Kafka’nın Yaşamının En Mutlu Yılı

Bizde ‘Kafka: Hayatımın Aşkı’ adıyla gösterimini sürdüren ‘The Glory of Life’, genç yaşta tüberkülozdan ölen Avusturyalı yazar Franz Kafka’nın (Sabin Tambrea) son bir yılına odaklanıyor. Varlıklı ailesi tarafından ablası Ellie ve çocuklarının yazlık evine, Baltık Denizi kıyısındaki Graal-Müritz kasabasına gönderilen Franz burada kendinden yaşça küçük Yahudi eğitmen Dora Diamant (Henriette Confurius) ile tanışıyor ve 1924 yazındaki ölümüne dek geçecek süre içinde yaşamının en büyük mutluluğunu yaşıyor.

Michael Kumpfmüller’in çok satan romanından beyazperdeye uyarlanan yapım, Georg Maas ile ‘Korsaj / The Corsage’ ve ‘Öğretmenler Odası / Der Lehrerzimmer’ gibi ilgiye değer yakın tarihli filmlerin görüntülerinde imzası bulunan Judith Kaufmann tarafından ortaklaşa yazılıp yönetilmiş. Baltık sahilinden Berlin’e taşınan hikâye, bedenini saran verem ile savaşan yazarın son günlerindeki huzursuzluğunu umut ışığı ile aydınlatan duygusal serüvenin hikâyesi üzerinden ilerliyor. Köşeye bucağa, çekmecelerine dağılmış çoğu yazısı ve öyküsü henüz gün ışığına çıkmamış Kafka’nın henüz tanınmadığı günlerdir bunlar. Yakın arkadaşı Max Brod (Manuel Rubey) yazarın kaybının ardından onun yazdığı vasiyet doğrultusunda yazdıklarının yok edilmesine razı olmayacak ve dünya edebiyatı ölümünden sonra bir büyük yazar ile tanışabilme fırsatı bulacaktır.

Film görüldüğü üzere Kafka ve eserleri üzerine ayrıntılı bir biyografi olmanın ötesinde onun zorlu ama mutlu geçen son aylarına odaklanıyor. Ruhsal gelgitlerinin tezahürü olarak kaleme aldığı ‘Metamorfoz’ ve Gregor Samsa karakterinin tek bir sahnede adı geçiyor belki ama filmden derinlikli bir Kafka analizi, ya da Orson Welles imzalı ‘Dava / The Trial’ (1962), Steven Soderbergh’in yönettiği ‘Kafka’ (1991) ve de Michael Haneke’nin ‘Şato / Das Schloss’ (1997) gibi başarılı bir uyarlama bekleyenler için değil bu hikâye. Çok satan bir aşk romanının sınırlarını pek zorlamayan film yine de dönem ile yazarın depresif ruh halini yansıtan başarılı prodüksiyon tasarımı, sağlam bir görüntü çalışması, iyi oyuncuları ve piyanonun tuşlarında bir ağıda dönüşen dokunaklı ezgileriyle izlenmeyi hak ediyor.

(10 Mayıs 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Sırrı Süreyya Önder’i Kaybettik

Sinemamız ve siyaset dünyamızın sevilen yönetmen, senarist, oyuncu ve milletvekili Sırrı Süreyya Önder, 03 Mayıs 2025 Cumartesi günü hayatını kaybetti. 07 Temmuz 1962 tarihinde doğan Önder sinemaya, senaryosunu yazdığı, yönettiği, rol aldığı Beynelmilel filmiyle başladı, ayrıca Sis ve Gece, Mar, Ejder Kapanı, Yeraltı, Ferahfeza, Düğün Dernek, İçimdeki Ses, Gerçek Kesit, İtirazım Var, Sur’da Devran adlı filmlerde oynadı. Önder’in cenazesi 04 Mayıs 2025 Pazar günü Levent Barbaros Hayrettin Paşa Camii’nde ikindi vakti kılınacak cenaze namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Ferhan Baran Yazıyor: Yangın Mahallinden

Dünya prömiyerini Şubat ayında Berlin Film Festivali’nin Panorama Bölümü’nde gerçekleşen ‘Histeri / Hysteria’, film yönetmeni ile asistanının kömürleşmiş bir evin ön cephesini monitörden izlediği sahne ile açılıyor. Yanan ev 1993 yılında Almanya’nın Solingen kentinde aşırı sağcı Neo Naziler tarafından kundaklanan ve konutta yaşayan ‘Genç’ ailesinden 5 kişinin hayatını kaybettiği menfur olayın yaşandığı evin bir replikasıdır. … Devamı…»

İKÇÜ Film Festivali’nin Bölümleri Açıklandı

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) tarafından “Keşif, Bilgi” ve “Aile” mottosuyla 27 – 30 Mayıs 2025 tarihleri arasında düzenlenecek olan İKÇÜ Film Festivali’nin bölümleri açıklandı. İKÇÜ Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültesi Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cenk Demirkıran’ın yönetmenliğini yürüttüğü etkinlik 4 gün boyunca coşku yaşatacak. Üniversitenin adını aldığı 17. yüzyıl coğrafyacı ve bilim insanı Kâtip Çelebi’nin keşif ve bilgiye verdiği önemi “Keşif ve Bilgi” mottosu, aileyi “Aile” mottosuyla temel alan festival, film gösterimlerinin yanı sıra panel, atölye, workshop ve film söyleşilerine de ev sahipliği yapacak.

İKÇÜ Film Festivali’nin Bölümleri Açıklandı yazısına devam et

Gabby’nin Hayal Evi Film

Ryan Crego’nun yönettiği ve Laila Lockhart Kraner, Gloria Estefan, Kristen Wiig, Tina Ukwu, Carla Tassara, Donovan Patton, Sainty Nelsen, Maggie Lowe, Eduardo Franco ile Juliet Donenfeld’in oynadığı Gabby’nin Hayal Evi: Film (Gabby’s Dollhouse: The Movie), önümüzdeki aylarda UIP filmcilik dağıtımıyla ????? tarafından vizyona çıkarılıyor.
Gabby’nin Hayal Evi: Film (Gabby’s Dollhouse: The Movie), büyükannesi Gigi ile birlikte “Kedi Francisco” adlı şehirde bir yolculuğa çıkar. Ancak Gabby’nin en değerli eşyası olan Hayal Evi, Vera adlı eksantrik bir kedi kadının eline geçince, Gabby gerçek dünyada macera dolu bir serüvene atılır. Gabby’nin amacı artık Gabby Kedilerini yeniden bir araya getirmek ve Hayal Evi’ni kurtarmaktır. Film, Jennifer Twomey ve Traci Page Johnson tarafından yaratılan Gabby’nin Hayal Evi adlı diziden uyarlandı.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Gabby’nin Hayal Evi Film yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Duygulu Şarkıların Buğulu Sesi: Aznavour

Mehdi Idir, Grand Corps Malade’in birlikte yazıp yönettiği, Tahar Rahim’in oynadığı Monsieur Aznavour, 1930’larda, faşizmin ayak seslerinin giderek daha da arttığı savaş öncesinden başlayarak (geri dönüşlerle tehcir ve göç görüntüleri çok çarpıcı) yoksul çocukluktan üne ulaşan bir söz yazarı, şarkıcı, oyuncunun biyografisi. Bir şekilde karşılaştığı Edith Piaf’ın da yönlendirmesiyle hızla yükselir. Buğulu sesiyle dünya çapında … Devamı… »

Akbabanın Süzülüşü

Ülkemiz sinemasının önemli dağıtımcılarından ‘Bir Film’, halen gösterimi süren ‘Monsieur Aznavour’un ardından Fransa’nın simgesi haline gelmiş bir diğer ulusal kahramanı, İkinci Dünya Savaşı’nda ülkesinin özgürlüğü için göklerde savaşmış ünlü pilot ve paha biçilmez bir klasik olan ‘Küçük Prens / Le Petit Prince’in yazarı Antoine de Saint-Exupéry’nin yaşamından bir kesiti izleyiciyle buluşturuyor.

Arjantin asıllı Pablo Agüero’nun yönettiği ‘Saint-Ex’, ünlü savaş pilotu yazarın (Louis Garrell) krolonojik yaşam öyküsünü değil, üstadın ‘La Compagnie Générale Aéropostale’in uluslararası posta hizmetinde olduğu 1930’lu yılların başındaki serüvenlerinden esinlenmiş kurgusal bir hikâye anlatıyor. İlk 20 dakikalık bölümde cesur pilotun ‘daha hızlı, daha uzağa’ mottosuyla her zaman beraber olduğu ustası Henri Guillaumet (Vincent Cassel) ile birlikte çıktığı dağıtım seferinde yaşadıklarını izliyoruz. Görüş alanı sıfırken içine daldığı buluttan sıyrılmak için irtifa limitlerini zorlayan Saint-Ex rotadan çıkıp okyanusa düştüğünde Guillaumet imdadına yetişecek ve onu ölümden kurtaracaktır.

Saint-Ex uçağını kaybetmiştir ama hayattadır. Lakin Fransız haberleşme şirketi oluşan zarardan onu sorumlu tutar ve personel indirimine karar verir. Genç pilotumuz zararı karşılayacağına söz verir. Yaratıcı zihninin üreteceği yeni teknolojik dokunuşlarla geceleri de çalışan ve ulaşım ağında en büyük rakipleri olan trenler ile olan rekabeti lehe çevirmektir niyeti. Bu çılgın uğraş minvalinde yeni irtifalar deneyen Guillaumet’nin uçağı Mendoza’dan Santiago’ya molasız uçuş sırasında And dağlarında kaybolduğunda bu defa yoldaşını kurtarma görevi Saint-Exupéry’ye düşecektir.

İstanbul Festivali’nin uluslararası yarışmasında Altın Lale için yarışmış, başrollerinde Gael Garcia Bernal ile Denis Lavant’ın yer aldığı 2015 yapımı ‘Eva’ya Huzur Yok’ / Eva No Duerme’ ile aşina olduğumuz Agüero’nun Arjantin’in simgelerinden Eva Perón’un ardından bir diğer tarihi şahsiyet üzerinden gelişen öyküsü her ne kadar kurgu da olsa ünlü yazar – pilotun dünyasını, tutkularını ona yaraşır biçimde perdeye aktarmış. Céline Sciamma şaheseri ‘Alev Almış Bir genç Kızın Portresi / Portrait de la Jeune Fille en Feu’nün ya da geçen haftalarda festivalde izlediğim Alain Guiraudie filmi ‘Merhamet / Miséricorde’un yaman görüntü yönetmeni Claire Mathon, gözü pek pilotların Cordillera tepeleri üzerinde sisin, pusun içinden süzülen doğanın tekinsiz ama büyüleyici ışığını yakalamadaki başarısı olağanüstü. Agüero teknik ekibin de desteği ile heyecanla izlenen geçmişe dair analog bir serüveni, günümüzün pahalı bilgisayar efektleri ile göz kamaştıran aksiyonlarına alternatif olarak sunmuş.

Film aynı zamanda Saint-Exupéry’nin hayatının önemli bir bölümünün izini süren ruhani ve dokunaklı bir fresk olarak dikkat çekiyor. Zirveye yakın kar hattında koyunlarına bekçilik eden çoban Juan Gualberto (Gabin Malherbe) Saint-Ex’in yanından ayırmadığı ve sürekli çizimler yaptığı not defterine bir karakter olarak kazınırken, akbabanın uçuşundan ilham alan kahramanımızın ılık havanın desteğiyle doruklara tırmanışı hikâyenin fantastik zeminini besleyen önemli bölümler olarak zihne yerleşiyor. Yazarın 1931’de kaleme aldığı ‘Gece Uçuşu / Vol de Nuit’ adlı eserinden de izler taşıyan yapım, kaya gibi sağlam bir dostluğun öyküsünü anlatırken, piyano ve senfonik orkestrasyonlara ölümsüz Arjantin tangolarından ‘El Choclo’nun şiirsel tınıları karışıyor. Garrell ve Cassel ikilisine Guillaumet’nin karısı Noëlle’de Diane Kruger’in eşlik ettiği yapım görsel şiirselliği, dramatik gerilimi ve ‘Küçük Prens’in dünyasına ince göndermeleriyle haftanın en iyi seçeneği olarak göz dolduruyor.

(08 Mayıs 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Habercilik Belirleyicidir: Saint-Ex

Senarist ve yönetmen Pablo Agüero, özellikle “Küçük Prens” ile tanınan, gizemli bir kayıp olan Antoine De Saint-Exupéry’nin yaşamının küçük ama çok belirleyici bir bölümünü anlatıyor Saint-Ex’te. Arjantin’de, Fransız Aeropostale firmasının posta taşımacılığı yapan iki çocukluk arkadaşı Saint-Ex (Louis Garrel) ile Henri Guillaumet (Vincent Cassel), tren yoluyla rekabeti aşmak ve taşımacılığı daha da hızlandırmak için bütün güçleriyle çalışır. Karlı And Dağlarını aşmak, hele de teknolojik yetersizlik nedeniyle gece uçuşunun da yapılamaması nedeniyle kolay değildir. Guillaumet’nin eşi, merkezde çalışan Noelle (Diane Kruger) onların bir anlamda karadaki gözü kulağıdır. Şirket Fransa’dan bastırır, kâr edemediği için kapatacaktır o güzergâhtaki taşımacılığı, ama iki arkadaş direnir. Müthiş bir arkadaşlık vardır aralarında…

Görüntü yönetmeni Claire Mathon, gerçeküstü bir görüntü şöleni sunuyor izleyiciye. Karlı dağlar, bulutlu gökyüzü, kartallar, akbabalar, güneşin şavkı, kardaki yansımalar, kuşbakışı köyler… izleyiciyi içine çekiyor. Galiba görüntülerden önce, yönetmenin uçağın üzerinden pilot ve çalışanların oluşturduğu orkestrayı ve yaptıkları müziği anlatmak gerekir. Çarpıcı, unutulmaz ve özgün. Sırf o müzikle eşlikçisi görüntüler için bile izlenir Saint-Ex.

Öykü merak uyandırıcı, gerçekten de soluksuz odaklanıyorsunuz beyazperdeye. Görüntüler müthiş. Montaj (kurgu ile montajı karıştırmamak gerekir) harika. Müzik ise olağanüstü. Oyunculara gelince… Evet, iyi ve güçlü oyuncular, ama yaşları gereği biraz aykırı kalmış. Bir yaşam öyküsü anlatılırken (tabii ki oyuncular önemli, ama yaşlarının da uyması gerekmez mi?) aslına sadık kalınmalı.

Filmi, izleyen herkes beğendi aramızda (beğenmeyen olabilir mi, bilemiyorum). Hem akışı hem görüntü hem müzik (trenin raylar üzerindeki tıkırtıları gerçekten bir tangoydu) ritmiyle sarıp sarmalıyor insanı. Sizi içine çeken öykü, kendinizle karşılaştırma yapmaya zorluyor sonradan.

1930’larda hava koşullarının yanında trenle rekabeti, teknolojik yetersizlikler nedeniyle yaşanan sorunları bugün, 2025’te sanki bin yıl öncesiymiş gibi izliyoruz. Oysa telsizler kesilir, uçaklarla bağlantı kurulamaz, uçaklar zaten yüksek irtifaya çıkamaz, insanlar posta bekler… Bugün öyle mi ya, elimizdeki akıllı telefonlarla anında haber alıp verebiliyoruz. Gençler izlemeli ve çok değil, yüzyıl önce nerelerdeymiş dünya görmeli. Bugün de habercilik belirleyici, hâlâ. Peki, filmi izledikten sonra (bana değil, kendinize) sorun bakalım, habercilik ne halde bizde?

09 Mayıs’tan başlayarak gösterimde…

(08 Mayıs 2025)

Korkut Akın

[email protected]

Jurassic World: Yeniden Doğuş Filminin Kamera Arkası İçeriği Yayınlandı

Bu yaz, Jurassic World üçlemesinin sona ermesinden üç yıl sonra, Jurassic serisi Jurassic World: Yeniden Doğuş ile yeni bir yöne evriliyor. Filmin başrollerini Scarlett Johansson, Jonathan Bailey ve Mahershala Ali paylaşıyor. Kamera arkası içeriği yayınlanan bu yeni bölümde bir kurtarma ekibi, geride kalan en kötülerin en kötülerinin yaşadığı, orijinal Jurassic Park’ın araştırma tesisi olan bir adaya, Dünya üzerindeki en tehlikeli yere doğru yola çıkıyor. Ünlü yıldızlar Rupert Friend ve Manuel Garcia Rulfo’nun da rol aldığı film, Jurassic Park’ın senaristi David Koepp senaryosundan etkileyici bir görsellikle Gareth Edwards tarafından yönetiliyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Kamera arkası içeriğini izlemek için tıklayınız.

Jurassic World: Yeniden Doğuş Filminin Kamera Arkası İçeriği Yayınlandı yazısına devam et

32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali

Türkiye’nin en köklü film festivallerinden Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin (International Adana Golden Boll Film Festival)) bu yılki tarihleri belli oldu. Adana Büyükşehir Belediyesi ve Festival Onursal Başkanı Zeydan Karalar’ın ev sahipliğinde yapılacak festivalin 32.si, 22 – 28 Eylül 2025 tarihleri arasında gerçekleşecek. Türkiye’nin en köklü film festivallerinden Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali (32. International Adana Golden Boll Film Festival), bu yıl da çok konuşulacak iddialı filmlere ev sahipliği yapacak, ulusal ve uluslararası programı ve konuklarıyla Adanalılara sinemayla dolu bir hafta yaşatacak. 32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali (22 – 28 Eylül 2025, 32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali (32. International Adana Golden Boll Film Festival) ile ilgili güncel gelişmeler festivalin sosyal medya hesaplarından takip edihlebiliyor.

32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali yazısına devam et

Büyük Heyecanla Beklenen Megan 2.0 Filminin Ana Afişi Paylaşıldı

Ana afişi paylaşılan Megan 2.0 filminde, Megan’ın arkasındaki, korku devleri, James Wan, Jason Blum ve yönetmen Gerard Johnstone, orijinal yaratıcı ekip, yapay zekâ kaosunda yepyeni bir çılgın bölümü yeniden başlatıyor. Megan, bir yapay zekâ harikası olarak, iki yıl önce kontrolden çıkıp öldürücü ve kusursuz koreografisiyle bir çılgınlığa kalkışmış ve ardından yok edilmiştir. Megan’ın yaratıcısı Gemma yüksek profilli bir yazar ve yapay zekânın hükümet denetimi konusunda savunucusudur. Bu arada, Gemma’nın yeğeni Cady, şimdi 14 yaşında, Gemma’nın aşırı korumacı kurallarına karşı isyan etmeye başlamıştır.

Büyük Heyecanla Beklenen Megan 2.0 Filminin Ana Afişi Paylaşıldı yazısına devam et

Dijital Detaylar’da Jüri Üyeleri Belli Oldu

Dijital Detaylar 5. Kültür Sanat Belgeselleri Film Festivali’nde jüri üyeleri belli oldu. Yönetmen Prof. Dr. Ceyhan Kandemir’in kurucu başkanlığını üstlendiği ve 08 – 10 Mayıs 2025 tarihlerinde yapılacak olan festivalin jüri üyeleri açıklandı. Yapılan açıklamaya göre Akademisyen Doç. Dr. Meltem Ünal Erzen, Belgesel Yönetmeni Savaş Güvezne, Akademisyen Dr. Cansu Özdenak, Yönetmen Mehmet Güleryüz, Belgesel Yönetmeni Mesut Gengeç ve Film Eleştirmeni Uğur Kıvanç Terzioğlu bu yılın en iyilerini belirlemek üzere görev aldılar.

  • Basın Bülteni
  • Tanıtım filmini izlemek için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Dijital Detaylar’da Jüri Üyeleri Belli Oldu yazısına devam et

Selim Özkurt’un Neden Senaryomu Final Draft ile Yazmalıyım? Adlı Kitabı Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık’tan Çıktı

Selim Özkurt’un Neden Senaryomu Final Draft ile Yazmalıyım? adlı yeni kitabı Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık Yayınları tarafından yayınlandı. Düz bir yazı programı veya ücretsiz web tabanlı senaryo şablonu ile yazılan senaryolar profesyonel film yapımlarında kullanılamaz. Üretime hazır hale getirmek için profesyonel bir programda yeniden yazılmaları ve karmaşık bir dönüştürme sürecinden geçmeleri gerekir. Final Draft’ta yazılan ve FDX formatında kaydedilen senaryolar profesyonel kullanıma hazırdır. Final Draft ile yazılan senaryolar dikkat çekicidir ve sunduğunuz yapımcı veya bir yarışmada okunma / değerlendirilme ihtimali daha yüksektir.

Selim Özkurt’un Neden Senaryomu Final Draft ile Yazmalıyım? Adlı Kitabı Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık’tan Çıktı yazısına devam et

Daha Dün Yirmiydi Yaşım

‘Monsieur Aznavour’ Fransa’nın simgesi bir büyük sanatçının parlak biyografisi. Göçmen bir ailenin oğlu olarak Fransa’da dünyaya gelen Mehdi Idir ve Grands Corps Malade takma adıyla bilinen Fabien Marsaud’nun birlikte yönettikleri film, Charles Aznavour’un (Tahar Rahim) başarıya ulaşmak için büyük fedakârlıklar yaptığı baş döndürücü yaşamını çocukluk yıllarından başlayarak anlatıyor. Klasik bir çizgide ilerleyen yapım, baba Aznavourian’ın mütevazı lokantasında dostları ile eğlenirken, sonradan oğlunun yeni bir düzenleme ile meşhur edeceği ‘Les Deux Guitarres’ geceye eşlik ediyor. Ailenin tehcir yıllarından Fransa’ya kapak atışına araya serpiştirilmiş siyah beyaz görüntüler tanıklık ediyor.

Vatandaşlığa entegrasyonda yaşanan sorunlara İkinci Dünya Savaşı ve uğursuz Nazi işgali eklendiğinde Ermeni cemaati diğer azınlıkların güvenliği için destek veriyor. Bu kargaşa yıllarında yirmili yaşlarını süren Aznavour’un tek hedefi ünlü bir şarkıcı olmaktır. Charles Trenet (Dimitri Michelsen) şarkılarını taklit etmekle başlıyor işe. Bu alemdeki yoldaşı piyanist şarkıcı Pierre Roche (Bastien Bouillon) ile birlikte Lille’deki dans kulübünde iki striptiz arası gösteri başına 50 Frank’a sahne alıyor. Derken bir radyo kaydı esnasında Edith Piaf ile (Marie-Julie Baup) tanışıyor. Fransız ’minik serçe’nin ona verdiği şansı iyi kullanıyor. Ülke içi turnelerin ardından herşeyin mümkün olduğunu düşündüğü Amerika’da, serçenin New York turnesine katılıyor. Piaf desteğiyle Montreal’de Fransızların rağbet ettiği ‘Quartier Latin’ kabaresinde çalışmalarını sürdürüyor.

Lakin bir Fransız sanatçının önce ülkesinde meşhur olması gerektiğinin altını çiziyor Piaf. Ama boğuk sesiyle burnundan söylediği şarkıları ile bunun pek imkân dahilinde olmadığını da ilave ediyor. Şarkılarını yazabilmek için Paris sokaklarına dönen genç adam gecesini gündüzüne katarak çalışıyor. Bu uğurda en yakınlarını, ilk eşi Micheline (Ella Pellegrini) ve küçük kızının yüzünü bile görmüyor.

Şöhret geç geliyor Aznavour’a. Piaf’ın ‘her şarkıyı yaşamış gibi yazmalısın, yaşamamış olmasan bile’ öğüdüyle günde 17 saat çalıştığı 30’lu yaşlarının ikinci yarısında hem besteleri, hem de sahne şovuyla şeytanın bacağını kıran müzisyen, bundan sonra 94 yaşına kadar sürecek olan uzun yaşamında hiç durmadan dünyanın dört bir yanında konser vermeyi sürdürecektir. Zirvedeyken bile yavaşlamayan Aznavour, tüm hedefleri gerçekleştiğinde ne yapacağını bilemez belki ama yavaşlarsa öleceğinin farkındadır.

Yönetmen ikilinin Grand Corps Malade’ın hayati rahatsızlığı üzerine yazdığı kitabından sinemaya uyarladıkları yeniden doğuş hikâyesi ‘Patients’ın (2016) ardından çekilen bu ikinci uzun metraj filmleri Aznavour’un yaşamının kilit noktalarını ustaca birbirine bağlayan yaman kurgusu, Tahar Rahim’in prostetik desteği ile kalıbına büründüğü müzisyenin şarkılarını bizzat seslendirdiği müthiş performansı ile ilgiye değer bir biopic örneği övgüsünü hak ediyor. Aznavour’un araya François Truffaut imzalı ‘Piyaniste Ateş Ediniz / Tirez sur le Pianiste’i (1960) de sıkıştırdığı çok renkli sanat yaşamında karşılaştığı Gilbert Bécaud (Lionel Cecilio), Johnny Halliday (Victor Meutelet) ya da Frank Sinatra (Rupert Wynne-James) gibi ünlü isimler kısa sahnelerinde kendilerine çok benzeyen oyuncular tarafından canlandırılmış. Keza Marie-Julie Baup’un Piaf kompozisyonu çok başarılı.

Fırtınalı yaşamı süresince dünyanın her yerinde krallar gibi karşılanmış olan ünlü sanatçının konvansiyonel yaşam öyküsü genç izleyiciyi ne kadar ilgilendirir bilemiyorum ama 60’lı 70’li yıllarda onun şarkılarıyla büyümüş biz frankofon kuşaklar için onun değeri paha biçilmezdir. ‘La Bohème’de kanımızın deli gibi aktığı gençlik yıllarımız vardır. ‘La Maman’da çoktan yitirdiğimiz annemizi hatırlar, gözlerimiz dolar. Ve bu yazıya başlık olan ‘Hier Encore’ ile hızla yitip giden gençliğimize ağıt yakarız. Bu nostaljik makaleyi dilerseniz Aznavour’un kendi yaşamının aynası olan unutulmaz eseri ‘Hier Encore’un dilimize çevrilmiş birkaç dizesiyle noktalayalım:

Daha dün yirmiydi yaşım
Zamanı okşardım, aşkla oynar gibi
Hayatla oynardım ve gece yaşardım
Zaman içinde kaçan günlere ümit bağlamadan

Daha dün yirmiydi yaşım
Harcardım zamanı, durdurdum sanarak
Hâttâ önüne geçmek için sadece koştum
Ve nefessiz kaldım
Nerede şimdi yirmi yaşım

(05 Mayıs 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Atilla Dorsay’ın Bir Kraliçeyle Dostluk ve Ayrılık Hikâyem Adlı Kitabı Profilkitap Yayınları’ndan Çıktı

Atillâ Dorsay’ın Bir Kraliçeyle Dostluk ve Ayrılık Hikâyem adlı yeni kitabı Profilkitap Yayınları tarafından yayınlandı. Dorsay kitabının arka sayfasında şöyle yazıyor: “Türlü çirkinlikler içinde yaşayan bir toplumda onun güzelliği hayatlarımızın en güzel armağanlarından, bize verilmiş en güzel tesellilerden biridir. O bir film oyuncusu, bir aktris, bir anne, toplumuyla uyum ve kendisiyle barış içinde yaşamış bir kadın değildir… O kendisine toplum tarafından verilmiş o eşsiz unvanın bir eldiven uyduğu müstesna bir kadındır; o Türkan Sultan’dır. Onu sevmemek kimin haddine! O yazar ise ona hayranlığını hep sürdürecek ve bu hayranlığının nedenlerini, bir gün, bir kitapta daha iyi anlatmaya çalışacaktır.”

Atilla Dorsay’ın Bir Kraliçeyle Dostluk ve Ayrılık Hikâyem Adlı Kitabı Profilkitap Yayınları’ndan Çıktı yazısına devam et

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu