04 – 06 Şubat 2022, Hafta Sonu (Weekend) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar
Ferhan Baran Yazıyor: İnsan İnsanın Kurdudur
Amerikan yazını ve Hollywood sinemasının gözde türü ‘kara film’ (ya da Fransızca aslıyla ‘film noir’) iki dünya savaşı ve büyük bunalım ile şaftı kaymış insanlığın içinde bulunduğu derin çürümüşlük halini yansıtır. İnsan ruhunun kapkaranlık dehlizlerinde dolaşmayı seven Guillermo del Toro’nun türle buluştuğu son filmi ‘Kâbus Sokağı / Nightmare Alley’yi çok başarılı bulduğumu baştan belirtmek isterim. Dünyanın tüm kötülüklerini bir ayna misali … Devamı… »
Ferhan Baran Yazıyor: Sessiz Çığlık
78. Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan ödüyle dönen Audrey Diwan imzalı ‘Kürtaj / L’Evénement’ çağdaş sinemanın yükselen kadın filmlerinin son başarılı halkası. Fransız kadın yönetmen, 1940 doğumlu yazar Annie Ernaux’nun yarı özyaşamsal aynı adlı romanından yola çıkmış. 60’lı yılların başlarında Fransız taşrasında (hikâye Angoulême’de geçiyor) edebiyat eğitimi alan 23 yaşındaki Anne beklenmedik hamileliğini … Devamı… »
Kendine Ait Bir Ada
Virginia Woolf’un manifesto metni ‘Kendine Ait Bir Oda’, yazın dünyasından yola çıkarak kadınların neden erkekler kadar yaratıcı olamadığını tartışır. Ve şöyle seslenir kadınlara: ‘Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!’
Hayatın gündelik akışı üzerine kırılgan yaklaşımı ile tanıyıp sevdiğimiz Mia Hansen-Løve imzasını taşıyan ‘Bergman Adası / Bergman Island’ birlikteliklerini sürdüren ikisi de yönetmen çiftin hikâyesi üzerine serbest vezin bir çalışma. Parisli kadın sinemacının kendisinden 15 yaş büyük olan Fransız sineması auteur’lerinden Olivier Assayas ile 2016’da noktalanmış uzun bir birliktelikleri ve bu ilişkiden dünyaya gelmiş bir kızları olduğunu biliyoruz. Kendisi hikâyenin tümüyle özyaşamsal olmadığını ifade ediyor bir söyleşisinde. Ancak belki de özyaşamsalı da aşıyor film ve bir kadın sanatçının geçmişini ve geleceğini sorguladığı yaratım egzersizine dönüşüyor.
Amerikalı yönetmen çiftin, yedinci sanatın efsanevi yaratıcılarından Ingmar Begman’ın 89 yaşında ölümüne kadar yaşamının tam 46 yılını geçirdiği Baltık Denizi üzerindeki Fårö adasına gelişleri ile başlıyor her şey. Çiftin daha fazla tanınan bireyi Tony (Tim Roth) son filminin gösterimi için adada konuşlanmış bulunan Bergman topluluğunun daveti için adaya indiklerinde onları yörenin sakin ve kusursuz sadeliği karşılıyor. Gösterimler, konferanslar, bisiklet gezintileri ve Bergman safari turuyla geçen saatler dışında çiftin amacı yeni filmlerinin senaryosu üzerine kafa yormaktır. Bergman’ın ‘Bir Evlilikten Sahneler’i çektiği döşekte yatar çiftimiz ancak yazmak için ayrı mekânlarda çalışırlar. Yazmakta zorlanan Chris (Vicky Krieps) her bir köşenin Bergman’ın olağanüstü kültürel mirası ile çevrildiği bir ortamda, yöre sakini genç sinema öğrencisi ile birlikte adanın öteki yüzünü keşfe çıktığında, geçmişi, bugünü ve geleceğini mercek altına yatıracak, gerçek ile kurgu arasındaki çizgi giderek bulanıklaşırken yönetmen çift birbirinden uzaklaşmaya başlayacaktır.
Filme baskın bir karakter olarak damgasını vuran Bergman’ın adası, ikonik yönetmenin yaşayan anıları ile doludur. Oraları 1961’de ‘Aynanın İçinden’i çekerken keşfettiğini ve ilk görüşte doğasına aşık olduğunu, Lauter’deki evini, ada sakinleri ile arasındaki gizlilik anlaşmasını öğreniriz. Düzenli olarak 35 mm film izlediği küçük projeksiyon odasını, oturduğu koltuğu, müze olarak korunmuş evini, kişisel eşyalarını tanırız. Özel hayatına gelince, 5 kez evlilik yaptığını ve bu birlikteliklerinden ilgisiz kaldığı 9 çocuğun dünyaya geldiğini öğreniriz. Chris çok sevdiği sanatçının özel yaşamında sanatında olduğu denli acımasız olduğu gerçeği ile yüzleştiğinde, ona 42 yaşında 25 film çekmiş olduğu, yanı sıra bir sürü oyun sahneye koyduğu, çocuk bezi değiştirirken bunları başaramayacağı hatırlatılır.
İlk bir saatlik bölümü Bergman üzerine yoğun referanslar barındıran film, sanıldığı gibi efsanevi yaratıcı üzerine bir çalışma değil. Bergman’ı yücelten ya da yapmadıkları için eleştiren bir film hiç değil. Bergman Chris için bir teselli kaynağı, bir nevi sığınak olarak kalmaya devam edecek, ancak tanıklıkları onun kendisini keşfetmesine yol açacaktır.
Filmin ikinci bölümü Chris’in yazmakta olduğu senaryo üzerinden gelişiyor. Yirmili yaşlarının sonlarındaki yönetmen Amy (Mia Wasikowska), bir arkadaşının düğünü için geldiği Fårö‘de yıllar önce yollarını ayırdığı ilk gençlik aşkı Joseph (Anders Danielsen Lie) ile karşılaşır. Birbirlerine olan tutkularının ateşi sönmemiştir. Ama ‘hayat böyledir işte’, bir şeylerin zamanı geçmiştir ve yeni hayatları yeniden birlikte olmaları için engellerle doludur. Hikayesine bir son aramaktadır Chris. Bu arayış aslında kendi geleceğini de belirleyecektir. Fårö artık onun adası olmuştur.
‘Bergman Adası’ bir kadının, bir kadın sanatçının yaratım süreci üzerine benzersiz bir deneyim. Hayat ile kurgunun iç içe geçtiği filmde Chris yönetmenin alter ego’sudur. Bergman’ı ürkütücü bir referans olarak bellemiş Amy ise Chris’in anılarından beslenmiş alter ego’su olarak beliriyor. Hikayeye noktayı ise kendine ait köşesinde yaşamını gözden geçiren Hansen-Løve koyacaktır. Bu güzelim uğraş ise Kuzeyli lirik bir ezgiyle ‘Vem kan segla’ ile son buluyor. Şöyle diyor İsveç halk şarkısının sözleri:
‘Kim rüzgar olmadan denizlere açılabilir
Kim küreği olmadan kürek çekebilir
Kim sevgilisine hoşça kal diyebilir gözyaşı dökmeden
Ben rüzgar olmadan denizlere açılabilirim
Ben küreğim olmadan kürek çekebilirim
Ama sevgilime hoşça kal diyemem ağlamadan’
(13 Şubat 2022)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com
Nursel Köse: Zaaflı Roller Daha Zevkli
Dayı Şov bu hafta iki başarılı oyuncuyu, Nursel Köse ve Büşra Pekin’i ağırladı. Bu hafta vizyona giren DilberAy filminde başrolü oynayan Pekin, rolüne hazırlanırken neler yaşadığını anlattı, “Amerika’dan gerekli malzemeler gelmeyince role kilo alarak hazırlandım.” dedi. Kötü kadın rollerinde görmeye alışkın olduğumuz usta oyuncu Köse ise, “Türkiye’de ilk defa iyi kadın rolünde oynadım. Melek gibi birini oynamaya bayılmıyorum zaten. Zaaflı roller daha zevkli.” dedi.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Hercule Poirot Bond Misali
İlk gençlik yıllarımda tanıştığım Agatha Christie romanlarının bende büyük hatırası vardır. Cinayetler kraliçesinin eksantrik dedektifi Hercule Poirot’nun gri hücrelerinin desteğiyle çözdüğü nice karmaşık vak’ayı defalarca okumuşumdur. Polisiye yazını ikonunun kült eserleri şimdilerde genç yaşında parlak Shakespeare yorumcusu olarak ünlenmiş kuşakdaşım Kenneth Branagh’ın radarına girmiş bulunuyor. Poirot’yu bizzat canlandıran üstadımız 2017 yapımı ‘Doğu Ekspresinde Cinayet / Murder on the Orient Express’in ardından seriyi ‘Nil’de Ölüm / Death on the Nile’ ile devam ettiriyor.
Branagh usulü ‘Doğu Ekspresi’ benim gibi Christie hayranlarını memnun eden, Sidney Lumet’nin yönettiği 1974 çevrimine taze kan aşılayan bir filmdi. Christie uyarlamalarının geleneği olarak yerleşmiş sinema dünyasının farklı kuşaklardan yıldızlarını bir kez daha aynı mekânda buluşturmuş olan yapım, beyninin gri hücreleri ile hareket eden dingin Poirot karakterine Bond misali bir canlılık bağışlıyor, CGI desteğiyle aksiyon kalıplarını zorluyor ve öyküyü kapalı tren mekânının dışına taşıyarak seyrine doyum olmaz bir kar operasına imza atıyordu.
Tarihi Mısır’ı ve onun görkemli yapılarını fon alan yeni filmde olan bitenler ağırlıklı olarak Nil nehrinde süzülen, romanda olduğu gibi adını bir Mısır tapınağından almış lüks yolcu taşıtı ‘Karnak’ta geçiyor. Ancak film 20 küsur yıl öncesinden, Birinci Dünya Savaşı’nın Belçika siperlerinden başlıyor. Genç asker Poirot dahiyane fikri ile bölüğünü mutlak bir felâketten kurtarıyor ancak beklenmedik bir patlama sonucu yüzünün iki yanı fena halde parçalanıyor. Üstadın yaralı yüzünü örten özenle baktığı bıyıklarının doğuş hikâyesini böyle anlatıyor Branagh. Bununla yetinmiyor ve Bond’un belki de en güzel epizodu olan ‘Skyfall’da olduğu gibi ana karakterin geçmişini kurcalıyor, onun geçmişte ve bugündeki duygusal dünyasının kapılarını aralayarak, soğuk donuk kendini beğenmiş kibirli beyin adamını kanlı canlı bir insan olarak sunmayı deniyor.
Branagh öykünün diğer karakterleri ile de büyük ölçüde oynuyor. Öncelikle Christie uyarlamalarının dev yıldızlar resmigeçidine son veriyor. Günümüz popüler sinemasının bazı tanınmış oyuncularını kullanmış ama genel olarak karaktere uyum sağlayan çok tanınmasa da olur kişilerden oluşturmuş oyuncu topluluğunu. ‘Doğu Ekspresi’nde öyküye kattığı aklı bir karış havada Bouc (Tom Bateman) karakteri, bu kez oğluna düşkün annesi (Annette Bening) ile birlikte öyküye eklemlenmiş. Özgün yaşını başını almış Barbara Cartlandvari roman yazarı Salome Ottobourne, filme çok yakışan blues parçalarını yorumlayan siyahi caz şarkıcısına (Sophie Okonedo) dönüştürülmüş. Başında Che Guevara kasketiyle gezinen ve 1978 tarihli John Guillermin uyarlamasında Jon Finch’in canlandırdığı komünist genç tiplemesi, bu defa aynı ilkeleri savunan vaftiz annesi Mrs. Van Schuyler karakterine (Jennifer Saunders) yedirilmiş. Christie’nin yakınından geçmeyeceği bir gizli eşcinsel aşk öyküye eklenmiş.
Yeni versiyon ‘Nil’de Ölüm’, bilgisayar desteğine de başvurmak suretiyle eski Mısır’dan turistik görünümleri beyazperdeye taşıyor. Ancak bundan önemlisi eski usül mekân kullanımını çağdaş seyir zevki ve anlayışı ile buluşturmayı deniyor. Poirot karakterinin bir Bond misali sunulmasının yanı sıra, yeni evli güzeller güzeli zengin kız Linnet Ridgeway (İsrail’li ‘Wonder Woman’ Gal Gadot) ile yakışıklı kocası Simon Doyle’un (skandallarıyla gündemde olan Armie Hammer) Ebu Simbel tapınağındaki cinsel oynaşmaları ya da aynı Doyle ile zengin bir yaşam için yüzüstü bırakacağı intikam peşindeki Jacqueline de Bellefort’un (Emma Mackey) Asvan’daki lüks oteldeki hayli erotik danslarına Christie ne derdi bilemem ama Branagh’ın dokunuşları filmin seyir zevkini arttırmış, öykünün çoklu cinayetler trafiğine halel getirmemiş. Branagh’ın ağırlıklı olarak tek mekâna geçen öyküye, dönemin (1937’ler) ruhuna uygun ekspresyonist bir yaklaşımla farklı kamera açılarını denemeyi sürdürmesi gayet yerinde. 1978 tarihli uyarlamada efsanevi Nino Rota’nın, R. Strauss’dan esinlendiğini düşündüğüm ‘Also sprach Zarathustra’ çağrışımlı müziği kullanılmıştı. Yeni versiyon, Patrick Doyle’un lirik ve etkileyici müzik çalışmasıyla yol alıyor. Poirot bir yerde ‘Ah aşk! Hiç güvenli değilsin’ sözlerini sarf eder. Aşkın ölümcül beklentilerini baştan sona filmin hücrelerine başarıyla yerleştirmiş olan Kenneth Branagh’a izleyici olarak güvenimiz sonsuz. Yeni Poirot uyarlamalarını heyecanla bekliyoruz.
(12 Şubat 2022)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com
Korkut Akın Yazıyor: Ay Yörüngeden Çıkarsa… Moonfall
Georges Méliès 1902’de, sinemanın daha ilk yıllarında Ay’a Seyahat filmini yaptığında, Ay’a gidilebileceği düşünülmüyordu bile. Méliès, o zamanın olanaklarını sonuna dek kullanarak görsel efektlerle süslediği filmiyle herkesi mest etti. Hâlâ da adı anılan bir film yaptı. Aradan, abartırsak bin yıl (milenyum yani), abartmazsak yüzyıl (tamı tamına yüz yirmi yıl) geçtikten sonra, Roland Emmerich, bu kez Ay’ın içine girip oradaki mekanik … Devamı… »
2. Aizanoi Kısa Film Festivali
T. C. Kütahya Valiliği himayelerinde, ASİFSAD – Aizanoi Sinema ve Fotoğraf Sanatı Derneği tarafından düzenlenecek, Kütahya’nın ve Türkiye’de antik kentte ilk film festivali olma özelliğini taşıyan Aizanoi Kısa Film Festivali’nin ikincisi bu sene 02 – 04 Haziran 2022 tarihlerinde gerçekleşecek. Dünyada ayakta kalan iki Zeus Tapınağı’ndan biri olan Aizanoi Zeus Tapınağı’nda düzenlenen festivale film başvuruları başladı. Başvurular FilmFreeway web sayfası üzerinden alınıyor ve 15 Mayıs 2022 tarihine kadar devam edecek. Geçen sene ilk olmasına rağmen, 3 bin 112 film başvurusuyla isminden ulusal medyada sıkça söz ettiren festivale bu sene uluslararası katılım olacak. Uluslararası alanda gerçekleşen festival, Kültürel Miras, Çevre Bilinci ve İklim Krizi ile Spor ve Sağlık kategorilerinden oluşacak.
Yeniden Yapımlar Altyazı’nın Şubat Sayısında
Film üretiminin hatırı sayılır bir kısmını oluşturan yeniden yapımlar, bugüne dek çok birçok hayal kırıklığıyla birlikte unutulmaz şaheserlere de kapı açtı. Altyazı Sinema Dergisi, Şubat sayısında, yeniden yapım kavramını, uyarlamanın orijinali kadar iyi olduğu ya da onu yaratıcı bir şekilde dönüştürdüğü örnekler üzerinden işliyor. On yazıdan oluşan dosyada Yasujirō Ozu’dan R. W. Fassbinder’e, Brian De Palma’dan Werner Herzog’a, Terry Gilliam’dan Michael Haneke’ye usta yönetmenlerin mevcut filmleri yeniden yorumlama biçimleri masaya yatırılıyor. Altyazı’nın 216. sayısına altyazi.net/dergi adresinden erişilebiliyor.
Çıngırak
Ralph Waldo’nun yönettiği ve Beren Demirkaya, Tarkan Yılmaz, Murat Seviş, Atilla Özdal ile Şule Karakaya’nın oynadığı Çıngırak, 15 Nisan 2022’de CJ ENM dağıtımıyla ETS Yapım – 724 Kiralık Kamera tarafından vizyona çıkarıldı.
Anne olmak için yanıp tutuşan, büyük bir özlem duyan Özge, sonunda eşini yasa dışı yollarla bir evlat edinmeye ikna eder fakat eve gelen bebekle birlikte hiçbir şey artık aynı olmayacaktır. Özge’nin hayatı, musallat olan cinler şiddetini arttırdıkça daha da korkunç bir hal almaktadır. Beyin cerrahı olan eşi, Hakan, genç kadına hiçbir zaman inanmayarak tüm aileyi amansız bir felâkete sürükleyecektir.
1. Uluslararası Film Araştırmaları Sempozyumu
Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü ve Film Araştırmaları Derneği işbirliği ile 09 – 11 Mayıs 2022 tarihleri arasında 1. Uluslararası Film Araştırmaları Sempozyumu düzenleniyor. 25 Nisan 2022 tarihine kadar başvurulabilecek olan sempozyuma kabul edilecek bildiriler 02 Mayıs 2022 tarihinde açıklanacak. Sempozyumun konu başlıkları Sinema ve Etik, Sinema Tarihi, Sinema ve Kültür, Film Üretim Süreci ve Düşünce, Sinema Eleştirisi, Film Yapım Süreçleri, Sinemada Görsel Analiz, Politik Sinema, Sinematik Gerçeklikler, Sinemada Kadın ve Erkeğin Rolü, Sinemada Görsel İletişim, Sinema ve Felsefe olarak belirlendi.
1. Uluslararası Film Araştırmaları Sempozyumu yazısına devam et
Bergen Filminin Heyecanla Beklenen Resmi Fragmanı Şimdi Yayında
Orchestra Content’in yapımcılığını üstlendiği ve CJ ENM Türkiye’nin dağıtımcısı olduğu Bergen filminin merakla beklenen resmi fragmanı bugün paylaşıldı. Bergen filmi, şarkı söyleme gücü ve yaşadıklarıyla kamuya mal olmuş bir sanatçı olan Belgin Sarılmışer’in hayatını konu alıyor. Yapımcılığını Mine Şengöz’ün yaptığı, senaryosunu Yıldız Bayazıt ve Sema Kaygusuz’un yazdığı, yönetmenliğini Caner Alper ve Mehmet Binay’ın yaptığı filmin başrollerini Farah Zeynep Abdullah’la birlikte, Erdal Beşikçioğlu ve Tilbe Saran paylaşıyor. Filmde ayrıca Nergis Öztürk, Ali Seçkiner Alıcı, Ahmet Kayakesen, Şebnem Sönmez, Nurcan Eren ve Suzan Kardeş rol alıyor. Filmin müziklerini ise Mazlum Çimen düzenledi.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Aşkın Saati 19:03 Filminin İlk Teaser’ı Yayınlandı
Beşiktaş ruhuna hayran olan ve takıma gönül vermiş onlarca ünlü ismi bir araya getiren Aşkın Saati 19:03 sinemaseverlerle buluşmak için gün sayıyor. Yapımcılığını Sowa Yapım’ın, üstlendiği filmin ilk teaser’ı yayınlandı. Bir dedenin torununa işlemek istediği Beşiktaş ruhunun anlatıldığı film, hikâyesi ve senaryosuyla dikkat çekiyor. Türkiye’nin en önemli isimlerinin buluştuğu Aşkın Saati 19:03′ün çekimleri Mayıs ayında başlıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Moonfall’un Yıldızı Halle Berry’den Özel Açıklamalar
Roland Emmerich imzalı Moonfall, tüm dünya ile aynı anda Türkiye’de bugün (4 Şubat) vizyona girdi. etkileyici görsel efektleriyle izleyici karşısına çıkan film, Ay’ın yörüngesinden çıkıp insanlık için büyük bir tehdide dönüşmesini konu alıyor. Filmin başrol yıldızı Halle Berry film için özel açıklamalarda bulundu. Hayat verdiği karakteri için “Bu rol bir erkek için yazılmıştı. Roland’ı bu rolü kadın karaktere dönüştürdüğü için takdir ediyorum.” dedi.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
5. Denizbank İlk Senaryo İlk Film Yarışması’nın Yeniliği, Yapım Destek Platformu’nun Jüri Üyeleri Belli Oldu
DenizBank ve TÜRSAK iş birliği ile ilk uzun metraj senaryolarını yazan senaristlere destek amacıyla düzenlenen DenizBank İlk Film İlk Senaryo Yarışması 5. yılında önemli bir yeniliğe imza attı. Belirli nitelikleri karşılayan senaryoların profesyonel destek almaları için bu yıl ilk kez hayata geçirilen Yapım Destek Platformu’nun jüri üyeleri açıklandı. Başkanlığını TÜRSAK Vakfı Başkanı Cemal Okan’ın yapacağı jüride; İrem Sak, Burak Sağyaşar, Nurdan Sever, Aynur Demirtaş İşmen, Mehmet Yiğit Alp ile Burcu Hanağasıoğlu yer alıyor.
- Basın Bülteni
- Yarışma hakkında geniş bilgi için tıklayınız.