Dünya prömiyerini 54. Rotterdam Film Festivali’nde yapan ‘O da Bir Şey mi’ Pelin Esmer imzasını taşıyor. Sinemamızın inatla film çekmeyi sürdüren bir avuç auteur yönetmeninden biri olan Esmer önceki çalışmalarından aşina olduğumuz irili ufaklı yaşam öykülerine Aliye (Merve Asya Özgür) ile başlıyor. Bir otel odasında mobil telefonun kamerasına konuşurken tanışıyoruz onunla. Genç kız kendini müvekkillerin izinde şehirden şehre koşturan bir avukat olarak tanıtıyor, tecavüz ve cinayet davalarında uzmanlaştığını söylüyor. Yeni bir davayla ilgili olarak yolu Söke’ye düşmüştür. Aniden kapı vurulduğunda onun kat görevlisi olarak çalıştığı mekânda otel odasının gerçek müşterisinin kimliğine bürünmüş olduğunu anlıyoruz.
Aliye hayali hikâyeler anlatmayı seviyor. Bir şekilde içerisine hapsolduğu toksik taşra hayatının sıkıcılığından uzaklaşmak için yapıyor bunları. Her filmini 2 kez izlediği ünlü yönetmen Levent Akgün’ü (Timuçin Esen) bir yıl kadar önce konuğu olduğu Söke Film Festivali’nde heyecanla dinlemiş, hayaller kurmuştur. Şimdi sıra kendi hikâyelerini sinemacının telefonuna seri iletiler halinde atmaya gelmiştir. Boşanmanın eşiğindeki sinemacı önceleri ciddiye almadığı Aliye’nin bitmek bilmeyen mesajlarına tuhaf bir biçimde çekilmeye başlıyor. Yaklaşan yeni festival için önceden söz vermiş olduğu kısa film çalışmasına odaklanmaya çalışırken, Aliye’nin yıkık aile öyküsünü gerçeğin hayallere karıştığı detaylarla dinlemeyi sürdürüyor.

Belgeselcilikten gelen ve belgeselci kumaşını hep diri tutmuş olan Esmer, önceki filmlerindeki gibi, farklı statülerdeki karakterlerin sınıf, yaş, kariyer ayırt etmeksizin hikâyelerini iç içe anlatmayı seven bir sinemacı. Aliye ile Levent’in ortak paydası babalarından kaynaklanan travmatik öykülerine, otelin Aspasia adlı barında kafa bulan kişilerin anlatıları, Levent’in annesi Nigâr Hanım’ın (İpek Bilgin) mutsuz evlilik geçmişi de katılıyor. Barın duvarında silueti asılı Aspasia’nın yani Socrates’e aşkı öğreten ama Perikles’in sevgilisi olmayı seçecek olan baştan çıkarıcı kadının, tarihi Milet harabelerine sinmiş mitolojik söylemiyle öykü dağarcığının ufku daha da genişliyor.

Yönetmen Levent’in ağzından ‘gerçeğin kimsenin umurunda olmadığı’ tezinden hareket eden Esmer’in hikâyeleri bu kadarla da kalmıyor. 1950’lerin sonunda inşa edilmiş, 2019 yılına kadar hizmet vermiş Efes Oteli ve onun girişindeki tarihi Efes Sineması filmin belki de en etkileyici karakteri olarak sinefil hafızasındaki yerini alıyor. Mimar Ziya Nebioğlu’nun imzasını taşıyan tarihi yapının, 2009 yılından beri kapalı olan ama toz toprak atıldıktan sonra koltukları, duvar işlemeleri, balkonu ve localarıyla art deco sanatın eşsiz güzelliğini yansıtan sinema mekânı bu çok karakterli anlatının adeta başrolünü kaparak sinemaseverlerin yüreğine yerleşiveriyor.

Cristi Puiu imzalı ‘Sieranevada’dan hatırladığımız Romanyalı usta görüntü yönetmeni Barbu Bălăşoiu ile çalışan Esmer, titiz yönetmenliği, çok başarılı mekân kullanımı ve özenli sanat yönetimi ile sinemamız için örnek bir çalışmaya imza atmış. Genç yetenek Merve Asya Özgür ve deneyimli Timuçin Esen’e otelin merhum sahibi Ayhan Bey ile tutkulu bir aşk yaşamış, bir dönemin meşhur şimdilerin sönen yıldızı Gülistan’da unutulmaz Nur Sürer, kıyıda iki kadının yer aldığı yağlı boya tablo ile özdeşleşen yönetmenin annesi Nigâr hanıma mükemmel İpek Bilgin hayat vermiş. Levent’in kendi çocukluk travmalarıyla boğuştuğu kısa filminde rol alan Caner’de çocuk oyuncu Oğuz Kara’nın umut veren performansı ve diğer rollerde Sermet Yeşil, Mehmet Ulusoy, Asiye Dinçsoy gibi usta oyuncular kusursuz bir ensemble oluşturmuş.

Peki tüm bu olumlu unsurlara karşın film tam bir başarıya ulaşıyor mu? Bu soruya ne yazık ki evet yanıtını veremiyorum. Tıpkı yönetmen Levent gibi iyi bir hikâye anlatıcısı olan Esmer sabırla dokuduğu hikâyelerinde vadettiklerinin karşılığını veremiyor. Öykü içinde öyküler, onca güzel kadraj ve yoğun emek son tahlilde etkileyici, vurucu sulara ulaşamıyor. Hikâyeler filmin İngilizce adından (And The Rest Will Follow) hareketle ‘bir başlasam devamı gelecek’ çizgisinde sönümlenerek kayboluyor. Film içinde siyah – beyaz kısa film sekansı anlatının en değerli parçası olarak sivriliyor.
(14 Ekim 2025)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com