Jason Statham’ın 2024 Yılındaki İlk ve Tek Aksiyon Filmi The Beekeper, Dünyayla Aynı Anda Türkiye’de

Uzun süredir merak edilen Jason Statham’lı 2024’ün ilk büyük aksiyon filmi The Beekeper – Arıcı: Ölüm Kovanı filmi dünyayla aynı anda Türkiye’ye geliyor. David Ayer’in yönetmenliğindeki film, Ayer ve Statham’ı ilk kez bir araya getiriyor ve yoğun çatışma sahneleri, yakın dövüşler, araba kovalamaları ve şiddet sahneleri ile ön plana çıkıyor. Filmin başrolünde Hollywood ve hatta dünya sinemasında aksiyon filmlerinin vazgeçilmez isimleri arasında gösterilen Jason Statham yer alıyor. Statham, filmdeki rolü için dublör kullanmadı, ilk kez bir arıcı kostümü giyerek arılarla boğuşan oyuncu, çekim boyunca hiçbir arı tarafından sokulmayarak bu rolün de üstesinden gelmeyi başardı.

Kaderden Kaçılmaz

Zeki Demirkubuz’u çok özlemişiz. 15 Aralık’tan beri gösterimde olmasına rağmen rahatsızlığım nedeniyle yeni izleyebildiğim ‘Hayat’ yönetmenin 2016 yılında görücüye çıkan ve çoğu eleştirmenin belli bir mesafe ile yaklaşmasına karşın kişisel olarak pek sevdiğim, evlilik ve küçük burjuva yaşamının sahteliklerle örülmüş evrenini üçlü bir ilişki çerçevesinde ele alan ‘Kor’un ardından gün ışığına çıkan yeni filmi. Auteur sinemacımızın son opusu 30 yıllık kariyerinin sıkı bir özeti olarak gönüllerde yer alırken, ‘Masumiyet’, ‘Kader’ ya da ‘Üçüncü Sayfa’ gibi ilk dönem başyapıtlarının izini sürüyor. Ancak onlar denli karanlık bir yöne doğru yol almıyor, hüznüyle sevinciyle hayatın getirdikleri ya da kaderin belirlediği çizgide paylarına düşeni alan iki genç insanın öyküsünü izliyoruz.

Sinop iline bağlı Boyabat ilçesinde yaşayan, anne ve babasını küçük yaşta yitirmiş, fedakâr dedesinin mütevazı fırınında çalışan Rıza, görücü usulü nişanlandığı aile dostunun kızı Hicran ile evlilik hazırlıkları yaparken, genç kızın bir not bile bırakmadan büyük kente kaçışı delikanlıyı derinden sarsıyor. Etrafa karşı aldırmaz görünüyor ama neden istenmediğinin yanıtını bulmak onun için bir saplantıya dönüşüyor. İstanbul’a giderek rüyasında gördüğü Hicran’ın izine ulaşıyor ardından. Özgürlüğünün peşindeki genç kızın başkaldırısını anlayabiliyoruz ancak gelecek hayalleri kaderin pençesine takılmaktan kurtulamıyor. Hicran’ın pezevengine silah çeken Rıza hapse girerken ortada kalan kız Yeşilçam melodramlarının ‘büyük şehirde batağa düşen kadın’ klişesini yıkarak aile ocağına dönüyor. Baba evinde horlanmaya, küçük yerleşim bölgesinde kötü gözle bakılmaya katlanan Hicran’ın kısıtlı çevresinde kendisine küçük bir özgürlük alanı yaratma çabasına tanıklık ediyoruz, lakin kaderine boyun eğerek yaşça kendinden büyük çocuklu bir adamla evlenmeye razı oluyor.

Pek fazla konuşmuyor, duygularını açığa vurmuyor Hicran. İki gencin aylar sonra bir araya geldiği finalde ise Demirkubuz sinemasını bilenler için şaşırtıcı bir iyimserlikle karşılaşıyoruz. Rıza’nın beklenmedik dönüşü Hicran’ı da şaşırtıyor ve onun Tayvanlı usta Tsai Ming – Liang’ın 1994 yapımı ünlü klasiği ‘Yaşasın Aşk / Vive L’Amour’un unutulmaz finalinden esinler taşıyan plan sekans dışavurumu ‘Hayat’ın en güzel bölümlerinden biri olarak kayda geçiyor. Demirkubuz’dan gelen mutlu sonu yadırgıyoruz önce. Kendisi bir röportajında ‘yaşamın insanı yumuşattığını, geçen zamanın insan ruhunu ve düşüncelerini değiştirdiğini’ ifade ediyor gerçi. Sinema kariyerinde ilk kez kullandığı rüya sekanslarından (oğlan ve kız aynı rüyayı görüyor) yola çıkarak Hayat’ın son bölümünün bir düş olduğu fikri düşüyor akla. Hani Luis Buñuel’in ölümsüz başyapıtı ‘Gündüz Güzeli / Belle De Jour’da Séverine’in mutluluğun düşünü gördüğü o eşsiz final sahnesinde olduğu gibi.

Hayatın kendisi gibi farklı yorumlara açık güzel bir film bu. TV dizilerinden aşina olduğumuz genç yetenekler Burak Dakak ve Miray Daner’in sinemadaki ilk önemli performansları, dedede Kıbrıs asıllı usta oyuncu Osman Alkaş’ın incelikli yorumuyla parlıyor. Nuri Bilge Ceylan imzalı ‘Kuru Otlar Üstüne’nin ardından bizleri bir kez daha hayran bırakan Cevahir Şahin – Kürşat Üresin ikilisinin görüntü çalışması ise olağanüstü yine.

(12 Ocak 2024)

Ferhan Baran

[email protected]

Korkut Akın Yazıyor: Bizim Ülkemizde Değilse de…: Atan Kazanır

Tam zamanı… Futbol oynayan, izleyen, takım çalıştıran ya da takımın malzemecisi bile olsa futbolla ilgilenen herkesi az ya da çok ilgilendiren bir film. Aslına bakarsanız çok, hatta çoktan da çok ilgilendirmesi gerekiyor, bana göre. Peki, neden tam zamanı dedim başta. Çünkü daha dün, Cumhuriyetin 100. yılı nedeniyle yapılması planlanan, lig şampiyonu Galatasaray ile Kupa Şampiyonu Fenerbahçe arasında yapılacak Süper … Devamı… »

Filme Gel Vizyona Girdi

Senarist ve yönetmenliğini İhsan Taş’ın gerçekleştirdiği, yapımcılığını ise Berton Medya’nın üstlendiği Filme Gel isimli komedi filmi sinemalarda gösterime girdi. Kadrosunda Erkan Petekkaya, Levent Ülgen, Fırat Doğruloğlu, Tolga Güleç, Çiçek Dilligil, Aslıhan Karalar, Orçun Kaptan ve Deniz Hamzaoğlu başta olmak üzere bir çok ünlü ve sevilen oyuncunun yer aldığı Filme Gel, film çekmek isteyen üç kafadarın maceralarını anlatıyor.

Ünlü Çift, İyi Bir Aile Değiliz İçin Bir Araya Geldi, Haki Biçici Yazdı ve Yönetti, Derya Karadaş Oynadı

Yapımı Olympos Films’e, yapımcılığı Mustafa Sönmez’e ait sezonun en ilginç aile hikâyesini anlatan, ortak yapımcılığını Dilek Aydın, Sinan Eczacıbaşı ve Alihan Yalçındağ’ın üstlendiği İyi Bir Aile Değiliz filmi 09 Şubat’ta vizyona girecek. Sinema salonlarında seyircilere eğlenceli anlar yaşatacak film ünlü bir çifti de bir araya getirdi. Senaryosu ve yönetmenliği Haki Biçici tarafından üstlenilen İyi Bir Aile Değiliz’in oyuncu kadrosunda Derya Karadaş da yer alıyor.

3391 Kilometre Ekibi Vizyondan Önce İmza Gününde Hayranlarıyla Buluşuyor

Tüm yazdıkları gençler tarafından büyük ilgi gören Beyza Alkoç’un 3391 Kilometre adlı kitabının, sinema uyarlaması, 12 Ocak’ta izleyicisi ile buluşacak. Gençlere yeni yıl hediyesi gibi olan filmin başrollerinde oynayan TV dizilerinin sevilen oyuncuları Derya Pınar Ak ile Ahmet Hakan Zavlak ve kitabın yazarı Beyza Alkoç, filmin hikâyesinin geçtiği İzmir’den start vererek özel imza günü buluşmalarına başlıyorlar. 06 Ocak günü İzmir İstinyePark D & R’da, 07 Ocak günü de İstanbul Maltepe Carrefour D & R’da saat: 14:00’te başlayacak olan oyunculu imza günlerinde hem kitap imzalanacak, hem de tüm film ekibi hayranları ile kucaklaşacak.

Altın Değerinde Bir Komedi: Rüya Senaryo, 26 Ocak’ta Vizyonda

Başrollerinde Nicolas Cage ve Julianne Nicholson’ın yer aldığı, Kristoffer Borgli imzalı eğlenceli komedi filmi Rüya Senaryo çok yakında beyazperdede olacak. Sıra hikâyesiyle sinemaseverleri heyecanlandıran filmde, Nicolas Cage daha önce görmediğimiz kadar komik bir rolde karşımıza çıkacak. Günümüzde kolayca kavuşulan şöhreti alaycı bir yaklaşımla ele alan Rüya Senaryo, 26 Ocak’ta sinemalarda seyirciyle buluşacak.

Ayla Algan’ı Kaybettik

Sinema ve tiyatro oyuncusu Ayla Algan, 04 Ocak 2024 Perşembe günü hayatını kaybetti. 1937 yılında İstanbul’da doğan sanatçı lise eğitimi sonrası tiyatro eğitimini almak üzere Amerika’ya giderek, New York Actors’ Repertory Theatre’ın öğrencisi oldu. 1960’da Türkiye’ye dönen Algan, İstanbul Şehir Tiyatrosu oyuncusu oldu. 1961 yılında Tarla Kuşu oyunuyla ilk kez sahneye çıktı. 1965 yılında Sadri Alışık’la birlikte oynadığı Ah Güzel İstanbul filmi sinemamızın en önemli kült filmlerinden biri olmuştur. Cenazesi, 06 Ocak 2024 Cumartesi günü Teşvikiye Camii’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazını müteakip Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verilecek olan merhumeye Tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Cem Yiğit Üzümoğlu, Aşk Mevsimi ile Hem Güldürecek, Hem Hüzünlendirecek

Yönetmenliğini Murat Şeker’in üstlendiği, senaryosunu Ali Tanrıverdi ile Murat Şeker’in birlikte kaleme aldığı Aşk Mevsimi, 02 Şubat’ta vizyona girecek. Seyircilerin kalbine dokunacak bir aşk hikâyesini konu alan filmde Ali Yaman’a hayat veren Cem Yiğit Üzümoğlu heyecanını hiç kaybetmeyen sevimli bir karakterle gönüllere taht kuracak ve sinemaseverleri çok duygulandıracak.

Devlet, Örgütler ve Cüneyt Arkın: Arıcı: Ölüm Kovanı

Adam (Jason Statham) arıcıdır ve komşusu yardımsever Eloise (Phylicia Rashad) bir çağrı merkezinin siber saldırısıyla dolandırılınca intihar eder. Buraya kadar bir sorun yok, zaten film bu olayın üzerinden örülüyor. Arıcı, aslında bir gizli örgütün “emekli” elemanıdır. Arkadaşının intikamını almak için harekete geçer. Tamam, öyküyü artık siz tamamlayabilirsiniz; çünkü filmde Statham varsa vurdulu kırdılı aksiyonun dorukta olduğu bir film izliyoruz demektir.

Adam, önce o çağrı merkezini bulur; öyle kolay değildir bu, çünkü onlar da en az bir örgüt titizliğiyle ve alabildiğine güvenlikli olarak gizlenmiştir. Ancak gerek devletin ilgili birimlerinde gerekse emeklisi olduğu örgütün içinde hâlâ arkadaşları vardır ve onların izini bulur. Tabii ki, şiddetin doruğunda sahneler arasında çağrı merkezini ve bulunduğu binayı yakar, kaçabilen canını kurtarmıştır.

Cüneyt Arkın bunun neresinde?

Çağrı merkezi sahibi, dolandırıcı Derek Danforth (Josh Hutcherson) ile onların da tepesindeki Mickey (David Witts) da boş durmayacak, kendilerinin bir merkezine saldıran Adam’dan intikam alacaktır; gerçi geriden daha birçok merkezleri vardır ama zararın neresinden dönülse kârdır. Cüneyt Arkın burada giriyor filme… Tabii ki, Cüneyt Arkın’ın kendisi değil… Onun filmlerde saçının bile dağılmadığını biliyorsunuz; herkesi öldürür ama karşısındakiler ne kadar gaddar ve keskin nişancı olsa da vurulmaz asla (vurulduğunda da ayakta kalır tabii, “mutlu son”a ulaşana dek). Statham da bir ordunun arasına dalar, yakar yıkar, öldürür ve sıyrık bile almadan sıyrılır oradan. Yeni sinema anlayışının gereği uzaklara gider, çünkü film tutarsa devamı çekilecektir muhakkak.

Şiddet şiddeti doğurur

CIA, FBI, Devlet Başkanı ve onu koruyanların katil ruhlu güvenlikçileri (burada yoktu, ama MOSSAD, KGB de dâhil edilebilir hiç kaygılanmadan) insanların arasındalarmış, hiç günahsız insanlar da ölecekmiş, her yer darmadağın olacakmış diye düşünmeden sürekli silahlarını ateşler ve birbiri ardına mermi yakarlar (siz bir merminin ne kadara mal olduğunu biliyor musunuz? Neyse, Türkiye’ye girmeyelim şimdi.)

İşin içinde devlet ve onun gizli açık örgütleri varsa orada ne huzur olur ne de şiddet tükenir. Anladınız siz, siber dolandırıcılar da, onlarla mücadele eden polis ve diğer gizli örgütler de devletle iç içedir. Aksiyondan hoşlananlar, verilmek istenen mesajdan kendilerine bir ders çıkarmayı sevenler çok beğenecektir Arıcı: Ölüm Kovanı (The Beekeeper) filmini

12 Ocak’tan başlayarak gösterimde…

(11 Ocak 2024)

Korkut Akın

[email protected]

TRT Ortak Yapımı Tay 2: Ebabil Takımı Filmi 12 Ocak’ta Vizyona Giriyor

TRT ile Siyah Martı ortak yapımı olan Tay 2: Ebabil Takımı ile macera kaldığı yerden devam ediyor. İlk filmi ile sinemaseverlerin büyük beğenisini toplayarak yarım milyonu aşkın seyirci tarafından izlenen film, vizyondaki ilk dört haftasında da gişede lider olmuştu. Serinin ikinci filmi olan Tay 2: Ebabil Takımı ise 12 Ocak 2024 Cuma günü sinemaseverlerle buluşacak. Tay bu yeni macerasında hem zorluklarla karşılaşacak, hem de önemli bilgiler ve dersler öğrenecek. Cesaret, dostluk ve kararlılık gibi değerlerin de vurgulandığı filmin senaryosunu Ayşe Sevim ile Ayşe Şahinboy Doğan beraber kaleme alırken filmin müziklerini ise Burak Çambel hazırladı.

Cem Karaca’nın Gözyaşları, Uzun Fragman Yayında, Bütün Şarkıları İsmail Hacıoğlu Seslendirdi

Tamirci Çırağı, Islak Islak, Namus Belası, Sevda Kuşun Kanadında gibi pek çok şarkısı yediden yetmişe herkesin dilinde olan efsanevi isim Cem Karaca’nın hayatını anlatan Cem Karaca’nın Gözyaşları, 26 Ocak Cuma günü vizyon yolculuğuna başlıyor. Yönetmenliğini Yüksel Aksu’nun üstlendiği filmden uzun fragman yayınlandı. Müzikle geçen elli sekiz yıllık bir ömrün içindeki büyük başarıları, çatışmaları, aşkları ve iniş çıkışları beyazperdeye taşıma hazırlığı yapan Cem Karaca’nın Gözyaşları seyirciyi duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Aynı zamanda Cem Karaca’nın mücadele dolu yaşamına odaklanarak, Türkiye’nin sosyo – politik atmosferine dokunup insanları geçmişin izlerini de sorgulamaya davet ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Kendi Gücüne Güven: Onat Kutlar Belgeseli

Üç kişi bir araya gelmiş, kendi güçleriyle, harçlıklarını bir araya getirerek bir dergi çıkarmışlar: a. Yarım yüzyıldan önce çıkan bu dergi öyle bir devrim yaratmış ki, adı hâlâ unutulmamış, hatta devamı da (yeni a) gelmiş. Onlardan biri Onat Kutlar. Hem edebiyatçıların hem sinemacıların hem de muhaliflerin Onat Abi’si…

Onat Kutlar, bir yıla yakın bir süre Paris’e gitmiş, orada sinemanın gücünü görmüş, olanaklarını keşfetmiş. Yine üç kişiyle Sinematek’i kurmuşlar. Öyle bir rüzgâr estirmiş ki Sinematek, Yeşilçam’ı da ayaklandırmış, yeni ve toplumsal gerçekçi filmler yapılmaya başlanmış. Tabii ki, sinemanın özünde var toplumu etkilemek, tek etken Sinematek olamaz, ama Sinematek’in etkisini de göz ardı etmemek gerekir.

Sonra… sonra dergiler, paneller, açık oturumlar, konferanslar, festivaller gelmiş. Bugün, sinemamızın gücünü ve tanınırlığını o örgütlülükte aramak gerek; ama önce Onat Abi’nin yılmaz ve üşenmez kararlılığında ve gücünde tabii.

Bölünmek her zaman kötü olmaz

Tek hücreler bölünerek çoğalır ve bedeni, canlıyı oluşturur; buna da bağlı olarak bölünmek her zaman uzak tutulması gereken bir şey değildir. Yabancı filmlerin yeterince salon bulamadığı, siyasal iktidarların sansür kılıcını sürekli tepesinde sallandırdığı sinema, Sinematek’in izleyicinin de haklı katılımıyla birçok sorunu aşmış. Arkasından devletin de gücüyle (Sinema TV Enstitüsü ve Türk Film Arşivi) Yeşilçam yeni bir adım atmış. Tabana yayılan bu tartışmalarla büyüyen yeni durum sinemamızı bugünkü düzeyine çıkartmış.

Gelişen sinemamızın yaşadığı sorunları; siyasetçilerce gündeme yeniden ge(tiri)len “uhuletle ve suhuletle” tartışması ve çözüm bulması bir gelişimin nasıl olacağının da göstergesi aynı zamanda. O dönemin (gerek teknik gerekse toplumsal ve devlet tarafından çıkarılan) birçok sıkıntısını sadece yürek ve kendi gücüyle aşmayı başaran sinemamızın bilinmeyen kahramanlarının anlatıldığı “Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar” belgeseli, yeni belgesel, hatta sözlü tarih ve nehir söyleşelere de kapı açacak.

Günümüzle bağlantısı…

Belgeselin özel gösteriminden çıkınca diğer izleyicilerle konuştuk ayaküstü. Onat Abi ve arkadaşlarının (tabii, Şakir Eczacıbaşı, Ömer Pekmez, Hülya Uçansu, Cevat Çapan, Vecdi Sayar ve diğerlerini de anmalıyım kuşkusuz) yaptığı bu “devrim”in… (sahi, bir devrim bu yapılan, sinemamızda yeni kapıların açılması, yeni güçlerin, yeni bakışların gelmesi ve önünde yolların açılması) günümüzün sanatsal ve kültürel hatta sosyal ve siyasal hayatında da kapı(lar) aralamasını diliyoruz. Neden böylesine geniş bir alanda önemli bu belgesel? Çünkü gerek Onat Kutlar ve arkadaşlarının oluşturduğu Sinematek’in gerekse karşısına devlet eliyle çıkarılan Türk Film Arşivi’nin (bu arada hemen belirtmeliyim ki, Türk Film Arşivi, topun geri tepmesi gibi devlet eliyle kurulmuş olsa da sinemanın ve sanatın yanında, sansürün karşısında artık) alabildiğine olgun ve yararlı tartışmalarını izleyip örnek almalıyız. Mesela egemen erk Anayasa’yı kabul etmiyor, en hafif deyimiyle tebdil, tağyir ve ilga ediyor neredeyse… Hukuk olmazsa ne demokrasi olur ne toplumsal huzur ve barış. Çok kısa bir süre sonra yerel seçimler yapılacak ve daha ilk günden birbirlerine hırçınca saldıran aday ve parti yetkilileri bu belgeselden geleceğimizin yolunun nasıl çizilmesi gerektiğini öğrenebilirler.

Son sözümüz, bu, burada kalmasın yeni belgeseller, yeni filmler çekilsin, yeni kitaplar yazılsın, hepimiz yakın tarihte yaşananların önemini kavrayalım, geleceğimize yol göstersin.

Dijital platform Mubi’de gösterimde…

(10 Ocak 2024)

Korkut Akın

[email protected]

Çingene Kızı: Zeugma

Kamil Çetin’in yönettiği ve İnan Ulaş Torun, Aysel Nazim, Altan Erkekli ile Seher Terzi’nin oynadığı Çingene Kızı: Zeugma, 10 Mayıs 2024’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Zen Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Amerika’dan Gaziantep Zeugma Müzesi’ne getirilen Çingene Kızı Mozaiği’ni görmek için herkes heyecanla beklemektedir. Müze müdürü Esra ve güvenlik görevlisi Zeki kadar heyecanlı birileri daha vardır, Barbaros ve adamları. Mozaik bir anda ortadan kaybolunca herkes birbirinden şüphelenmeye başlar. Mozaiği kimin çaldığı merak edilmektedir. Zeki, Esra’ya platonik aşıktır ve onun aşkını kazanmak için ise hiçbir şeyi yoktur.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Çingene Kızı: Zeugma yazısına devam et