Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

The Monkey

Osgood Perkins’in yönettiği ve Theo James, Elijah Wood, Osgood Perkins ile Tatiana Maslany’nin oynadığı The Monkey, 21 Şubat 2025’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Filmartı Film tarafından vizyona çıkarıldı.
İkiz kardeşler Hal ve Bill, küçük yaşta, çocukluklarında karşılaştıkları lanetli bir oyuncak maymunun hiç peşlerini bırakmadığını keşfederler. Bu oyuncak maymun, onu eline geçiren her kişiye dehşet ve ölüm getirirken, kardeşler hem geçmişlerinin bilinmeyen karanlık sırlarıyla, hem de bu uğursuz mirasla mutlaka yüzleşmek zorundadır. Yıllar sonra tekrar bir araya geldiklerinde, masum bir çocuğun hayatını kurtarmak için bu lâneti durdurmaya çalışırlar.

  • Basın Bülteni
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb

The Monkey yazısına devam et

En Değerli Hediye

Michel Hazanavicius’un yönettiği ve Dominique Blanc, Gregory Gadebois, Denis Podalydes ile Serge Hazanavicius’in seslendirdiği animasyon film En Değerli Hediye (La Plus Précieuse Des Marchandises – The Most Precious of Cargoes), 03 Ocak 2025’de Bir Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Zorlu savaş şartlarında hayatta kalmaya çalışan bir oduncu ve eşinin hayatı. Savaşın hayatları yıkıp geçtiği zorlu bir dönemde ormanın derinliklerinde yaşayan bir aile şans eseri bir bebek bulur. Çiftin kurtardığı bebek hem onların hem de yollarının kesiştiği bütün insanların hayatlarını geri dönülemez bir şekilde değiştirecektir.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

En Değerli Hediye yazısına devam et

Kutsal Damacana 5: Zombi, 17 Ocak’ta Sinemalarda

Türk sinemasının en komik serilerinden biri olarak kabul edilen ve merakla beklenen Kutsal Damacana 5: Zombi filminin afişi görücüye çıktı. Başarılı komedyen Şafak Sezer’in ‘Papaz Fikret’ karakterini canlandırdığı efsane serinin yeni filmi Kutsal Damacana 5: Zombi’in çekimlerinde toplam 2000 kişi zombi makyajıyla hazırlandı. Sete özel olarak getirilen makyaj ekibi filmin bir sahnesi için bir günde tam 300 oyuncuyu zombiye çevirdi. 17 Ocak 2025′de vizyona girmeye hazırlanan filminde, Fikret, Asım ve Artin, ezeli düşmanları İblis’in kurduğu yeni bir oyunla mücadele edecek. Ekip bu kez İblis’in dünyaya yaydığı virüsle oluşturduğu zombi ordusuyla savaşacak.

  • Basın Bülteni
  • Teaserı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Yanlışlıklar Çağı: Babygirl

Başlığa “Yanlışlıklar çağı” mı, “Yalnızlıklar çağı” mı yazsaydım diye çok düşündüm, hatta yal(n)ız(lış)lıklar gibi karışık bir sözcük yazmayı bile…

Teknolojiyle birlikte robotik yaşama geçince (kalifiye olmayan) insanların büyük çoğunluğu işsiz kalacak; kalifiye olanlarınsa işleri azalacak ve boş zamanları artacak. Ancak öyle bir yaşama alışkın olmayan günümüz insanı ister istemez bunalıma girecek ve çıkışı (çözümü) kendi yaşamında arayacak; tıpkı zengin olan önce evini, arabasını sonra da eşini değiştirirmiş ya, öyle… CEO düzeyindeki yönetici Romy (Nicole Kidman), stajyer olarak işe giren Samuel (Harris Dickson) ile fantezi ağırlıklı ilişkiye başlar. Bence, bir heyecan aramaktadır, birçok eleştirmene göre de kocası Jacob (Antonio Banderas) ile evlilikleri başından beri sağlıksızdır, iki çocukları olmasına rağmen.

Filmin ana konusu, yeni kuşağın gerek toplumsal gerekse siyasal erke rağmen düşündüklerini hayata geçirebilmeleridir de aynı zamanda. Bir insan neden fantezi, hem de cinsel fanteziler arar? Bir de “aşağıla(n)ma” konusu var. İki âşık (!) birbirini önce tartıyor ama sonra aşağılıyor. Acaba kim daha güçlü, kim daha yetkin, kim daha direngen?

Belli bir kuşağın anlayamayacağı, anlasa bile kabul edemeyeceği sorunlar yumağı… Herkes farkında birbirleriyle aralarındaki ilişkinin, ama kimse sesini çıkartmıyor, kendileri de yokmuş gibi davranıyor. Sahi, sizce neye varır bunun sonu?

Sosyokültürel, sosyoekonomik, sosyoteknolojik değişimin kimi nasıl ve ne kadar etkileyeceğini tartışan film, bir yanıyla çok ilginç ve merak uyandırıyor, diğer taraftan da alabildiğine tutucu kesimler tarafından yerden yere vurulabilir.

Oyunculukları beğendim, sadece Kidman, yüzünü o kadar çok gerdirmiş ki mimik kalmamış yüzünde, ne gülümseyebiliyor ne de hayret edebiliyor. Oyuncular “güzelleşmek” yerine yaşlarını yaşasalar da izleyiciyi üzmeseler keşke.

24 Ocak 2025’ten başlayarak gösterimde…

(06 Ocak 2025)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Aşkın İzi

Nick Cassavetes’in yönettiği ve Sydney Taylor, Chase Stokes, Hannah Kepple, Alexander Ludwig, Paul Johansson, Natalie Alyn Lind ile Ella Balinska’nın oynadığı Aşkın İzi (Marked Men), 31 Ocak 2025’de Chantier Films dağıtımıyla Chantier Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Tıp öğrencisi Shaw, asi bir dövme sanatçısı olan Rule’a onu gördüğü ilk andan beri aşıktır. Ancak Rule, Shaw’a hiç o gözle bakmamıştır. İtiraflarla dolup taşan unutulmaz bir gece yaşadıklarında, aralarındaki ilişkiyi sorgulamalarına karar verirler. Bu birbirine zıt iki karakter büyük bir aşk mı yaratacaklardır, yoksa birbirlerinin hayatını etki altına alıp zindana mı çevireceklerdir?

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Aşkın İzi yazısına devam et

Dönüş (Yönetmen: Uberto Pasolini)

Uberto Pasolini’nin yönettiği ve Ralph Fiennes, Juliette Binoche, Charlie Plummer ile Marwan Kenzari’in oynadığı Dönüş (The Return), 31 Ocak 2025’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Kral Odysseus, Truva Savaşı’ndan dönmüştür ama o yokken krallığında çok şey değişmiştir. Karısı Penelope kendi evinde tutsaktır ve kral olabilmek için yarışan talipleri peşini hiç bırakmamıştır. Oğulları Telemakhos, onu engel olarak gören bu taliplerin karşısında ölümle yüz yüzedir. Odysseus da değişmiştir, savaş onu çok yıpratmıştır, ancak her şeyi geri kazanmak için içindeki gücü yeniden bulmak zorundadır.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Dönüş (Yönetmen: Uberto Pasolini) yazısına devam et

Buz Gibi Yataklar

Robert Eggers’in Alman dışavurumculuğunun sinemadaki önemli temsilcilerinden Friedrich Wilhelm Murnau’nun 1922 yapımı sessiz klasiği ‘Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi – Eine Symphonie des Grauens’e el atmasını uzun zamandır bekliyorduk. Bram Stoker’ın ünlü ‘Dracula’ mitinden yola çıkmış özgün metni henüz 17 yaşındayken sahnelemiş olan genç sinemacı, sağlam bir bütçe ve göz alıcı bir oyuncu kadrosu ile ne zamandır hayalini kurduğu projesini hayata geçirmiş.

Werner Herzog’un 1979 yapımı denemesinin ardından ‘Nosferatu’nun bu şimdilik üçüncü çevirimi, zifiri karanlık beyazperdede yavaş yavaş ortaya çıkan siluetler ile açılıyor. Sinemacı gözlerimizi karanlığa alıştırmak istemiş, hatta yerinde deyimle ‘karanlığın kendisini görmemizi’ arzu etmiş. Buz gibi yatağından fırlamış güzel Ellen (Lily Rose-Depp) rüyalarına dalan koruyucu meleğine seslenmektedir: ‘çağrımı duy, herşeyi yık, gel bana’. Sonsuz karanlıktan uyanan varlığın silueti özgün klasik anlatıdan farklı olarak duvarlara yansımıyor ama tül perde üzerine düşen gölgesi genç kadının arzularını şaha kaldırmaya yetiyor. Baba baskısı altında cinselliği ile tanışamamış olan Ellen, yakışıklı kocası Thomas’ı (Nicholas Hoult) bulduğunda herşeyin düzeleceğini ummuş ancak balayı dönemi çok kısa sürmüştür. ‘Gündüz Güzeli’ Séverine misali bedensel arzularının gizini süren genç kadının yolu, Karpat dağlarındaki tekinsiz malikanesinden Almanya’nın Wisburg kentine doğru cehennemi bir yolculuğa çıkan vampir Orlok (Bill Skarsgård) ya da nam-ı diğer kont Drakula ile kesişecektir.

Eggers açılıştan başlayarak özgün metni kadın karakter ve cinsel dürtüleri üzerinden yorumlamayı seçiyor, eril düzenin baskısı altında yaşayan Viktorya çağı kadınlarının cinsel özgürlük çığlıkları üzerinden ilerliyor. Genç kadın bulutlar arasından sıyrılan ay ışığının karanlığı bir nebze yırttığı gecelerde ona hükmeden gücün Tanrı olmadığının farkındadır. Vücudunda süründüğünü hissettiği, rüyalarına esir alan arzuları ‘o benim utancım’ olarak adlandırsa da çok geçmeden bunun kendi doğası olduğunu ve tabiatın açlığını temsil ettiğini idrak ediyor. Buna paralel olarak, Eggers vampir kontu çürümüşlük izleri taşıyan bedenine karşın, tüm çıplaklık ve eril cinselliği ile bıyıklı maço bir Doğu Avrupalı olarak resmediyor. Sinemacının ilk filminden beri kader yoldaşlığı yaptığı dahi görüntü yönetmeni Jarin Blaschke’nin dönemin koyu kasvetini görselleştirme çabası bir kez daha parmak ısırtıyor. ‘Cadı / The Witch’in baskıcı gri tonları, ‘Deniz Feneri / The Lighthouse’un klostrofobik siyah-beyaz atmosferi aşılıyor; ‘Kuzeyli / The Northman’in kasvet ve kıyametinin çıtası daha da yükselerek karanlığın saf ilkelliği has sinemanın görsel mükemmelliği ile buluşuyor.

Bunca övgünün ardından bir başyapıt çıkmıyor ama. Eggers’in ilk bölümde kurduğu dünya ve bedenin tutkularını eşelediği ilginç başlangıç, gereksiz yere uzatılmış ikinci bölümde ‘Şeytan /The Exorcist’ sularına çark eden Hollywoodvari bir vampir avcısı öyküsüne meylediyor. Ellen önce bir nevi yetişkin Regan’a, ışığa kavuştuğumuz final sahnesinde ise kendi doğasının kurbanına dönüşürken, patriyarkal düzen derin bir oh çekmiş oluyor.

(04 Ocak 2025)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Cehennem Deliği: Böyle Küçük Şeyler

İzlediğiniz filmi sorarlar: “Beğendin mi?” Kimi zaman verilebilecek bir cevap yoktur bu soruya. Beğenmişsinizdir, ama bir şeyler sizi rahatsız etmiştir. Beğenmemişsinizdir, ama o kadar çok şey yaşadıklarınızla örtüşmüştür ki… Film, beğenip beğenmemenizin ötesinde duygular yüklemiştir ve nefesiniz kesilecek gibi olmuşsunuzdur.

Claire Keegan, çok okunan, etkileyici romanından Enda Walsh ile senaryosunu yazdığı “Small Things Like These”i yönetmen Tim Mialants çekmiş. Film, aslında İrlanda’da, 1980, hatta 1990’larda da hâlâ yaşayan Magdelene Çamaşırhaneleri’nin duygusunu yansıtıyor.

Küçük ve tutucu bir kasabada, eşi ve beş kızıyla, diğerlerinden ekonomik olarak çok daha iyi koşullarda kömürcülük yapan Bill Furlong (Cillian Murphy), son zamanlarda epey dalgındır. İstemediğini haykıra haykıra ağlayarak söyleyen küçük bir kızın manastıra zorla sokulduğunu görmüştür. Kasabada yaşananların duyulmaması pek mümkün değildir, ama kimse de bu konuyu dillendirmeye yanaş(a)maz.

İlginç bir film “Böyle Küçük Şeyler”, bir yargıda bulunmuyor, konuyla ilgili kimsenin yorumuna da yer vermediği gibi doğrudan bir mesaj da vermiyor.

İzleyici ne anladıysa o…

Bir kere, baştan filmin içine çekiliyorsunuz… Tam Noel zamanıdır, insanlar yeni bir yılın başlangıcından önce Christmas’ta, birbirlerine yeni armağan almak ya da gelecek armağanları ummaktayken, seyirci araya girer ve hiç karışmadan, sormadan yaşananları izler. Kış günlerinin kısa ve karanlık günlerinde her şey ürperticidir. Mialants, bilinçli olarak izleyiciye “röntgencilik” yaptırır, amacı düşünmesini sağlamak ve kimsenin söyleyemediği toplumsal gerçekliklerin fark edilmesidir.

Başlığa “Cehennem Deliği” sözünü kasıtlı olarak çıkarttım, çünkü yaşananlar hepimizin içinden çıkamadığı gerçekten önemli sorunlara değiniyor. Benzer durumları bizim ülkemizde de haberlerde izliyorsunuz, oradaki gibi burada da egemen erk böylesi adil olmayan, hukuksuzluklardan yararlanmayı tercih

ediyor. Çocuk gelin dediğimiz, erken evlendirilen (ya da filmdeki gibi tecavüz sonucu eve sokulmayan) kızların doğurdukları çocukların ruhlarını nasıl etkilediğini ve çıkan sonuçlara katlanmanın mümkün olmadığını günü birlik davranan iktidarların düşünmesini kimse beklemiyor.

Tim Mialants, yalın bir dil tutturmuş, hiçbir şey söylemeden çok şey anlatıyor. Cillian Murphy (Bill Furlong) ve anne rolündeki Eileen Walsh (Eileen Furlog), tabii rahibe rolündeki Emily Watson (Sr. Mary) gerçekten başarılı… Tüm bunların ışığında film inanılmaz etkileyici ve sadece kendi yaşamınızı değil, tüm insanlığın (savaşları da katmalı içine) geleceğini seriyor gözler önüne.

02 Ocak 2025’ten başlayarak gösterimde…

(04 Ocak 2025)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Yeni Yılın İlk Filmi Tur Rehberi’nin Galası Kahkahalar Eşliğinde Gerçekleşti

BKM’nin yeni filmi Tur Rehberi’nin galası geçtiğimiz akşam Levent Paribu Cineverse Kanyon Sineması’nda gerçekleşti. Film ekibi gösterim öncesinde basının sorularını yanıtladı. Cem Gelinoğlu, “Yılın ilk filmi bize nasip oldu 01 Ocak’ta sinemalardayız. Üzerinde buram buram emek olan bir film. Bir kolektif zeka ürünü yaratmaya çalıştık.”, Eda Akalın, “Senaryoyu aldığımdan beri çok heyecanlıydım. Cem ile çalışmayı da oldum olası çok istedim. Bütün set sürecinde birçok şey öğrendim ve çok eğlendim.” ve Engin Türkoğlu, “Benim ilk filmimdi, çok mutlu oldum, bir sürü şey öğrendim. Muharrem karakterini canlandırıyorum, turun şoförü benim.” dedi.

  • Basın Bülteni
  • Gala görüntüleri için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Yeni Yılın İlk Filmi Tur Rehberi’nin Galası Kahkahalar Eşliğinde Gerçekleşti yazısına devam et

Vampir Filmlerinin Atası Kabul Edilen Nosferatu’nun Yeni Versiyonu, Paribu Cineverse Akasya’daki IMAX Ön Gösteriminde Yoğun İlgiyle Karşılaştı

Vizyonun merakla beklenen filmlerinden Nosferatu, korku filmi tutkunlarının beğenisini kazanmaya hazırlanıyor. Senarist ve yönetmenliğini Robert Eggers’in üstlendiği, Bill Skarsgård, Nicholas Hoult, Lily Rose Depp ve Aaron Taylor Johnson gibi isimlerin oyuncu kadrosunda yer aldığı, vampir filmlerinin ilk örneği kabûl edilen 1922 tarihli erken dönem sinema korku klasiği filmin yeniden çevrimi Nosferatu’nun vizyon öncesi Paribu Cineverse Akasya’daki IMAX ön gösterimi seyircinin yoğun ilgisiyle karşılaştı.

Kara Torba Operasyonu

Steven Soderbergh’in yönettiği ve Cate Blanchett, Michael Fassbender, Marisa Abela ile Tom Burke’un oynadığı Kara Torba Operasyonu (Black Bag), 18 Nisan 2025′de UIP Filmcilik dağıtımıyla Universal Pictures tarafından vizyona çıkarıldı.
Gizli ajanlar George Woodhouse ve eşi Kathryn, Kathryn’in aniden vatana ihanetle suçlanmasıyla kendilerini siyasi bir fırtınanın ortasında bulurlar. Hem eşine hem de ülkesine koşulsuz sadık olan George için bir iç çatışma başlar. İddiaların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmaya çalışırken, sadakatinin gerçekte kime olduğuna, sevdiği kadına mı yoksa hizmet etmeye yemin ettiği ülkeye mi karar vermesi gerekir.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Korkut Akın Yazıyor

Kara Torba Operasyonu yazısına devam et

İki Kadın İki Film: Kutsal İncirin Tohumu ve Maria

Erkek egemen yapı yıllar, yüzyıllar boyu kadını hep ikinci sınıf olarak görmüş, küçümsemiş ama başarısından da hep gurur duymuş. Bu hafta (denk geldi, aynı gün izledik) iki ayrı kadını, iki ayrı dünyayı, iki ayrı ruhu karşılaştırabilme olanağı bulduk.

Çehov: “Sahnede silah varsa, patlamalı”

İlki Kutsal İncirin Tohumu (The Seed Of The Sacred Fig), yönetmen Muhammed Resulof’un belgeselmiş izlenimi verecek denli güçlü, ama kurgu; öyle ki oyuncularından yapımcılarına kadar kimsenin festivallere katılmasına izin verilmeyen bir İran filmi. Başörtüsünü çıkardığı için hunharca katledilen, bütün dünya için bir simge olan Mahsa Amini protestolarıyla başlıyor. Kimsenin ummadığı kadar büyük bir tepki doğuran İran’da bile kadınları günlerce sokaklara döken ve iktidara acımasız, orantısız güç kullandıran eylemler filmin ana eksenini oluşturuyor.

Biri üniversite, diğeri lise öğrencisi iki kızı olan ve yargıçlığa terfi eden adamın, İman (Missagh Zareh) eşi ve çocuklarıyla yaşadıkları… Dini, ahlâki, siyasal, sosyal hiçbir kalıba sığmayan, ama sırf daha rahat yaşayabilmek için her türlü hukuk dışı kararı vermekten (en azından çekinmemesi öğretilmiş) çekinmeyen yargıca bir silah verilir, olası tehditlere karşı.

Filmin asıl kahramanı anne. Soheila Golestani (Necmiye) tipik annelik içgüdüsüyle çocuklarını ve tabii, eşini korumak için her şeyi yapabilecek bir kadın. Öyle de oluyor. Üniversite öğrencisi Rezvan (Mahsa Rostami) daha bir bilinçlidir, yurtta kalan arkadaşıyla birlikte ucundan da olsa protestolara katılır. Evde kalmasını sağlar, yaralandığında eve getirip bakımını sağlar. Küçük kardeş Sana (Satareh Maleki) çok sevdiği ablasının yanında olur hep. Kızlarını kıramayan anne yaralanan ve tutuklanan arkadaşlarının durumunu öğrenmek için birilerini bulmaya, araya sokmaya çabalıyor; kocasının haberi olmadan kızlarının gönlünü rahatlatmaya çalışıyor.

Yargıç İman, silahı kaybolup da bulamayınca arkadaşlarından kızlarını ve eşini sorgulamalarını ister. Polis, her zaman polistir ve hiç de arkadaşça davranmaz onlara. Baba, durum giderek kötüleşip de bilgileri internete sız(dırıl)ınca ailesini köyüne götürür ve kendisi sorgulamak ister. (Burada güçlü ve güzel bir detay var: girdiği bakkalda kendisini tanıyanlar telefona sarılıp ifşa etmeye çalışırlar.) Anne, hem eşini hem kızlarını korumak için kaybolan silahı kendisinin alıp dereye attığını itiraf (!???) eder. Kızlar da, annelerini korumak amacıyla kendilerinin aldığını iddia ederler.

Yargıç, iki arada bir derede kalmış ve çıldırmıştır; o çok sevdiği çocuklarını öldürmek isteyebilecek denli gözü dönmüştür.

Ego, gurur ve haklı bir ün!

Efsanevi soprano Maria Callas’ın son dönemini ala alan filmi Steven Knight’ın senaryosundan Pablo Larraín çekmiş. Dünyaca ünlü sopranonun sesini, bağlı olarak da ününü kaybetmesi Callas tarafından da kabûl edilebilecek bir şey değildir. Ancak gururlu ve kararlı Callas çevresindekilere bunu hissettirmemeye çalışır.

Benim Jacqueline Kennedy Onassis’e benzettiğim Angeline Jolie, Callas’ı başarıyla (sesi konusu küçük bir soru işareti, ağzı senkron olsa da gerçek Callas’ın sesi kullanılmış sanki, iki sesin farkı fark edilebiliyor) canlandırıyor. Mağrur sopranonun çevresini hiç umursamayan, ama ününe toz kondurmaz tutumu filmin ana izleği… İki yardımcısı var yanında Callas’ın, Ferruccio

(Pierfrancesco Favino) ve Bruna (Alba Rohrwacher). İkisi de canla başla korumak için ünlü sopranonun yanında… Bir de uzatmalı sevgilisi var Callas’ın, evli olsa da dünyanın en zengin insanlarından, memleketlisi Aristotle Onasis. Haluk Bilginer’in fizik olarak da benze(til)diği Onasis rolünde gerçekten çok başarılı olduğu hemen tüm eleştirmenlerin ortak görüşü.

Her şey bir yana… “Maria”da sadece Maria Callas’ın yaşamı değil, bir kadının onurlu, mağrur, ama aşka yenik yaşamı yansıyor beyazperdeye.

10 Ocak 2025 / 21 Şubat 2025’ten başlayarak gösterimde…

(03 Ocak 2025)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Yahuda

Anastasia Budakva’nın yönettiği ve Derya Şen Akbacak, Mustafa Koçak, Zeynep Çil, Nevide Çiçek ile Pelinsu Yılmaz’ın oynadığı Yahuda, 24 Ocak 2025’de CJ ENM dağıtımıyla Mert Yapım Medya – Dat Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Kenan eşi Başak’ı onun en yakın arkadaşı olan Gizem ile aldatmaktadır. Gizem daha fazla dayanamaz ve bir büyücüye gider. Yahuda cinlerini Kenan ile Başak’a musallat eder. Annesi ve kardeşleri Başak’ı korumak için bir araya gelince Başak, ailesi ile kendisi arasında bir seçim gecesi yaşayacaktır. Gerçekler Gizem için ortaya çıkacakken insan kemiklerini kutsal kabul eden Yahuda cinleri acımasız olacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Yahuda yazısına devam et

20. Köprüde Buluşmalar Kısa Film Atölyesi İçin Başvurular Açıldı

15 – 17 Nisan 2025 tarihleri arasında 20. kez düzenlenecek Köprüde Buluşmalar kapsamında gerçekleştirilecek Kısa Film Atölyesi’nde, kısa film senaryolarının geliştirilmesi, Türkiye’de kısa film yapımının desteklenmesi ve projelerin uluslararası platformlarda yer alması amaçlanıyor. Atölyeye, geliştirme aşamasında olan ve süresi en fazla 20 dakika olarak planlanan kısa metrajlı kurmaca veya belgesel projeler başvurabiliyor. Mart ayı boyunca yoğun bir eğitim programının uygulanacağı atölyeye en fazla 4 proje seçiliyor.

20. Köprüde Buluşmalar Kısa Film Atölyesi İçin Başvurular Açıldı yazısına devam et

Kayara

Cesar Zelada’nın yönettiği ve Naomi Serrano, Nate Begle ile Charles Gonzales’in seslendirdiği animasyon film Kayara, 24 Ocak 2025’de Bir Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
16 yaşındaki Kayara’nın kaderinde İnka İmparatorluğu’nun ilk kız resmi elçisi olmak vardır. Kayara, İnka İmparatoru’nun huzurunda ilk kez Elçi Yarışı’na katıldığında bir erkek gibi giyinir. Gerçek kimliği ortaya çıktığında cezalandırılmanın eşiğine gelse de çocukluk arkadaşı olan Prens Huscar kendisini destekler. Prens Huscar, Kayara’nın macerasına yardımcı olmak için kadınların Çaski Elçileri’ne katılmasına izin veren bir kanun çıkartır.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Kayara yazısına devam et