İstanbul Muhafızları: 100 Yılın Muhafızları Filminin Galası Yapıldı

29 Ekim Cuma günü gösterime girecek olan İstanbul Muhafızları: 100 Yılın Muhafızları adlı animasyon filmin galası, 26 Ekim Salı akşamı Levent Cinemaximum Kanyon Sineması’nda yapıldı. Galaya katılan ünlü isimler, filmi çocuklarıyla birlikte izledi. TRT Çocuk Kanalı’nda yayınlanan İstanbul Muhafızları çizgi filminin çocuklar tarafından çok sevilen karakterleri, ikinci kez beyazperdeye geliyor. Serinin ilk filmi 2018 yılında vizyona girmiş ve büyük ilgi görmüştü.

İstanbul Muhafızları: 100 Yılın Muhafızları Filminin Galası Yapıldı yazısına devam et

Uluslararası Distopya Film Festivali’nin Akademi Bölümü Panelistleri Belli Oldu

T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkıları BKM Mutfak destekleriyle, Uluslararası Bağımsız Sinema ve Sanat Derneği tarafından düzenlenen Uluslararası Distopya Film Festivali’nde uluslararası kısa film yarışması, film gösterimlerinin yanı sıra akademik çalışmalar kapsamında uluslararası tanınmış akademisyen isimlerin yer alacağı Distopya – Teorik ve Eleştirel Yaklaşımlar başlığı altında paneller gerçekleşecek. 10 – 12 Aralık 2020 tarihleri arasında dünyanın prestijli üniversitelerinden akademisyenlerin katılacağı panellerde disiplinlerarası bir çerçevede distopya kavramının kuramsal olarak ele alınacak.

Kısa Film Festivali Zuhal Olcay’la Güzeldi

Güzel Ordu Kültür Sanat Derneği’nin düzenlediği Gokısafilmfest, Güzel Ordu Kısa Film Yarışması’nın 5.si yapıldı. Festivale bu sene onur konuğu olarak Zuhal Olcay’ın da katılması sanatseverler tarafından ilgi ile karşılandı. Olcay şöyle konuştu: “Ben ilk kez bu kadar onurlandırıldım, bu kadar değer gördüm. Ordu’yu çok sevdim, iyi ki gelmişim.” dedi. Güzel Ordu 5. Kısa Film Yarışması ödülleri de kapanış töreninde sahiplerine takdim edildi.

Kısa Film Festivali Zuhal Olcay’la Güzeldi yazısına devam et

32. Ankara Film Festivali Biletleri Yarın Satışa Çıkıyor

32. Ankara Film Festivali gösterimlerinde, yarışma heyecanı yaşayacak filmlerin yanı sıra, dünya sinemasının merakla beklenen, çeşitli festivallerden ödüllerle dönmüş yapımları, kült filmler ve Türkiye’de ilk kez Ankaralı sinemaseverlerle buluşacak eserler yer alıyor. Festival biletleri yarından itibaren www.biletinial.com üzerinden ve Kızılay Büyülüfener Sineması’nın gişelerinden satışa sunuluyor.

32. Ankara Film Festivali Biletleri Yarın Satışa Çıkıyor yazısına devam et

Cunta Düzeni

Geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nden Jüri Büyük Ödülü ile dönen Michel Franco imzalı ‘Yeni Düzen / Nuevo Orden’ bağlamından koparılmış bir montaj görüntüyle açılıyor. Kandinsky’yi çağrıştıran soyut resmin yakın plan çekimi, sağnak yağmur altında yeşil boyanın bedeninden aktığı çıplak kadın, balkondan aşağı atılan mobilyalar, koridorda sürüklenen bir beden, merdivenlerden sel gibi akan yeşil sular, yeşil boya fırlatılan camın ardındaki tedirgin gelin. Dehşeti çağrıştıran imgeler yaklaşmakta olan felâketin habercisidir. Şostakoviç’in 1905 Rus Devrimini betimlediği ünlü 11 no’lu senfonisinden ezgiler bu endişeli bekleyişe eşlik etmektedir.

Mexico City’de panik hakimdir. Şehir karışmış, yollar protestocular tarafından abluka altına alınmış, silahlar konuşmaktadır. Kaos ortamından lüks villadaki düğün partisine geçeriz. Zengin iş adamının kızı Marianne ile mimar nişanlısının nikâhı için yetkili memur beklenmektedir. Gelen ziyaretçi başkasıdır. Protestocuların kendi yaralılarına yer açmak üzere hastane yatağından kapı önüne koydukları karısının elzem kalp ameliyatının özel hastane masrafları için yardım talebiyle gelmiş evin eski emektarı, eline üç beş kuruş tutuşturularak savuşturulmak istenir. Yaşlı adama sahip çıkan Marianne arabasıyla yola çıktıktan hemen sonra villa yeşil boyalı çetenin istilâsına uğrayacak ve kâbus başlayacaktır.

Sosyal eşitsizlik ve bunun ortaya çıkardığı kaçınılmaz başkaldırı üzerine çarpıcı filmleriyle tanıdığımız Meksikalı sinemacının 2009 yapımı ikinci uzun metrajı ‘Daniel ile Ana 0 Daniel & Ana’ Latin Amerika porno mafyasının kurbanı olan varlıklı ailenin bireylerinin açmazı üzerinedir. 2012 yapımı ‘Lucia’dan Sonra / Después de Lucia’ varlıklı sınıf arkadaşları tarafından aşağılanan ve cinsel tacize uğrayan Lucia’nın öfkeli babasının seyirciyi altüst eden şiddet yüklü intikamının öyküsüdür. Varlık dağılımındaki büyük eşitsizliğe itirazını bu kez daha büyük perdeden haykırıyor sinemacı. Önceki filmlerinde dingin planlarıyla hatırladığımız Yves Cape’in kamerası bu kez son derece huzursuz ve hareketli. Sokaklarda başlayan protestolar kanlı eylemlere dönüşüyor. Mağazalar yakıp yıkılıyor, araçlar tahrip ediliyor. Ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak dikta yönetimi devreye giriyor. Bu noktadan sonra kimsenin kaçışı olmayacak, yoksulu zengini bir işkence, tecavüz ve zulüm sarmalında kaybolmaya mahkûm olacaktır.

Franco’nun salgın öncesi kaleme aldığı senaryosu dünyanın dört bir yanında baş gösteren huzursuz iklimin ve patlamaya hazır öfkeli kalabalıkların hikâyesi ile benzerlikler taşıyor. Yönetmen ırkçılığın ayrımcılığın hastalık gibi dört yanı kuşattığı çağımızda, refah dağılımındaki eşitsizliğinin ciddi boyutlara ulaştığı Mexico City özelinden yola çıkarak evrenseli yakalamayı hedeflemiş. Fazla aşırıya kaçıyor belki. Sürekli devinen kameranın tanıklık ettiği şiddet ve sadizm gösterisi istismar sınırlarını zorlamasa daha iyi olurdu. Ancak yaşananlara toplum olarak yabancı sayılmayız. Bir ülke dikta yönetimine teslim olmuş ise zengin-fakir-protestocu ayrımı yapmadan kimin başına ne geleceği hiç belli olmuyor.

(30 Ekim 2021)

Ferhan Baran

[email protected]

Ferhan Baran Yazıyor: Yabancı Topraklarda Kök Salmak

Minari her türlü zemine uyum sağlayan her iklimde yetişen, görünüş olarak maydanoza benzeyen bir ot. Zengin fakir herkesin kolay ulaşabileceği, hastaysan ilâç olacak bir bitki. Koreli yazar yönetmen Lee Isaac Chung kendi ailesinin anılarından derlediği ikinci uzun metrajı ‘Minari’de bu her derde deva lezzet ürününü metafor olarak kullanıyor. Yi ailesi 70’li yıllarda geleceklerini inşa etmek üzere binbir umutla memleketlerinden ABD’ye gelmiştir. … Devamı… »

Ferhan Baran Yazıyor: Gösteri Bitene Kadar Nefesinizi Tutun

Leos Carax’ın Cannes Film Festivali’nden en iyi yönetmen ödüllü son filmi ‘Annette’, sıradışı sinemacının perde gerisinden yankılanan bu sözleriyle açılıyor. Bir önceki deneysel başyapıtı ‘Kutsal Motorlar / Holy Motors’ hatırlandığında bu girişten renkli bir fantezi dünyasına giriş yapacağımızı anlıyoruz. Bir kayıt stüdyosunda Carax ve 13 yaşındaki kızı Nastya karşılıyor bizi. Filmin müziklerini ve özgün hikâyesini yazan … Devamı… »

3. Bingöl Uluslararası Kısa Film Festivali Ödül Töreni ile Sona Erdi

3. Bingöl Uluslararası Kısa Film Festivali ödül ve kapanış töreni yapıldı. Üniversite kampüsünde gerçekleştirilen törende, Türkiye, İran, Azerbaycan, Afganistan ve Kazakistan’dan başvuran ve finale kalan 24 eserden sahneler izletildi. Sabah Mohammadi’nin yönettiği Ghorobe Tolani adlı film festivalin en iyi filmi seçildi, Muhammed Furkan Daşbilek’in Bir Nehir Kıyısında adlı filmi ikinci ve Mitra Raees Mohammadi’nin Tame-e Shirin-e Tariki adlı filmi üçüncü oldu.

3. Bingöl Uluslararası Kısa Film Festivali Ödül Töreni ile Sona Erdi yazısına devam et

Kemal Kuruçay’ı Kaybettik

Oyuncu Kemal Kuruçay, 22 Ekim 2021 Cuma günü hayatını kaybetti. Zor Baba, Çılgın Yuva, İnadım İnat, Sevgili Düşmanım, Reyting Hamdi, Seksenler, İnce İnce Yasemince adlı dizilerde oynayan sanatçının filmleri arasında Harbi Define, Manda Yuvası, Mandıra Filozofu, Zilin Sesi, Mandıra Filozofu İstanbul, Baba Mirası, Bizim Semtin Çocukları gibi filmler var. Kuruçay’ın cenazesi, 23 Ekim Cumartesi günü Ankara Karşıyaka Mezarlığı’ndaki Ahmet Efendi Camii’nde ikindi vakti kılınacak cenaze namazını müteakip toprağa verilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Sword Art Online The Movie – Progressive – Aria of a Starless Night

Ayako Kono’nun yönettiği ve Yoshitsugu Matsuoka, Haruka Tomatsu, Inori Minase ile Bryce Papenbrook’un seslendirdiği animasyon film Sword Art Online The Movie – Progressive – Aria of a Starless Night, 31 Aralık 2021’de CGV Mars Dağıtım tarafından vizyona çıkarıldı.
Asuna Yuuki, NerveGea’yı ilk taktığı gün ortaokul üçüncü sınıfta öğrenciydi ve daha önce hiç online oyun oynamamıştı. Dünyanın ilk VRMMORPG’si Sword Art Online piyasaya sürüldüğünde halen oturum açmış olmanın heyecanını taşıyan oyuncular, Game Master oturumu kapatmalarını engellediğinde kendilerini oyunun içinde sıkışıp kalmış bulurlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2 / 3
  • IMDb

Sword Art Online The Movie – Progressive – Aria of a Starless Night yazısına devam et

Ambulans

Michael Bay’ın yönettiği ve Jake Gyllenhaal, Yahya Abdul Mateen II, Eiza Gonzalez ile Devan Long’un oynadığı Ambulans (Ambulance), 18 Mart 2021’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Gazi Will Sharp’ın, karısının tedavisi için paraya ihtiyacı vardır. Yardım istememesi gerektiğini bildiği birinden, kardeşi Danny’den yardım ister. Azılı bir suçlu olan Danny, yardım yerine, Los Angeles tarihinin en büyük, 32 milyon dolarlık banka soygununu yapmayı teklif eder. Will, karısının hayatı tehlikede olduğu için bu teklife hayır diyemez. Ama kaçış planları son derece ters gidince, içinde yaralı bir polis ve acil yardım görevlisi olan bir ambulansı kaçırırlar.

  • Ambulans: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb
  • Korkut Akın Yazıyor

Ambulans yazısına devam et

Tufan Taştan’ın Ödüllü Filmi Sen Ben Lenin, 26 Kasım’da Vizyona Girmek İçin Gün Sayıyor

Tufan Taştan’ın yönettiği ilk uzun metraj film Sen Ben Lenin, 26 Kasım’da vizyona girmeye hazırlanıyor. Bugünlerde 45. Sao Paulo Uluslararası Film Festivali’nde yarışan, önümüzdeki günlerde ise 32. Ankara Film Festivali’nde yarışacak olan film, 40. İstanbul Festivali’nden Jüri Özel Ödülü, 28. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nden ise Adana İzleyici Ödülü ile dönmüştü. Film, Karadeniz’de bir kasabanın kıyısına vuran Lenin heykelinin başbakanın katılımıyla gerçekleşecek açılış töreninden hemen önce çalınmasını ve Ankara’dan görevlendirilen iki polisin, kayıp Lenin heykelinin peşine düşmesinin hikâyesini merkezine alıyor.

Güney Amerika’dan Vahşet Anıları

İstanbul Modern Sinema, 31 Ekim Pazar gününden başlayarak bir hafta boyunca Şilili usta belgeselci Patricio Guzmán’ın üç önemli filmine ev sahipliği yapıyor.

Şilili usta belgeselci daha önce İKSV festivallerinde izleme şansını yakaladığımız yapıtlarından 2010 yapımı ‘Işığa Özlem / Nostalgia de la Luz’da çocukluğunun huzurlu ülkesinden söz eder. Astronomiye olan ilgisinin kaynağından, Pasifik Okyanusu ile And dağları arasında yer alan Atamaca çölüne konuşlanmış dev teleskoplar aracılığıyla uzak yıldızları keşfin büyülü serüvenini dile getirir. Devlet başkanlarının caddelerde korumasız gezindiği barış dolu yıllar fazla uzun sürmemiştir gerçi. Amerikan desteğiyle Salvador Allende’yi deviren general Pinochet’nin kanlı darbesi demokrasi hayalleriyle birlikte bilimsel çalışmaları da toprağa gömecektir.

2015 yılında Berlin Film Festivali’nden en iyi senaryo ödülü ile dönen Sedef Düğme / El Botón de Nácar’da yönetmenin kendi sesinden hiçbir canlının, kuşların böceklerin yaşamadığı Atamaca çölünü, ‘yıldızlara açılan pencereler’ olarak tanımladığı teleskopların kurulu olduğu bu 10.000 yıllık transit yolun tarihini öğreniyoruz. Guzmán kaya çizimlerinde Kolomb öncesi uygarlıkların izini sürer. Köle gibi çalıştırılmış 19. yüzyıl madencilerinin ikamet ettiği ve daha sonra Pinochet diktatörlüğünün toplama kampı olarak kullanılmış Chacabuco kalıntılarının peşine düşer. 17 yıl sürecek olan kanlı diktatörlük döneminde 30.000 kişinin işkence gördüğünü, bir o kadar sayıda kişinin de kayıp olduğu gerçeğinden yola çıkarak uçsuz bucaksız çölde geçmişin izini sürer bıkmadan usanmadan. İşkencecilerin serbestçe dolaştığı ülkede kayıp yakınlarını aramaya devam eden kadınlara bu çileli süreçte yoldaş olur. 90’lı yıllarda ortaya çıkarılan toplu mezarları belgeler. Umutsuzca sevdiklerinden kalanları arayan bugün artık yaşları hayli ilerlemiş kadınların sesine kulak vererek, kayıpların ölmüş bedenlerinin okyanusa atılmış olduğu şüphesini araştırmaya karar verir.

‘Işığa Özlem’in karasal arayışını suda devam ettiriyor ‘Sedef Düğme’. Şili’nin yaşayan usta şairlerinden Raul Zurita’nın ‘hepimiz tek sudan gelen nehirleriz’ dizesiyle açılan filminde dünyadaki yaşamın temel kaynağı olan suyun hafızasına kulak veriyoruz. 4.200 kilometre sahil şeridi bulunan Şili’de halkın suyla olan ilişkisine değinen Guzmán suyun ailenin bir parçası sayıldığı toprakların atalarının hikâyesine kadar uzanıyor. Günümüz araştırmalarında kuyruklu yıldızlardan dünyamıza geldiği tartışılan suyun nimetlerini de tehlikelerini de kabul etmiş, ölenlerin ruhlarının gökteki yıldızlara dönüştüğüne inanmış kadim Patagonyalıları tanıtıyor. Batılı sömürgecilerin kıtaya gelişi ve vahşi soykırıma sıra geliyor daha sonra. Bir sedef düğmeye tav olarak medenileştirilmek (!) üzere İngiltere’ye götürülen ve ruhunu kaybeden Jimmy Button’ın (soyadı o sedef düğmeden gelmektedir) hikâyesini öğreniyoruz.

Acımasız soykırımla yerli nüfusun nasıl yok edildiğini ve günümüzdeki Şilili halkın doğadan ne ölçüde kopuk olduğunun hazin hikâyesine kulak veririz yine yönetmenin kendi ağzından. Bu tarihsel katliam Pinochet yönetimin zulüm dolu yıllarına bağlanır. Patagonya’nın başkenti Dawson adasında Allende yanlılarının işkence gördüğünü öğreniriz. Ve ülkesinin okyanusun derinliklerine gizlenmiş utancını açığa çıkarmaya gelir sıra. İşkencede öldürülen siyasi suçluların göğüsleri üzerine otuz kilo ağırlığında ray parçaları bağlandıktan sonra paketlenmiş bir halde helikopterlerle suya atıldığı temsili olarak canlanır perdede. Deniz dibinde yapılan araştırmalarda paslanmış bir ray parçası üzerinden insan kalıntılarının yanında bir sedef düğme bulunmuştur. Ve bu sedef düğme Patagonya yerlileri ile Pinochet kurbanı masumların ortak yazgısının sembolü, vahşet anılarının tanığı olarak belleklere kazınır.

Patricio Guzmán’ın geçmişin acılarıyla cebelleştiği filmleri günümüz Şili aydınının hak ve adalet çığlığıdır. ‘İnsan zulmünün sonu yoktur’ diyor yönetmen. Suçlular yargılanmadıkça ölenlerin ruhları huzur bulmayacak, kayıplar bulunmadıkça aileleri huzura kavuşamayacak diye ekliyor. 46 yıldır ülkesinden uzakta yaşayan usta sinemacının yıllardır süren çabasının şimdilik son halkası olan ve geçtiğimiz yıl Cannes’da ödüllendirilen son filmi ‘Rüyaların Dağları / La Cordillera de los Sueños’da ise Şili’yi çepeçevre saran And Dağları’nda geçmişinin izini sürer. Çocukluğunu geçirdiği harabeye dönmüş evinden yükselen dumanın ruhunu hiç terk etmediğinden dem vurur. Şili’nin diktatörlükle yitirilen saf neşesine kavuşabilmesi tek dileği. 70’lerde çektiği belge filmlerle ülkenin acı yakın tarihine tanıklık eden Pablo Salas ile tanıştırır bizleri. Üçüncü dünya ülkelerinin zengini kayıran, yoksulu sömüren ekonomik sisteminde bunalan insanlarıyla benzer şeyler yaşadığımızı duyumsayarak kederleniriz.

(29 Ekim 2021)

Ferhan Baran

[email protected]

Korkut Akın Yazıyor: Dune: Çöl Gezegeni: Korku Her Zaman Belirleyicidir

İyi edebiyat her zaman için her kesimden insanın baş tacıdır. İyi bilimkurgu da benzer şekilde aranır, okunur, ufuk açar. Dune da öyle oldu. 1965 yılında çıkan, Frank Herbert’in Dune’u bilimkurgunun da temelini oluşturdu. Filmcilerin bu önemli özellikten uzak kalması beklenemezdi ve birçok bilimkurgu filmde Dune’un etkisi görüldü. Bilebildiğim, takip edebildiğim kadarıyla birçok sinemacının hayalinde yatan Dune’u filme çekme düşünü Denis … Devamı… »

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu