Pandora’nın Kutusu’nun Afişi Hazırlandı

Yeşim Ustaoğlu’nun yönettiği ve Tsilla Chelton, Derya Alabora, Övül Avkıran ile Onur Ünsal’ın oynadığı Pandora’nın Kutusu’nun afişi hazırlandı.
23 Ocak 2009′da Ustaoğlu Film tarafından vizyona çıkarılacak filmin konusu şöyle: İstanbul’un farklı bölgelerınde yaşayan, her biri diğerinden farklı sorunun ve hayat standardının içinde sıkışıp kalmış, birbirinden habersiz, tam anlamıyla orta yaş ve sınıfa mensup üç kardeş, bir gün doğup büyüdükleri Batı Karadeniz’in dağlarında bir yerlerde olan köylerinden gelen bir telefon ile bir araya gelir. Yaşlı anneleri Nusret Hanım kaybolmuştur.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pandora’nın Kutusu’nun Afişi Hazırlandı yazısına devam et
  • Lorna’nın Sessizliği

    Jean-Pierre Dardenne ile Luc Dardenne’nin yönettiği ve Arta Dobroshi, Jeremie Renier, Fabrizio Rongione ile Alban Ukaj’ın oynadığı Lorna’nın Sessizliği (Le Silence De Lorna – Lorna’s Silence), 28 Kasım 2008’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Bir eroinmanla anlaşmalı evlilik yaparak Belçika vatandaşlığına da geçen Lorna, yaptığı anlaşma gereği bu evliliği sona erdirip Belçika vatandaşlığına geçmek isteyen bir Rus ile evlenecektir. İlk bakışta plan kabûl edilebilir görünse de, iş Lorna’nın ilk kocasını öldürerek ortadan kaldırmaya gelince Lorna’nın dünyası alt üst olur.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • sadibey.com yazarlarının eleştirileri ve diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Lorna’nın Sessizliği yazısına devam et
  • Sinema İşaretlerinde Yeni Düzenleme

    Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre, ”aileyle izlenebilir” anlamındaki (A+) yerine (A) işareti getirildi. Daha önce, ”aile eşliğinde 7 yaş ve üzeri izleyici kitlesi içindir” olan (7+) işareti, “7 yaş altı izleyici kitlesi aile eşliğinde izleyebilir” şeklindeki (7A) olarak değiştirildi. Aynı düzenleme, 13 ve 15 yaşları için de yapıldı. Daha önce ise 13 Kasım tarihli Resmi Gazete’de 8. işaret olan (18+) “18 yaş ve üzeri izleyici kitlesi içindir” ibaresi eklenmişti. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Özay Fecht’ten Kamera Karşısında Oyunculuk Dersleri

    40 m2 Almanya filmi ile tanınmış ve dalında çesitli ödüller almış oyuncu Özay Fecht, derslerinde New York’ta eğitim aldığı Actors Studio’dan, Tom Cruise, Nicole Kidman, Juliette Binoche gibi starlara koçluk yapan, Susan Batson’in tekniğini kullanıyor. Daha fazla bilgi için: fechtoz@aol.com

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Özay Fecht’ten Kamera Karşısında Oyunculuk Dersleri yazısına devam et
  • Quantum of Solace, Orijinal Soundtrack’ı Çıktı

    Geçtiğimiz günlerde vizyona giren yeni James Bond filmi Quantum of Solace, film müzikleri ile karşımızda. Plâtin plâk ve Grammy ödüllü sanatçılar, Jack White ile Alicia Keys’in birlikte söylediği Another Way To Die adlı şarkı, Jack White tarafından yazıldı. 22 James Bond filmi Quantum of Solace’ın orijinal film müziklerinin yer aldığı bu albümdeki diğer şarkılar ise Casino Royal ve Independence Day filmlerinin müziklerini yapan David Arnold imzalı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Quantum of Solace, Orijinal Soundtrack’ı Çıktı yazısına devam et
  • Tsilla Chelton’a En İyi Oyuncu Ödülü

    Tsilla Chelton, 07 – 16 Kasım 2008 tarihleri arasında Fransa’da düzenlenen 28. Amiens Film Festivali’nde Yeşim Ustaoğlu’nun Pandora’nın Kutusu’ndaki rolüyle en iyi kadın oyuncu seçildi. Fransız yönetmen Maurice Failevic’in başkanlığında Meksika’dan oyuncu Arcelia Ramirez, Fransa’dan oyuncu Marie Vernalde, Kongo’dan müzisyen Ray Lema ve Cezayir’den eleştirmen Mohamed Bensalah’tan oluşan jüri Yeşim Ustaoğlu’nun yönettiği Pandora’nın Kutusu’ndaki bir alzheimer hastasını canlandırdığı rolüyle Tsilla Chelton’ı En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne lâyık gördü.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Öteki: Önüm Arkam Sobe

    Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın desteğiyle, TRT Ankara Televizyonu Belgesel Programları Müdürlüğü’nce hazırlanan Taha Feyizli’nin yönettiği Öteki: Önüm Arkam Sobe adlı altı bölümlük belgesel Ekim ayının sonlarında TRT ekranlarında seyirciyle buluşuyor. Araştırma, çekim ve post prodüksiyon çalışmaları iki yıl süren belgeselde, konunun uzmanları ve araştırmacılarla görüşüldü. En önemlisi; ihlâl, şiddet ve ayrımcılığa uğrayan mağdurlarla yüz yüze görüşülerek, onların yaşadıkları birinci elden belgelendi.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Öteki: Önüm Arkam Sobe yazısına devam et
  • Ulusal Bir Film ve Festivalin Bileşenleri Nelerdir?

    “Ulusal” kavramı her alanda olduğu gibi film festivallerinde de kendine yeni bir tanım arıyor. Çünkü ne zaman ulusal bir film festivalimiz sona erip ödüller açıklansa, ödüllerin yabancılara gittiğini fark eden sinemacılarımız, “Böyle şey olur mu?”, “Bu bir skandal!”, “Bir ulusal yarışmada yabancılar nasıl ödül alır!” diye başlıyor şikâyetlerini sayıp dökmeye. Takip eden birkaç gün içinde ortaya, “Türk filmi nedir?” veya “Bir filmi ulusal yapan şeyler nelerdir?” gibi cevaplanması gereken temel sorular soruluyor ama bu sorular da o sırada çıkan toza-dumana karışıp gidiyor. Sonra da sorun(lar) bir kez daha su yüzüne çıkıncaya kadar suyun dibine çöküyor. Bu yıl sorunu sinema yazarlarımızın sıcak tutması beklenir ama ülkemizde onlar da bu konuda oldukça kısa hafızalı!

    Yarışmalarda görev yapan jüri üyelerinin bir kısmı da bu sonuçlardan rahatsızdır. Hatta onlardan bazıları daha seçime başlamadan önce önlerine konan listedeki filmleri inceleyip bu rahatsızlıklarını festival yöneticilerine bile iletirler. Festival sorumluları ise durumu bildiklerini ama her şeyin eksik festival tüzüğüne uygun olduğunu söyleyerek kendilerini savunurlar. Filmler yarışmaya kabûl edilmiştir ve bu aşamada artık tüzük değiştirmek için zaman yoktur. Yapacak bir şeyi olmadığı kararına varan jüri de filmleri izlemeye başlar. Fakat bazı jüriler günlerce film izlerken oldukça kaynaşır. Geçmişte bu jürilerden bazıları sonuçlar açıklandıktan sonra oturup tüzükteki eksiklikler için festival yönetimine “tavsiye kararları” bile yazıp bırakmışlardır. Fakat bu kararlar nedense bir türlü dikkate alınmaz ve bu tüzükler bir türlü onarılmaz.

    Bu yazının asıl amacı kesin çözümler önermekten çok mümkün bazı varsayımlar ileri sürmek. Bunun için 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili birkaç maddesini okuyarak bazı ipuçları elde edebiliriz. Bu yasa, ülkemizdeki kötü uygulaması bir yana, evrensel birçok tanım ve uygulamayı barındırıyor. Yasada iki çeşit eser sahipliği (ve ortaklığı!) tanımı var. Bu tanımlara göre;

    1 – Bir eserin “manevi ve mali haklarının temel sahipleri” o eseri meydana getirendir. Sinema eserlerinde bunlar film yönetmeni, senaryo (ve diyalog) yazarı ile özgün müzik bestecisidir. Bu sayılanlar, eserin “birlikte eser sahileri”dirler.

    2 – Eserin “bağlantılı haklarının sahipleri” ise, eser sahiplerinin manevi ve mali haklarına zarar vermemek kaydıyla “komşu haklar”ın sahipleri -oyuncular- ile filmlerin kaydını gerçekleştiren film yapımcılarıdır. Filmlerin ilk tespiti gerçekleştiren film yapımcıları eser sahibinden ve icracı sanatçıdan mali hakları kullanma yetkisini devralma koşuluyla mali hak sahibidir.

    Bu kapsamda, önce birlikte çalışmaları doğal olan “ulusal” veya “yabancı” yaratıcılar ve yapımcıların aralarındaki manevi ve mali işbirliği ve orantıları saptamak, daha sonra da ulusal bir filmi (!) ve festivali (!) tanımlamak gerekiyor.

    “Ulusal” çerçeveleri on yıllar önce yapılmış Antalya ve Adana gibi festivallerimizin tüzüklerinin bu festivallerin artık yurt dışına taşma çabalarına yetmediği açıktır.

    Bu yüzden ilk sorun artık “ulusal” veya “uluslararası” bir festivalin “ne” olduğu sorusudur? Bu sorunun cevabı en çok kabûl gören ama tartışmaya en açık cevabı festivalin ulusal bir devletin fiziksel/coğrafi sınırlarına bağlı olarak cevaplanmasıdır.

    Fakat iş sanat eserine geldiği zaman orada biraz duraksamak gerekiyor. Burada birçok soru akla geliyor. Örneğin ulusal bir kültür ürünü olarak (!) bir “eser” ille de o ulusun kimliğini taşıyan bireyler tarafından mı üretilir? Öykülemeleri tamamen Anadolu’da geçen iki film düşünelim. Bunlardan birisinin yönetmeni Türk diğerinin ki ise Hollandalı olsun. Fark eder mi? Etmeyebilir. Çünkü festivallerimizde böyle karşılaşmalar oldu. Bu örneği daha da ileri götürebiliriz. Meselâ bir Hollandalı yönetmen, Anadolu’da geçen bir öyküyü bir “Türk” yönetmenden daha iyi anlatırsa ne olacak? Bu film ulusal bir kültürü temsil edemez mi? soruları filmlerin yaratıcıları üzerinden düşünerek arttırmak mümkün ama bu sorular çoğaldıkça ortalık daha da karışacak gibi duruyor. En iyisi halen yapılan bazı uygulamaları hatırlayıp karmaşayı biraz sadeleştirmek.

    Sadeleştirme sorunlarından birisi, filmlerin ulusal olup olmadıklarını yapımcıların üzerinden tanımlamaktan vazgeçmemiz olabilir. Bu kötü alışkanlığımızın iki sakıncası var. Birincisi, filmler çok fazla “mal/ürün” gibi algılanıyor ve bu oldukça yanlış/eksik bir görüş. İkincisi, filmlerin temel haklarının (devredilemez manevi haklar ve mali haklar) sahipleri zaten yönetmenler, senaryo yazarları ve müzik bestecileri. Yapımcılar filmlerin sadece bağlantılı ve mali haklarının sahipleri.

    Festivallerde en çok tartışılan konulardan birisi filmlerin yapımcı-ları-nın kim ve hangi oranlarda olduğu? Burada sürekli kısır bir yapım ortaklığı (yüzdesi) tartışmasına giriliyor. Oysa bu konuda Eurimages sinema fonunun bir uygulaması örnek alınabilir. Bilindiği gibi bir Eurimages filminde üç ayrı ülke çeşitli oranlarda katılarak bir filmi yapmak zorundadırlar. Bu ülkelerden birisi filmi Eurimages’da temsil eden ve filmin yapımına en çok % 80 oranında katılabilen “Delege Üye” ile filmin yapımına en az % 10’luk paylarla katılmak zorunda olan diğer (en az) iki “Katılımcı” ortaktır. Film yapımı öncesi işleyen bu mantık film yapımından sonra neden işlemesin? Büyük paya sahip delege üye/ülkenin filmi temsil edeceği açıktır. Peki film yapımına % 10 oranında katılımcı/ortak ortak üye ülke bu filmi alıp bir “Türk filmi” olarak katabilir mi? Katılım payı çok düşük oranda olan böyle bir filmin festivale katılmaması gerektiği açık. Bu oran ne olmalıdır sorusu burada bu yazıyı pek ilgilendirmiyor. Ama her festival komitesi “oranı” tartışıp bunu kendi tüzüğüne uygun bir dille yazabilir.

    Peki bir film ortak bir yaratı olduğu halde, filmin temel manevi ve mali haklarının sahipleri aynı ulusun kimlik kartını taşımıyorlarsa ne olacak? Yani üç yaratıcı kategoriden birisi, ikisi veya üçü “yabancı” olursa ne olacak? Bu durumda birkaç soru ve cevap üretmek mümkün. Örneğin;

    – Yaratıcılardan ikisi “yabancı” ise ürün ulusal ürün olarak kabûl edilmez, denebilir!

    – Ortak veya değil (örneğin delege üye) film yapımcısı ulusal dahi olsa, eğer filmin yaratıcılardan ikisi “yabancı” ise o film de “ulusal” kabûl edilmez, denebilir!

    – Filmin yapımcısı “yabancı” ama iki yaratıcısı “ulusal” ise film ulusal bir ürün olarak kabûl edilebilir. Fakat yapımcı ve diğer yaratıcı kendi kategorilerinde yarışmaya alınmayabilirler!

    – Yaratıcılardan birisi “yabancı” ise film bir “ulusal ürün” olarak kabûl edilebilir ama “yabancı” yaratıcı kendi kategorisinde yarışmaya alınmaz, denebilir..

    Sorun sadece sektöre de sorarak bir beyin fırtınası yapmak ve çıkan sonuçları tüzüğe yazmak…

    (Bu yazı, yazarı ve alındığı yayın yeri belirtilerek, dileyen herkes tarafında izinsiz olarak yayınlanabilir veya bir kısmı alıntılanabilir.)

    (25 Kasım 2008)

    Hüseyin Kuzu
    Senarist / Öğr. Gör.
    Sine – Sen Eğitim ve Araş. Dai. Bşk.