Teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanlar her şeyi yapabilmeyi başarıyor. Hayatı değiştirmek, dönüştürmek gibi önemli kazanımlar da, yok etmek gibi kötü sonuçlar da söz konusu… Peki, biz kimden yanayız? Sanırım temel soru bu. Bunu da bilim insanlarından sanatçılara, siyasetçilerden ekonomistlere kadar herkes irdeliyor; onların yönlendirmesiyle biz (fani) insanlar da karar veriyoruz/vereceğiz.
Sanatçılar önceden görenlerdir, daha da önemlisi uyaranlardır. Bilirsiniz, Newton, yerçekimini “bulmazdan önce” bir şiirde okumuştur bu olguyu. Zaten onun üzerinden oluşturur kuramını da. Sanatın her alanında, her yapıtında bu öngörü yer alır. İşte, onlardan biri: Kod 355.
Bir değişim rüzgârı…
Erkek egemen yapılanma yerini kadın ağırlıklı ve kadın üzerinden kurulan yapıtlara bırakıyor. Bu, sadece sanatta değil yaşamın her alanında her anında yaşanan ve hızla büyüyen bir gelişme.
Sinemada kadın figürünün sadece “güzel” olarak kullanıldığı dönemlerden ana taşıyıcı unsur olarak ele alındığı -gerçekten de büyük ve önemli bir gelişme bu- bir yola girdik. Mekanik (yönetmen Michael Winner, 1972) filmini hatırlıyorum (Charles Bronson tek başınaydı tüm filmde), Ocean Eleven ile başlayıp sırası değişen üçlemeyi de unutmamak gerekir. James Bond filmlerini sizler de anımsarsınız, şu “Bond Güzeli” olarak lanse edilen kadınları, izleyicinin gözünü gönlünü okşamak üzere konulan -aslına bakarsanız filme katkısı da olmayan- kadınlar… Daha öncesinde (sayısını hemen herkesin unuttuğu uyarlamalarını da atlamamak gerekir) Akira Kurosawa’nın Yedi Samurai (1954) filmi de var…
Feminist hareket güçlenip de kadınların, “itaat etmiyoruz” itirazları her ülkede her yerde yükselince, Hollywood da “kadınlar vardır” demeye başladı (buna siyahi oyunculara karşı yapılan ayrımcılığa karşı duruşu da eklemek gerekir). Kod 355, bunun tipik örneği. Erkek “kahraman”ların yerini kadın “kahraman”lar almış. Değişen bir şey var mı, diye bakıyorum, bulamıyorum. Kötü mü? Hayır! Bin kere hayır. Film olarak başarılı olduğu gibi kadınların bu düzeye getirdiği gelişim de önemli.
Aksiyon dorukta…
İki saati aşkın filmi soluk soluğa izliyorsunuz, bir an bile beyazperdeden kopmadan. Hatalar yok mudur, var, ama göremeyecek kadar sardırıyorsunuz filme, pürdikkat takip ediyorsunuz anlatılanları. Kod: 355, bir yanıyla içinde yaşadığımız sürecin de öyküsü… Gün geçmiyor ki sanal bir sorun (hırsızlık, kaçakçılık ve/veya dolandırıcılık da) olmasın. Bizim ülkemizde de faaliyetleri nedeniyle neler yaptığını hemen hepimizin bildiği, gizli istihbarat örgütlerinin hesabı bir diğer devleti egemenlikleri altına -belki de sadece ekonomileriyle ilgileniyorlar, ama ekonomi her şeyde var, en çok da siyasette- alıp sömürmek derdindeler.
Bu kez bir aplikasyon geliştirilmiş, her şeyi yapabilen. Bütün dünyanın, ama bütün dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerinin, en iyi ajanları (tabii, en iyi dövüşen ve en iyi sevişen muhakkak) bu “güç”ü ele geçirmek için birbirleriyle yarış halinde. Kadınlar her yerde oldukları gibi burada da özelliklerini gösteriyor, güçlerini birleştiriyorlar. Sonrası filmde…
Kod 355
Yönetmen: Simon Kinberg; Senaryo: Theresa Rebeck ve Simon Kinberg; Oyuncular Jessica Chastain, Penélope Cruz, Bingbing Fan, Diane Kruger, Lupita Nyong’o, with Édgar Ramirez ve Sebastian Stan. 14 Ocak’tan başlayarak gösterimde…
(13 Ocak 2022)
Korkut Akın
[email protected]