BKM’den Çocuklara Animasyon Müjdesi, Küçük Don Kişot’un Maceraları 26 Nisan’da Sinemalarda

BKM Film, çocukları hayal gücüyle dolu bir maceraya çıkarmaya hazırlanıyor. Herkesin çok sevdiği kahraman Don Kişot’un torunu Alfonso Kişot dedesi gibi eğlence dolu bir serüvene imza atacak. Çocuklar, 11 yaşındaki Alfonso Kişot’un hikâyesini çok sevecek. 26 Nisan’da gösterime girecek olan film çocukların aileleriyle birlikte keyifli zaman geçirmesini sağlayacak. Küçük Don Kişot’un Maceraları sevilen oyuncuların sesleriyle hayat bulacak. Alper Kul, Aylin Kontente, Doğa Rutkay ve Mahir İpek ve Özgün Aydın Küçük Don Kişot’un Maceraları için bir araya geldi. Stüdyoda neşeli dakikalar yaşayan oyuncular Don Kişot’un dünyasını minik hayranlarıyla buluşturdu.

Mesut Kara’yı Kaybettik

Sinema Yazarı ve Yönetmen Mesut Kara, 14 Nisan 2024 Pazar günü hayatını kaybetti. 1961 İstanbul doğumlu Kara, 15 yıldır sinema yazarlığı yapıyordu. Mesut Kara, Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel – Şimdi Geçti Buradan adlı belgesel filmin yönetmenliğini yaptı, yayınlanan kitapları arasında ise Sinema ve 12 Eylül, Artizler Kahvesi, Pendikli Yıllar ve Sinemasal Anılar, Yeşilçam Hatırası ve Yeşilçam’da Unutulmayan Yüzler adlı kitapları var. Mesut Kara ayrıca Klaros Yayınları’nın Sinema Kitaplığı serisinin editörlüğünü de üstlendi. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Şakir Öner Günhan’ı Kaybettik

Türk Halk Müziği sanatçısı Şakir Öner Günhan, 13 Nisan 2024 Cumartesi günü hayatını kaybetti. 1942 yılında Mudanya’da doğan Şakir Öner Günhan, birçok TV programında sunucu, yönetmen ve yapımcı olarak çalıştı. En son Bölge Müdürü olarak görev yapmakta olduğu TRT’den 2007 yılında emekli olan sanatçının rol aldığı bir de Çizmeli Kedi adlı sinema filmi bulunuyor. Şakir Öner Günhan’ın cenazesi, 14 Nisan 2024 Pazar günü Bodrum Bitez Adliye Camii’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazını müteakip Bodrum Bitez Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Süper Ajan Bernard: Görev Mars

Zhang Yang’ın yönettiği ve Zhenhe Ling, Tang Shuiyu, Jiaqi Xu, Ren Yaming ile Meng Ziyan’ın seslendirdiği animasyon film Süper Ajan Bernard: Görev Mars (Bei Ken Xiong 2: Jinpai Tegong), 10 Mayıs 2024’de CJ ENM dağıtımıyla Wediacorp tarafından vizyona çıkarıldı.
En şanssız ajan olan Bernard uzunca süredir çalışmadığından tanınırlığını yeniden kazanmak için gizli Mars görevine talip olur ve göreve başlar. Ancak beklenmedik bir şekilde kendisini Mars’taki gizemli dünyada bulur ve yakalanmasına karar verilen Marslı canavarla arkadaş olur. Ajan Bernard onuru ve dostluğu arasında benzeri görülmemiş bir sınavla karşılaşacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Makka: Cinn-i Azap

Mert Uzunmehmet’in yönettiği ve Oğuzhan Mengübeti, Yağmur Körpe, Raziye Tokgöz ile Beray Naz Akyıldız’ın oynadığı Makka: Cinn-i Azap, 10 Mayıs 2024’de TME Films dağıtımıyla Apollon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Makka: Cinn-i Azap, kara büyü ritüellerinde kullanılan objelere temas eden genç bir kızın yaşadığı olayları konu ediyor. 12 yaşında genç bir kız olan Leyla, inancının gücünden emin olamamaktadır. Leyla, cin çağırma ve kara büyü ritüellerinde kullanılan objeler ile temas ettikten sonra kendisini sürekli korkunç olayların içerisinde bulmaktadır. Senaryosunu Tarık Çiçek’in kalema altığı filmin kurgusu ise Selman Çelik tarafından yapıldı.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Kırmızı Pabuçlar

Jesse Ahern ile Joanne Samuel’in yönettiği ve Juliet Doherty, Lauren Esposito, Joel Burke ile Carolyn Bock’un oynadığı Kırmızı Pabuçlar (The Red Shoes: Next Step), 10 Mayıs 2024’de Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Sam için dans, hayatının amacıdır ve en önemli rolünü almıştır. Kırmızı Pabuçlar balesinde başrol oynar. Fakat temsil gecesi kardeşi Annie bir kaza sonucu yaşamını yitirince Sam bale akademisini birakır. Arkadaşı Eve ile işledikleri suç nedeniyle cezasınıı dans akademisinde temizlikçilik yaparak tamamlayacaktır. Kırmızı Pabuçlar balesinin yeni baş dansçısı provada sakatlık geçirince rol Sam’e teklif edilir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Gece Avı

Ante Novakovic’in yönettiği ve Shawnee Smith, Tyrese Gibson, Taryn Manning ile Drew Moerlein’in oynadığı Gece Avı (Bloodline Killer), 10 Mayıs 2024’de CJ ENM dağıtımıyla Siyah Beyaz Movies tarafından vizyona çıkarıldı.
Moira Cole, yaşamakta olduğu travmatik bir olayın ardından sakin bir banliyö kasabasına yerleşmeye karar vermiştir. Moira Cole’ün hayatının geçmişi, bir film serisinin parçası olmak için yeniden açılır. Filmin çekimleri sırasında, kasabada ürkütücü, karanlık olaylar meydana gelir ve Moira Cole’ün geçmişiyle yüzleşmesi kaçınılmaz bir hal alır. Kasabadaki karanlık güçle uğraşmaya devam edilirken, Moira ve ailesi de hayatta kalma mücadelesi verir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Beyaz Eşya

Hakan Eser’in yönettiği ve Burak Sevinç, Özge Yağız, Ferit Aktuğ ile Sarp Bozkurt’un oynadığı Beyaz Eşya, 10 Mayıs 2024’de A90 Pictures dağıtımıyla PRT Film Entertainment tarafından vizyona çıkarıldı.
Dolandırıcıkla suçlanan Zeynep mahkemeye gide gele mübaşir Nihat’a âşık olur. Evlenmelerinin ve davanın düşmesine birkaç hafta kalmıştır ve buzdolabının bozulması hariç her şey yolundadır. Oturdukları apartmanda mütevazı bir aile daha vardır. İki kardeş, Almanya’ya buradaki suçlarından kaçmış babalarının cenazesini getirmek için yola çıkarlar. Cenazeyi jeneratörle çalışan buzdolabının içinde eve getirirler ve komik olaylar zinciri başlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman

Beyaz Eşya yazısına devam et

Mutlulukla Bir Bağı Var Muhakkak: Siyah Çay

Çay, dünyanın en çok tüketilen belki de ilk sıradaki içeceklerinden… Bizim ülkemizde de hem çok seviliyor, hem de çok tüketiliyor. Çay deyince herkesin dikkat kesilmesinin temelinde bu özellik yatıyor. Ancak buradaki siyah çay, sadece çay değil, filmi taşıyan Aya’ya (Nina Mélo) takılan lâkap aynı zamanda.

Gerçek bir çay kültürünü izliyoruz filmin girişinde (doğrudan filmin öyküsüyle bağlantısı yokmuş gibi gözükse de çayın yaşamı belirleyiciliği anlamında önemli). Çay, doğal olarak bir sosyal statü, bir kaynaşma aracı, bir sosyalleşme fırsatı, bir keyif olanağı ve kuşkusuz tepeden tırnağa keyif. Aya ile işyeri sahibi Cai’nin (Chang Han) öğrenme/öğretme amaçlı karşılıklı konuşmalarında geleneksel çay kültürü, kültürel anlamı da yer alıyor. Cemal Süreya’nın herkesçe bilinen ünlü “Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.” sözünü belki de “Çayın mutlulukla bir bağı var muhakkak.” diye çevirmiş olmalı yönetmen Abderrahmane Sissako.

Guangzhou’da sadece Çinliler değil Afrikalı göçmenler de şehrin hareketliliğini sağlıyorlar. Göçmen / sığınmacı / mülteci deyince akla hemen ayrımcılık, ırkçılık, ötekileştirme de geliyor ve hepsi yer alıyor filmde. Aya, tam nikâh töreninde kendisini aldattığını öğrendiği müstakbel kocasını bırakıp Çin’in Guangzhou kentine gidiyor. Çalıştığı çay dükkânının sahibi (önceki ilişkisinden 20 yaşında bir kızı, evliliğinden de yine aynı yaşta bir oğlu var) ile aralarında duygusal bir ilişki gelişiyor. Hani Aya, nikâhta kaçmıştı kendisini aldatan kocasından? Demek ki gönül ferman dinlemeyebiliyor.

Film göçmenler üzerine kurulmuş olsa da ırkçılıktan çok kadın erkek ilişkilerine odaklanıyor; bir de el emeğiyle çalışanlara… Tabii, hepsinin gönlünde yatan aslan, kendi işlerini kendi ülkelerinde kurmak… Hayalin sınırı olmaz ki!

Bir yanıyla keyifli ama istenilen düzeyi tutturamamış bir film.

26 Nisan’dan başlayarak gösterimde…

(18 Nisan 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Her Savaş Yıkımdır, Ölümdür: İç Savaş

Savaşlar neden çıkar? Örneğin siz, neden savaşırsınız (veya neden savaşa karşısınız?) Ülkeler arası savaşlar, iki ülkenin egemenliğini belirlemek için çıkarılırken iç savaşlar kimin egemenliği için çıkıyor? Benzeri onlarca soru sorulabilir. Ütopya güzellikleri, mutlulukları, ferah bir yaşamı anlatıyorsa distopya tam tersine, şiddeti, çirkinlikleri, zorlukları ve daha da kötüsü “yaşamın bitişi”ni anlatıyor. Bu kez “İç Savaş”ta, aslında pek de uzak görünmeyen bir gelecek anlatılıyor ve tabii, distopya.

Alex Garland, yeni filmi “İç Savaş”ta, ABD’nin 19 eyaletinde başlayan ve giderek ülkeyi saran bir öngörüyü yazmış ve çekmiş. Film ve öyküsü, aslına bakılırsa hiç de hayal gibi gelmiyor, “olmaz” dedirtmiyor. Çok değil, birkaç yıl önce yaşananları aklınıza getirdiğinizde küçük ama etkili “provaları”nın yaşandığını anımsarsınız.

Gazetecilik öyküsü…

Film, üç gazetecinin savaşın ortasında başkente, Beyaz Saray’a ulaşıp Başkanla röportaj yapması isteği aslında. Film, sadece bu üç gazeteciye değil, savaşın önlenemez kötülüğüne, yaşamı yerle bir edişine, insanların (ayrımcılık ve ötekileştirmenin de yükselmesiyle) öldürülüşüne odaklanıyor.

Savaş neden çıkmış, şiddet neden bu kadar yükselmiş, savaşmayan eyaletlerde yaşam nasıl sakin kalabilmiş gibi soruların yanıtlarını izleyici kendisi verecek, vermeli, çünkü Alex Garland buralara hiç değinmemiş. Sadece Başkanın, “vatan bölünmez, bayrak inmez” sözünü duyuyoruz. Sahi, bu söz bizde de çok kullanılıyor. Geleceği mi gösteriyor dersiniz?

Üç fotoğrafçı ve iki muhabir, haber atlatmak niyetini de barındıran bir zorlu yolculuğa çıkıyor. Savaş fotoğrafçısı Lee, (Kirsten Dunst), savaş muhabiri Joel (Wagner Moura), yaşlı muhabir Sammy (Stephen Henderson) ile savaş fotoğrafçısı olmak isteyen Jessie (Cailee Spaeny) hem birbirlerini korurlar hem de yıllarca benzer cephelerde benzer olaylar içinden geçtiklerinden duygularını yitirmiş gibi gözükseler de içten içe savaşa lanet okurlar.

Savaşın kötülüğü…

Esir alınanların neden işkence gördüklerinin yanıtı yoktur, aslında savaşın da yanıtı yok ya… Askerler sırf renginden ötürü, farklı ülkelerden geldikleri için, sadece karşı tarafta bulunmaları nedeniyle acımasızca öldürüyor insanları. Şu an dünyanın birçok bölgesinde çeşitli savaşlar yaşanıyor; insanlar ölüyor, öldürülüyor… hiç sordunuz mu: Neden? Ukrayna – Rusya, Filistin – İsrail, Azerbaycan – Ermenistan (aslında değil ama) diyelim ki iki ülke arasındaki savaşlar… Peki Suriye’deki, Irak’takiler? “İç Savaş” filmi Amerika’yı anlatıyor diye bizim hiç umursamamamız mümkün mü? Savaş burnumuzun dibinde.

Film savaşın acımasızlığını, olağanüstü siyah beyaz fotoğraf kareleriyle de destekliyor. Bir küçük ayrıntı, ilginç kuşkusuz, film kullanıyor Jessie. Evet, evet, eskiden banyo edilen, karta basılan negatif film çekiyor. İyi bir gönderme… Yakın plan savaş görüntüleri ve kurgusu çok güçlü filmin bir artısı da o duyguyu yükselten müziği…

19 Nisan’dan başlayarak gösterimde…

(17 Nisan 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Bodrum Seferi Filminin Basın Toplantısı Yapıldı

Bodrum Seferi filminin basın toplantısı geçtiğimiz günlerde yapıldı. Basın toplantısına Sarp Bozkurt, Ali İpin, Sedef Şahin, İrfan Kangı, Ebru Kural, Kahraman Sivri, Soner Türker, Fatih Günay, Taner Ayyıldız, Serhat Boylu ve Ahmet Dursun gibi sevilen oyuncular katıldılar. Filmin yapım ortağı ve yönetmeni Recep Akdağ, Bodrum Seferi filminin geçen sene yapılan çekimlerinin çok keyifli geçtiğini, sette kahkahanın eksik olmadığını belirtti, herkesi 12 Nisan’da filmi izlemeye davet etti.

Ozu’ya Adanmış Mükemmel Bir Film

Wim Wenders’in 76. Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmış olan son başyapıtı ‘Mükemmel Günler / Perfect Days’* adını Lou Reed’in tanınmış şarkısından (‘Perfect Day’) almış. 2013 yılında kaybettiğimiz ünlü rock müzisyeni bu ölümsüz bestesinde sevgili ile parkta sangria içtikleri, hayvanat bahçesinde hayvanları besledikleri, daha sonra bir film izleyip eve döndükleri mutlu bir günü anlatır. Wenders’in filmi umumi tuvaletleri temizlemekle görevli kamu işçisi Hirayama’nın harika yaşamından 12 günün incelikli detaylarının izini sürüyor.

Birçok yapıtında şehirlerden esinlenen usta sinemacı bu kez “Tokyo Tuvaleti” adında gerçek bir kentsel yenileme projesinden esinlenerek hem gayet şiirsel hem de dokunaklı bir filme imza atmış. İşini son derece titizlikle, kendini vererek ve gururla yapan orta yaşlı adam ahenkli rutinini, özenle yinelediği eylemlerini bir sanata, çevresiyle uyumlu bir geleneğe dönüştürmüştür. Mütevazi evinde gün doğmadan kalkar, yatağını toplar, bitkilerine özenle su verir. Evin kapısından çıktığında yeni güne şükreder. Temizlik araç gerecini yüklediği minivanı ile trafiğe çıktığında eski müzik kasetlerini dinleyerek yola koyulur. Öğle molasında oturduğu parkta asırlık ağaçların dibinde bitmiş filizleri kağıttan muhafazalar içinde yanına alır. Eski model fotoğraf makinası ile yaprakların rüzgârda zarifçe salınışını fotoğraflar. İş bitiminde eve dönerken uğradığı alt geçit çarşısında karnını doyurur. Yatmadan önce küçük odasını boydan boya kaplayan kütüphanesinden bir kitap alır, William Faulkner’ın bizde ‘Çılgın Palmiyeler’ olarak bilinen ‘Wild Palms’tan okur biraz, sonra uykuya dalar. Siyah – beyaz rüyalarında günden kalan imajlar dışavurumcu bir estetikle perdeye yansır.

Hirayama’nın mükemmel günleri böylece sürüp gider. Japon sinemasının yıldız oyuncularından Kôji Yakusho geçtiğimiz yıl Cannes’da en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görülen performansıyla filmi çok az diyalogla neredeyse tamamen sırtlanıyor. 70’li 80’li yılların müzik kasetlerinden yükselen unutulmaz şarkılar onun kelimelere dökmediklerini anlatıyor bizlere. ‘House of the Rising Sun’ın (The Animals) tınılarıyla açılan film, Patti Smith, Otis Redding, The Rolling Stones, The Kinks, Van Morrison’dan ezgilerle besleniyor. Lou Reed’in başta sözünü ettiğimiz ünlü bestesinin ardından filmi noktalayan Nina Simone şarkısı ‘Feeling Good’ filmin temel mesajını müzik aracılığı ile vurguluyor. Hirayama her biri teknolojik sanat yapıtı gibi olan umumi tuvaletleri özenle temizlerken beklenmedik karşılaşmalar bizi kısa süreliğine onun geçmişine götürüyor. Wenders bu geçmişi kaleme almış olmasına ve baş oyuncusuna anlatmış olmasına karşın izleyiciye detay vermiyor, yaşamı sanat düzeyine çıkarmış adamın geçmiş hikâyesini izleyicinin hayal gücüne bırakmayı tercih ediyor. Hedefi müzik kasetleri, ağaçlardan süzülen günışığı, kitaplar gibi günlük hayatın ufak mucizeleriyle varoluşumuzun güzelliklerini keşfe çıkmak, sakin bir mutluluk arayışının izini sürmektir. 80’li yaşlarına yaklaşan Alman asıllı sinemacı bu noktada hayranı olduğu ve yıllar önce hakkında bir belgesel çektiği (‘Tokyo-Ga’, 1985) Japon sinemasının büyük ustalarından Yasujiro Ozu’ya adanmış bir şaheser ‘Mükemmel Günler’. Köprü üzerinde iki bisikletlinin yer aldığı sahne ‘Tokyo Story’ye, yaprakların rüzgârda zarifçe salınımı Ozu’ya ve yaşama şükredişin bir ifadesi olarak gönülleri okşuyor.

*Bu güzel film Filmekimi’nin ardından, Wenders ve Yakusho’nun ziyaretleri kapsamında 43. İstanbul Film Festivali’nde yeniden programlanmış. 23 Nisan Salı 13:30 Kadıköy Sineması’nda, film ekibinin katılımı ile 27 Nisan Cumartesi 19:00 Atlas 1948 Sineması’nda gösteriliyor.

(16 Nisan 2024)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Late Night With the Devil: Şeytanla Bir Gece

Cameron Cairnes ile Colin Cairnes’in yönettiği ve David Dastmalchian, Laura Gordon, Ian Bliss ile Fayssal Bazzi’nin oynadığı Late Night With the Devil: Şeytanla Bir Gece (Late Night With the Devil), 31 Mayıs 2024’de TME Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Johnny Carson’ın rakibi Jack Delroy, uykusuzluk çekenlerin güvendiği bir arkadaş olan Gece Baykuşları adlı ortak talk show’a ev sahipliği yapmaktadır. Show’un reytingleri Jack’in karısının ölümünden sonra düşer. Talihini tersine çevirmek isteyen Jack, 31 Ekim 1977’de benzersiz bir Cadılar Bayramı özel etkinliği planlar ama kötülüğü Amerika’nın oturma odalarına kadar salmak üzere olduğundan haberi yoktur.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Late Night With the Devil: Şeytanla Bir Gece yazısına devam et

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu