4N1K-2’de Masallar Karıştı

İlki gişede büyük başarı yakalayan fenomen hikâye 4N1K şimdi daha hareketli daha renkli. 4N1K’nın ikinci filminde çeşitli masallar da sahneye çıkıyor. Filmin kahramanlarının sahneye uyarladıkları masal ve hikâyelerin arasında Kül Kedisi, Notre Dame’ın Kamburu ve 3 Silahşörler de var. Zira çetenin sloganı “Birimiz hepimiz, hepimiz kızımız için”. Aşık olduğu Yaprak’ı sahnede tavlamaya çalışan Barış, Sindrella’nın ayakkabısını getirince olaylar karışıyor.

Kirli Bir Düzende Temiz Kalmak Mümkün mü

70. Cannes Film Festivali’nde ‘Belirli Bir Bakış / Un Certain Regard’ bölümünün büyük ödülünü kazanmış olan ‘İnatçı Bir Adam / Lerd’ sürpriz bir kararla vizyona girdi. Film yurt dışında ‘Dürüst Bir Adam’ adıyla gösterilmişti. Halen sinemalarımızda gösterilen kopyada çevirmen Engin Ertan da aynı adı kullanmış. İthalatçı film şirketinin son andaki karar değişikliği diyelim ve bu güzel film hakkında konuşmaya başlayalım.

Film, muhalif tutumu nedeniyle üniversiteden atılmasının ertesinde, karısı ve küçük oğlu ile şehirden uzakta bir köyde süs balığı yetiştiriciliği yaparak sakin bir hayat sürmeye çalışan Reza’nın hikâyesini anlatıyor. Reza her türlü yolsuzluğa karşı çıkmış idealist bir insandır. Borç faizinin düşürülmesi için banka yöneticilerine rüşvet vermek yerine karısının arabasını düşük fiyattan satmayı yeğleyecektir filmin ilk sahnelerinden birinde. Hedefi, yılbaşı öncesinde talebi artan kırmızı süs balıklarından kazandığıyla borcunu kapatabilmektir. Ancak çiftliğinin yanıbaşına konuşlanmış ve arazisinde gözü olan ‘şirket’ onu rahat bırakmaz. Şirketin bölge eşrafından adamı Abbas önce balık havuzunun yararlandığı nehir suyunun akışını engeller. Aralarında yaşanan arbede sonrasında sahte bir raporla üç gün gözaltında tutulur Reza. Bu süreçte balıkları zehirlenir, sermayesini yitirir. Doktorundan polisine, hakiminden belediye başkanına tüm idari erkanın rüşvet aldığı kirli çarkı dehşetle gözlemleyen genç adam, ahlaki yozlaşmanın had safhaya vardığı bu düzende dürüst kalabilecek midir.

İranlı sosyolog sinemacı Mohammad Rasoulof’un altıncı uzun metrajı ‘İnatçı Bir Adam’. Yönetmen aynen baş karakteri Reza gibi iflah olmaz bir muhalif. İran rejimini eleştirdiği, toplumsal yozlaşmayı her fırsatta dile getirdiği için yasaklı yönetmenler arasında. Bu nedenle devlet sansürünün hışmına uğrayan filmlerinden hiçbiri ülkesinde gösterilememiş. İran’daki devlet sansürü üzerine 2008 yılında bir belgesel bile çekmiş. İstanbul Film Festivali’nde izleme şansı bulduğumuz 2013 yapımı ‘Elyazmaları Yanmaz’dan sonra başı iyice derde girmiş. İran rejiminin 21 yazar ve gazeteciye suikast planladığı 1995 yılında yaşanan gerçek olaylardan yola çıkarak çekilen bu filmde yönetmen, hapishane anılarını gizlice kâğıda aktaran yazar Kasra’nın yaşadıklarından hareketle otoriter rejimin net bir resmini çizer. Cannes’dan FIPRESCI ödülüyle dönen film üzerine önce 6 yıl hapis cezası alan, daha sonra ceza süresi 1 yıla indirilen ve rejim tarafından ‘akıllı ol’ uyarılarına maruz kalan Resulof, yılmadan gerilla usulü filmlerini çekmeyi sürdürüyor.

‘İnatçı Bir Adam’ her açıdan gözüpek bir yapım. Bir karakterin ağzından döküldüğü üzere ‘ya zalim ya da mazlum’ olduğun bir düzene itirazını açık yüreklilikle sürdürüyor. Personelinin rüşvetle iş yaptığı bürokratik kurumların kirliliğine işaret ediyor. Bu yoz çark içinde değerlerini korumaya çalışan dürüst bir insanın çaresizliğini resmediyor. Olan biteni Andrey Zvyagintsev’in çarpıcı başyapıtı ‘Leviathan’da olduğu gibi bir sistem sorunu olarak ortaya koyuyor. Eyüp Peygamber’in ‘dürüst insanlar neden acı çeker’ sorusundan yola çıkarak Putin Rusya’sında ahlaki yozlaşmayı cesurca irdeleyen ve Kremlin ile polemiğe girmeyi göze alan Rus sinemacıya oranla çok daha korunaksız İranlı Resulof ama bir o kadar gözü kara bir tutumla hikâyesini İran rejiminin yozlaşmış kurumları üzerine çarpıcı bir tanıklığa dönüştürmeyi başarıyor.

Reza’nın bölgenin kız lisesinin müdiresi olan karısı, kocasının ve ailesinin selameti için çabalıyor. Gözünü karartıp işi, okuldaki nüfuzunu kullanarak Abbas’ın liseli kızının eğitim hayatını sekteye uğratma tehdidine kadar vardırıyor. Ancak aynı rejimin, aynı hükümetin memurudur genç öğretmen. Başka bir inanca mensup olduğu için yetkililer tarafından okulla ilişkisi kesilen genç bir kızın trajediyle sonuçlanacak durumuna duyarsız kalmayı seçecektir o da. Bu kirli düzende temiz kalmayı başarabilecek midir Reza. Filmdeki hamam sahnelerinin çokluğu genç adamın pislikten arınma arzusunu vurgular. Çamura bulaşmamak için çırpınır durur. Ormandaki gizli mağaranın içinden geçen şifalı suya huzur bulmaya koşar.

Yalnız haftanın değil, son dönemin en çarpıcı filmlerinden biri ‘İnatçı Bir Adam’. İran özelinden yola çıkarak ülkemizi de sarmış olan evrensel bürokratik çürümüşlüğü soğukkanlılıkla masaya yatırıyor. Final jeneriğine eşlik eden Peyman Yazdanian imzalı piyano ezgileri 45 yaşındaki İranlı muhalif sinemacının ağıdına dönüşüyor.

(05 Mayıs 2018)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

İftarlık Gazoz

Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):

Şimdi bendeniz, mesela, Müçteba Doğruyazar takma adını kullansaydım ve bugünkü ünlü halime ulaşmama beş kala tutup “Bu benim takma adımdı, gerçek adım Sadi Bey’dir” diye bir açıklama yapsaydım, muhtemelen birçok okurum gücenir ve “Bizlere neden samimiyetsiz davrandın” deye sitem edebilirdi. Takma isim kullanmaları belki kendilerince makûldür ancak onları seven bir sinemasever olarak ne zaman -bilhassa- bir sinema sanatçımızın gerçek adının farklı olduğunu öğrensem içimde bir sızıntı duyarım. Netekim geçtiğimiz Elâzığ Film Festivali’nde sanatçıların halkla buluştuğu AVM sohbetinde, yine bir sanatçımızın adının menşeini kendi ağzından dinledim. Soyadının nereden geldiğini belirtirken, ünlü bir pehlivanın torunu olduğunu belirtti. İtiraf edeyim daha önce bu oyuncumuzun ne cazibesi ne de gazozunun lezzeti pek ilgimi çekmiyordu. Bu açıklaması üzerinde gözümde birden yükseldi. Daha sonra hayranlarına gösterdiği samimiyetle bu yükselme daha da perçinlendi. Birçok ünlü, hayranlarıyla yapılan fotoğraf çekimlerinde lütfen görüntü veriyormuş gibi davranırken, bu arkadaşımız hiç üşenmeden ve kafasını sağa sola çevirmeden saniyelerce karşısındaki telefonun kamerasına bakarak poz veriyordu. “Aferim adama” diye takdir ediyordum. Gel gelelim, dün mü evvelsi gün mü, bir TV magazin programında kulağıma “ünlü sanatçıların gerçek isimleri” diye bir duyuru gelince, duyuru gelen kulağımı kabarttım. Keşke kabartmaz olaydım, meğer bahsettiğim oyuncumuzun gerçek adı ve soyadı başka imiş. Sohbetinde soyadının ünlü pehlivandan geldiğini o kadar ballandıra ballandıra anlatmıştı ki, gerçek soyadını öğrenince sükûtu hayale uğradım. Artık gazoz mazoz da içemem. (29 Ocak 2018)

Kafasının saçsız bölümünü yanlardan uzattığı saçlarla örten ve saçlarını boyayan beylerin söylediklerine bir türlü konsantre olamıyorum. Dinlemeye başlıyorum, tam inanacağım, gözüm saçlarına kayıyor, ne dediğini duymaz oluyorum. Yul Brynner, Telly Savalas, Dwayne Johnson ve Ahmet başımızın tacıdır. Birilerinin bu konuyu sosyal medya ortamına intikal ettirmesi lazımdı, ben ettirdim. (03 Şubat 2018)

Bendeniz, kazara dikkatimden kaçırsam ve “nihai netice” diye yazsam hemen topa tutarsınız; “Olmuyor ama Sadi Bey, ‘ful dolu’ der gibi yazılmaz” diye dalga geçersiniz ama beyefendi söyleyince özlü söz gibi duvara bile asarsınız. (05 Şubat 2018)

Sevgiliye “Taze söğüt dalısın” diye iltifatta mı bulunulur arkadaş? Bestesi başımızın tacı ama böyle güfte mi olur abiciğim? “Gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın” ne demek birader? (07 Şubat 2018)

Tam Türk Sineması söylemi, Türkiye Sineması söylemine dönüştürülürken sırası mıydı bunun? Sinemamızı nasıl anacağız şimdi? Anadolu Sineması desen olmaz, Trakya Sineması desen olmaz. İstanbul Sineması desen, Ege’nin ne günahı var? (08 Şubat 2018)

Mütevazı olun ve deyin ki: Güzelliğim on par’ etmez, şu sendeki aşk olmasa. (12 Şubat 2018)

Geçen gün girişinin fotosunu koymuştum. 12 Şubat 2018, saat 10:00 itibariyle Harbiye Konak Sineması’nın arka sokaktaki çıkış kapısı. Nişantaşı City’s Sineması’nda yapılan gösterimlere bu sokaktan yürüyerek giderim, geçerken arka kapıyı da anayım dedim. Küçük gibi göründüğüne bakmayın, kapıdan aşağı istikamette onlarca merdiven vardır. “Bu merdivenlere 2 tane Beyoğlu Sineması sığar.” diyeyim de anlayın ana salonun görkemini. (12 Şubat 2018)

TV 8.de gösterilmekte olan “Mavi Boncuk” filminin arasında “Kayhan” filminin reklamı yayınlandı. Gökbakar’ın Arzu Film ekolü filmlerden medet umması iyi bir şey. Hayırlara vesile olur inşallah. (12 Şubat 2018)

“Halkımız bizim kıymetimizi bilmedi. Senelerce fedakârca çalıştık. Dağlarda, tepelerde, dere boylarında, çeşitli imkansızlıklar içinde görev yaptık. Çoğumuz emekli olamadı, hayatlarının son günlerini sefalet içinde geçirdi. Bugünlerde bizi ne arayan var ne de soran. Oysa bu tecrübemizle her an görev yapabiliriz. Bizlere huzur evi yapılmalı, darda olanlarımıza iş adamları, devlet yardımda bulunmalı.” (Bunlar, emekli olmuş bir harita teknisyeninin kamuoyuna yönelttiği sitemlerdir. Yani mahrumiyet ve mağduriyet sadece tekstil sektöründe değildir. Akşam olunca takeometreler, hesap makineleri, rapidolar, jalonlar yavaş yavaş depolara çekilir; nirengi ve poligon noktaları sessizce uykuya dalar.) (16 Şubat 2018)

Geçenlerde bir film festivalinden davet aldım, “Abi, Türk Sinemasının Bugünkü Durumu başlıklı bir söyleşi planladık, konuşmacı olarak katılır mısınız?” dediler. Sinemamıza özel merakım olduğundan “Türk Sineması” denildiğinde nezdimde akan sular durur, kabul ettim tabi ki. Gelgelelim, “Söyleşimize Harita Teknisyeni Sadi Bey de katılacak” diye tuhaf bir duyuru yapmışlar. Sinema konusunda yapılacak söyleşiye Harita Teknisyeni’nin katılması kel âlâka gibi görünüyor ama duyuru doğru. Çünkü bendeniz sinemayla 30 yıllık iç içe yaşamım öncesinde ekmek paramı haritacılıktan kazandım, emekli olduktan sonra sinema hobimi meslek haline getirdim. Hemen açtım telefonu “Oğlum” dedim, “Bu nasıl duyuru, vatandaşı niye yanıltıyorsunuz? Ben söyleşiye Sinema Yazarı vasfımla katılıyorum, düzeltin şu duyurunuzu. Yanıltmayın vatandaşı. Yapmayın böyle. Ayıp ha.” Dedim. (18 Şubat 2018)

Bir gün her şey müzelik olacak. Gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz her şey… Abartmayın o kadar. (20 Şubat 2018)

(04 Mayıs 2018)

Sadi Çilingir

sadicilingir@sadibey.com

Korkut Akın Yazıyor: Avengers: Sonsuzluk Savaşı

Mitolojik öyküler hem ilgi çekiciliği hem de felsefesi nedeniyle eskimezler. Her biri de bir yerinden muhakkak güncel gündemle iç içe geçer. Geleceği de aydınlattığı için önerilmesi gereken öykülerdir onlar. Uzay ve/veya gelecekle ilgili kurgusal filmler de aynı mıdır acaba? İlk örneklerinden bu yana, kısmen gerçekleşenler olduğu gibi hâlâ olması için umutla beklenenler de var. Belki hiç gerçekleşmeyecekler ama bir şekilde … Devamı… »

Ferhan Baran Yazıyor: 37. İstanbul Film Festivali’nden İzlenimler

Bir festivali daha geride bıraktık. Hızla geçen 11 gün içinde bir sinema salonundan diğerine koştuk. Kaçırdığımız bazı filmleri İKSV – Festivalscope işbirliği sayesinde online olarak festivali takip eden hafta içinde izleme fırsatı bulduk. Festival boyunca izlemiş olduğum filmlerden en çok etkilendiklerimden söz etmek istiyorum bu haftaki yazımda. Yaz aylarında Başka Sinema programı dahilinde gösterime gireceği açıklanan Berlinale … Devamı… »