Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

Rodos Canavarı

Sergio Leone’nin yönettiği ve Rory Calhoun, Lea Massari, Georges Marchal ile Conrado San Martin’in oynadığı Rodos Canavarı (Rodos Heykeli – Il Colosso di Rodi – The Colossus of Rhodes), 1961’de vizyona çıkarıldı.
Yunan askeri kahramanı Dario, M. Ö. 280 yılında Rodos’taki amcasını ziyaret gider. Limanını korumak için devasa bir Apollon heykeli inşa edilmiştir. Dario, heykelin beyni olan güzel Diala ile flört ederken, Peliokles liderliğindeki bir grup asi ile ilişkiye girer. Bu isyancılar, Kral Serse’yi devirmeye çalışırlar, ancak Peliokles ve adamları yakalanır. Çıkan isyan başarısız olurken o sırada oluşan büyük depremin de etkisiyle Rodos’taki güç dengesi alt üst olur.

Alkazar’da yeniden sinema zamanı, Hope Alkazar’da Sinema Perdesi Stardust’ın Türkiye Prömiyeriyle Açılıyor

Tarihi Alkazar Sineması’nın yerinde Nike’ın destekleriyle hayata geçirilen HOPE Alkazar’da film gösterimleri, Başka Sinema işbirliğiyle 05 Şubat’ta başlıyor. HOPE Alkazar’ın sinema salonunun perdeleri, efsanevi David Bowie’nin, kariyerindeki ilk dönemini anlatan Stardust’ın Türkiye prömiyeri ile açılıyor. HOPE Alkazar, açılışının üzerinden kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, İstanbul’un spor, kültür ve sanat topluluklarını bir mıknatıs gibi kendine çekmeye başladı. Alkazar Sineması’nın kapıları da bu şekilde, “Hareketin Sahnesi” olarak yeniden hizmete açılmış oldu.

Yılın Merakla Beklenen Filmi DilberAy 04 Şubat Cuma Günü Sinemalarda

Çocukluğundan itibaren yaşadığı acılara, sefalete ve şiddete Allah vergisi sesinden kuvvet alarak dayanan, böylece Türkiye’nin sevgilisi olmayı başaran Dilber Ay’ın keder dolu hayatını anlatan DilberAy filmi 04 Şubat Cuma günü vizyona giriyor. Filmde, 2019 yılında aramızdan ayrılan usta sanatçı Dilber Ay’ı Büşra Pekin canlandırıyor. Dilber Ay, Kahramanmaraş’ta, sekiz çocuklu, fakir bir ailenin kızı olarak, çadırda başladığı hayatına birçok üzüntü ve hüzün sığdırdı.

Hollywood’lu Türk

Murat Ünal’ın yönettiği ve Murat Ünal, Jennifer Bischof, İlkan Aydın ile Barış Şimşek’in oynadığı Hollywood’lu Türk (Hollywoodtürke – The Hollywood Turk), 13 Temmuz 2022’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Berlin’de yaşayan Alper’in en büyük tutkusu oyunculuktur. Arzuladığı başarıya ulaşmak için rakiplerinin yanı sıra içinde yaşadığı toplumun önyargılarıyla da mücadele etmek zorunda kalan Alper, hem şöhrete uzanan yolu kısaltmak hem de hoşlandığı kızı etkilemek için İtalyan olduğu yalanını söyler. Rolünü sürdürmek kendisi için gittikçe güçleşen Alper’i birbirinden komik olaylar beklemektedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb

Kaçış (Yönetmen: Jonas Poher Rasmussen)

Jonas Poher Rasmussen’in yönettiği ve Daniel Karimyar, Fardin Mijdzadeh, Milad Eskandari ile Belal Faiz’in oynadığı animasyon belgesel film Kaçış (Flee), 04 Mart 2022’de Başka Sinema dağıtımıyla Fabula Films tarafından vizyona çıkarıldı.
36 yaşında başarılı bir akademisyen olan Amin, çocukluğunda mülteci olarak Avrupa’ya gelmiştir. Afganistan’dan Danimarka’ya uzanan yolculuğu ve izleyiciye ev kavramının gerçek anlamını düşündürttüğü duygu yüklü hayat hikâyesini ilk kez paylaşır. Yıllardır kendinden bile sakladığı sırlarla dolu göç süreci, büyük güçlüklere katlanarak kurduğu hayatın alt üst olmasına yol açabilecek niteliktedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Kaçış (Yönetmen: Jonas Poher Rasmussen) yazısına devam et

Paralel Anneler

Pedro Almodovar’nin yönettiği ve Penelope Cruz, Rossy de Palma, Aitana Sanchez Gijon ile Julieta Serrano’nun oynadığı Parael Anneler (Madres Paralelas – Parallel Mothers), 18 Mart 2022’de Başka Sinma dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Doğum yapmaya hazırlanan iki kadın hastane odasında karşılaşır. İkisi de bekârdır ve kazara hamile kalmışlardır. Orta yaşlardaki Janis, bu durumdan hiç pişman değildir ve çok sevinçlidir. Henüz daha çok genç olan Ana ise korkmuş, sarsılmış ve şimdiden pişman olmuştur. Janis, hastane koridorlarında uyurgezer gibi dolaşırken Ana’yı cesaretlendirmeye çalışmaktadır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Paralel Anneler yazısına devam et

Kasa: Büyük Soygun

Jaume Balaguero’nun yönettiği ve Freddie Highmore, Astrid Bergès-Frisbey, Sam Riley, Liam Cunningham’in oynadığı Kasa: Büyük Soygun (The Vault), 25 Şubat 2022’de Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Bu zamana kadar kimse İspanya Merkez Bankası’nı soyamamıştır. Yüzyıldan fazla bir süre önce inşa edilen kasa için ne tür bir mühendislik kullanıldığına dair hiçbir bilgi yoktur. Ancak bu durum, kasanın sırrını keşfetmek için işe alınan mühendis Thom’u korkutamaz. Efsanevi bir hazine 10 günlük süre boyunca bankanın kasasında duracaktır ve Thom bu süre zarfında kasanın sırrını bulmalıdır01.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Doğmamış (Yönetmen: Tal Lazar)

Tal Lazar’ın yönettiği ve Manni L. Perez, Chris Bellant, Jesse R. Tendler, Brian David Tracy, Clifton Samuels, Carys McGrory, Deborah Stile, Dameka Hayes, Richey Nash ile Asher Edgecliffe Johnson’un oynadığı Doğmamış (The Unborn), 05 Ağustos 2022′de CJ ENM dağıtımıyla Karavan Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Eski bir fabrikada garip ve esrarengiz açıklanamayan çeşitli olaylar yaşanmaktadır. İki güvenlik görevlisi fabrikada yaşanan korkunç olaylarla mutlaka yüzleşmek zorundadırlar. Gelecekte anne olacak Tiffany ve ona gizlice aşık olan Joey. Birilerinin hem Tiffany’nin doğmamış çocuğu için, hem de Joey için ölümcül planları vardır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Doğmamış (Yönetmen: Tal Lazar) yazısına devam et

Filmmor’un 20. Yılını Kutlayacağı Filmmor Şenliği Başlıyor

Filmmor 20. yaşını, 20 yıl önce ilk festivali yaptığı 02 – 09 Şubat’ta, 20 yılda ürettiği onlarca film arasından derlediği 20 filmlik bir seçkiyle kutluyor. Filmmor Şenliği, 20 yıldan 20 kadının katılacağı söyleşiyle başlayacak, Filmmor filmografisinden 18 filmin yanı sıra Filmmor’un 2021 filmleri Hazirandan Sonra ve 7/24 Sokağı’nın http://filmmoronline.org’da gösterimiyle devam edecek. Filmleri izlemek için www.filmmoronline.org’a kayıt olmak yeterli.

TRT Filmleri Gişeyi Salladı, Gişenin İlk 3 Filmi TRT Ortak Yapımları

TRT ortak yapımları Kesişme: İyi ki Varsın Eren, Aslan Hürkuş: Kayıp Elmas ve Kaptan Pengu ve Arkadaşları 2 hafta sonu sinemalarda en çok izlenen ilk üç film oldu. Vizyona girdiği günden bu yana 1 buçuk milyonu aşkın sinemasever tarafından izlenerek pandemi döneminde en çok izlenen Türk filmi olan Kesişme: İyi ki Varsın Eren gişede liderliğini, Aslan Hürkuş: Kayıp Elmas animasyon filmi ise gişede ikinciliğini korumaya devam ediyor. Bir diğer TRT ortak yapımı Kaptan Pengu ve Arkadaşları 2 ise vizyona girdiği ilk üç günde gişede 3. sıradan yerini aldı. Böylece TRT ortak yapımları, hafta sonu gişede ilk üçte yer alarak gişe başarılarını devam ettirdi.

TRT 2’den Şubat Ayında Her Akşam Farklı Film

Edebiyattan tarihe, resimden tiyatroya, müzikten felsefeye birçok alanda yapımları izleyiciyle buluşturan TRT 2, ödüllü ve prestijli filmleri Şubat ayında ekrana getirecek. Türkiye’nin kültür sanat kanalı TRT 2’nin merakla beklenen Şubat ayı filmleri belli oldu. Birçok alanda özel yapımları izleyiciyle buluşturan TRT 2, Şubat ayında her akşam farklı bir filmi sinemaseverlerin beğenisine sunacak. Aralarında televizyonda ilk kez ekranlara gelecek yapımların da yer aldığı, Şubat ayı boyunca orijinal dillerinde yayımlanacak filmler arasında Bir Zamanlar Anadolu’da, Av Mevsimi, Ölüm Yolunda (Dead Man Walking), Potemkin Zırhlısı (Bronenosets Potemkin), Beyaz Balina, Kardeşler gibi filmler var.

TRT 2’den Şubat Ayında Her Akşam Farklı Film yazısına devam et

Ferhan Baran Yazıyor: Yalnızlık Paylaşılır

Kusursuz bir başyapıt karşısında duyguların coşması ve gözyaşlarını tutamamak. ‘Drive My Car’ı izleme deneyimim işte böyle bir şey. Çağdaş Japon sinemasının usta yönetmeni Ryûsuke Hamaguchi’nin imzasını taşıyan filmi epeyce beklemiş, dolu festival salonlarında ya da özel gösterimlerde izleme fırsatı bulamamıştım. Sinemalarda gösterime girdiği günün tenha bir sabah seansında nasıl geçtiğini fark etmediğim … Devamı… »

Bergman Adası

Mia Hansen Love’ın yönettiği ve Tim Roth, Mia Wasikowska, Vicky Krieps ile Grace Delrue’nin oynadığı Bergman Adası (Bergman Island), 11 Şubat 2022’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Günümüzün auteur’lerinden Mia Hansen Love’ın son filmi, hem kendine hem Bergman’a göndermelerle dolu, aşk, kayıplar ve Bergman sevgisini ele alan bir dram. Amerikalı sinemacı bir çift, yazlarını Bergman’ın yaşadığı İsveç’teki Farö adasında geçirmeye karar verir. Amaçları yeni filmlerinin senaryosunu yazmaktır ama günler geçtikçe senaryonun derinliklerinde hayalle gerçek iç içe geçmeye başlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

İnsan İnsanın Kurdudur

Amerikan yazını ve Hollywood sinemasının gözde türü ‘kara film’ (ya da Fransızca aslıyla ‘film noir’) iki dünya savaşı ve büyük bunalım ile şaftı kaymış insanlığın içinde bulunduğu derin çürümüşlük halini yansıtır. İnsan ruhunun kapkaranlık dehlizlerinde dolaşmayı seven Guillermo del Toro’nun türle buluştuğu son filmi ‘Kâbus Sokağı / Nightmare Alley’yi çok başarılı bulduğumu baştan belirtmek isterim.

Dünyanın tüm kötülüklerini bir ayna misali yansıtan doğaüstü yaratıklar, hayaletler ya da vampirler yerine bu defa en acımasız canavarlar olarak gördüğü kanlı canlı insanlar kullandığını dile getiriyor sinemacı. Önceki filmlerinde kendine özgü bir fantastik dünya kurmuş olan Meksika asıllı yönetmen bu kez William Lindsay Gresham’ın ilk kez 1946 yılında yayımlanmış aynı adlı eserinden yola çıkmış. Roman 1947’de Amerikalı yönetmen Edmund Goulding tarafından ilk kez sinemaya uyarlanmış ve ülkemizde ‘Şarlatan’ adıyla gösterilmiş. Del Toro yapıtının bir yeniden çevirim olmadığının altını özellikle çizerken, özgün romanın finalini ve yazarın biyografisini öne çıkardığını belirtiyor.

Gresham’ın kendi kişiliğini yansıttığını ifade eden romanın ana karakteri Stanton’ın baba evinden ayrılması ile başlıyor hikâye. Basit bir yuvayı terk ediş değildir bu. Doğup büyüdüğü evi ve geçmişini yakıp giden Stan artık boş bir sayfadır. Filmin ilk 10 dakikası içinde karakterin sessiz kalması ve daha sonra ağır ağır konuşmaya başlaması bu yüzden anlamlıdır. Otobüsü son durağa geldiğinde uzaktan ışıltılı renkleriyle göz kırpan sirk/panayır karışımı eski usûl karnaval onun yeni hayatının ilk durağı olacaktır. Cazibesi ve yetenekleriyle kısa sürede kendini kabûl ettiren genç adam, bu ayaktakımı operasında ilişkide bulunduğu herkesten almak istediğini alır. Alkolik zihin okuyucusu Pete ve tarotçu partneri Zeena’dan sözlü sinyallerle insanların geleceğini tahmin etme dümeninde ustalaşır. Bir süre sonra bu çamur deryasında işi kalmamıştır artık. Sirk yaşamına doğmuş, hayattan fazla beklentisi olmayan ama kendisine tutkun Molly’yi asistanı olarak yanına alıp büyük şehri fethetme zamanı gelmiştir. Lüks otellerin salonlarında şehrin ileri gelenlerine teselli dağıtırken karşılaştığı psikolog Dr. Lilith Ritter ile yapacağı iş birliği onun zirveye ulaşmasını hızlandırır. Ancak insan insanın kurdudur, Stan büyük şehirde büyük balık olduğunu düşünürken akvaryumdaki acımasız köpekbalıkları boş durmayacaktır.

‘Kâbus Sokağı tam ortadan ikiye ayrılan bir yapısı olan, farklı okumalara açık bir metin. O çok renkli panayır sahneleri savaşın eşiğindeki huzursuz Amerika’nın depresif ruh halinin makyajlı bir görünümünü yansıtır gibidir. İlk savaşta yakınlarını kaybetmiş insanlar, savaştan afyon bağımlısı olarak dönmüş, ekonomik bunalımın dibe çektiği işsiz güçsüzler ordusunun duymak istediklerini dile getirir Stan. Onlar kandırılmaya dünden hazırdır zaten. Kumpanya sahibi Clem insandan bozma ‘mahlûkat’ olarak sergilediği zavallıları dönemin kâbus yüklü arka sokaklarından, tren raylarından, ucuz berduş otellerinden toplar. Alkol bağımlısı zavallı şişesine katılan bir damla afyonla kendi cennetini bulduğunu sanır ve dişleriyle canlı tavuğun kafasını koparıp boynundan fışkıran kanı içtiği o insanlık dışı gösteriyi yapmaya razı olur. Stan gördüğü manzara karşısında dehşet içindedir. Alkolik babası ve bu çaresizlerin akıbetine tanıklığı onu alkol şişelerinden uzakta tutar. Clem’in ‘Lanetliler Evi’ndeki ‘hırs’, ‘ihtiras’ ‘şehvet’ ibareleri bir uyarıdır onun için. Kafese kapatılmış zavallı garibanın yaşadıkları geleceğin aynası gibidir.

Stan’ın büyük şehirde elde ettikleri gözünü doyurmayacak hep daha fazlasını isteyecektir. Geçmişin yaraları ve terkedilişin ruhunda bıraktığı derin boşluk kolay dolmayacak ve bir ‘Yurttaş Kane’ misali mutluluğu hep daha fazlasında arayacaktır. Ancak büyük şehir acımasızdır. Dişleri düzgün Oklahomalı üç kâğıtçı, eğitimli ve de feleğin çemberinden geçmiş rakiplerinin tadını kaçırdığında dünyanın ne denli hızla başına yıkılabileceğinden habersiz uçmaktadır.

‘Kâbus Sokağı’ kara film türüne yeni bir soluk getiren parlak bir çalışma. 75 yıl önceki daha naif ve İncil öğretisine teslim olmuş ilk uyarlamanın aksine türün zamansız kodlarına çok daha uyumlu, beklenmedik sürprizler içeren ve finale doğru yangın yerine dönen yaman bir deneme. İlk filmdeki Tyrone Power’ın rolünü günümüz Amerikan sinemasının karizmatik aktörlerinden Bradley Cooper üstlenmiş. Her bir sahnede Stan rolündeki Cooper’ı izleyen hikâyenin diğer karakterleri de tanınmış iyi oyuncular tarafından yorumlanmış. Cate Blanchett’in, ilk uyarlamadan farklı olarak, sarı uzun saçları, kıpkırmızı dudakları ve soğuk bakışlarıyla tam bir ‘femme fatale’ olarak arz-ı endam ettiği Dr. Lilith karakteri 30’lu 40’lı yılların Gene Tierney, Veronice Lake yorumlarını hiç aratmıyor. Blanchett mesafeli bedeninin içinde gizlediği geçmişin yaralarını, kırılganlığı ve öfkesini çok dengeli performansıyla izleyiciye aktarabilen müthiş bir oyuncu. Clem’de Willem Dafoe, Zeena’da Toni Colette, Pete’de David Strathairn, Molly’de Rooney Mara ve daha eski kuşaktan Richard Jenkins ve Mary Steenburgen’ın etkileyici yorumlarıyla filmin zengin oyuncu kadrosunu tamamlıyor.

Del Toro’nun Kim Morgan ile ortaklaşa kaleme aldığı senaryo bu çok katmanlı çok karakterli hikâyeyi soluk soluğa izlettiriyor. Filmin kurguda 1 saat kadar kısaltıldığını ve yönetmen kurgusunu sabırsızlıkla beklediğimi belirtmeden geçmeyeyim. Sinematografik açıdan kusursuz yapımın görüntüleri Dan Laustsen’e emanet edilmiş. Tamara Deverell’in set tasarımı göz kamaştırıyor. Geleneksel çapraz ışıklandırmanın kullanıldığı yapım, ışık gölge oyunlarıyla renkli çekilmiş bir siyah beyaz film tadını taşıyor. Karnaval sahnelerinin yer aldığı ilk bölümde daha sıcak renkler kullanılmış. Büyük kentin acımasızlığını resmeden ikinci bölümde sıcak dokunuşların geride kaldığı daha düz çizgiler ve soğuk bir doku hakim. Başarının mutlulukla ilintisini ve doymak bilmeyen Amerikan Rüyası’nın, yükselen vahşi kapitalizmin doğasını sorgulayan bu bölüm çelik camdan aynalar, Dr. Lilith’in cilalı ofisi, art deco set tasarımı ve sürekli yağan kar ile simgelenmiş. Del Toro’nun bu en gerçekçi ve stilize çalışması, filme son anda dahil olmuş Nathan Johnson’ın öyküyü sarıp sarmalayan olağanüstü müzik çalışmasından büyük destek alıyor. Karnaval bölümlerindeki küçük orkestrasyonun ardından büyük kentte orkestra büyüyor, ses gürleşiyor. Stan’in -ve de yazar Gresham’ın- sesi olan, film boyunca yinelenen La notasından kederli piyano motifi onların büyük çaresizliğini fısıldamayı sürdürüyor.

(06 Şubat 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com