Sinemamızın sevilen oyuncusu Ümit Yesin, 19 Mart 2019 Salı günü (bugün) hayatını kaybetti. Yesin’in hatırlanan filmleri arasında Gizli Duygular, 14 Numara, Amansız Yol, Kurbağalar, Körebe, Seyyid, Şaban Pabucu Yarım, Güneşe Köprü, Sen Türkülerini Söyle, Suçumuz İnsan Olmak, Med Cezir Manzaraları, Kurt Kanunu, Umutsuzlar, Yıkılmışım Ben, Muhsin Bey, Deniz Yıldızı, Ah Gardaşım gibi filmler var. Cenazesi, 20 Mart 2019 Çarşamba günü Üsküdar Şakirin Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip Ümraniye Ihlamurkuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek olan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Aylık arşivler: Mart 2019
38. İstanbul Film Festivali Bilet Satışları Başlıyor
38. İstanbul Film Festivali’nın biletleri, 23 Mart Cumartesi günü internet ortamında ve sinema gişelerinde satışa sunuluyor. Festival, dünya sinemasının en yeni örnekleri, usta yönetmenlerin son filmleri, yeni keşifler ve kült yapıtların aralarında bulunduğu 175 uzun metrajlı ve 11 kısa filmden oluşan programıyla takipçileriyle buluşuyor. Festival kapsamında, 19 bölümde 45 ülkeden 187 yönetmenin toplam 186 filmi gösterilecek. Festivalde gösterimlerin yanı sıra konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla gerçekleştirilecek sohbetler, atölyeler, konserler ve özel etkinlikler de yer alacak. Tüm festival programına https://film.iksv.org/ web adresinden ulaşılabilir.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Karanlık Tarafla Yüzleşme
Günümüz Amerikan sinemasının taze keşiflerinden biri Jordan Peele. Kariyerine komedyen olarak başlayan siyahi sanatçı, 2017 yapımı ilk uzun metrajı ‘Kapan / Get Out’ ile beklenmedik bir başarıya imza attı. 4 dalda aday gösterildiği geçtiğimiz yılın Oscar töreninden en iyi özgün senaryo ödülü ile dönen yönetmenin ikinci filmini merakla bekliyorduk. Eşzamanlı olarak ülkemizde de sinemalara gelen ‘Biz / Us’, ABD’de gerek seyirci, gerekse eleştirmenler nezdinde gördüğü muazzam ilgiyi burada toplayamadı ne yazık ki. Filmin son dönem Amerikan sinemasından çıkan en yaratıcı ve keşfe değer filmlerden biri olduğunun altını çizerek söze başlayalım.
Yönetmenin, korku türüne yeni bir soluk getirmiş ilk yönetmenlik denemesi ‘Kapan’, gerilimini ‘ırkçılık’ teması üzerinden geliştiriyordu. Liberal görünümdeki beyaz Amerikalının saklı ırkçılığı ve siyahlara olan nefretini, korku ve hicvi birarada kullanmak suretiyle işliyordu sinemacı. İkinci uzun metrajı ‘Biz’, resmi daha da genişletiyor ve tüm bir Amerikan ulusunun karanlık tarafıyla yüzleşmesi doğrultusunda, alt türler arasında hınzırca gezinen bir yapıt ortaya koyuyor.
1986 yılında, televizyondan izlediğimiz ve yüzleri görünmeyen insanların elele tutuşarak bir zincir oluşturdukları reklam filmiyle açılıyor ‘Biz’. 6 milyon küsur Amerikalının yeryüzündeki açlığa karşı birlik çağrısı yaptıkları ‘Hands Across America’ hareketinin görüntüleridir bunlar. Bunu Santa Cruz eğlence parkının reklam spotu izliyor. Takip eden gece bölümünde, Adelaide’ı anne babasıyla birlikte lunaparkta görüyoruz. Ebeveynlerinin yanından kısa bir süre ayrılan küçük kız, üzerinde Michael Jackson hiti ‘Thriller’ın basılı olduğu tişörtüyle gezinirken ‘Şaman’ın Düşsel Arayışı’ adlı bir çeşit korku tüneline giriyor. Komik aynalar bölümünde tedirginlikle çıkış kapısını ararken tıpatıp benzeriyle karşılaşıyor.
Kafeslere kapatılmış onlarca tavşanın görüntüleri akan ön jeneriğe eşlik ediyor daha sonra. Jenerik bittiğinde günümüze gelmişizdir artık. 30’lu yaşlarına gelmiş Adelaide evlenmiş, biri kız diğeri erkek iki çocuk sahibidir. Geriye dönüşlerde, onun yıllar önce yaşanmış meşum karşılaşmanın travmasıyla savaşımına tanıklık ederiz. Aradan uzun zaman geçmiş olsa da, kabuslarından kurtulabilmiş değildir genç kadın. Ailecek Santa Cruz yakınlarındaki yazlık eve geldiklerinde, uyuyan dehşet ortaya çıkacak, Wilsonlar bir gece vakti evlerinin bahçesinde beliren tıpatıp benzerleriyle mücadeleye girişecektir.
Film, sakin ancak bir o kadar tedirgin bir girişin ardından ölümcül bir geceye hazırlıyor izleyicisini. Siyahi ailenin evini istilâ eden, kırmızı tek tip bir giysi içinde, ceplerinde makas taşıyan benzerleri, tehditkâr bakışlarıyla tutsak ediyor onları. Adelaide’ın ikizi Red hırıltılı bozuk bir sesle nefretini iletiyor. Diğerleri konuşmuyor, yüzlerinde şeytani bir gülümsemeyle saldırıyı başlatıyor. Peele’in filmi yaklaşık bir saat kadar süren bu kâbus gecesinin ardından bambaşka gelişmelere doğru evriliyor ve finalde beklenmedik bir sürpriz bizleri bekliyor.
Seyir keyfini bozmamak adına sürpriz gelişmeler yer almıyor bu yazıda. Ancak, Peel’in dersine iyi çalıştığı ve korku/gerilim sinema külliyatını yalayıp yuttuğunu söyleyebilirim. Hitchcock gizemi taşıyan tedirgin sahnelerden (başlardaki ‘Jaws’ göndermesi sahneye dikkat), iki ailenin karşılaştığı o dehşet verici sekanstaki ‘Halloween’ ya da ‘Poltergeist’ etkisine, türün birikiminden ustaca yararlanıyor. Sadece Amerikan filmleriyle kalmıyor göndermeleri. Haneke’nin ‘Funny Games’ine nazire olarak beyzbol sopası ve teknede ölüm kalım mücadelesi bölümlerini dahil ediyor anlatısına. Tür içinde alt türlere ustaca geçiş yapıyor. ‘Arınma Gecesi / Purge’ örneği bir gece kâbusundan başka bir evrenin yaratıklarının istilâsına ya da bir zombi saldırısının ertesindeki kıyamet görüntülerini andıran başka tür bir öyküye doğru yol alıyor. Hikâyesi ile sürekli oynuyor ve sürprizler dur durak bilmiyor.
Sinema klasiklerine yaptığı göndermeler ve Peele imzalı usta işi senaryosuyla keyifle izleniyor ‘Biz’. Başta Lupita Nyong’o olmak üzere oyuncuların çifte rollerdeki performansı mükemmel. Shyamalan filmlerinden (‘Split’ ve ‘Glass’) tanıdığımız Mike Gioulakis’in özellikle gece sahnelerinde doruğa çıkan birinci sınıf görüntüleri, ‘Kapan’dan hatırladığımız Michael Abels imzalı, gerilimi ve tedirginliği besleyen olağanüstü müzik çalışması ve ses tasarımı seyir keyfini arttırıyor.
Bu üstün teknik başarının bir adım ötesinde, metaforları ve farklı okumalar üzerinden ilerleyen yapısıyla değer kazanıyor film. İlk filminin tersine ‘saklı ırkçılık’ üzerine kurmuyor anlatısını sinemacı. Yaşanan dehşetten siyahi ailenin yakın beyaz dostları da nasibini alıyor nitekim. Temel ilham kaynağı olan Carl Jung’un ‘gölge arketipi’ üzerinden ilerliyor sinemacı. Jung’a göre ‘gölge’ egonun karanlık yüzüdür ve insan olarak potansiyel kötülüğümüz de burada saklıdır. Bu yüzden ‘gölge’ kişiliğimizin itiraf edemediğimiz yanlarının saklandığı bir çöp kutusu gibidir. Bu noktadan hareketle, bir gece yarısı Wilson ailesinin karşısına çıkanların kendi gölgeleri olduğunu düşünebiliriz. Benliklerinin karanlık yüzüyle karşılaşma anıdır o meşum gece. ‘Biz de sizin gibiyiz, etten ve kemikteniz’ der Adelaide’in ikizi bir yerde. ‘Sizler güneş altında güzel hayatlarınızı sürerken, bizler yeraltının soğuk ve karanlığında mücadele veriyorduk’ diye ilave eder. Bu noktada Peele’in sınıf meselesini tartışmaya meylettiğini düşünürüz. ABD’nin keskin bir biçimde ikiye bölünmüşlüğü üzerine derdini anlatmak istediğini belirtir bir röportajında. Bu açıdan filmin özgün adını ‘United States’in kısaltılmışı olarak da alabiliriz.
Velhasıl, iki saatlik süresince ilgiyle izlenen, teknik açıdan kusursuz, farklı metin okumaları ve göndermeleriyle sinefilleri heyecanlandıran son dönemin en parlak Amerikan yapımlarından biri ‘Biz’. Kaçırmayın.
(26 Mart 2019)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com
Bol Ödüllü Çınar Filmi 12 Nisan’da Vizyona Giriyor
Yönetmenliğini Mustafa Karadeniz’in yaptığı Çınar filmi 12 Nisan’da vizyona giriyor. Film, yönetmenin kendi hikâyesinden yola çıkıyor ve senaristliğini Necip Güleçer ile birlikte Mustafa Karadeniz üstleniyor. Mustafa Karadeniz, filmi kendisini 5 yıl boyunca okula sırtında taşıyan annesine ithaf ettiğini ve engelli insanlara ışık olmak istediğini her fırsatta dile getiriyor. Çınar filmi 2017 yılında Hollywood Türk Film Festivali’nin kapanış filmi olmuş ve dünya prömiyerini Paramount Stüdyoları’nda yapmıştı. Çınar, 2018 senesinde 55. Antalya Uluslararası Film Festivali’nde yarışan 2 Türk filminden biri oldu ve Antalya Film Festivali’nden Behlül Dal özel juri ödülü ile döndü.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Hasbihal
Kemal Yılmaz ile Elife Özker’in yönettiği ve Ayhan Rüzgar, Betül Çiçekli, Mehtap Bayri ile Koray Ergun’un oynadığı Hasbihal, 26 Nisan 2019’da Chantier Films dağıtımıyla Madox Medya tarafından vizyona çıkarıldı.
Hasbi 35 yaşlarında obsesif bir karakterdir. Ailesiyle birlikte yaşamaktadır. Ömrü boyunca mahallesini hiç terk etmemiştir. Komşu kızı Müjgan’a platonik aşıktır. Müjgan onu o gözle görmemektedir. Müjgan ise Hasbi’den sonra zengin ve şımarık bir tip olan Tanberk’le çıkmış. Ancak onun bozuk karakterini hemen çözüp terk etmiştir. Bunu bilmeyen Hasbi onları ayırmak için bir plan yapar.
Meteler: Kürşad ve Sekiz Börüsü
Burak Akyol’un yönettiği ve Gökhan Mumcu, Temmuz Gürkan Karaca, Cem Okyay, Mert Temizce ile Kerem Tanık’ın oynadığı Meteler: Kürşad ve Sekiz Börüsü, 19 Nisan 2019’da Chantier Films dağıtımıyla Jineps Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Meteler: Kürşad ve Sekiz Börüsü, Yüzbaşı Kürşad ve emrindeki 8 askerin yer aldığı Meteler adlı timin teröristlerle verdiği amansız mücadeleyi konu ediniyor. Afrin operasyonunun 43. gününde Meteler timi canları pahasına bölgede bulunan teröristler ve onlara destek veren yabancı unsurlarla çok zorlu bir mücadeleye girişiyor. Filmin sloganı: Çakalların özgürlüğü, kurtlar ayağa kalkana kadardır.
- Basın Bülteni
- Fotoğraflar
- Fragman: 1 / 2 / 3
- IMDb
10. Balkans Beyond Borders Kısa Film Festivali
10. Balkans Beyond Borders Kısa Film Festivali Ekim 2019 tarihinde komşu başkent Atina’da düzenleniyor. Balkan bölgesinden ve civarından 35 yaşına kadar genç sanatçılar, 01 Haziran’a kadar filmlerini festivale gönderebilecekler. Kurmaca, animasyon, deneysel ve belgesel kısa filmlere ve dijital sanatlara odaklanan 30 dakikaya kadar süren tüm film türleri festivale kabul kabul edilecek. Festival, bu yıl motivasyona ve film yapımcılarının yaratıcılığına yeni bir kapı açıyor. Tüm sanatçılar, e-hareket modunda kısa filmlerini festivalle paylaşmaya davet ediliyor.
- Basın Bülteni: 1 / 2
- Web Sitesi
- Başvurular için tıklayınız.
- Geniş bilgi için tıklayınız.
10. Balkans Beyond Borders Kısa Film Festivali yazısına devam et
Kursk
Thomas Vinterberg’in yönettiği ve Lea Seydoux, Colin Firth, Matthias Schoenaerts ile Max Von Sydow’un oynadığı Kursk, 29 Mart 2019’da CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Tanweer Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Rus Donanması’nın K-141 Kursk adlı denizaltısı donanmanın en iyi mürettebatına sahiptir. Deniz subayı Kaptan Mikhail Kalekov, kendini işine adamış önemli bir subaydır, evde O’nu bekleyen hamile bir eşi ve çocuğu vardır. Mikhail ve mürettebat denizaltı Kursk’a biner ve Barents Denizi’ne derinlerine dalarlar. Bir süre sonra beklenmedik patlamalar olur. Kurtarma gelene kadar yetecek hava ve erzak vardır ancak yardım ne zaman gelecektir?
Haki Biçiçi ile Oyunculuk Atölyesi
Sinema Adası, sinemanın üretim süreçlerini öğrenmek isteyenleri alanında uzman isimlerle buluşturmaya devam ediyor. Sinema Atölyeleri’nin altıncısı; Ulak, Hanımın Çiftliği, Hükümet Kadın, Türkün Uzayla İmtihanı, 5 Dakkada Değişir Bütün İşler, Eski Köye Yeni Adet gibi dizi ve filmlerde oynayan Haki Biçici eğitmenliğinde yapılacak. Kamera Önü Oyunculuk Atölyesi 8 haftalık sürecini kapsıyor. Kadıköy’de Yeldeğirmeni’nde bulunan Sinema Adası’nda yapılacak olan Kamera Önü Oyunculuk Atölyesi, 06 Nisan’da başlayacak.
Ferhan Baran Yazıyor: Sen Benim Herşeyimsin
Felix van Groeningen imzalı ‘Güzel Oğlum / Beautiful Boy’ trajik bir gerçek yaşam öyküsünden yola çıkıyor. Flaman asıllı Belçikalı yönetmenin, David ve Nic Sheff’in ayrı ayrı yayımladıkları otobiyografilerden derleyip kaleme aldığı metni, oğlunun uyuşturucu bağımlılığıyla yıllarca mücadele eden babanın yürek burkan ama yine de umut dolu hikâyesi üzerine. David karısından boşanmış, mahkeme velayetini annesine vermiştir. … Devamı… »
15 – 17 Mart 2019, Hafta Sonu Gişe Verileri
15 – 17 Mart 2019, Hafta Sonu (Weekend) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
Ferhan Baran Yazıyor: İstanbul Film Festivali 38 Yaşında
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, ülkemizin en kapsamlı uluslararası sinema etkinliği İstanbul Film Festivali bu yıl 38. yaşını kutluyor. Aradan geçen yıllar boyunca yepyeni ve dinamik sinemacı kuşaklara okul olmuş baharın müjdecisi festivalimiz, bir kez daha Türkiye ve dünya sinemasının en nitelikli örneklerinin yer aldığı zengin programıyla, 05 – 16 Nisan tarihleri arasında kentin iki yakasında farklı mekânlar ve 8 … Devamı… »
İtalya’daki Onlar: Loro
Filme zekice anlam yükleyen metaforları, katmanlar arasında yeni görsel ve anlamsal tatlar yakalamayı seven biriyseniz hem çok konuşacağınız hem çok beğeneceğiniz hem de alabildiğine tartışacağınız bir film Loro.
Televizyonun bir tanımının da “aptal kutusu” olduğu, insanı büyülediği, başka bir şey yapmasına, hatta düşünmesine bile izin vermediği bir metaforla başlıyor… Unutmadan Hz. İsa’nın çoban olduğunu da hissettirerek…
Skandalların insanı
İtalyan Başbakanı, bir dönemin en popüler kişisi Berlusconi’yi merkezde tutan yönetmen Paolo Sorrentino, hareketli kamerası, keskin senaryoları, kullandığı müziklerle (“Amerikalı Papa” filmi unutulmaz) kazınmıştı belleğimize… Bu kez medya patronu, siyasetçi, hemen her gün siyasetten çok başka bir skandalla karşımıza çıkan Berlusconi’yi hicvediyor.
Hedonist Silvio Berlusconi, iyi bir satıcı… İnsanları ikna etmeyi bilen, başaran bir satıcı hem de… Hayatı bu. Yaşadığı ve yaşattığı ise sadece kendisinin izin verdikleri… O’nun istediklerinin ve söylediklerinin dışında hemen hiç kimse, hiçbir adım bile atamıyor. Hükümetini kurtarmak için 6 senatörü satın alması yaşanan gerçeklerden sadece biri, yani skandallardan… Nasıl gerçekleştiğine hayret edemeyeceksiniz bile izlediğinizde.
Dinin katkısı…
Bütün dünyada, bütün siyasetçilerin yaptığı gibi yaptıklarını din ve -bizim ülkemizde, din bağlantılı mahcubiyetimizle doğru orantılı olarak tutuculuğumuzun da etkisiyle çok öne çıkmasa da- cinsellik sosuna bulayarak sunuyor. Alan razı satan razı… Kime ne!
Önemli ve güçlü bir metaforla başlayan film ilerledikçe yukarıda değindiğimiz bu iki gücün yaşama nasıl bir etki ettiğini vurguluyor. Yaşanan deprem sadece yer sarsıntısı değil siyasal ve toplumsal bir sarsıntı… Hz. İsa’nın heykelinin kurtarılışı bundan başka bir şey değil… İnsanların yüzüne yansıyan sıkıntı ve sonrasındaki rahatlama da öyle…
İhaleyi kazanmak için…
…her yol mubahsa, buna içki, uyuşturucu ve kadın da girer kuşkusuz. Tamam, tam üstüne bastınız, kaldırın ayağınızı! Skandallar dediğimiz de o ihalelerle çıkıyor ortaya. Bir işin nasıl yapıldığını, nasıl sonuca ulaştırıldığını, neler kazandırdığını hayretle izliyorsunuz. Orada olmayı, o keyfi (!!!) yaşamayı kim istemez. Hemen her hırslı insan için geçerli olan ve cinselliği öne çıkaran “hazcı” (hedonizm) anlayış, özellikle yoğun çalışan iş adamları ve siyasetçiler için en kolay yol. Dünyevi bütün güzellikler var. Tabii, günah çıkarmak da kolay. Bundan iyisi Şam’da kayısı.
Loro’yu izledikten sonra doluya koyacak aldıramayacak, boşa koyacak dolduramayacaksınız… İster istemez geniş pencereden bakacak ve bizim ülkemizde nasıl oluyor diye düşüneceksiniz.
(24 Mart 2019)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com
17. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde Yarınlar: 17 Mart 2019 Pazar Programı
17. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, gösterimleri Fransız Kültür Merkezi ve İstanbul Modern Sinema’da kadınlarla buluşmaya devam ediyor. Festivalde, 17 Mart Pazar günü Lucia Chiarla’nın yönettiği Sandalye Kapmaca ve Arwen Curry’nin yönettiği Ursula K. Le Guin’in Dünyaları adlı filmler gösterilecek. Devam etmekte olan Agnes Varda Retrospektifi’nde ise Rochefort’un Kızları 25 Yaşında ve Nantes’lı Jacquot adlı filmlerin gösterimleri sürüyor.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Atilla Dorsay’ın Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar Adlı Kitabı Yayınlandı
Duayen sinema yazarımız Atilla Dorsay’ın kişisel anılarını anlattığı Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar adlı kitabı Remzi Kitabevi tarafından sevilen yazarın doğum günü olan 17 Mart 2019 tarihinde tüm kitapçılara dağıtıldı. Değerli yazar yeni kitabı hakkında şöyle diyor: “Bu kitabı yazarken itiraf edecek çok şeyim olduğunu anladım. Hıristiyanvari bir ‘günah çıkarma’ kurumundan söz etmiyorum, papaza gerek yok!… Ama kimi zaaflarımı, yanlışlarımı, hatalarımı, kusurlarımı da anmak istedim. Bu idealize edilmiş, gerçeklere teğet geçen bir anılar kitabı olmasın istedim. Her birinden dersler aldığım o hatalarımın gençlere de bir şeyler öğreteceğine inandım. Ve bu yolu seçtim.”
Atilla Dorsay’ın Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar Adlı Kitabı Yayınlandı yazısına devam et