Hepimiz Mustafa’yız

Önce Can Dündar’ın “Mustafa”sının kapalı gişe gösterilmesi, şimdi de Gani Müjde’nin “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok”, “Tek yol kayıtsız şartsız tam bağımsızlık” gibi fikirlerini savunan ve “Atatürk olmasaydı?” ve “Kurtuluş Savaşı yapılmasıydı?” sorularının cevabını arayan “Osmanlı Cumhuriyeti”nin gördüğü inanılmaz seyirci sayıları, “Beni hatırlayınız” diye vasiyet eden Atatürk’e layık insanlar olmaya çalıştığımızı dosta düşmana bir kere daha kanıtladı. Atatürk sevgisi ve Atatürk özlemi sinema salonlarından adeta taşarak tüm Türkiye’ye yayıldı. Kurucu Baba’mızın eserlerine insanlarımızın her zaman, her yerde ve her koşulda sahip çıkmaya kesin kararlı olduğu bir kere daha ortaya çıktı. Milyonlarca insanımız böylece bir kere daha, henüz kendisine layık bir şekilde beyazperdede anlatılamayan, Atatürk’e verdiği değeri ve önemi bir kere daha dile getirmek istedi. Atatürk’ün askerlerini konu alan Nesli Çölgeçen’in “Son Buluşma”sıysa ne yazık ki onca tanıtıma ve duyuruya rağmen yeterince izleyicinin ilgisini çekmedi.

“Mustafa”da Atatürk’ün çevresinde onun ayarında hiç kimse olmadığını gördük. Zaten Türkiye’de devlet yönetiminde çapsızlık ve dar görüşlülük O’ndan sonrasının genel özelliği olmuştur… Örnek vermek gerekirse Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra hiçbir yurt dışı seyahat yapmayan Atatürk eğer Hindistan’a kadar gidip Taç Mahal’i (*) ziyaret etseydi mutlaka ve mutlaka bu insan eserinin eşsizliği, benzersizliği, yüceliği, zarifliği ve büyüleyiciliği karşısında aşka gelir, duygulanır ve hiçbir zaman unutulmayacak, özlü birçok söz sarf ederdi. Oraya kadar gidip, Taç Mahal’i ziyaret edip, böyle insan elinden çıkma bir dünya harikasının ezici gücü karşısında hipnotize olmamak, etkilenmemek, duygulanmamak mümkün mü? Taç Mahal’e giden Atatürk olsaydı bu ölümsüz eser karşısında günlük politikanın kısır gündemini mutlaka bir yana koyardı.

(*) Aşk ve sevda uğruna dikilmiş en güzel anıtkabir olan Taç Mahal günümüzden 355 yıl önce 1653’te tümüyle tamamlandı. Taç Mahal Mimar Sinan’ın öğrencilerinin eseridir.

Not: Bu yazının ana fikrini veren ve hepimizi her zaman aydınlatan bilge insan Atilla Dorsay’a çok teşekkür ederiz.

(26 Kasım 2008)

Hakan Sonok

Hakan.sonok@tr.net