Korkut Akın Yazıyor: Dün Gece Soho’da: Düşlerinin Götürdüğü Yer…

Her genç kızın rüyası, “Singer dikiş makinesi” olmuyor, ama her genç kız kendini ünlü, başarılı, mutlu hayal ediyor. Reklamdan yola çıkınca “genç kız” dedim, filmde de genç bir kız var, ama hayaller yaşlı genç, kadın erkek, köylü kentli hepimizin taşıyıcı gücü… Yönetmen Edgar Wright, görselliği dorukta, sürükleyici bir film çıkarmış. Geçenlerde, okul yıllarından kalma bir notum geçti elime, “somut olmayan duygular filme aktarılamaz”… Yüz … Devamı… »

Yan Etki: Giderek Daha da Yetkinleşecek

Sinema endüstriyel bir sanattır ve doğal olarak da cesur olanların soyunacağı bir alandır. Kendilerinde o cesareti gör(e)meyenler zaten girişmezler de. Buna da bağlı olarak (tabii ki her sanat dalı için geçerli) sinemacıları amasız, fakatsız, bahane bulmadan, mazeret ileri sürmeden desteklemek gerekir. Yönetmen Pekin Azer’i kutluyorum bu cesaretinden dolayı…

Bunları yazarken aklıma Don Kişot geldi. O da cesur, hiçbirimizin olamayacağı kadar hem de. Ancak sadece cesaret yetmiyor muhakkak ki. Çok yıllar önce, çekmek istediğim bir kısa film üzerine Zeki Ökten’e (çiçek koksun toprağı) öyküyü anlattım… “Niye?” diye sordu. “Bu sorunun yanıtını kimse istemeyecek, ama senin kendine vermen gerekir.” dedi. Haklıydı, o sorunun yanıtını kendisine veren bir yönetmen filminden kuşku duymaz.

Pekin Azer, basın gösteriminin çıkışında, kendisine yöneltilen “Olasılıksız” romanından etkilenip etkilenmediği sorusuna iki arada bir derede yanıt verdi. Sadece etkilenmekle kalmamış, o romanın öyküsünden yola çıkmış, öyle anlaşılıyor. Bir de hemen herkes araya giren kararmalardan rahatsız olduğunu ifade etti. Kamera arkasından gelen biri olarak, yönetmenin “dersine iyi çalışmamış” olabileceğini, çekim mekânlarını belirle(ye)mediğini ve ölçeklerini saptarken özensiz olduğunu ileri sürdüm. Ancak hemen eklemek gerekir ki, bu aşılamayacak bir sorun değil. Bir musibet bin nasihatten evladır.

Daha önce reklam filmleri çektiğini öğrendiğimiz yönetmen, oyuncu yönetiminde alabildiğine eksik. Oyunculara mizansen ver(e)mezseniz, senaryo bile okumaktan kaçınan oyuncunun, üstlendiği karakterin canlandırmasında yetersizlikler çıkacaktır.

Öykünün çıkış noktası iyi; özellikle Covid-19 pandemisiyle birlikte hepimiz virüsler, aşılar üzerine onlarca gerekçe duyduk, (yan) etkisini öğrendik. İsteriz ki, çok izleyiciye ulaşsın, seyircisi çok olsun.

Yan Etki (Bilimkurgu, Gerilim, Dram); Yönetmen: Pekin Azer; Senaryo: Pekin Azer, Buğra Dedeoğlu; Oyuncular: Hakan Eratik, Zeynep Şarlıgil, Uğur Karabulut ile Kamil Atlıman… 19 Kasım’dan başlayarak gösterimde…

(19 Kasım 2021)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Spencer: Geçmiş ve Şimdi Aynı Şeydir

Bu hafta ilginç, iki film giriyor gösterime, ikisi de biyografik, ikisi de gerçek, ikisi de yol gösterici… Biri (Kral Richard) dünyanın en ünlü iki tenisçisi iki kız kardeşin, Venus ile Serena Williams’ın öyküsü. İkincisi de Spencer, Lady Diana’nın kraliyetteki son Noel’i.

Bir ilginçlik daha… Ben iki filme de birer alıntı cümle ile başlıyorum. Bu kez Andrey Tarkovski, “Mühürlenmiş Zaman”da, “İki tür sanatçı vardır: Kendi dünyalarını şekillendirenler ve gerçeği yeniden üretenler” diyor. İşte, Spencer de (aslında Kral Richard da aynı) gerçeği yeniden üretiyor.

Evlenmeseydi…

Lady Diana denseydi adına filmin, herkes bilecekti, ama o kadar çok Lady Diana izledik ki, o heyecanı doruğa çıkartamayacaktı izleyici. Gerçekten de belgeselden dramaya herkes için bitimsiz kaynak Diana ve her seferinde yeni bir şey öğreniyoruz. Spencer, Diana’nın evlenmeden önceki soyadı. Doğal olarak bir gönderme de var, evlilik karşıtı.

Spencer, hemen baştan söyleyeyim, bir yönetmen filmi. İnanılmaz etkileyici ve güçlü. Oscar adayı gözüyle gören arkadaşlarımız da var. Olabilir, neden olmasın.

Eşler arasında gerginlikler yaşanabilir, birbirlerini aldatabilir ve ayrılık çanları çalabilir. Eşler birbirleriyle anlaşamadıklarında boşanırlar, olur biter. Ama bu, öyle sıradan insanların birlikteliği değil ki, Büyük Britanya Kraliyet Ailesi söz konusu olan. Göz önünde oldukları kadar dillere düşmeleri de istenmeyen bir şey. Birbiriyle bağlantılı olarak, “Aman efendim, kessin sesini, otursun, keyfini sürsün.”, “Ben olsam asla itiraz bile etmem.” gibi çok sayıda dedikodu işleyebilir. Hep sorduğum soruyu burada Diana’ya da sormak isterim: İçiniz nasıl?

Kişi ve karakteri…

Diana’yı film boyunca izliyoruz, bize yalnızlığını, adanmışlığını, çözümsüzlüğünü, içinde boğulduğu depresyonu yaşatıyor neredeyse. Sadece oğullarıyla birlikteyken çok huzurlu ve duvarların dışında (siz onu sınırları aşarken diye alın) yalnızken mutlu. Çocuklarıyla kaçamak yapıp da Londra’da ayaküstü bir şeyler yedikleri zamanın rahatlığı apaçık ortada. Bir de sırdaşı olan kostümcüsüyle anlaşabiliyor sadece. Diğer yardımcıları veya çalışanlar anlasalar da o yakınlığı kuramıyorlar.

Yönetmen filmi dedik, çocukluktan kalmış ve ceket giydirilmiş korkuluk, inci gerdanlık, viraneye dönüşmüş köşk metaforlarıyla, gazetecilerin (paparazzi demek daha doğru) görüntü almasını önlemek amacıyla perdelerin açılmaması için dikilmesi, sadece Diana’nın kaygılı olmadığını, ailenin, Kraliçenin, Prensin de kurallar altında ezildiğini gösteriyor. Geleneksel söyleyişle, “Sarayda yaşayayım, on milyon borcum olsun.” demek yetmiyor.

Çözüm elinizde…

Filmden çıktığınızda kendinizi Diana’nın yerine koyacak, ama sonuca vardıramayacaksınız. Çocuklarının yerine koyacaksınız, ama çözüm olmayacak. Evli olmasına karşın sevgilisine pahalı mücevherler alan Prensin yerinde olmayı hiç istemeyeceksiniz; çünkü o daha yalnız. Hatta üzerine bir film bile yapılmadığı için hep göz ardı ediliyor, hâlâ.

Başlıktaki cümleyi Diana dillendiriyordu filmde ve ekliyordu “Gelecek yok”.

Spencer (Spencer) (Biyografi, Depresyon, Aşk); Yönetmen: Pablo Larrain; Senaryo: Steven Knight; Oyuncular: Kristen Stewart, Jack Farthing, Sally Hawkins, Timothy Spall… 19 Ekim’den başlayarak gösterimde…

(18 Kasım 2021)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

7. Alemlere Rahmet Uluslararası Kısa Film Festivali’nin Programı Açıklandı

7. Alemlere Rahmet Kısa Film Festivali’nin basın toplantısı bugün gerçekleşti. Basın toplantısına Fidan Sanat Vakfı Başkanı Abdulbaki Başer, Festival Direktörü Cemil Nazlı, Festival Bölüm Direktörü Belkıs Bayrak, Danışma Kurulu Başkanı Atalay Taşdiken ve basın mensupları katıldı. Fidan Sanat Vakfı Başkanı Abdulbaki Başer festivalin temel amaçlarından birinin dünyanın her tarafında rastlanan kan ve gözyaşlarına dur demek olduğunu belirtti.

7. Alemlere Rahmet Uluslararası Kısa Film Festivali’nin Programı Açıklandı yazısına devam et

Bahar Korçan’ı Kaybettik

Sinema filmlerinde ve TV dizilerinde kostüm tasarımcılığı da yapan, modacı Bahar Korçan, 11 Kasım 2021 Perşembe günü 57 yaşında hayatını kaybetti. Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının kostümlerini de tasarlayan Korçan’ın cenazesi, 12 Kasım Cuma günü Teşvikiye Camii’nde ikindi vakti kılınacak cenaze namazını müteakip Beykoz Gazi Yunus Mezarlığı’nda toprağa verilecek merhumeye tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

19 Kasım’da Vizyona Girecek Aşk Yolunda Filminin Galasına İlgi Büyüktü

Sinema sektörüne hızlı bir giriş yapan ve peşpeşe iddialı yapımlara imza atan Aytaç Medya, Dilberay’dan sonra tamamladığı Aşk Yolunda: Bizimkisi Bir Ah Hikayesi isimli romantik komedi filmiyle sektöre hızlı bir giriş yapıyor. Şahin Irmak, Çiğdem Batur ve Bora Cengiz’in başrolleri paylaştığı filmin Kanyon’da yapılan galasına ilgi büyüktü. Gecede Merve Özbey, Haluk Levent, Pelin Öztekin, Burak Serdar Şanal, Özgü Kaya, Umut Oğuz gibi isimler film ekibini yalnız bırakmadı.

  • Basın Bülteni
  • Gala görüntülerini izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

19 Kasım’da Vizyona Girecek Aşk Yolunda Filminin Galasına İlgi Büyüktü yazısına devam et

Aslan Yürek

Ludovic Colbeau Justin’in yönettiği ve Dany Boon, Philippe Katerine, Anne Serra, Samuel Jouy ile Sophie Verbeeck’in oynadığı Aslan Yürek (Le Lion), 26 Kasım 2021’de Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Bir akıl hastanesinde psikiyatrist olarak çalışan Romain’in sevgilisi maskeli adamlar tarafından kaçırılır. Kız arkadaşının peşine düşen Romain, kendisine yardım etmesi için, gizli ajan olduğunu iddia eden hastalarından birini hastaneden kaçırır. Ancak Romain, doğru seçimi yaptığından emin değildir. Kaçırdığı Aslan Yürek Leo Milan, gerçekten gizli bir ajan mı, yoksa sadece büyük bir yalancı mıdır?

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Aslan Yürek yazısına devam et

5. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali

5. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali, 27 Şubat – 08 Mart 2022 tarihleri arasında İzmir’de düzenlenecek. Festivalin bu yılki teması “Sınırlar”. Yarışma filmlerinde tema aranmayacak, kadın bakış açısını yansıtan tüm özgün filmler kabul edilecek. Kadın yönetmenlerin ilk filmlerinin yer aldığı İlkler Unutulmaz, güçlü kadın karakterlerin anlatıldığı Süper Kahramanlık ve içinde umut teması olan filmler Hayaller tema kategorileriyle bu yıl da devam edecek. Yarışma ve gösterim filmleri için son başvuru tarihi 31 Aralık 2021 olarak belirlendi.

  • Basın Bülteni
  • Tanıtım Filmi
  • Web Sitesi

5. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali yazısına devam et

32. Ankara Film Festivali’nde Film Gösterimleri Bugün Sona Eriyor

32. Ankara Film Festivali bugünkü gösterimlerle sona eriyor. Festivalin merakla beklenen ödülleri yarın akşam düzenlenecek törende sahiplerini bulacak. Festival takipçileri dün, güne Ulusal Uzun Film Yarışması’nda Erdem Tepegöz’ün yönettiği Gölgeler İçinde filminin gösterimiyle başladı. Erdem Tepegöz, yapımcılar Umut Özçorlu ve Figen Ermek Özçorlu ile filmin oyuncularından Emrullah Çakay film sonrası gerçekleşen söyleşide izleyicilerin sorularını yanıtladı.

32. Ankara Film Festivali’nde Film Gösterimleri Bugün Sona Eriyor yazısına devam et

Aynalar Yalan Söylemez

İngiliz sinemacı Edgar Wright imzalı ‘Dün Gece ‘Soho’da / Last Night in Soho’ bir büyüme öyküsü olarak başlıyor. İngiltere kırsalında büyükannesi ile birlikte yaşayan Eloise (ya da Ellie), Londra Sanat Üniversitesi’ne bağlı Moda Yüksek Okulu’ndan aldığı bursla yıllar önce kaybettiği annesinin gerçekleştiremediği hayallerinin izini sürmeye kararlıdır. Aynada kendisine gülümseyen annesi ile vedalaştıktan sonra metropol cangılının yolunu tutuyor. Üniversite yurdunda barınamayacağını anladığında Londra’nın eski yerleşim bölgelerinden Soho’da eski bir binanın çatı odasına yerleşiyor. Ev sahibi yaşlı bayan Collins’in özgün dekorasyonuna hiç dokunmadığı küçük odası, pirinç başlıklı karyolası ve püsküllü abajuruyla 60’lı yılların izlerini taşımaktadır. Eloise’in düşlerine giren o yıllara ilişkin vizyonlar ve geçmişin hayaletleriyle karşılaşması uzun sürmeyecektir. Büyük şehre ünlü bir şarkıcı olmaya gelmiş Sandie ile düşlerinde yolu kesişen Ellie rüya olarak hayal ettiği 60’lar Londra’sının karanlık yüzünü keşfedecek, batakhanelerde silinip giden gencecik hayallerin dehşet yüklü sonlarına tanıklık edecektir.

1974 doğumlu yönetmen Wright’ın 60’lı yıllar Londra’sına nostaljik hayranlığı üst düzeyde. Ellie’nin o yıllar ile geçişken serüveni, mükemmel bir set tasarımı eşliğinde izleyicisini 50 yıl öncesine götürüyor. Bizde ‘Yıldırım Harekatı’ adıyla gösterilmiş James Bond serüveni ‘007 Thunderball’un dev sinema feneri önünde gözleri parlayan genç kız ile aynalarda buluştuğu Sandie’nin izini sürerek dönemin ünlü lokallerine, Café de Paris’ye, The Toucan barı ve türlü türlü gece kulüplerine uğruyoruz. Bu ziyaretlere, aralarında ‘Downtown’, ‘You’re my World’, Puppet on a String’, ‘A World without Love’ gibi dönemin ünlü şarkılarının yer aldığı enfes bir ses bandı eşlik ediyor.

‘Dün Gece Soho’da’ türden türe ustaca sörf yapan, sürprizlerle dolu bir yapım. Başlardaki büyüme öyküsü Londra’nın karanlık gizeminde, günümüz sinemasında çok yaygınlaşan kadın istismarı eleştirisine evriliyor. İngiliz sinemasında özel bir yeri olan gotik hayalet hik3ayeleri bu noktada devreye giriyor ve finale doğru zincirlerinden boşalmış kanlı bir dehşet silsilesi ile sarsılıyoruz.

Yönetmen Wright kendi öyküsünden, Sam Mendes imzalı ‘1917’ yazarı Krysty Wilson-Cairns ile ortaklaşa kaleme aldığı yapıtında türlerin geçişkenliğini ustaca kurgulamış. Annesinin şizofren genlerini taşıyan Ellie’nin düşler ve aynaların rehberlik ettiği vizyonlarını büyük bir beceriyle perdeye aktarmış. Ellie’de Thomasin McKenzie, Sandie’de Anya Taylor-Joy taze yetenekler olarak parlıyor. Yönetmen klasik İngiliz sinemasına saygıda da kusur etmemiş. Film, ‘Suspiria’ benzeri bir gotik dehşete adım adım ilerlerken, ülke sinema ve tiyatrosunun efsanevi oyuncuları bu görkemli serüvene eşlik ediyor. Rita Tushingham büyükannede, her daim yakışıklı Terence Stamp gecelerin müdavimi geçkin çapkında, yönetmenin filmini adadığı yakınlarda kaybettiğimiz Diana Rigg kariyerinin son performansında bayan Collins olarak karşımıza çıkıyor ve tutkulu sinefillerin yüreğini hoplatıyorlar. Hitchcock’un ünlü ‘Rebecca’sına gönderme yapan finalin ardından, son jenerikte Barry Ryan’ın yorumladığı filmin ana karakterinin adını aldığı ünlü ‘Eloise’ şarkısı yükseliyor perdeden.

(18 Kasım 2021)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Film Festivali Sempozyumu Başladı

Doç. Dr. Hakan Erkılıç’ın yürütücülüğünde öğretim üyelerinden oluşan proje ekibi tarafından Ankara Film Festivali kapsamında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin (İLEF) ev sahipliğinde düzenlenen Film Festivali Sempozyumu 10 Kasım’da başladı. Altın Koza Festivali Yönetmeni Kadir Beycioğlu anısına düzenlenen sempozyum bu yıl ilk kez yapıldı; festival yöneticilerini, akademisyenleri, öğrencileri ve sinemaseverleri bir araya geldi.

Film Festivali Sempozyumu Başladı yazısına devam et

Hitchcock Renkli

40. İstanbul Film Festivali, Alfred Hitchcock’u 41. ölüm yıldönümünde özel bir bölümle anıyor. 1980 yılında kaybettiğimiz usta sinemacı, ölümünden dört yıl öncesine kadar aktif olarak sürdürdüğü sinema kariyerinde 50 adet uzun metraj sinema filmine imza atmış. Festivalin özel bölümlerinden ‘Hitchcock Renkli’, yönetmenin 1948 yılında başlayan renkli film serüvenini, 15 adet uzun metraj yapımın yenilenmiş kopyalarından eksiksiz olarak beyazperdeye taşıyor. Bu şekilde, yapıtlarında farklı disiplinleri buluşturmuş unutulmaz gerilim ustasının filmlerini sinema salonunda izleyememiş genç kuşakları ve sinefilleri bir kez daha ödüllendiriyor. Filmler 19 Kasım’dan başlayarak 21 Aralık tarihine kadar Beyoğlu Beyoğlu ve Kadıköy Kadıköy Sinemaları’nda gösteriliyor.

‘Hitchcock Renkli’ efsane yönetmenin 10 ayrı sekanstan oluşan ve karartma marifetiyle tek plan çekilmiş izlenimi veren 1948 yapımı ünlü denemesi ‘Ölüm Kararı / Rope’ ile başlıyor. Bunu, bir yıl sonra çektiği ve gözde oyuncularından Ingrid Bergman’ı son kez yönettiği tek plan denemesi ‘Kapri Yıldızı – Under Capricorn’ izliyor.

Kadıköy Sineması’nda 3D formatından gösterileceği ilan edilen ‘Cinayet Var – Dial M for Murder’, tanınmış başyapıtlarından ‘Arka Pencere / Rear Window’ ve onu takip eden 1955 yapımı ‘Kelepçeli Aşık / To Catch A Thief’ sinemacının kariyerinde özel bir yeri olan ünlü sarışın Grace Kelly ile ardarda çektiği üç yapım. Zamanında bizde vizyona girmemiş yine üstadın minör yapıtlarından 1955 yapımı ‘The Trouble with Harry’ ise Shirley MacLaine’in sinemadaki ilk başrolü olarak hatırlanır.

Hitchcock daha önce 1934 yılında ana vatanı İngiltere’de çektiği ‘Tehlikeli Adam / The Man Who Knew Too Much’ı 1956 yılında renkli olarak tekrarlıyor. Bu kez başrollerde ilk kez çalıştığı ünlü Hollywood sarışını Doris Day ve değişmez aktörlerinden James Stewart başrolleri paylaşıyor. Bir diğer favori oyuncusu Cary Grant ile de son kez ‘Gizli Teşkilat / North by Northwest’te çalışacaktır. 1958 yapımı ‘Ölüm Korkusu / Vertigo’ ustanın birçok eleştirmene göre en iyi filmi addedilir. İlk ve son kez çalıştığı Kim Novak filmin unutulmaz karakterine hayat vermiştir.

1960 yapımı ‘Sapık / Psycho’ kariyerinin zirvesindeki Hitchcock için bir diğer doruk noktasıdır. Ancak siyah-beyaz çekilmiş olması nedeniyle bu özel seçki içinde yer almıyor. Buna karşılık 1963’te çektiği bir diğer korku-gerilim başyapıtı ‘Kuşlar / The Birds’ seçkiye dahil ve başrol, yeni keşfettiği taze sarışın Tippi Hedren’den ziyade masum görünüşlü ürkütücü kuşların.

Yönetmen ‘Hırsız Kız / Marnie’de yine Hedren ve dönemin James Bond serisi ile büyük çıkış yapan aktörü Sean Connery ile çalışacaktır.

Bunu, Julie Andrews / Paul Newman ikilisinin sürüklediği casusluk gerilimi ‘Esrar Perdesi / Torn Curtain’ izler. Yaşı nedeniyle Hitchcock’un film çekme arası uzamaya başlamıştır. 1969 yapımı ‘Topaz’ yine bir casusluk gerilimidir ancak usta formunda değildir. Buna karşılık 1972’de Londra’da çektiği ‘Cinnet / Frenzy’, gerek ustalıklı gerilimi, gerekse hınzır mizahıyla Hitcock’un son etkileyici filmidir. Yönetmen 77 yaşında çektiği ve çok ses getirmeyen ve bizde yalnızca televizyonda gösterilen ‘Aile Oyunu / Family Plot’ ile sinema dünyasına veda edecektir.

Teknik mizansen, görüntü, kurgu alanlarında hep öncü sinemacı konumunu sürdürmüş olan sinemacı, özgünlüğü, temalarını kendisinin belirlemesi ve biçimi hikâyeyle ustaca harmanlayışıyla sinema tarihine geçiştir. Gönül onun siyah-beyaz başyapıtlarını da yeniden beyazperdede izlemek istiyor. Festivalin gelecek yıllardaki başka bir seçkisinde inşallah.

NOT: İstanbul Film Festivali, geçtiğimiz yıl programa aldığı ancak Covid nedeniyle bu yıla sarkan ‘Hitchcock Renkli’ toplu gösterisini 19 Kasım Cuma günü başlatıyor. Bu konuda daha önce yazdığım ve 03 Mart 2020’de yayınlanmış olan yazımı Hitchcock Renkli başlığıyla ve yeni gösterim koşullarına uygun olarak düzenledim.

(17 Kasım 2021)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Sevgiyle Disiplin: Kral Richard: Yükselen Şampiyonlar

“Yaşam bir düştür, uyanmak bizi öldürür.” diyor Virginia Woolf. Sahiden de düşüncesini gerçekleştiremeyenler için “ölüm”dür o heyecan. Hem zaten ne için yaşar ki insan, düşlerini gerçekleştirmek için. Zorlukları, engelleri belki de sırf o gelecek uğruna kurduğu düşler uğruna aşma azmi ve gücü bulur insan kendinde.

Ama bir önemli husus var, nasıl motive edeceksiniz (kendinizi de dahil) insanları, hele de bu filmde olduğu gibi çocuklarınızsa belirleyici olan. Ya baskıcı ebeveyn olursunuz ya da umursamaz, çocuklarını bile düşünmeyen, alabildiğine bencil. Hangisini seçeceksiniz?

Kültürlü olsunlar…

Dünyaca ünlü iki tenisçinin (Venus ve Serena Williams’ın) öykülerini izliyoruz. Son dönemde biyografi filmlerinin alabildiğine (bizde de çoğaldı örnekleri) arttığını görüyoruz. Bunun iki temel sebebi var, bana göre. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte okuma hevesinin düşmesi ve buna da bağlı olarak hayal kurmanın azalması… Sinemanın kendisi imajdır ve bir imaj yaratması güçtür, ancak okuyarak hayal gücünüzü güçlendirebilirsiniz. Başta Hollywood olmak üzere sinema endüstrisi bu açığı kapatmak için başarı öyküleriyle dolu biyografik filmler çekiyor. Bu, olumlu bir gelişme…

Özgüvenliler…

Sosyal medyadan yakındım, ama yararı da alabildiğine çok. Moda deyişle “Z kuşağı” ve birkaç yıl sonra hayatımızın belirleyicisi olacak “alfa kuşağı” kolayına pabuç bırakmıyor anne babalarına. Akıllarına yatmayan hiçbir şeyi kabul etmiyor, sorguluyor, araştırıyor ve kendince çiziyor yolunu…

Böyle gelmiş böyle gitmez

Baba sevgisi görmeden baba olmuş Richard, bir umut, çocuklarını tenisçi yetiştirmek için gece gündüz, yağmur çamur demeden, mahalle çetelerinin saldırılarına rağmen yılmadan çalışıyor. Dönem dönem -hak verenler çıkacaktır, ama acele etmeyin- sert tutum takınıp kararlı duran Richard, düşünü kurduğu projenin yürümesi için eşini de çocuklarını da ikna etmeyi başarmıştır.

Richard Williams’tan söz etmeliyiz öncelikle… Beş kızı olan ailenin en küçükleri Venus ve Serena, daha doğmadan plan yaptığını öğreniyoruz. Yıllar boyunca da revizyona uğrasa da milim taviz vermemesi belirleyici, çünkü ince eleyip sık dokuyor, öyle çatıyor çatısını…

Eşiyle anlaşabilen Richard, çocuklarıyla iyi ilişkiler kurarken onların kültürlü yetişmesinin altyapısını da sağlıyor. Filmin bir adının da Kraliçe Oracene olması gerekiyor, ama erkek egemen sinema kültürü buna izin vermez. Babanın kurup hayata geçirdiği planlarındaki açıkları kapatan, aileyi dengede tutan, ama kararlılığını da gösteren anne Oracene’i es geçmek ayıp olur.

Bir aile filmi…

Film, bir ailenin ortak yaşamını anlatıyor. Anne baba başta, kardeşler de Venus ile Serena’nın başarılı birer tenisçi olması için ellerinden geleni yapıyor. Filmin yapımcıları, yürütücüleri, danışmanları arasında yer aldıklarını da belirtmek gerek.

Tenisçi olmayan siyahi (evet, ırkçı bakış hâlâ geçerli yaşamın içinde) anne babanın bir düş uğruna kızlarını dünyanın en iyi tenisçileri olarak yetiştirmelerinin akıllara durgunluk veren gerçek öyküsünü ergen çocukları olan anne babalar izlemeli muhakkak, kendilerine yönelik çıkaracakları çok kıymetli dersler olacaktır, çünkü bu bir rüya değil tek başına. Bu bir gerçek başarı öyküsü, hepimizin alkışladığı. Bir küçük not eklememe izin verin, senaryoda yer alan her şey yaşanmış; bir alkış da onun için hak ediyor film.

Kral Richard: Yükselen Şampiyonlar (King Richard), (Biyografi, Aile, Dayanışma); Yönetmen: Reinaldo Marcus Green; Senaryo: Zach Baylin; Oyuncular: Will Smith, Aunjanue Ellis, Saniyya Sidney, Demi Singleton, Tony Goldwyn, Jon Bernthal… 19 Kasım’dan başlayarak gösterimde…

(17 Kasım 2021)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com