin yönettiği ve Franck Gastambide, Malik Bentalha, Bernard Farcy ile Salvatore Esposito’nun oynadığı Taxi 5, 04 Mayıs 2018’de TME Films dağıtımıyla Movie Box tarafından vizyona çıkarıldı.
Paris’ten görev yapmakta olan polis memuru Sylvain Marot (Franck Gastambide), geçici olarak Marsilya’ya atanır. Marot’un Marsilya’da son model Ferrarili bir İtalyan çetesini yakalaması gerekmektedir. Fakat çeteyi yakalamak için kendisine yardım etmesi gereken ekip arkadaşı Marsilya’nın en kötü taksi şoförünün yeğeni Eddy’dir (Malik Bentalha). Efsanevi Fransız yönetmen Luc Besson’un yarattığı sinema filmi dizisinde taksi, 5. vitese geçiyor.
8. Malatya Uluslararası Film Festivali’nden Yeni Ödüller
Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 09 – 15 Kasım 2018 tarihleri arasında 8.si düzenlenecek Malatya Uluslararası Film Festivali hazırlıkları yoğun şekilde devam ederken festivale dair ayrıntılar da netleşmeye başladı. Ulusal sinemaya katkı amacıyla bir dizi yeniliğin hayata geçirileceği festivalin ödüllerine yenileri eklendi. Festival bu yıldan itibaren sinemamızın büyük ustası Lütfi Ömer Akad adına En İyi İlk Film Ödülü, festivali başlatan Prof. Dr. Ulvi Saran adına Jüri Özel Ödülü, Film-Yön Derneği En İyi Yönetmen Ödülü ve Türk Sinemasına Katkı Ödülleri verilecek.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
8. Malatya Uluslararası Film Festivali’nden Yeni Ödüller yazısına devam et
Kaç Kaçabilirsen
Hakan Eser’in yönettiği ve Önder Açıkbaş, Enis Arıkan, Seda Güven ile Cezmi Baskın’ın oynadığı Kaç Kaçabilirsen, 04 Mayıs 2018’de Chantier Films dağıtımıyla Tuana Film tarafından vizyona çıkarıldı.
30 yaşında geveze Ergüven ve 35 yaşında kardeşinin gevezeliğinden bıkmış, belayı bir şekilde kendine çeken İsmail iki kardeştir. Bu kardeşler Çarçabuk Kargo’nun teslimat elemanlarıdır. Günün birinde Jack Black isimli birinin kargosunu teslim etmek için adrese giderler. Burası eski bir sinema salonudur. Zile basarlar ama açılmaz, kapının aralık olduğunu fark edip içeri girerler. Ve her şey o sinema salonuna girmeleriyle başlayacaktır.
27 – 29 Nisan 2018, Hafta Sonu Gişe Verileri
27 – 29 Nisan 2018, Hafta Sonu (Weekend) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
Merdiven Out, Drone In
21. yüzyıl gençlerini ve aşklarını anlatan 4N1K-2, çağın değişik teknolojilerini de gözleri önüne seriyor. Barış sevdiği kız Yaprak’ın penceresinin önüne serenat yapmaya gelip cama tırmanmak yerine, drone’la görüntüsünü yolluyor. Yönetmen koltuğunda Murat Onbul’un oturduğu ve başrollerini Gözde Mutluer, Atakan Hoşgören, Burak Yörük, Sina Özer, Cihan Şimşek, Cemrehan Karakaş’ın paylaştığı 4N1K-2 filmi 04 Mayıs’ta sinemalarda gösterime giriyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Ahlat Ağacı
Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği ve Aydın Doğu Demirkol, Murat Cemcir, Bennu Yıldırımlar ile Hazar Ergüçlü’nün oynadığı Ahlat Ağacı (The Wild Pear Tree), 01 Haziran 2018′de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Zeyno Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Bazıları için taşra, tüm umutların eninde sonunda yalnızlıkla kesiştiği bir sürgün yeridir. Tıpkı babaların ve oğulların kesişen kaderleri gibi, tüm umutların, hayallerin, çaresizlikle kesiştiği hudutsuz bir sürgün yeri. Sinan genç bir adamdır ve yazar olmak istemektedir. Anadolu’da doğduğu köye döner, kitabını bastıracak parayı bulmaya çalışır ancak babasının geçmişten kalan borçları başına dert olacaktır.
Cannes Film Festivali 71 Yaşında
08 – 19 Mayıs 2018 tarihleri arasında düzenlenen Cannes Film Festivali bu yıl 71. yaşını kutluyor. Festivalin afişini Jean-Luc Godard imzalı 1965 yapımı ‘Pierrot Le Fou / Çılgın Pierrot’dan alınmış Jean-Paul Belmondo ile Anna Karina’nın ünlü öpüşme sahnesi süslüyor. Altın Palmiye ödüllü ana yarışmanın jüri başkanı ise Avustralyalı ünlü aktris Cate Blanchett. Çinli Chang Chen, Fransız Léa Seydoux ve Amerikale Kristen Stewart jürinin diğer oyuncu üyeleri. Geçtiğimiz yıl ‘Sevgisiz’ ile gönülleri fetheden Rus sinemacı Andrey Zvyagintsev, yeni sürüm ‘Blade Runner’ ile karşımıza gelen Kanadalı Denis Villeneuve, Ermeni asıllı Fransız sinemacı Robert Guégidian ve Amerikalı yazar yönetmen ve yapımcı Ava DuVernay jürinin yönetmenler kanadını oluştururken, Afrika kıtasını temsilen Brundili söz yazarı/besteci şarkıcı Khadja Nin ile ekip tamamlanıyor.
Tanınmış İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin İspanya’yı mekân almış son çalışması ‘TODOS LO SOBEN / Herkes Biliyor’ hem festivalin açılış filmi olarak seçilmiş, hem yarışmaya dahil edilmiş. Başrollerinde Javier Bardem / Penelope Cruz çiftinin yer aldığı yapımda, Buenos Aires’te yaşayan ve bir kutlama için baba ocağı İspanya köyüne dönen ailenin hayatı beklenmedik bir olayla altüst oluyor. Farhadi’nin hemşerisi Cafer Panahi’nin yeni filmi ‘ÜÇ YÜZ’ seçkinin İranlı yönetmenlerden gelen bir diğer yapımı. Ülkesinden yurt dışına çıkış yasağı halen sürmekte olan Panahi’nin filmi, kariyerlerinin farklı dönemlerini yaşamakta olan üç aktrisin öyküleri üzerine kurulmuş. Cannes Film Festivali’nden en çok ödül kazanmış yönetmenler arasında yer alan değerli sinemacımız Nuri Bilge Ceylan’ın son projesi ‘AHLAT AĞACI’ yarışmanın iddialı isimlerinden. Murat Cemcir, Bennu Yıldırımlar, Hazar Ergüçlü, Serkan Keskin ve Özay Fecht’in aralarında bulunduğu zengin bir oyuncu kadrosuna sahip, üç saati aşan süresiyle seçkinin en uzun filmi olan yapım, kapanıştan bir gün önce gösterilecek. Ceylan’a şimdiden sonsuz başarılar diliyoruz.
Festivalin Fransız sinemacılar ayağı her sene olduğu gibi ağırlığı oluşturuyor. Efsane sinemacı Jean-Luc Godard’ın 87 yaşında çektiği son denemesi ‘LE LIVRE D’IMAGE / İmge Kitabı’ festival broşüründe ‘sadece sessizlik, yalnızca devrimci bir şarkı, bir elin beş parmağı gibi beş bölümlük bir öykü.’ ifadeleriyle tanıtılmış. Stéphane Brizé, Cannes’dan ödüllü deneyimli oyuncusu Vincent London’a başrolü verdiği ‘EN GUERRE / Savaşta’ ile ‘İnsanın Değeri’nin ardından bir kez daha emekçilerin sözcülüğüne soyunuyor. Christophe Honoré, ‘PLAIRE, AIMER ET COURIR VITE / Hoşlanmak, Sevmek ve Hızlı Koşmak’ genç Arthur ile deneyimli yazar Jacques arasında gelişen eşcinsel aşk üzerine. Yarışmaya sonradan dahil olan Yann Gozalez imzalı ◄‘UN COUTEAU DANS LE COEUR / Kalpte bir Bıçak’ yönetmenin cüretkâr ilk filmi ‘Les Rencontres D’Après Minuit’ benzeri bir olay yaratacağa benzer festivalde. 70’li yılların sonunda porno filmler çeken bir kadın yapımcının bir seri katil ile mücadelesini anlatan filmde popüler Fransız aktris Vanessa Paradis başrolde. ‘LES FILLES DU SOLEIL / Güneşin Kızları’ ile Fransız sinemasından yeni bir yönetmeni tanıyacağız. Eva Husson imzalı yapım, Işid’e karşı savaşan Ezidi Kürt kadınların mücadelesini perdeye aktarıyor.
Netflix’in olaylı bir anlaşmazlık sonucu filmlerini geri çekmesinin de etkisiyle festivalde yer alan Amerikan filmlerinin sayısı, önceki yıllara göre daha az bu yıl. Ana yarışma seçkisine dahil olan ‘BLACKKKLANSMAN’ bunlardan biri. Siyahi yönetmen Spike Lee’nin ‘Do The Right Thing / Doğruyu Seç’ten tam 29 yıl sonra Cannes’a dönüş yaptığı yapım, gerçek bir olaydan yola çıkmak suretiyle ABD’nin güneyinin kanayan yarasına, ırkçılık sorununa odaklanıyor. ‘Peşimdeki Şeytan’ filmiyle tanıdığımız David Robert Mitchell imzalı ‘UNDER THE SILVER LAKE / Gümüşi Gölün Altında’▼ ise bir kayıp vakasının izinde gizemli bir serüven vadediyor.
Amerikalıların eksikliğini Uzak Doğu sinemasının tanınmış ustalarının filmleri ile dengeliyor festival. Festivalin gediklilerinden Japon yönetmen Hirokazu Kore-eda yine sıcacık bir aile öyküsüyle karşımıza geliyor. ‘YANKESİCİLER’ soğukta sokağa bırakılmış küçük kız çocuğuna kol geren yoksul ama sevecen bir ailenin hikâyesi üzerine. Daha az bilinen bir diğer Japon sinemacı olan Ryusuke Hamaguchi ‘ASAKO 1 & 2’ adlı yapıtında, birkaç yıl arayla fiziki olarak birbirine çok benzeyen zıt karakterli iki erkeğe aşık olan 21 yaşındaki Asako’nun tercihleri üzerinden ilerliyor. Cannes’dan ödüllü Çinli usta Jia Zhang-Ke’nin ‘SAF BEYAZ KÜL’ adlı son filmi, yüzyıl başından günümüze sert bir sevda öyküsünü ülkesinin kanunsuz yeraltı dünyası fonunda anlatıyor. Yine Cannes’dan ödüllü Koreli usta Lee Chang-Dong, sinemaseverleri büyülemiş ‘Şiir’den sekiz yıl sonra ‘YANAN’ ile Cannes’a dönüyor. Haruki Murakami’nin kısa hikayesinden yola çıkan yapım, iki erkek ve bir kadın arasında kundakçılık saplantısıyla yön değiştiren gerilimiyle festivalin öne çıkan filmlerinden biri olabilir.
Bu yıl festivalde iki İtalyan filmi yer alıyor. Dört yıl önce ‘Mucizeler’ ile büyük jüri ödülünü kazanan Alice Rohrwacher imzalı ‘LAZZARO FELICE / Mutlu Lazzaro’nun hikâyesi şimdilik sır gibi saklanıyor. Ancak bildiğimiz kadarıyla 50 yıllık bir zaman dilimi içinde zamanda yolculuk eden ama yönetmenin ifadesiyle bilim-kurgu olmayan bu yapımı merakla bekliyoruz. Daha önce ‘Gomorra’ ve ‘Gerçeklik’ ile iki kez ikincilik ödülü almış olan İtalyan sinemasının çağdaş ustalarından Matteo Garrone imzalı ▲‘DOGMAN’ ise, seksenli yılların sonunda Roma kırsalında yaşanmış korkunç bir cinayet ve intikam öyküsünden yola çıkan hayli sert bir yapım.
Yarışma seçkisinin son 5 filmi farklı ülke sinemalarından gelen iddialı filmler. Oscarlı ‘İda’nın yönetmeni Pawel Pawlikowski yine tadına doyulmaz bir siyah-beyaz çalışmayla Cannes’da. ‘ZIMNA WOJNA / Soğuk Savaş’ 1950’lerde Polonya, Berlin, Yugoslavya ve Paris’te geçen birbirinden tamamen farklı karakterlere sahip bir kadın ve bir erkek arasındaki tutkulu ama imkânsız bir aşkın öyküsü. ‘Öğrenci’ adlı ilk uzun metrajıyla radarımıza giren Rus sinemacı Kirill Serebrennikov ‘LETO’da,▼ Led Zeppelin ve David Bowie gibi rock yıldızlarından etkilenmiş bir grup Rus müzisyenin 1981 yazında yaşanmış aşk, dostluk ve rock tutkularının izini sürerken gerçek karakterlerden yola çıkmış. ‘Tulpan’ ile gönüllerimizi fethetmiş Kazakistan doğumlu Sergey Dvortsevoy, on yılın ardından çektiği ikinci uzun metrajı ‘AYKA’da kanunsuz olarak Moskova’da çalışan ve doğum yaptıktan sonra bebeğini hastanede bırakan Kırgız kızının pişman olup çocuğunu bulmak için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Lübnanlı kadın yönetmen Nadine Labaki yarışmaya seçilen yeni filmi ‘CAPHARNAÜM’da yine çoğunlukla amatör oyuncular kullanıyor ve filme adını veren küçük balıkçı köyünde geçen mizah ve hümanizm yüklü öyküsünde yarı belgesel bir anlatıma başvuruyor.
Festivalde bir ilk film de yer alıyor bu sene. Üç yıl öncesinde yine bir ilk film olarak yarışmış ‘Saul’un Oğlu’nun Oscar’a kadar giden dünya çapındaki başarısı düşünüldüğünde A. B. Shawky imzalı ‘YOMEDDINE’i ilgiyle beklediğimizi vurgulamak isterim. Cüzzamlı bir adam ile onun öksüz çırağının ailelerinden kalanları bulmak için yaşadıkları koloniden Mısır’ın merkezine yaptıkları zorlu yolculuğun hikayesini anlatıyor Mısırlı sinemacı. Festivalde yarışma dışı olarak gösterilecek olan Lars von Trier imzalı ‘THE HOUSE THAT JACK BUILT / Jack’in İnşa Ettiği Ev’▼ belki de yarışma filmlerinden daha heyecanla beklendiğini vurgulamak isterim. 2011 yapımı ‘Melancholia’nın basın toplantısı sırasında Nazi sanatına hayranlığını dile getirdiği olaylı konuşmasının ardından festival yönetimince aforoz edilen sinemanın haşarı çocuğu, başrolünde Matt Dillon’un yer aldığı bir seri katil öyküsüyle Cannes semalarına dönüşe hazırlanıyor. Festivalin kapanışı için Terry Gilliam’ın yönettiği ‘THE MAN WHO KILLED DON QUIXOTE / Don Kişot’u Öldüren Adam’ın yarışma dışı gösterilmesi planlanmış durumda, ancak gösterimin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz bilinmiyor. Çekimleri tam 20 yıldır türlü aksilikler yüzünden tamamlanamayan bu olay filmin yapımcılarından Paolo Franco filmin Cannes gösterimini engellemek için mahkemeye başvurmuş durumda. Festival yönetimi Gilliam’ın yanında olduğunu açıkladı. Durum 07 Mayıs’taki duruşmada kesinlik kazanacak.
(06 Mayıs 2018)
Ferhan Baran
29. Ankara Uluslararası Film Festivali Ödül Töreni ile Sona Erdi, Ankara’nın En İyisi: Renksiz Rüya
29. Ankara Uluslararası Film Festivali ödülleri sahiplerini buldu. Ulusal Uzun Film Yarışması’nda En İyi Film Ödülünü Mehmet Ali Konar’ın 90’ların politik atmosferinde annesinin ölümünün ardından içine kapanan bir çocuğun hikâyesini anlatan Renksiz Rüya kazandı. Banu Sıvacı’nın Güvercin filmi ise En İyi İlk Film Ödülünü aldı. En İyi Yönetmen Ödülü bu yıl Sundance Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü kazanan Kelebekler’in yönetmeni Tolga Karaçelik’in oldu.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
4N1K-2’de Masallar Karıştı
İlki gişede büyük başarı yakalayan fenomen hikâye 4N1K şimdi daha hareketli daha renkli. 4N1K’nın ikinci filminde çeşitli masallar da sahneye çıkıyor. Filmin kahramanlarının sahneye uyarladıkları masal ve hikâyelerin arasında Kül Kedisi, Notre Dame’ın Kamburu ve 3 Silahşörler de var. Zira çetenin sloganı “Birimiz hepimiz, hepimiz kızımız için”. Aşık olduğu Yaprak’ı sahnede tavlamaya çalışan Barış, Sindrella’nın ayakkabısını getirince olaylar karışıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Kirli Bir Düzende Temiz Kalmak Mümkün mü
70. Cannes Film Festivali’nde ‘Belirli Bir Bakış / Un Certain Regard’ bölümünün büyük ödülünü kazanmış olan ‘İnatçı Bir Adam / Lerd’ sürpriz bir kararla vizyona girdi. Film yurt dışında ‘Dürüst Bir Adam’ adıyla gösterilmişti. Halen sinemalarımızda gösterilen kopyada çevirmen Engin Ertan da aynı adı kullanmış. İthalatçı film şirketinin son andaki karar değişikliği diyelim ve bu güzel film hakkında konuşmaya başlayalım.
Film, muhalif tutumu nedeniyle üniversiteden atılmasının ertesinde, karısı ve küçük oğlu ile şehirden uzakta bir köyde süs balığı yetiştiriciliği yaparak sakin bir hayat sürmeye çalışan Reza’nın hikâyesini anlatıyor. Reza her türlü yolsuzluğa karşı çıkmış idealist bir insandır. Borç faizinin düşürülmesi için banka yöneticilerine rüşvet vermek yerine karısının arabasını düşük fiyattan satmayı yeğleyecektir filmin ilk sahnelerinden birinde. Hedefi, yılbaşı öncesinde talebi artan kırmızı süs balıklarından kazandığıyla borcunu kapatabilmektir. Ancak çiftliğinin yanıbaşına konuşlanmış ve arazisinde gözü olan ‘şirket’ onu rahat bırakmaz. Şirketin bölge eşrafından adamı Abbas önce balık havuzunun yararlandığı nehir suyunun akışını engeller. Aralarında yaşanan arbede sonrasında sahte bir raporla üç gün gözaltında tutulur Reza. Bu süreçte balıkları zehirlenir, sermayesini yitirir. Doktorundan polisine, hakiminden belediye başkanına tüm idari erkanın rüşvet aldığı kirli çarkı dehşetle gözlemleyen genç adam, ahlaki yozlaşmanın had safhaya vardığı bu düzende dürüst kalabilecek midir.
İranlı sosyolog sinemacı Mohammad Rasoulof’un altıncı uzun metrajı ‘İnatçı Bir Adam’. Yönetmen aynen baş karakteri Reza gibi iflah olmaz bir muhalif. İran rejimini eleştirdiği, toplumsal yozlaşmayı her fırsatta dile getirdiği için yasaklı yönetmenler arasında. Bu nedenle devlet sansürünün hışmına uğrayan filmlerinden hiçbiri ülkesinde gösterilememiş. İran’daki devlet sansürü üzerine 2008 yılında bir belgesel bile çekmiş. İstanbul Film Festivali’nde izleme şansı bulduğumuz 2013 yapımı ‘Elyazmaları Yanmaz’dan sonra başı iyice derde girmiş. İran rejiminin 21 yazar ve gazeteciye suikast planladığı 1995 yılında yaşanan gerçek olaylardan yola çıkarak çekilen bu filmde yönetmen, hapishane anılarını gizlice kâğıda aktaran yazar Kasra’nın yaşadıklarından hareketle otoriter rejimin net bir resmini çizer. Cannes’dan FIPRESCI ödülüyle dönen film üzerine önce 6 yıl hapis cezası alan, daha sonra ceza süresi 1 yıla indirilen ve rejim tarafından ‘akıllı ol’ uyarılarına maruz kalan Resulof, yılmadan gerilla usulü filmlerini çekmeyi sürdürüyor.
‘İnatçı Bir Adam’ her açıdan gözüpek bir yapım. Bir karakterin ağzından döküldüğü üzere ‘ya zalim ya da mazlum’ olduğun bir düzene itirazını açık yüreklilikle sürdürüyor. Personelinin rüşvetle iş yaptığı bürokratik kurumların kirliliğine işaret ediyor. Bu yoz çark içinde değerlerini korumaya çalışan dürüst bir insanın çaresizliğini resmediyor. Olan biteni Andrey Zvyagintsev’in çarpıcı başyapıtı ‘Leviathan’da olduğu gibi bir sistem sorunu olarak ortaya koyuyor. Eyüp Peygamber’in ‘dürüst insanlar neden acı çeker’ sorusundan yola çıkarak Putin Rusya’sında ahlaki yozlaşmayı cesurca irdeleyen ve Kremlin ile polemiğe girmeyi göze alan Rus sinemacıya oranla çok daha korunaksız İranlı Resulof ama bir o kadar gözü kara bir tutumla hikâyesini İran rejiminin yozlaşmış kurumları üzerine çarpıcı bir tanıklığa dönüştürmeyi başarıyor.
Reza’nın bölgenin kız lisesinin müdiresi olan karısı, kocasının ve ailesinin selameti için çabalıyor. Gözünü karartıp işi, okuldaki nüfuzunu kullanarak Abbas’ın liseli kızının eğitim hayatını sekteye uğratma tehdidine kadar vardırıyor. Ancak aynı rejimin, aynı hükümetin memurudur genç öğretmen. Başka bir inanca mensup olduğu için yetkililer tarafından okulla ilişkisi kesilen genç bir kızın trajediyle sonuçlanacak durumuna duyarsız kalmayı seçecektir o da. Bu kirli düzende temiz kalmayı başarabilecek midir Reza. Filmdeki hamam sahnelerinin çokluğu genç adamın pislikten arınma arzusunu vurgular. Çamura bulaşmamak için çırpınır durur. Ormandaki gizli mağaranın içinden geçen şifalı suya huzur bulmaya koşar.
Yalnız haftanın değil, son dönemin en çarpıcı filmlerinden biri ‘İnatçı Bir Adam’. İran özelinden yola çıkarak ülkemizi de sarmış olan evrensel bürokratik çürümüşlüğü soğukkanlılıkla masaya yatırıyor. Final jeneriğine eşlik eden Peyman Yazdanian imzalı piyano ezgileri 45 yaşındaki İranlı muhalif sinemacının ağıdına dönüşüyor.
(05 Mayıs 2018)
Ferhan Baran
İftarlık Gazoz
Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
Şimdi bendeniz, mesela, Müçteba Doğruyazar takma adını kullansaydım ve bugünkü ünlü halime ulaşmama beş kala tutup “Bu benim takma adımdı, gerçek adım Sadi Bey’dir” diye bir açıklama yapsaydım, muhtemelen birçok okurum gücenir ve “Bizlere neden samimiyetsiz davrandın” deye sitem edebilirdi. Takma isim kullanmaları belki kendilerince makûldür ancak onları seven bir sinemasever olarak ne zaman -bilhassa- bir sinema sanatçımızın gerçek adının farklı olduğunu öğrensem içimde bir sızıntı duyarım. Netekim geçtiğimiz Elâzığ Film Festivali’nde sanatçıların halkla buluştuğu AVM sohbetinde, yine bir sanatçımızın adının menşeini kendi ağzından dinledim. Soyadının nereden geldiğini belirtirken, ünlü bir pehlivanın torunu olduğunu belirtti. İtiraf edeyim daha önce bu oyuncumuzun ne cazibesi ne de gazozunun lezzeti pek ilgimi çekmiyordu. Bu açıklaması üzerinde gözümde birden yükseldi. Daha sonra hayranlarına gösterdiği samimiyetle bu yükselme daha da perçinlendi. Birçok ünlü, hayranlarıyla yapılan fotoğraf çekimlerinde lütfen görüntü veriyormuş gibi davranırken, bu arkadaşımız hiç üşenmeden ve kafasını sağa sola çevirmeden saniyelerce karşısındaki telefonun kamerasına bakarak poz veriyordu. “Aferim adama” diye takdir ediyordum. Gel gelelim, dün mü evvelsi gün mü, bir TV magazin programında kulağıma “ünlü sanatçıların gerçek isimleri” diye bir duyuru gelince, duyuru gelen kulağımı kabarttım. Keşke kabartmaz olaydım, meğer bahsettiğim oyuncumuzun gerçek adı ve soyadı başka imiş. Sohbetinde soyadının ünlü pehlivandan geldiğini o kadar ballandıra ballandıra anlatmıştı ki, gerçek soyadını öğrenince sükûtu hayale uğradım. Artık gazoz mazoz da içemem. (29 Ocak 2018)
Kafasının saçsız bölümünü yanlardan uzattığı saçlarla örten ve saçlarını boyayan beylerin söylediklerine bir türlü konsantre olamıyorum. Dinlemeye başlıyorum, tam inanacağım, gözüm saçlarına kayıyor, ne dediğini duymaz oluyorum. Yul Brynner, Telly Savalas, Dwayne Johnson ve Ahmet başımızın tacıdır. Birilerinin bu konuyu sosyal medya ortamına intikal ettirmesi lazımdı, ben ettirdim. (03 Şubat 2018)
Bendeniz, kazara dikkatimden kaçırsam ve “nihai netice” diye yazsam hemen topa tutarsınız; “Olmuyor ama Sadi Bey, ‘ful dolu’ der gibi yazılmaz” diye dalga geçersiniz ama beyefendi söyleyince özlü söz gibi duvara bile asarsınız. (05 Şubat 2018)
Sevgiliye “Taze söğüt dalısın” diye iltifatta mı bulunulur arkadaş? Bestesi başımızın tacı ama böyle güfte mi olur abiciğim? “Gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın” ne demek birader? (07 Şubat 2018)
Tam Türk Sineması söylemi, Türkiye Sineması söylemine dönüştürülürken sırası mıydı bunun? Sinemamızı nasıl anacağız şimdi? Anadolu Sineması desen olmaz, Trakya Sineması desen olmaz. İstanbul Sineması desen, Ege’nin ne günahı var? (08 Şubat 2018)
Mütevazı olun ve deyin ki: Güzelliğim on par’ etmez, şu sendeki aşk olmasa. (12 Şubat 2018)
Geçen gün girişinin fotosunu koymuştum. 12 Şubat 2018, saat 10:00 itibariyle Harbiye Konak Sineması’nın arka sokaktaki çıkış kapısı. Nişantaşı City’s Sineması’nda yapılan gösterimlere bu sokaktan yürüyerek giderim, geçerken arka kapıyı da anayım dedim. Küçük gibi göründüğüne bakmayın, kapıdan aşağı istikamette onlarca merdiven vardır. “Bu merdivenlere 2 tane Beyoğlu Sineması sığar.” diyeyim de anlayın ana salonun görkemini. (12 Şubat 2018)
TV 8.de gösterilmekte olan “Mavi Boncuk” filminin arasında “Kayhan” filminin reklamı yayınlandı. Gökbakar’ın Arzu Film ekolü filmlerden medet umması iyi bir şey. Hayırlara vesile olur inşallah. (12 Şubat 2018)
“Halkımız bizim kıymetimizi bilmedi. Senelerce fedakârca çalıştık. Dağlarda, tepelerde, dere boylarında, çeşitli imkansızlıklar içinde görev yaptık. Çoğumuz emekli olamadı, hayatlarının son günlerini sefalet içinde geçirdi. Bugünlerde bizi ne arayan var ne de soran. Oysa bu tecrübemizle her an görev yapabiliriz. Bizlere huzur evi yapılmalı, darda olanlarımıza iş adamları, devlet yardımda bulunmalı.” (Bunlar, emekli olmuş bir harita teknisyeninin kamuoyuna yönelttiği sitemlerdir. Yani mahrumiyet ve mağduriyet sadece tekstil sektöründe değildir. Akşam olunca takeometreler, hesap makineleri, rapidolar, jalonlar yavaş yavaş depolara çekilir; nirengi ve poligon noktaları sessizce uykuya dalar.) (16 Şubat 2018)
Geçenlerde bir film festivalinden davet aldım, “Abi, Türk Sinemasının Bugünkü Durumu başlıklı bir söyleşi planladık, konuşmacı olarak katılır mısınız?” dediler. Sinemamıza özel merakım olduğundan “Türk Sineması” denildiğinde nezdimde akan sular durur, kabul ettim tabi ki. Gelgelelim, “Söyleşimize Harita Teknisyeni Sadi Bey de katılacak” diye tuhaf bir duyuru yapmışlar. Sinema konusunda yapılacak söyleşiye Harita Teknisyeni’nin katılması kel âlâka gibi görünüyor ama duyuru doğru. Çünkü bendeniz sinemayla 30 yıllık iç içe yaşamım öncesinde ekmek paramı haritacılıktan kazandım, emekli olduktan sonra sinema hobimi meslek haline getirdim. Hemen açtım telefonu “Oğlum” dedim, “Bu nasıl duyuru, vatandaşı niye yanıltıyorsunuz? Ben söyleşiye Sinema Yazarı vasfımla katılıyorum, düzeltin şu duyurunuzu. Yanıltmayın vatandaşı. Yapmayın böyle. Ayıp ha.” Dedim. (18 Şubat 2018)
Bir gün her şey müzelik olacak. Gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz her şey… Abartmayın o kadar. (20 Şubat 2018)
(04 Mayıs 2018)
Sadi Çilingir
Korkut Akın Yazıyor: Avengers: Sonsuzluk Savaşı
Mitolojik öyküler hem ilgi çekiciliği hem de felsefesi nedeniyle eskimezler. Her biri de bir yerinden muhakkak güncel gündemle iç içe geçer. Geleceği de aydınlattığı için önerilmesi gereken öykülerdir onlar. Uzay ve/veya gelecekle ilgili kurgusal filmler de aynı mıdır acaba? İlk örneklerinden bu yana, kısmen gerçekleşenler olduğu gibi hâlâ olması için umutla beklenenler de var. Belki hiç gerçekleşmeyecekler ama bir şekilde … Devamı… »
Ferhan Baran Yazıyor: 37. İstanbul Film Festivali’nden İzlenimler
Bir festivali daha geride bıraktık. Hızla geçen 11 gün içinde bir sinema salonundan diğerine koştuk. Kaçırdığımız bazı filmleri İKSV – Festivalscope işbirliği sayesinde online olarak festivali takip eden hafta içinde izleme fırsatı bulduk. Festival boyunca izlemiş olduğum filmlerden en çok etkilendiklerimden söz etmek istiyorum bu haftaki yazımda. Yaz aylarında Başka Sinema programı dahilinde gösterime gireceği açıklanan Berlinale … Devamı… »