Kaos Yürüyüşü

Doug Liman’ın yönettiği ve Daisy Ridley, Tom Holland, Mads Mikkelsen ile Demiah Bichir’in oynadığı Kaos Yürüyüşü (Chaos Walking), 28 Ocak 2022′de TME Films dağıtımıyla vizyona çıkarıldı.
Patrick Ness’in Chaos Walking adlı roman serisinin 2008 yılında yayımlanan ilk kitabı olan The Knife of Never Letting Go’dan beyazperdeye uyarlanan Chaos Walking, kadınların tamamının öldüğü, erkeklerin ise birbirilerinin düşüncelerini Gürültü (Noise) adı verilen bir şekilde duyup görebildiği fantastik ve distopik bir dünyada, Violet adında esrarengiz ve gizemli bir genç kadının ortaya çıkmasıyla tamamen değişen dengeleri anlatıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb

Kaos Yürüyüşü yazısına devam et

Örümcek Adam: Eve Dönüş Yok’tan Rekorlarla Dolu Açılış

Türkiye’de vizyona girdiği 17 Aralık Cuma günü, 296 bin 623 sinemasever tarafından izlenen Örümcek Adam: Eve Dönüş Yok, tüm zamanlar en yüksek yabancı film Cuma günü açılış rekorunu kırdı. Vizyona girdiği ilk hafta sonu olan 17 – 18 – 19 Aralık tarihlerinde 934 bin 599 kişi tarafından izlenen film, pandemi sonrasının ilk hafta sonunda en çok izlenen filmi oldu. İlk 3 günde 934 bin 599 kişinin izlediği film, yabancı filmlerde tüm zamanların en yüksek 2. izleyici sayısına ulaştı. Örümcek Adam: Eve Dönüş Yok, ABD’de de vizyona girdiği aynı hafta sonunda 253 milyon dolar hasılat elde ederek tüm zamanlar 3. en yüksek hafta sonu açılışını gerçekleştiren film unvanını aldı.

Sezai Aydın’ı Kaybettik

Tiyatro, sinema, dizi oyuncusu ve seslendirme sanatçısı Sezai Aydın, 20 Aralık 2021 Pazartesi günü hayatını kaybetti. Corona virüsü nedeniyle vefat eden, 15 Şubat 1952 doğumlu Sezai Aydın, John Rambo, Rocky Balboa, Fred Çakmaktaş gibi karakterlerin sesi olarak tanınıyordu. Aydın’ın beyazperdede ses verdiği ünlü isimler arasında ise Al Pacino, Robert de Niro, Robin Williams, Sylvester Stallone, Dustin Hoffman, Bill Cosby gibi isimler var. Aydın’ın eşi Fatma Çiğdem Aydın da Kasım ayında kanser nedeniyle hayatını kaybetmişti. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Masal Zamanı: Melez Prenses

Kubilay Güleçoğlu ile Burak Kahraman’ın yönettiği ve Lavinya Ünlüer, Kaan Yılmaz, Ebrar Demirbilek ile Özkan Sağın’ın oynadığı Masal Zamanı: Melez Prenses, 21 Ocak 2022’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Korsan Medya tarafından vizyona çıkarıldı.
Melisa 9. yaş gününde annesinin bir masal kahramanı olduğunu öğrenir. Kötü bir palyaçonun oyununa gelen Melisa, masal günlüğüne yazmaması gereken bir şey yazar ve tüm büyükler donup kalırlar. Kurtuluş ise kahramanlarımızın, yani çocukların elindedir. Sihirli Ayna Abla’nın yardımıyla Masal Diyarı’na geçmeleri ve 4 günde kutsal mağaraya gitmeleri gerekir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Masal Zamanı: Melez Prenses yazısına devam et

Yaşamak Yalnızca Hayatta Kalmak Değildir

Ölüm kaçınılmaz elbet ancak yaşama veda kişinin serbest iradesiyle gerçekleşmeli. Fransız sinemasının üretken yönetmeni François Ozon’un Cannes Film Festivali ana seçkisinde yer almış son filmi ‘Her Şey Yolunda / Tout S’est Bien Passé’nin ana karakteri sanat eseri koleksiyoncusu André Bernheim aynen böyle düşünüyor. 85 yaşındaki varlıklı sanayici bir inme sonucunda yatağa mahkum olduğunda, çok hareketli geçmiş hedonist hayatı yerle yeksan oluyor. Artçı ataklardan kurtuluyor ve iyi bakım sayesinde yataktan koltuğa terfi ediyor gerçi ama o eski kudretinden eser kalmamıştır. Biraz daha genç olsa mücadele edecektir (o da belki) ancak bundan böyle dilediği gibi sürdüremeyeceği hayatını sonlandırma arzusundadır. Yaşlı adamın ötanazi konusunda kararlı tutumu yetişkin kızları ve yakın çevresinin tepkisi ile karşılaşır önce. Ancak André inatçıdır. Babasına daha yakın olmuş büyük kız Emmanuèle ise ilgili makamlarla temasa geçmiş olsa bile, onu bu fikrinden vazgeçirme umudunu hep taşıyacaktır.

Yanlış anlaşılmasın, ötanazi hakkında bir tez filmi değil bu. Beklenmedik bir durum ile sarsılan bir ailenin hikâyesine tanıklık ediyoruz. Baba dediği dedik baskın bir karakter. Yetişkin iki kızının onunla ilgili hiç de hoş anıları yok. Kibriyle ezdiği çocukları ile arkadaşlık kuramamış, onları birbirleri ile rekabete sokmaktan sapkınca bir haz almış. Cinselliği evin dışında hemcinsi ile kovalamış, ilk bebeği oğlunu doğumda kaybeden edilgen annenin hiç atlatamadığı depresyonu mutsuz aile tablosunu tamamlamış. Gel gör ki bir dönemin heybetli adamının düşkün hali özellikle Emmanuèle için katlanması çok kolay olmayan bir durumdur ve bundan sonraki süreç onun için çetin bir sınav halini alacaktır.

Ozon 2017’de kanserden ölen yakın dostu, külliyatının bazı önemli parçalarının (‘Yüzme Havuzu’, ‘Kumun Altında’, ‘Beş Kere İki’) ortak senaryo yazarı Emmanuèle Bernheim’a vefa borcunu ödemek için onun otobiyografik romanından yola çıkmış. Filmde de aynı romanda olduğu gibi ölüm hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olarak yerini alıyor. Usta sinemacı sanat çevresinden gelen aile bireylerinin duru acısını kelimelere boğmadan, jestlerle, bakışlarla, gözlemlerle anlatmayı seçmiş. Her şeyin yolunda gitmesi için çabalayan yaşlı André’nin son macerasını anlatırken filmin ağır yükünü nüktelerle, komik gelişmelerle süslemeye özen göstermiş. Bekleyiş içindeki yaşlı adamın tüm yaşananların, yazarlık süreci durgunluğa girmiş büyük kızı için iyi bir roman malzemesi olacağını hınzırca ifade etmesi bu yüzden anlamlı. Her biri çeşitli sanat dalları ile haşır neşir aile fertleri ölümü metanetle karşılamaya hazırlar. Brahms’ın müziğine sığınılırken tek bir damla gözyaşı dökülecektir yalnızca.

Tam ifadesi ile klasik Fransız sinemasının benzersiz zarafetini taşıyan film, melodram tuzaklarından özenle kaçınmış olsa da benzer deneyimi kendi ebeveynleriyle yaşamış olan kuşaklar için dayanılmaz bir hüzün içeriyor. Bir de olağanüstü oyuncular var tabi duyguları tetikleyen. Baba ve büyük kızında André Dussollier ile çok özlemiş olduğumuz Sophie Marceau incelikli yorumlarıyla büyülüyor. Eski hünerli elleri Parkinson etkisiyle titreyen heykeltraş annede Ozon’un ilham perilerinden Charlotte Rampling’i, İtibarlı Ölüm Hakkı Derneği yöneticisinde gözde Fassbinder oyuncusu Hanna Schygulla’yı kısa ama etkileyici rollerde yeniden izlemek doyumsuz bir haz veriyor.

(26 Aralık 2021)

Ferhan Baran

[email protected]

7

Buğra Kekik’in yönettiği ve Reha Özcan, Ayşenil Şamlıoğlu, Berrin Arısoy ile Kemal Başar’ın oynadığı 7 (Yedi), 15 Nisan 2022′de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Karavan Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Ölmek üzere olan bir kadının son anlarındaki sözleri ile başlayan seride, kayıp bir kitabı arayan İngiliz bir kadın, eski sevgilisine zorbalık etmeye çalışan bir genç, yaşadığı kötü şeylerin üstüne aşık olan genç bir kadının karşılıksız aşkı, canlı bomba olarak kendisine yapılanlardan dolayı intikam almaya çalışan bir adam, oğlunun pisliğini temizlemeye çalışan bir anne – baba ve yıllar sonra cezaevinden çıkıp gelen bir kadının geçmişte yaşadıkları.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

7 yazısına devam et

Ali Murat Altınmeşe’yi Kaybettik

Halk müziği sanatçısı İzzet Altınmeşe’nin büyük oğlu Ali Murat Altınmeşe, 19 Aralık 2021 Pazar günü hayatını kaybetti. 42 yaşındaki Ali Murat Altınmeşe’nin kaldığı apartmanın 11. katından düştüğü ve cansız bedeninin, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi morguna kaldırıldığı bildirildi. Ali Murat Altınmeşe, 2015 yılı yapımı Alibaba ve 7 Cüceler ve 2014 yılı yapımı Bir Don Juan Öldürmek adlı sinema filmlerinde ve son olarak Barbaroslar: Akdeniz’in Kılıcı adlı TV dizisinde rol aldı. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Toksik Erkekliğin Anatomisi

Erkek egemen dünyalarda direnişini sürdüren kadın karakterler üzerine filmleriyle tanıdığımız, 1993 yapımı ünlü ‘Piano’nun yaratıcısı Jane Campion 12 yıl aradan sonra çektiği ilk uzun metraj sinema yapıtı ‘Köpeğin Pençesi / The Power of The Dog’da erkeklik olgusunun karanlık dehlizlerine inmeyi deniyor.

Thomas Savage’ın 1967’de yayımlanmış aynı adlı kült romanından yola çıkan film, Amerikan edebiyatının belki de en tekinsiz erkek karakterinin hikâyesi üzerinden ilerliyor. 1925 yılı Montana’sında yörenin en büyük çiftliklerinden birinin sahibi olan Burbank kardeşlerin büyüğü Phil, tüm sertliği ile kontrolü elinde bulunduran ailenin baskın bireyi. Kardeşi papyonlu George’un daha uyumlu ve medeni tavırlarına karşın, Phil soyu tükenmekte olan yalnız kovboy geleneğinin son temsilcilerinden biri. Taban tabana zıt olmalarına karşın, kırklı yaşlarına adım attıkları halde aynı yatak odasını paylaşmayı sürdüren iki kardeş arasında derin bir bağ mevcut.

Phil katıdır, disiplinlidir, tüm tavırlarıyla sapına kadar erkektir. At biner, kement atar, ham deriden halat örer. Çıplak elle boğaları kısırlaştırır, güçsüzlere tahammülü yoktur. Sürünün nakli sırasında kaldıkları küçük otelin içe dönük sahibesi Rose ile feminen tavırlı 16 yaşındaki oğlu, onun küstahlığından nasibini alacak, alaya aldığı annesinin yardımcısı oğlanın yemek masasını süslediği kağıttan çiçeği ile sigarasını ateşleyecektir. George’un gözyaşlarına dayanamadığı genç kadın ile beklenmedik evliliği ise despot kovboyun baskın düzenini bozacaktır.

Çiftlik evinde yeni geline psikolojik baskı uygular Phil. İki kardeş ve Rose arasında gelişmesi beklenen çatışma üçgeni ise Peter’ın yaz tatili için çiftliğe yerleşmesiyle farklı bir yöne evrilir. Phil ile genç çocuk arasındaki beklenmedik bir yakınlaşma doğduğunda, erkekliğin sarp yollarında zalim ile kurban yer değiştirirken, kalın zırhın ardına gizlenmiş saklı arzular su yüzüne çıkmaya başlar.

Roman/film adını bir İncil mezmurundan alıyor. Çarmıha gerilmiş İsa peygamber için yazılmış ‘Ama sen, ya Rab, uzak durma / Ey gücüm benim yardımıma koş! / Canımı kılıçtan / Biricik hayatımı köpeğin pençesinden kurtar!’ dizelerinden. Savage’ın romanı çok boyutlu. 60’lı yıllar bağımsız Amerikan yapımlarına ilham vermiş revizyonist Western kaynaklı metinlerle akrabalığı var. Yitip giden bir dünyanın son temsilcileri olan kovboylar ile demiryolu ve otomobillerle uçsuz bucaksız kırsalın şehre bağlandığı gelişmekte olan yeni kapitalist düzenin çatışmasını aktaran güzelim Sam Peckinpah ya da Arthur Penn filmlerini hatırlatan. Campion bu kapsamlı romandan özenle seçtiği bölümlerle özgün eserin kapsama alanını sınırlamış. Dört ana karakter üzerinde yoğunlaşarak tansiyonu hayli yüksek bir psikolojik dramı yeğlemiş. Bu süreçte George ve Rose karakterlerinden epeyi sahne çalmış, esas meseleyi Phil ile Peter arasında konumlayarak ‘toksik erkekliğin anatomisi’ne girişmiş.

Campion filmin adındaki karşı konulmaz gücü ‘dizginlenemeyen arzular’, ‘bastırılanın, inkâr edilenin zincirlerinden boşalması’ olarak yorumluyor. Phil ile kendi gençliğini gördüğü toy Peter arasında gelişen homoerotik yakınlaşma erkekliğin kırılgan zemini üzerine sürprizli bir Campion satrancına, elektrik yüklü bir kedi fare oyununa evriliyor. Yönetmen dönem ayrıntılarını, yan karakterleri, ana karakterlerin geçmişlerini ya atlıyor ya da kısa geçiyor ve onların yerine yeni sahneler ilave ederek çıplak arzuyu tüm kırılganlığıyla teşhir etme yolundan ilerliyor.

1920’ler Orta Batı Amerikan kırsalı Yeni Zelanda düzlüklerinde hayata geçirilmiş. Ari Vegner’in kızıl kahve tonların hakim olduğu geniş perde kadrajları hayranlık uyandırıcı. Çağdaş sinemanın en yetenekli oyuncularından Benedict Cumberbatch büyük bir özveriyle kuşandığı sert kabuğunun altında kırılgan ve yetenekli Phil’de belki de ilk Oscar’ını alacağı müthiş performansına soyunmuş. Genç oyuncu Kodi Smit-McPhee narin ve acımasız Peter’da sınırlı deneyimine karşın son derece başarılı. Gerçek yaşamda birlikteliklerini sürdüren Kirsten Dunst ve Jess Plemons’un dar alanlarındaki kısa paslaşmaları etkileyici. Campion’un büyüleyici atmosfer çalışmasını, leziz yemeği öne çıkaran harika bir sos kıvamında destekleyen –yine Oscar’a değer bulduğum- Jonny Greenwood imzalı müzikler de öyle. Film halen finansörlüğünü üstlenen Netflix platformunda izlenebiliyor. Ülkemizde prömiyerini yaptığı Filmekimi gösterimlerinin ertesinde, görkemli geniş perde formatıyla sinema salonlarına da uğrayabilseydi keşke.

(25 Aralık 2021)

Ferhan Baran

[email protected]

Ferhan Baran Yazıyor: Çocuklar Yıkıcı Bir Sorumluluktur

Bizde ‘Karanlık Kız’ adıyla gösterime giren ‘The Lost Daughter’ kaybolan bir kız çocuğunun öyküsünden hareketle annelik kavramını tartışmaya açıyor. Bir Yunan sahilinde tek başına kafa dinlemeye gelen edebiyat profesörü Leda’nın kitapları ve notları ile baş başa kaldığı ıssız plaj keyfi, kalabalık bir ailenin çıkagelmesiyle bozuluyor. Önceleri etrafındaki gürültüden rahatsız olan orta yaşlı kadın çevresini gözlem altına aldığında, aileden genç bir … Devamı… »

Kesişme: İyi ki Varsın Eren’in Afişi İlk Kez Yayınlandı

Trabzon Maçka’da teröristlerle, kahraman Mehmetçiğin girdiği çatışmada şehit olan Eren Bülbül ve Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik’in yaşam öyküsünü anlatan Kesişme: İyi ki Varsın Eren filminin afişi ilk kez @trtsinema sosyal medya hesaplarından yayınlandı. TRT ortak yapımı filmin yapımcılığını Mustafa Uslu, yönetmenliğini Özer Feyzioğlu üstleniyor. Usta oyuncu İsmail Hacıoğlu’nun Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik rolüyle müthiş bir performans sergilediği filmde, genç oyuncu Rahman Beşel, Eren Bülbül’ü başarıyla canlandırdı. Filmin senaryosunu ise Mert Dikmen, Alper Uyar ve Özer Feyzioğlu birlikte kaleme aldı.

Kesişme: İyi ki Varsın Eren’in Afişi İlk Kez Yayınlandı yazısına devam et

Antakya 9. Uluslararası Film Festivali Ödülleri Açıklandı

Expo Hatay 2021 etkinlikleri çerçevesinde Hatay Büyükşehir Belediyesi, Ansam Kültür Derneği ve Fotofilm tarafından 14 – 20 Aralık 2021 tarihleri arasında düzenlenen Antakya 9. Uluslararası Film Festivali ödülleri açıklandı. Ceyhan Kandemir başkanlığında Rıza Kıraç, Mustafa Kara, Kristina Rothen, Cengis T. Asiltürk, Ayça Abana ve Özkan Binol’dan oluşan jüri Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda En İyi Film Ödülünü Emre Kayış’ın yönettiği Anadolu Leoparı adlı filme verdi. En İyi Yönetmen Ödülü’nü Lacivert Gece ile Muhammet Çakıral kazandı, Seyirci Özel Ödülünü ise Aydın Orak’ın Sabırsızlık Zamanı adlı filmi aldı.

Antakya 9. Uluslararası Film Festivali Ödülleri Açıklandı yazısına devam et

Bin Yılın İrfan Aşkını Anlatan Mevlana: Mest-i Aşk’ın 2. Fragmanı Yayınlandı

Bin yılın irfan aşkını, Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebrizi’nin hayat hikâyesini anlatan Mevlana: Mest-i Aşk filminin merakla beklenen 2. fragmanı yayınlandı. Hz. Mevlana’nın 748. vuslat yıldönümünde (Şeb-i Arus) yayınlanan fragman, büyük ilgi gördü, ses getirdi. Yapımcılığını Simarya Film’in üstlendiği film, usta oyuncu kadrosu, izleyenleri derinden etkileyen senaryosu ve muhteşem sahneleriyle sadece Türkiye’de değil tüm dünyada büyük yankı uyandıracak, büyük beğeni toplayacak. Hassan Fathi’nin yönettiği filmde, Türk ve İran Sineması’nın ünlü isimleri rol alıyor. Filmde Parsa Pirouzfar Mevlana’yı, Shahab Hoseini ise Şems-i Tebrizi’yi canlandırıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Dirilmiş mi?: Matrix Resurrections

Sinema çok yönlü bir sanat; bir düş dünyası ve o düşleri insanlara taşıyabilmek için çok yönlü ve çok katmanlı anlatıma ihtiyacı var. Tabii, bunun için mitolojiden antropolojiye, sosyolojiden ekonomiye, matematikten fiziğe, tarihten bilimin bile anlatmakta güçlük çektiği alanlara kadar her şeyi bilmek (tabii ki tamamıyla bilmek mümkün değil, ama) üzerine okumak gerek. Bunca çabanın karşılığı da alınabilir muhakkak.

Her yıl onca film çekiliyor, bir kısmı gişe yapmıyor bir kısmı ise haftalarca gösterimde kalıyor, izleyicinin gönlüne taht kuruyor ve asla unutulmuyor. Hepsinin temelinde, yukarıda değindiğimiz o çaba yatıyor.

Yapımcılar, yönetmenler ve/veya oyuncular da etkilendikleri konuları çekmek istiyor muhakkak ki. Çektikleri filmlerin devamını getirmek ise bir başka düş ve tabii, ne denli etkilendiklerinin kanıtı.

Bir kez daha Matrix

Etkilenmemek mümkün mü? Yirmi yıl önce öyküsüyle, felsefesiyle, çekim teknikleriyle çığır açan (bir anlamda yeni binyılı karşılayan) Matrix, daha ilk günden kült film oldu. Onlarca alıntı, esinlenme hatta uyarlama ile birçok filmde karşımıza çıktı. Gündelik yaşam ile akıllarda (veya duygularla) yaşanan arasında kalan insanların kafalarında oluşan kasap çengeli örneği kocaman soru işaretleri Matrix’in çıkış noktası. Müthiş bir felsefe, müthiş bir teknik, müthiş oyunculuklar…

Bunca müthiş bir araya gelince unutulmaması da doğal. Aynı etkiyi yine yeniden oluşturma hevesi de doğal. Peki, düşlerin yıkılması, o doğal mı? Yok, o kadar da değil, yani olmamalı.

Matrix’in unutulmazlığını sağlayan o temel felsefesi, aslına bakarsanız noktalanmıştı. Öyküyü oluştururken ucunu açık bırakırsanız ne âlâ, ama bitirirseniz devamını getirmek çok da kolay değil. İçinizde giderek yükselen o dalgayla olabileceğini (tabii, gelişen teknolojinin de yardımını unutmamak gerekir) düşünüyorsunuz, ama “niye” sorusunun yanıtını kendinize bile veremediğiniz zaman o tadı bulabilmeniz pek de kolay değil.
Sözün kısası, Matrix “resurrection” olamadı.

İki buçuk saatin nasıl geçtiğini anlayamadığınız sürükleyicilikle sıkı bir film Matrix’in dördüncü versiyonu. Seyirlik film olarak baktığınızda her şey dört dörtlük, önerilir her zaman. Diriliş anlamına gelen “resurrection” Türkçeye “Aslına Dönüş” olarak çevrilmiş… İzleyici olarak merak ettiriyor, heyecan duymamızı sağlıyor. İlk filmlerden kalan felsefesiyle hızlı giriyor ve daha ilk kareden izleyiciyi içine çekiyor… Ama daha öncekilerin üzerine ne koyduğuna gelince… işte orası yine yeniden kasap çengeli misali kocaman sorular…

Matrix Resurrections (Fütüristik Drama, Aksiyon); Yönetmen: Lana Wachowski; Senaryo: David Mitchell, Aleksandar Hemon, Lana Wachowski; Oyuncular: Keanu Reeves, Carrie-Anne Moss, Yahya Abdul-Mateen II, Jessica Henwick, Jonathan Groff, Neil Patrick Harris… 24 Aralık’tan başlayarak gösterimde…

(24 Aralık 2021)

Korkut Akın

[email protected]