Aşk Tutulması’nın Yönetmeni Murat Şeker, tersninja.com’un Sorularını Yanıtladı

Tuttuğu takımla sevgilisi arasında kalan erkeğin halinden çoğumuz az çok anlarız. Murat Şeker de anlıyor. Ve anladıklarını son filmi Aşk Tutulması’nda tersninja.com’la paylaşıyor. tersninja.com Murat Şeker ile bir önceki filmi Plajda vesilesiyle görüşüp söyleşmişti. Üstünden çok geçmedi, kendini, daha doğrusu çoğu erkeği çok ilgilendiren bir mevzuyu filme çekti. Şu sıralar sinemada gösterilmekte olan Aşk Tutulması tuttuğu futbol takımıyla, sevgilisi arasında kalan bir erkek hakkında. Birbirine hiç benzemez bu iki aşkı hayata muntazam bir şekilde yerleştirmek gerçekten zor. Üstelik iki taraf da birbirinden hiç hazzetmiyor.

  • Röportajın tamamı için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Bir “Gazi ile Latife” Fragmanı

    Türk Sinema tarihinin en değerli filmlerinden bir çoğunda yönetmen ve senaryo yazarı olarak imzası bulunan Halit Refiğ’in filmleştirebilmek için yapımcı aradığı “Gazi ile Latife” adlı senaryosu Alfa Yayınları’nın 1932 no.lu kitabı olarak kitap ve film severlerin dikkatine sunuldu. Bu kitaptan bir bölümü aşağıda bulacaksınız. Bu bölümde Mustafa Kemal Atatürk, Latife Hanım’la evlidir. Atatürk’ün Latife Hanım’dan önceki kadını Fikriye Hanım yurt dışındaki verem tedavisini yarım bırakarak geri döner. Atatürk bir anda sevdiği iki kadın arasında kalır. Latife Hanım her zamanki gibi hırçın, öfkeli, kıskanç, saldırgan ve mantık dışıdır.

    175 – ÇANKAYA – LATİFE ODA (İç – Akşam)
    (Ali Çavuş’un getirdiği haber Latife’yi oturduğu yerden sıçratmıştır.)

    LATİFE: Ne diyorsun Ali Çavuş?
    ALİ ÇAVUŞ: Evet gelmiş. Şimdi aşağıda bekliyor.

    (Latife odadan çıkarken kendine çeki düzen vermeye çalışır.)

    LATİFE: Aman yarabbi… Bir bu eksikti başımızda…

    176 – ÇANKAYA (İç – Akşam)
    (Latife merdivenlerden iner. Kabul salonunda bir kadın beklemektedir. Bu Fikriye’dir. Yüzünde ağlamaklı bir ifade vardır. İki kadın bir an birbirlerini süzerler.)

    FİKRİYE: Merhaba Latife Hanım.
    LATİFE: Merhaba Fikriye Hanım.
    FİKRİYE: Sizi gazetelerde gördüğüm resimlerden tanıyorum.

    (Latife’nin yüzünden canının sıkıldığı belli olmaktadır.)

    LATİFE: Ben de sizin çok bahsinizi duydum. Ama Paşa Hazretleri geleceğinizden söz etmedi..
    FİKRİYE: Uzun zamandır yazdığım hiçbir mektuba cevap alamadım. Ondan dolayı artık yazmak gereği olmadığını düşündüm.
    LATİFE: Yaa. Ayakta durmayın içeriye buyurun lütfen… Paşa hazretleri neredeyse gelirler umarım.
    FİKRİYE: Teşekkür ederim.

    (Fikriye salona doğru yürür. Dal gibi incedir. Acınacak bir görünüşü vardır.)

    177 – ÇANKAYA – SALON (İç – Akşam)
    (Fikriye salondaki değişikliklerin farkına varmıştır.)

    FİKRİYE: Epey değiştirmişsiniz köşkü…
    LATİFE: Fark ediliyor mu?
    FİKRİYE: Yakından tanıyanlar için fark etmemek mümkün değil

    (Latife mağrur ve mesafeli gülümser.)

    LATİFE: Tedaviniz sonuçlandı mı?
    FİKRİYE: Doktorlara kalsa beni ömür boyu orada tutacaklardı. Ama ben daha fazla dayanamadım…

    (Fikriye konuşmasına devam edemez. Gazi’nin sesine döner.)

    M. KEMAL: Hoş gelmişsin Fikriye.
    FİKRİYE: Hoş bulduk Paşam..

    (Fikriye, Gazi’nin önce elini sıkar, sonra boynuna sarılmaya kalkınca Gazi kendini geri çeker.)

    M. KEMAL: Latif, sen bakıver sofra hazır mı? Mutad zevat neredeyse gelir.
    LATİFE: Tabii Kemal bakayım… Misafirimiz yoldan geldi acıkmıştır elbette…

    (Latife sofra hazırlıkları için ayrılır. Onların birbirine “Latif” ve “Kemal” diye hitap etmeleri Fikriye’yi çok yaralamıştır.)

    178 – ÇANKAYA – YEMEK SALONU (İç – Gece)
    (Sofrada Kılıç Ali, Recep Zühtü ve Salih (Bozok) bulunmaktadır. Fikriye önüne konan yemeği yememekte ya başını tabağına eğip dalmakta ya da gözlerini Gazi’ye dikip uzun uzun bakmaktadır. Latife durumdan rahatsız ve tedirgindir.)

    M. KEMAL: Sağlamlaşmadan senatoryumdan ayrılmakla iyi etmemişsin Fikriye…
    FİKRİYE: Çok yalnızlık çektim. Daha fazla duramadım oralarda Paşam… Öleceksem kendi memleketimde öleyim…
    M. KEMAL: Saçmalamaya başlama gene. Her şeyden önce sağlığını düşünmek gerekir. İstanbul’da Erenköy civarında bir ev tutalım sana…
    FİKRİYE: Ankara’da kalsam olmaz mı?

    (Fikriye bir taraftan da yan yan Latife’ye bakmaktadır.)

    M. KEMAL: Olmaz. O tarafların iklimi senin sağlığın için daha uygun. Tevfik Paşa ile de konuşurum, sana gereken tedaviyi yaptırır. Böylece yarım kalan senatoryum tedavisi tamamlanır, sapasağlam olursun…

    (Fikriye’nin, Çankaya’da kalmak arzusunda olduğu apaçık bellidir. Sofradakiler hazin haline acımaktadırlar.)

    FİKRİYE: Paşam Paris’ten size küçük bir hediye almıştım. Fakat valizlerimi istasyonda bıraktığım için size getiremedim. Emir buyurursanız valizlerimi…

    (Kılıç Ali atılır.)

    KILIÇ ALİ: Hiç merak etmeyin Fikriye Hanımefendi… Yarın sabah erkenden aldırırız valizlerinizi.

    (Gazi başı ile Kılıç Ali’ye “olur.” işareti yapar. Sonra Fikriye’ye döner.)

    M. KEMAL: Bu zahmete hiç gerek yoktu Fikriye… Kendine bir şeyler alsan daha iyi olurdu.
    FİKRİYE: Küçük bir şey… Beni hatırlarsınız diye düşündüm…

    (Latife, Fikriye’nin varlığından iyice rahatsız olmuştur. Patlamamak için kendini zor tutmaktadır. Gazi de onun bu sıkıntısının farkındadır.)

    M. KEMAL: Sen yol yorgunusun Fikriye… Bu gece erken yat. Ne yapacağımızı yarın konuşuruz.

    (Fikriye sofradan kalkmak isteğinde değildir. Ama Gazi’nin dediklerine de itiraz etmemeye alışmıştır.)

    FİKRİYE: Peki Paşam.

    (Fikriye yerinden isteksizce kalkar. Latife’de kalkar.)

    LATİFE: Size yatacağınız yeri göstereyim.

    (Fikriye acı içindedir.)

    FİKRİYE: Zahmet olacak… İyi geceler Paşam. İyi geceler efendim.
    KILIÇ ALİ: Allah rahatlık versin Fikriye hanımefendi… Bavulları merak etmeyin…

    (Latife ile Fikriye odadan çıkarlar. Sofrada sıkıntılı bir hava vardır. Gazi düşünceli, rakısından bir yudum çeker.)

    M. KEMAL: Başımıza bir de bu iş çıktı… Salih sen orayı araştır. Fikriye’yi en yakın zamanda İstanbul’da uygun bir sağlık yurduna yerleştirelim.
    SALİH: Baş üstüne Paşam…
    KILIÇ ALİ: Bavulları ne yapalım?
    M. KEMAL: Getirsinler… Hediyesini versin bakalım. Gönlünü kırmayalım…

    179 – ÇANKAYA – FİKRİYE’NİN ODASI (İç – Gece)
    (Latife Fikriye’nin yatacağı yeri hazırlamaktadır. Fikriye gözlerini ayırmadan Latife’yi seyretmektedir. Gazi’nin tercih ettiği kadının nasıl birisi olduğunu anlamaya çalışmaktadır.)

    FİKRİYE: Dünyada herhalde sizden daha bahtiyar bir kadın yoktur.
    LATİFE: Gazi ile yaşamanın kolay olmadığını bilmez değilsiniz herhalde?
    FİKRİYE: Olsun… O, Dünyanın en büyük adamı. Bir insan için onun yanında bulunmaktan daha büyük saadet olabilir mi?
    LATİFE: Haklısınız…
    FİKRİYE: Acaba Allah neden bu mutluluğu size layık gördü? Benim günahım neydi ki beni hasta etti?
    LATİFE: Bilmem… Allah’ın hikmetinden sual olunmaz…

    180 – ÇANKAYA – GAZİ / LATİFE YATAK ODASI ÖNÜ (İç – Gece)
    (Gece geç vakit Gazi yatmak için odaya gelir. Kapıyı açar girer.)

    181- ÇANKAYA – GAZİ / LATİFE YATAK ODASI (İç-Gece)
    (Latife geceliklerini giymiş, fakat yatıp uyumamıştır. Sinirli bir tavırla odada sigara içmektedir.)

    M. KEMAL: Sen daha yatmadın mı?
    LATİFE: Hayır seni bekliyordum. Mutad Zevat’tan fırsat kalırsa iki lâf da belki biz konuşabiliriz diye…
    M. KEMAL: Peki ne konuşacağız?
    LATİFE: Bu hanım buraya yerleşmeye gelmedi herhalde… Ne kadar kalacakmış öğrenebilir miyim?
    M. KEMAL: Merak etme, Mutad Zevat ile bunu da konuştuk. Yarın İstanbul’a gitmesini sağlayacaklar. Bu gece kolundan tutup sokağa atmak doğru olmazdı herhalde.

    (Latife sigarasını asabi bir tavırla söndürür.)

    182 – ÇANKAYA – MERDİVENLER (İç – Gündüz)
    (Fikriye üst kattan alt kata iner. Sabahın erken saatinde ortada kimse görünmemektedir. Etrafına bakınırken Ali Çavuş’un sesi ile döner.)
    ALİ: Sabah şerifleriniz hayırlı olsun Fikriye Hanım…
    FİKRİYE: Hayırlı sabahlar Ali Çavuş… Kimseler yok mu?
    ALİ: Salih Bey burada… İstasyondan bavullarınızı getirttiler.
    FİKRİYE: Ya Gazi hazretleri?
    ALİ: Odalarından henüz inmediler. Ben Salih Bey’e haber vereyim.

    (Ali çıkar. Fikriye ne yapacağını kestiremeden ortalıkta dolanır. Salih gelir.)

    SALİH: Merhaba Fikriye Hanım. İyi uyudunuz mu?
    FİKRİYE: Uyumak mı? Bizim için bundan sonra uyumak ne mümkün… Gün ışıyalı beri ayaktayım. Bavullarım gelse de Gazi’nin hediyesini versem…
    SALİH: Bavullarınız geldi… Yaverler odasında…

    (Fikriye Salih’in peşinden yaverler odasına doğru yürür.)

    183 – ÇANKAYA – YAVERLER ODASI (İç – Gündüz)
    (Fikriye’nin iki bavulu bir köşeye konmuştur. Fikriye onlardan birini açar, küçük bir paket çıkarır.)

    FİKRİYE: İşte Gazi’ye getirdiğim hediye.
    SALİH: Bana verin. Ben Gazi Hazretlerine ileteyim.
    FİKRİYE: Ben kendim veremez miyim?
    SALİH: Gazi Hazretleri sizin bu sabah tren ile İstanbul’a gitmenizi uygun gördüler. Sizi istasyona götürmek üzere bir fayton bekliyor.

    (Fikriye büyük bir elem içindedir)

    FİKRİYE: Yaa. Demek öyle uygun görüyorlar…

    (Salih de sıkıntı içindedir.)

    SALİH: Bavullarınızı faytona yüklesinler mi?
    FİKRİYE: Yüklesinler.

    (Salih’in işaretiyle Ali çavuş bavullara sarılır.)

    SALİH: Ya hediye paketi?

    (Fikriye hediye paketini elinde sıkı sıkı tutmaktadır.)

    FİKRİYE: Bu hediyeyi birgün kendi elimle vermek isterim.

    184 – ÇANKAYA ÖNÜ (Dış – Gündüz)
    (Köşkün önünde iki atlı bir fayton durmaktadır. Ali Çavuş, Fikriye’nin bavullarını yükler. Salih ile Fikriye gelir. Salih, Fikriye’nin arabaya binmesine yardımcı olur. Fikriye perişandır. Salih de çok zor bir iş yapmanın acısı içindedir.)

    SALİH: Bir sıkıntınız olursa beni mutlaka arayın Fikriye Hanım…
    FİKRİYE: Sizin elinizden her şey gelir mi Salih Bey?
    SALİH: Hayır… Ben ancak Gazi Hazretlerinin talimatını yerine getirebilirim.

    (Fikriye elemli bir gülümseme ile faytona biner. Faytoncu Salih’e selâm vererek atları kırbaçlar. Fayton köşkten aşağı doğru uzaklaşır.)

    185 – ARABA İÇİ (İç – Gündüz)
    (Arabanın içinde Fikriye’nin gözlerinden yaşlar boşanmaktadır. Elinde sıkı sıkı tuttuğu hediye paketini açar. Paketin içinden kabzası sedef kakmalı bir tabanca çıkmıştır. Fikriye bir an tabancayla oynar. Tabancayı başına doğru götürür.)

    186 – ÇANKAYA YOLU (Dış – Gündüz)
    (Araba köşk yolundan aşağı doğru gitmektedir. Arabanın içinden bir tabanca sesi gelir. Arabacı arabayı durdurur. Kapıyı açar. Fikriye’nin kanlı başı arabadan dışarı sarkar. Elinde kabzası sedef kakma tabanca bulunmaktadır.)

    187 – ÇANKAYA – M. KEMAL ÇALIŞMA ODASI (İç – Gündüz)
    (Gazi silâh sesini duymuştur. Merakla pencereden dışarı bakmaktadır. Odaya Latife girer. Üzerinde sabahlık vardır.)

    LATİFE: O patlamayı duydun mu Kemal?
    M. KEMAL: Evet duydum.. Tabanca sesi..

    (Latife kuşkulanır.)

    LATİFE: Tabanca mı… Gene bir hadise mi var?
    M. KEMAL: Bir bakayım ne oluyor?

    (M. Kemal odadan çıkar.)

    188 – ÇANKAYA – MERDİVENLER (İç – Gündüz)
    (Gazi merdivenlerden iner. İçeri telâşla Salih girer.)

    M. KEMAL: Neydi o tabanca sesi Salih?
    SALİH: Çok acı bir vaziyet Paşam…
    M. KEMAL: Nedir?
    SALİH: Fikriye Hanım kendini vurdu…

    (M. Kemal bir an donup kalmıştır. Latife Hanım da üst katta merdivenlerin başına gelmiş, olayı dinlemektedir.)

    M. KEMAL: Tabancayı nereden bulmuş?
    SALİH: Köşkten ayrılmadan önce elinde bir paket vardı. Bunun size kendi eliyle vermek istediği bir hediye olduğunu söylüyordu. Israr etmeme rağmen paketi bana vermedi.
    LATİFE: Belki de sizi vurmayı tasarlıyordu.

    (M. Kemal ters ters yukarı Latife’ye bakar.)

    M. KEMAL: Saçmalama…

    (Gazi’nin tepkisi de Latife’yi şaşırtmıştır. Gazi önüne döner. Gözünden bir damla yaş süzülür.)

    M. KEMAL: Zavallı Fikriye…

    (27 Kasım 2008)

    Hakan Sonok

    hakan.sonok@tr.net

    28 Kasım 2008 Haftası

    “Sınıf”, bir eğitbilim ve sinema dersi; kendinizle ve eğitim sistemleriyle hesaplaşacağınız ama her halükarda içinden çıkmakta zorlanacağınız hatta muhtemelen de çıkamayacağınız, herkesin kendini oynadığı, ‘patetik gerçeklik’ diyebileceğimiz, kolay olmayan film: Kendini “sinema seyircisi” olarak tanımlayan herkes izlemeli!

    “Madagaskar 2”, New York Hayvanat Bahçesi’nin güvenli ortamından sonra köklerine, Afrika’ya dönen dört kahramanın uyum sorunlarıyla boğuşmasını serüven başlığı altında sunarken, eğlencenin alt metnine sosyal psikolojik ve politik mizahı ustalıkla yediriyor: Canlandırma meraklısı yetişkinlerin orijinal izlemesi gerek ki, oyuncuların karakterlere katkılarının ayrıntılı lezzetlerine varılsın!

    “Lorna’nın Sessizliği”: Soğuk Avrupa kentinde, genç kadının ‘vicdanın sıcaklığı’na doğru yaptığı yolculukta seyirciye gerçeğin tanıklığını yaptırıyor: Bu tanıklığın, beylik kuralların dışında çalışan bir kamera ve ilginçtir, başroldeki inanılmaz oyuncunun eksiksiz tüm çekimlerde(çekim: Alıcının sürekli olarak çalıştırılmasıyla elde edilen film parçası, plan) yer alması sayesinde çok önem kazandığını fark edeceksiniz.

    “Aramızda Casus Var”, dünya gezegeninin saçma sapan işler yapan canlıları olan insanlardan ABD-New York’ta yaşayan orta yaştaki bir gruba odaklanıp, onların kara mizahla flörtleşen komik hikâyesini hayranlıkla izlettiriyor: Karakterleri gibi orta yaşlı olan oyuncu ‘dev’lerin -yer yer seyredeni üzdükleri- performanslarını kaçırmak olmaz!

    (27 Kasım 2008)

    Ali Ulvi Uyanık

    aliuyanik@superonline.com

    Fatih Ürek ve Aysun Kayacı’nın Oynadığı “Şeytanın Pabucu” 26 Aralık’ta Sinemalarda

    Mia Film, efektleri, senaryosu ve kurgusuyla Türk Sinema tarihine “En ilginç ve en korkunç” film olarak geçen Musallat’ın ardından, yine ses getirecek ve gündem yaratacak bir komediye imza atıyor: Şeytanın Pabucu. Başrolleri Fatih Ürek, Aysun Kayacı, Hüseyin Avni Danyal, Barış Falay ve Yılmaz Gruda’nın paylaştığı film, 26 Aralık’ta vizyona girecek. Yapımcılığını Mia Film/Banu Akdeniz’in üstlendiği Şeytanın Pabucu’nun yönetmenleri ise yine başarılı yapımlara imza atmış iki isim, Turgut Yasalar ve Hilâl Bakkaloğlu. Senaryoyu ise Yasalar, Bakkaloğlu ve Aslı Doğan birlikte kaleme aldı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Çocuk Gelinler, Filmleri İstanbul’da İlk Kez Gösterilecek

    Uçan Süpürge ve Hürriyet Gazetesi, yaygın bir toplumsal sorun olan “küçük yaşta ve zorla evlilikler”e bu kez de sinemayla dikkat çekiyor. Çocuk Gelinler Projesi’ni yürüten Uçan Süpürge, proje kapsamında iki kısa film çekti. Erken evliliklerin kadınların yaşamını nasıl etkilediğini iki farklı öykü üzerinden anlatan bu filmlerin ilk gösterimi 23 Ekim 2008’de Ankara’da yapıldı. Filmlerin İstanbul’daki ilk gösterimi ise Hürriyet Gazetesi işbirliğiyle 24 Kasım 2008’de İstanbul’da yapılacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çocuk Gelinler, Filmleri İstanbul’da İlk Kez Gösterilecek yazısına devam et
  • Hepimiz Mustafa’yız

    Önce Can Dündar’ın “Mustafa”sının kapalı gişe gösterilmesi, şimdi de Gani Müjde’nin “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok”, “Tek yol kayıtsız şartsız tam bağımsızlık” gibi fikirlerini savunan ve “Atatürk olmasaydı?” ve “Kurtuluş Savaşı yapılmasıydı?” sorularının cevabını arayan “Osmanlı Cumhuriyeti”nin gördüğü inanılmaz seyirci sayıları, “Beni hatırlayınız” diye vasiyet eden Atatürk’e layık insanlar olmaya çalıştığımızı dosta düşmana bir kere daha kanıtladı. Atatürk sevgisi ve Atatürk özlemi sinema salonlarından adeta taşarak tüm Türkiye’ye yayıldı. Kurucu Baba’mızın eserlerine insanlarımızın her zaman, her yerde ve her koşulda sahip çıkmaya kesin kararlı olduğu bir kere daha ortaya çıktı. Milyonlarca insanımız böylece bir kere daha, henüz kendisine layık bir şekilde beyazperdede anlatılamayan, Atatürk’e verdiği değeri ve önemi bir kere daha dile getirmek istedi. Atatürk’ün askerlerini konu alan Nesli Çölgeçen’in “Son Buluşma”sıysa ne yazık ki onca tanıtıma ve duyuruya rağmen yeterince izleyicinin ilgisini çekmedi.

    “Mustafa”da Atatürk’ün çevresinde onun ayarında hiç kimse olmadığını gördük. Zaten Türkiye’de devlet yönetiminde çapsızlık ve dar görüşlülük O’ndan sonrasının genel özelliği olmuştur… Örnek vermek gerekirse Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra hiçbir yurt dışı seyahat yapmayan Atatürk eğer Hindistan’a kadar gidip Taç Mahal’i (*) ziyaret etseydi mutlaka ve mutlaka bu insan eserinin eşsizliği, benzersizliği, yüceliği, zarifliği ve büyüleyiciliği karşısında aşka gelir, duygulanır ve hiçbir zaman unutulmayacak, özlü birçok söz sarf ederdi. Oraya kadar gidip, Taç Mahal’i ziyaret edip, böyle insan elinden çıkma bir dünya harikasının ezici gücü karşısında hipnotize olmamak, etkilenmemek, duygulanmamak mümkün mü? Taç Mahal’e giden Atatürk olsaydı bu ölümsüz eser karşısında günlük politikanın kısır gündemini mutlaka bir yana koyardı.

    (*) Aşk ve sevda uğruna dikilmiş en güzel anıtkabir olan Taç Mahal günümüzden 355 yıl önce 1653’te tümüyle tamamlandı. Taç Mahal Mimar Sinan’ın öğrencilerinin eseridir.

    Not: Bu yazının ana fikrini veren ve hepimizi her zaman aydınlatan bilge insan Atilla Dorsay’a çok teşekkür ederiz.

    (26 Kasım 2008)

    Hakan Sonok

    Hakan.sonok@tr.net

    Gani Müjde ve “Osmanlı Cumhuriyeti” Kırmızı Halı’da

    Osmanlı Cumhuriyeti filmini yönetmeni Gani Müjde, Kırmızı Halı’da anlatıyor. 19 Aralık’ta Türkiye’de vizyona girecek olan Russell Crowe ve Leonardo DiCaprio’lu Yalanlar Üstüne filminden ilk görüntüler ekrana geliyor. Dosya bölümünde sinema eleştirmeni Mehmet Açar romanların sinemaya uyarlanmasını değerlendiriyor. Ev Sineması’nda Mistik Olay ve Karanlık Şehir filmlerinin DVD’leri önerilirken, Kamera Arkası’nda Gomorra, Sinehaber’de Selânik ve Bursa İpek Yolu Film Festivali yer alıyor. Ediz Gülten’in yönetmenliğini, Merve Genç’in yapımcılığını üstlendiği Kırmızı Halı, 20 Kasım Perşembe saat 20:00’de 24’te.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Gani Müjde ve “Osmanlı Cumhuriyeti” Kırmızı Halı’da yazısına devam et
  • Dünyaca Ünlü Çağdaş Sanatçı Noam Toran, “Design Cinema 2008″de Konuşacak

    Yaptığı çağdaş sanat çalışmaları başta New York Modern Sanatlar Müzesi ve Paris FRAC olmak üzere dünyanın çoğu ülkesinde sergilenen ünlü sanatçı Noam Toran’ın işleri birçok alana yayılıyor. Filmden enstalasyona, kavramsal ürün tasarımından fotoğrafa, işleri dünya sanat arenasında yakından takip edilen Toran, 19 – 22 Kasım 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilen Design Cinema Conference 2008 etkinliği çerçevesinde 20 Kasım, 17:45’de İTÜ Mimarlık Fakültesi, Taşkışla Kampüsü, Konferans Salonu, 127’de özel bir konuşma yapacak. 1975 yılında New Mexico’da doğan sanatçının çalışmaları, tasarım, kitle kültürü, teknoloji, sinema ve psikoloji disiplinlerinin kesişiminde gündelik objelerin eleştirisi üzerine yoğunlaşıyor.

  • Basın Bülteni
  • Görseller
  • Web Sitesi
  • 1001 Belgesel Film Festivali Bugün Bitiyor

    1001 hikâyeyle, 1001 emekle, 1001 heyecanla 13 Kasım’da başlayan 11. Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali, 19 Kasım Çarşamba günü (bugün) bitiyor. Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) tarafından organize edilen Türkiye’nin en kapsamlı belgesel film festivali sinemaseverlerden yoğun ilgi gördü. Güçlü ve evrensel bir sinema dili kullanmış olmaları kadar, farklı ve derin bakış açıları sunuyor olmaları gibi temel ölçütler çerçevesinde seçilen filmler Fransız Kültür Merkezi, İtalyan Kültür Merkezi ve Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak gösterildi. Festivalde yer alan filmler, akademisyenler ve yönetmenlerden oluşan film komiteleri tarafından seçildi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Güneşi Gördüm

    Mahsun Kırmızıgül’ün yönettiği ve Mahsun Kırmızıgül, Demet Evgar, Hande Subaşı ile Yıldız Kültür’ün oynadığı Güneşi Gördüm, 12 Mart 2009’da Pinema Film dağıtımıyla Boyut Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Filmde son yirmi beş yıla dair, bugüne kadar cesaretle söylenmekte zorlanılan sözler yer alıyor ve yüksek sesle tartışılamayan konular işleniyor. Her türlü ayrımcılığa ve ötekileştirilmeye karşı duran, savaşın, kavganın, kendine benzemeyeni hor görmenin sorunun ta kendisinin olduğunu anlatan bu film, bir anlamda ‘Türkiye’nin hikâyesi’. İnsana dair her şeyi samimiyetle içinde barındıran film, ‘Çocuklara ve umuda’ adanıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Gizem Ertürk Yazıyor
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Güneşi Gördüm yazısına devam et