Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

Son Durak: Kan Bağı

Adam Sten ile Zach Lipovsky’nin yönettiği ve Kaitlyn Santa Juana, Teo Briones, Richard Harmon, Owen Patrick Joyner, Rya Kihlstedt, Anna Lore, Brec Bassinger ile Tony Todd’un oynadığı Son Durak: Kan Bağı (Final Destination: Bloodlines), 16 Mayıs 2025’de TME Films dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarılıyor.
Yeni hikayesiyle beyazperdeye dönen Son Durak: Kan Bağı, sürekli tekrar eden şiddet dolu bir kâbusla uyanan üniversite öğrencisi Stefanie’nin hikâyesini konu alıyor. Bu korkunç döngüyü kırmak ve ailesini bekleyen dehşet verici sondan kurtarabilecek tek kişinin izini bulmaya çalışan Stefanie’nin işi sandığından çok daha zordur.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Teaser
  • IMDb

Son Durak: Kan Bağı yazısına devam et

Kabala

Fatih Gülaydın’ın yönettiği ve Yaşar Alptekin, Gizem Çoban, Önem Pişkin ile Şebnem Aktay’ın oynadığı Kabala, 23 Mayıs 2025’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Motif Yapım tarafından vizyona çıkarılıyor.
Elif, babasının beklenmedik esrarengiz ölümüyle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmak için yıllar önce terk ettiği aile evine geri döner. Ancak, bu geri dönüş, onu ailesinin karanlık ve ürkütücü geçmişiyle yüzleşmek zorunda bırakır. Elif, evde geçirdiği ilk geceden itibaren tuhaf ve ürkütücü olaylar yaşamaya başlar. Evin derinliklerinde gizlenen bir sır, Kabala adlı bir tarikatın cin ve büyü ritüelleriyle dolu tedirgin edici karanlık dünyasını ortaya çıkarır.

Burak Can, Aşkın Dünkü Çocukları Galasında İlgi Odağı Oldu

Başarılı ve sevilen oyuncu Burak Can, Uğur Yücel ve Hülya Avşar’ın başrolünde yer aldığı Aşkın Dünkü Çocukları filminde Arif karakterinin gençliğini canlandırıyor. Filmin Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan görkemli galasında hayranlarının yoğun ilgisiyle karşılaşan genç oyuncu, zarif takım elbisesiyle göz doldurdu. Burak Can, projeye dahil olmanın heyecanını şu sözlerle dile getirdi: “Uğur Yücel ile aynı projede yer almak benim için büyük bir şans. Çok tatlı bir adam. Aynı sahnelerde yer almasak da onunla sohbet etmek ve anılar biriktirmek unutulmaz bir deneyimdi. Bu filmde herkesin çalışmak istediği muhteşem bir ekip var. Böyle bir kadronun parçası olmaktan da çok büyük mutluluk duyuyorum.”

Burak Can, Aşkın Dünkü Çocukları Galasında İlgi Odağı Oldu yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Sinema Mitolojiyi Yeniden Yorumluyor: Dönüş

Bütün sanatların temelinde mitoloji yatar; bu gerçekten yola çıktığınızda, günün gündemini de yorumlayabilirsiniz geleceğe bakışın rehberi de olabilirsiniz. Uberto Pasolini, birçok filmin (sözcük anlamıyla da) tam tersine bir yorum getiriyor, İthaka adası, Penelope ve Odyssey’e. Truva’da kaybetmiş olan yenilginin yorgunluğunu, acısını, hüznünü daha da kötüsü acısını taşıyan Odysses (Ralph Fiennes), önce durumu kavramaya … Devamı… »

Korkut Akın Yazıyor: Göçmenlikle Birlikte Irkçılık Hâlâ En Büyük Sorun: The Brutalist

Bugün, dünyanın dört bir yanında insanlar birçok nedenle evini, işini, aşını, eşini bırakıp bir yerden bir yere göçüyor. Bu göçlerin siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, ekolojik nedenlerinin yanında kendini bulma da söz konusu kuşkusuz. İkinci Dünya Savaşında soykırıma uğrayan, toplama kamplarından güçlükle kurtulan Yahudi mimar László Tóth (Adrien Brody), anıtsal yapılarıyla tanınıyor. Eşi Erzsébet (Felicity Jones) ile yeğeni geride kalmıştır … Devamı… »

Dalgalar ve Kefenler

M.Ö. 800 ila 600 yılları arasında yazıldığı düşünülen Homeros’un İlyada’nın devam niteliğindeki ünlü destanı Odyssea, Yunan kral Odysseus’un Truva’nın düşüşünden sonra vatanı İthaka’ya dönüşündeki serüvenlerle dolu uzun yolculuğunu anlatır. İtalyan bağımsız sinemacı Uberto Pasolini’nin tutkunu olduğu dev yapıttan sinemaya uyarladığı son filminde Odysseus’un 10 yıl süren Truva seferinin ardından bir ikinci 10 yıl süresince dalgalarla ve mitolojik deniz yaratıkları ile mücadelesini izlemeyi beklemeyin.

‘Dönüş / The Return’ mitolojik destanın son bölümüne odaklanmış. Nehir metnin evvelki sinemaya uyarlama çabalarının yarattığı hayal kırıklığı düşünüldüğünde, bunun hayli yerinde bir karar olduğunu teslim etmek gerekir. Jean-Luc Godard’ın ünlü klasiği ‘Le Contempt / Nefret’ Homeros’un anlatısını senaryolaştırma derdi üzerine tartışadursun, Pasolini’nin Edward Bond ve John Collee yazar ikilisi ile kaleme almış olduğu hikâyesi, antik Yunan kralın (Ralph Fiennes) bitkin ve tanınmaz bir halde dalgaların kıyıyı dövdüğü Ege adası sahiline sürüklenmesi ile başlıyor. Güçlü kral Truva Savaşı’ndan dönmüştür ama o yokken krallığında çok şey değişmiştir. 20 yıl boyunca kocasının dönüşünü beklemiş olan sevgili karısı Penelope (Juliette Binoche) kendi evinde tutsaktır ve kral olabilmek için yarışan talipleri peşini bırakmamıştır. Yetişkin oğulları Telemachus (Charlie Plummer) adanın hükümdarı olmak için ülkenin dört bir yanından akın etmiş soylu, soysuz bir dolu damat adayı ile mücadele etmek zorundadır.

Dokuma tezgahında bordo kefeni örmektedir Penelope. Odysseus’un hasta babası eski kralın cenazesi için hazırladığını söylediği ölüm giysisini gündüz vakti ören, geceleri söken kraliçe, bunu yaparken umutsuzca dönüşünü beklediği kocasını hayatta tutacağını düşünmektedir belki de. Dalgalardan kurtulan ve efsaneye göre onca yılın ardından kimselerin tanımadığı dilenci kılıklı kral da değişmiştir elbette. Haydut çetelerinin halkı korkuttuğu, ahırların bomboş olduğu ülkesinin ahvalini kederle izlerken, tüm ordusunu geride bırakmanın utancı ile sarsılacaktır önce. ‘İnsanlar neden savaşa gider, çocukları öldürür, kadınlara tecavüz eder’ sorularıyla isyanını haykırır Penelope. ‘Onlar savaşı buluyor ama evlerinin yolunu bulamıyor’ diye feryat eder. Odysseus ölenlerin daha şanslı olduğunu düşünür. Savaş onun evi olmuştur. Yaşıyordur belki ama içinde bir şey kalmamıştır. Ancak her yerde, gördüğümüz dokunduğumuz her şeyde var olan savaşı sona erdirme, önce oğlu ve karısı, daha sonra halkının selameti için harekete geçme vakti gelmiştir.

Dünya sinemasının aykırı ustası Pier Paolo Pasolini ile yalnızca isim benzerliği olan İtalyan yönetmen, Homeros’un mezalimi geride bırakıp huzurlu bir yaşama davet eden zamansız metnini kendine özgü sakin, sade anlatımıyla adeta bir tiyatro oyunu havasında yorumlamış. Çoğu zaman diyaloğa ihtiyaç duymadan iki büyük oyuncusunun bakış ve jestlerini beyazperdeye özgü bir duyarlılık ile kullanmayı seçmiş olan sinemacı, Radu Jude filmlerinin değişmez görüntü yönetmeni Marius Panduru’nun özenli çalışmasından büyük destek almış. Kapalı mekânda mum ışığında çekilen bölümler ya da açık alanda Pasolini’nin homoerotik kırsalını hatırlatan sahnelerde Romen usta klasını konuşturuyor.

Pasolini’nin ödül mevsimin iddialı yapımlarına inat minimalist tarzı ile gönüllere yerleşen filminde, mitolojik anlatıyı bir tül zarifliği ile saran müzik çalışmasıyla Rachel Portman’ı ne denli özlediğimizi farkettik. Penelope’nin yaşlı hizmetlisi rolünde seneler sonra Angela Molina ile sürpriz karşılaşmaya gelince. Yaklaşık yarım asır kadar evvel Luis Buñuel başyapıtı ‘Arzunun O Belirsiz Nesnesi / Cet Obscur Objet du Désir’de kalbimizi çalmış olan güzeller güzeli İspanyol aktrisin yılların yıprattığı kırılgan bedenini izlerken, zamanın hızla tükenişinin hüznünden kendimizi alamadık.

(05 Şubat 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Korkut Akın Yazıyor: Rehber Adlı Kısa Filmin Yönetmeni Mert Erez ile Röportaj

Yönetmeninin hiçbir baskı ve beklenti olmadan düş(ünce)lerini aktarabildiği, ticari kaygı duymadan ürettiği filmdir kısafilm. Uzunluğuyla bir ilgisi yoktur, bir dildir (uzun film demiyoruz, kurmaca olarak adlandırıyoruz… Dünyada bir başka ülkede olmayan bir yaklaşımla onu da sanat ve ticari diye ikiye ayırıyoruz), onun için de bitişik yazılmalıdır. Bir küçük ayrıntıya daha değinmeliyim. “Özet film” yapılıyor kısafilm diye. Oysa kısafilm asla özet … Devamı… »

Gerçek Acı

Jesse Eisenberg’in yönettiği ve Jesse Eisenberg, Kieran Culkin, Will Sharpe, Jennifer Grey, Kurt Egyiawan, Liza Sadovy ile Daniel Oreskes’in oynadığı Gerçek Acı (A Real Pain), 28 Şubat 2025’de UIP Filmcilik dağıtımıyla Disney Studios Türkiye tarafından vizyona çıkarıldı.
ABD.de yaşayan Yahudi kuzenler, kökenleri hakkında daha fazla bilgi edinmek amacıyla, büyükannelerinin doğup büyüdüğü Polonya’ya bir seyahat yaparlar. David ve Benji için bu gezi hiç de kolay olmaz. Ancak ikisi arasındaki uçurum, birlikte başa çıkamadıkları bir travmadan kaynaklanmaktadır. Bu yolculuk, kuzenleri geçmişteki acı hatıralarıyla yüzleştirecektir.

  • Basın Bülteni
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Gerçek Acı yazısına devam et

Ruh Yiyici

Justin Denton’un yönettiği ve Carter Shimp, Elizabeth Laidlaw, Marcelo Wright, Larry Yando ile Shaina Schrooten’in oynadığı Ruh Yiyici (Curse of the Sin Eater), 31 Ocak 2025’de Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Liseden terk, fakir bir tamirci olan Rick Chicago’da arkadaşının yanında ay sonunu zor getirerek yaşamaya çalışan bir gençtir. Rick zengin milyarder George Drayton’ın evinde çalışırken bulduğu birkaç bin doları çalarken yakalanır. Bunun üzerine zengin milyarderin oldukça cömert bir teklifiyle karşı karşıya kalır. Hayatının son günlerine yaklaşmış olan George bütün mirasını Rick’e bırakmaya hazırdır.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Ruh Yiyici yazısına devam et

Dayı 2: Bir Adamın Hikâyesi Filminin Basın Toplantısı Yapıldı

Ufuk Bayraktar’ın başrolünü üstlendiği, Dayı 2: Bir Adamın Hikâyesi filminin basın toplantısı Renaissance İstanbul Polat Bosphorus Hotel’de gerçekleşti. Yoğun bir katılımın yaşandığı Dayı 2: Bir Adamın Hikâyesi filminin yönetmeni Uğur Bayraktar, sözü ilk alan isim oldu. Bayraktar, “Yazarken beni motive eden en büyük şey, Ufuk’u seven insanlar oldu. Bunun karşılığını ödeyemiyoruz. İlk filmden sonra üç buçuk yıl beklememizin sebebi bundan.” dedi.

Dayı 2: Bir Adamın Hikâyesi Filminin Basın Toplantısı Yapıldı yazısına devam et

Megan 2

Gerard Johnstone’un yönettiği ve Allison Williams, Violet McGraw, Brian Jordan Alvarez ile Jen Van Epps’in oynadığı Megan 2, önümüzdeki aylarda UIP Filmcilik dağıtımıyla ????? tarafından vizyona çıkarılıyor.
Megan, bir yapay zekâ harikası olarak, iki yıl önce kontrolden çıkıp öldürücü (ve kusursuz koreografisiyle) bir çılgınlığa kalkışmış ve ardından yok edilmiştir. Megan’ın yaratıcısı Gemma, şimdi yüksek profilli bir yazar ve yapay zekânın hükümet denetimi konusunda savunucudur. Bu arada, Gemma’nın yeğeni Cady, şimdi 14 yaşında, Gemma’nın aşırı korumacı kurallarına karşı isyan etmeye başlamıştır. Onların bilmediği ise, Megan’ın temel teknolojisinin güçlü bir savunma müteahhidi tarafından çalınıp yanlış şekilde kullanılması ve bu sayede askeri sınıf bir silah olan Amelia’nın yaratılmasıdır.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Megan 2 yazısına devam et

Sevgili mi, Köle mi

‘Anlamsızca koşturduğumuz, çoğu zaman tökezlediğimiz bu hayatta yaşadığımız güzel anların değerini bilmek gerekir’ diyor Iris (Sophie Thatcher). Kara bulutların dağıldığı böyle iki anı olmuştur onun: Josh (Jack Quaid) ile markette karşılaştığı ve onu öldürdüğü zaman. ‘Kusursuz Arkadaş / Companion’ işte böyle ilginç bir itirafla açılıyor. Derken aşıkları başka iki çiftle birlikte göl kenarındaki gösterişli bir malikanede geçirilen hafta sonu kaçamağında izlemeye başlıyoruz. Güzel karısını evde bırakmış zengin Sergey’in gözlerden ırak mekanıdır burası. Mafya bağlantılı olduğu söylenen Rus asıllı adam kendisine köle gibi itaat eden Katerina ile birliktedir. Kate onun istediği gibi giyinir, onun istediğini yer, o istediği zaman sevişir. Eşcinsel çift Eli ile Patrick ilişkilerini muhabbet içinde yürütürken, Josh ile Iris’in itaate dayalı yarı toksik bir ilişki içinde olduklarını sezinleriz. Sergey yalnız kaldıklarında Iris’e sarkıp zor kullanınca genç kadının cebinde sakladığı sustalının kurbanı olur. Kan bir kere aktı mı bunun devamı kaçınılmaz olarak gelecektir.

Televizyondan gelen Drew Hancock’un ilk uzun metrajı iddiasız görünümünü altında fazlasıyla sürprizli buluşları sayesinde ilgiyle izleniyor. Temel sürpriz ilk kanın aktığı bölüm sonrasında ortaya çıkıyor. Filmin fragmanı bu gelişmeyi açık ediyor gerçi, ama film hakkında bir şey duymamış, fragmanı izlememiş olanlar ilk 25 dakikayı spoiler olmadan izlemek istiyorlarsa yazının devamını daha sonra okusunlar derim.

Iris’ın son sürüm bir robot olduğunun ortaya çıkması ve Josh’ın yönlendirmesi sonucu mafya babasını katletmesi filmin yönünü değiştiriyor. Emphatix isimli üretici firma, Josh’un yaygın tabirle ’seks robotu’ yerine ‘duygusal destek arkadaşı’ demeyi tercih ettiği Iris’e, ufak bir geçmiş verecek anılar yüklemiştir. Marketteki eğlenceli ve duygusal ilk karşılaşma hiç yaşanmamış anı parçacıklarından biridir yalnızca. Programlanmış ürün, kiralandığı kişinin isteklerine odaklanacak, robot olduğunu bilmeyecektir. Sesi, göz rengi, hatta zekası sahibinin dilediği doğrultuda ayarlamaya tabi olacaktır. Kısacası, Irıs diğer robotlar gibi bir hayatın imitasyonunu yaşayabilecektir. Ancak tahmin edilebileceği gibi, ele geçireceği kumanda ile akıl ve zekasını dilediği biçimde yönlendirecek, suçluluk, üzüntü, öfke ve agresyon yetileri ile donanacak olan Iris, bir Metoo hareketi kadınına ya da ‘Final Girl’ tarzı bir intikam meleğinin mekanik versiyonuna dönüşecektir.

Robotların, androidlerin beyazperdedeki temsilinin tarihi çok eskilere, ta sinemanın icat edildiği yıllara kadar uzanır. Yapay Zeka deneyiminin çağdaş yaşamın her alanında fırtına gibi estiği günümüzde, bu olguyu merkeze alan bir dolu film de izledik, izliyoruz. Bu açıdan ‘Kusursuz Arkadaş’ı çıkış noktası olarak çok da özgün bulmayabilirsiniz. Lakin ilk büyük süprizin ardından filmin ters köşeleri dur durak bilmeden birbirini izliyor. Kanlı cinayetlerin peşi peşine sıralandığı bir korku gerilim atmosferinden parlak buluşlarla kahkaha attığınız bir ortama evriliveriyorsunuz. Arada bazı noktalar aksıyor belki ama filmi sürekli bir heyecan ve ‘şimdi ne olacak’ beklentisi ile izlemeyi sürdürüyorsunuz. Çok abartmamak lazım belki ama, Hancock’un parlak buluşlarla bezeli, formda olduğu benzeri yeni projelerini merak ediyorum doğrusu.

(04 Şubat 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Cevabı Esen Rüzgârda Dostum: Tam Bir Bilinmez

Şarkı sözü yazarı olarak ilk ve tek Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Bob Dylan’ın biyografisi, sadece müzikseverlerin değil, şiirseverlerin de ilgisini çekecek.

Bilindiği gibi ödülünü almaya da gitmeyen Dylan, Nobel kazanacak biri olarak görülmedi, şiirleri küçümsendi ama hiç polemiğe girmedi. Bu filmden sonra yeniden tartışmaya açılacaktır, ama artık kimse onun şiirlerini tartışmıyor. Ödül ise, Nobel bile olsa çok da umurunda değil kendisinin.

James Mangold, senaryosunu Jay Cocks ve Elijah Wald ile birlikte yazdığı filmi gerçekten ritmini yitirmeden çekmiş. Bob Dylan rolünde (Timothée Chalamet) hiç rol yapmıyormuş gibi oynamış, sanki o yılların genç ama dik duruşlu Bob’u gibi… 80 yaşını aşmış Dylan’ı bir filmde anlatmak mümkün mü, pek değil. Sesi değil ama sözleri çok güçlü, çok değerli… ilişkileri de kuşkusuz. Eskilerin nevi şahsına münhasır dedikleri farklılığı gerçekten başından sonuna kendini gösteriyor. Bu kadar süreklilik ve kararlılığı bir filme sığdırmaya çalışmak, onu aslına uygun anlatmamak demekti zaten. İzleyici hem nasıl yazdığını hem nasıl söylediğini hem de (sanki filmde vurgulanmak istenen özelliği buydu) kararlılığını, düş(ünce)lerini olduğu gibi hayata geçirdiğini izliyor. Bu, önemli, çünkü bazen bu kadar soğuk ve uzak durmak sevilmemekle de iç içe girebilir. Ancak Dylan bir kalıba girmeyi reddettiği gibi, sokulamaz da… Asla.

Halk müziği efsanesi Pete Seeger (Edward Norton) ile tanışan Dylan, elektrikli çalgıları da katarak rock yapmak ve bunu tek değil orkestra ile sahnede yapmak isteyince itirazlar artar. Yakınlaştığı Joan Baez (Monica Barbaro) ile yürümek yerine Baez’e karşı Sylvie Russo’ya (Elle Fanning) yakınlaşır. Burada, kurgusal bir Suze Rotolo izini göz ardı etmemek gerekir. Seeger ile benzeşik gibi olsalar da, Dylan’ın özgün duruşu birlikte yürümelerinin önündeki engellerden biridir.

Filmin bir diğer başarısı, dönemin Amerikan siyasasını yansıtması. Bir yanda Sovyetler Birliği ile rekabet, diğer tarafta (tabii ki Sovyetlerle birlikte) Küba sorunu, Vietnam Savaşı, Uzay macerası filmin derinliğine katkı sunuyor.

Müzik zaten dorukta… Oyuncuların performansına kimse bir şey diyemez… 8 Oscar adaylığını hak eden bir film.

(04 Şubat 2025)

Korkut Akın

[email protected]

Cehennemin İçindeki Cehennem: Konsey

Papa ölünce kardinaller buluşur. Kardinal-Dekan Thomas Lawrence (Ralph Fiennes), papalık konseyini yönetmekle görevlendirilir. Papalık tacı için dört büyük aday vardır: Liberal Amerikalı Bellini (Stanley Tucci), ılımlı Kanadalı Tremblay (John Lithgow), muhafazakâr Nijeryalı Adeyemi (Lucian Msamati) ve gerici İtalyan Tedesco (Sergio Castellitto). Herkes kendince papalık adayı ama herkesin de bir açığı var, çünkü kendilerinin seçilmesini istiyorlar ve diğerlerini deyim yerindeyse ispiyonluyorlar. Birbirleriyle yüzleşecekler ama hiçbiri “temiz” değil, biliyorsunuz ilk taşı günahsız biri atmalı…

Bizdeki iktidar savaşlarını hatırlattı başından sonuna bu film. Bir farkla: Konsey’de oyuncular gerçekten başarılı, bizdekilerse sadece polemikçi. Konsey’de mekân tarihi ve sanki güzelleştirilmiş film ekibi tarafından, aslında giderek katı dindarlıktan uzaklaşan Hristiyanlar için çökmekte olduğu bile söyleniyor. Filmin görüntüleri, müziği, az ve yalın diyalogları gerçekten güçlü. Kardinallerin bir araya gelip de konuşmalarıyla gerilim de artıyor heyecan da…

Benim ilgimi çeken, Müslümanlarda da aynı, kadınlara söz hakkı verilmemesi. Ancak Sister Agnes (Isabella Rossellini) tüm temayüllere ve geleneğe karşı çıkarak sözünü söyleyebildi. Bu, erkek egemen anlayışlı dinlerin artık kadını kabul etmeleri gerektiğini gözler içine sokuyor.

Bir küçük tarih bilgisi… Çok yıllar önce, kendini iyi saklayan bir kadın papa seçilmiş ve ondan sonra seçilen papa, oturağı delik sandalyeye oturtularak elle kontrol edilmeye başlanmış. Anımsadığım kadarıyla çok yakın bir süre önce o geleneksel kontrolden vazgeçildi. Bu kez, seçilen kendisinin nasıl biri olduğunu söylüyor.

Filmde kimin niye, nasıl seçildiğinden öte yaşanan tartışmalarla birbirlerini dövmeye varacak denli gerilen ilişkiler önemli. Yakın bir zamanda bizde de seçimler yapılacak; tabii ki filmdeki kadar gerilimli ve sorunlu değil, ama adaylar üzerinden yürütülen tartışmalar, haklı/haksız suçla(n)malar sonucu tartışmaya çağırıyor.

(03 Şubat 2025)

Korkut Akın

[email protected]

Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez

James Mangold’un yönettiği ve Timothee Chalamet, Edward Norton, Elle Fanning ile Monica Barbaro’nun oynadığı Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez (A Complate Unknown), 07 Şubat 2025’de UIP Filmcilik dağıtımıyla Disney Studios Türkiye tarafından vizyona çıkarıldı.
New York, 1961. Hareketli müzik dünyasının ortasında, Minnesota’dan 19 yaşındaki bir şarkıcı, gitarı ve yeteneğiyle Amerikan müziğinin seyrini değiştirmek üzere şehre adım atar. Greenwich Village’ın efsanevi müzisyenleriyle güçlü bağlar kurarak hızla yükselen gizemli genç, sonunda tüm dünyada yankı uyandıran çığır açıcı, tartışmalı bir performansa imza atar.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb

Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez yazısına devam et