Almanya’da yaşayan yönetmen Ayşe Polat’ın 90’lı yıllarda başlamış olan sinema serüvenine tanıklık edemedik ancak geçtiğimiz yıl Berlinale’de dünya prömiyerini yapan ve ülkemizde başta İstanbul olmak üzere Ankara ve izmir festivallerinde ödülleri silip süpüren ‘Kör Noktada / Im Toten Winkel’ isimli son çalışması üstün bir yönetmenlik ve kurgu çalışması olarak heyecan veriyor. 1970 Malatya doğumlu Kürt asıllı sinemacı kamerasını bilinçaltında bastırılan alana çeviriyor, ülkemiz yakın tarihinin kör noktada kalmış trajik gerçeklerinin izini sürüyor.
İlk bölümde Kars’ın merkez ilçesine bağlı Alaca köyünde yaşayan Hatice hakkında belgesel çekmek için Almanya’dan gelmiş film ekibinin çalışmalarına odaklanıyoruz. Belgeselin çıkış noktası yaşlı kadının ‘Cumartesi Anneleri’nden esinle kaleme alınmış trajik öyküsüdür. Hatice ana bundan 26 yıl önce kayıplara karışmış gencecik oğlunun dönüşünü umutla beklerken, her Cuma günü evinin bahçesinde toplu anma töreni düzenler. Oğlu Baran’ı son kez görmüş olduğu o soğuk sonbahar gününün aynı saatinde onun sevdiği çorbayı yapmayı sürdürür. Baran’ın geri geleceği ve çorbasını yudumlayacağı hayalini hep canlı tutar.
Filmin bu sessiz ve hüzünlü belgesel tadındaki takdim faslı fazla uzun sürmez. Alman ekibin teçhizatı dışında dış gözlerin farklı türde kameraları devreye girer. Yerel halktan bir tercüman ile çalışan, insan hakları avukatı Eyüp ile irtibatı bulunan ekip malum siyah arabalar içindeki karanlık kişilerce gözetlenmeyi sürdürür. Göremediğimiz, seçemediğimiz bir tedirginliğin kucağında korkunç bir cinayet ile yüz yüze geliriz. Temposu bir anda değişen film bu noktadan sonra bir polisiye öykünün dehşetengiz sarmalına bürünür. Polat bize hikâyenin sonunu göstermiştir. Öykünün ikinci ve üçüncü bölümlerinde biraz geriye giderek o karanlık teşkilâtı ve adamlarının günlük rutinine tanıklık ederiz. Derin devletin adamlarıdır bunlar. Çekirdek aileleri ile mazbut bir aile hayatı görüntüsü altında akıl almaz işkence ve katliamların sorumluluğunu taşırlar. Sesini çıkaranları, geçmişin izlerinin peşine düşenleri yok ederken birbirlerine de güvenmezler.
Polat’ın filmi ülkemizin kör noktalarında saklanmış ve bastırılmış olanları açığa çıkarma çabasına soyunmuş. Film coğrafyamızda iz bırakmış trajik olayları cesurca ele alıyor, gözaltında kayıpların yoğun yaşandığı 90’lar Türkiye algısını yeniden canlandırmanın peşine düşüyor. Bunun içinse öykü anlatımında krolonojiyi bozuyor, görsel tercihlerinde girift bir yapı kullanıyor. Sondan başa doğru ilerleyen bu yapıda öykünün bir bölümde eksik kalan parçanın ilerleyen bölümde tamamlandığını görüyoruz. Görsel açıdan devreye giren farklı türdeki kameraların gözünden toplumsal gözetlenme kabusunu derinden idrak ediyoruz. Tüm bu oyuncaklı yapı filme müthiş bir gerilim kazandırıyor, polisiye hatta korku türüne göz kırpan anlatımıyla hikâyenin gizem ve sürükleyiciliğine kapılırken hepimizin her an gözetlendiği hissiyatından irkiliyoruz.
Son tahlilde travmanın yükünü küçük bir kız çocuğu korkmuş gözlerle kameraya bakan ve geleceği temsil eden küçük Melek üstlenmek durumunda kalıyor. Ancak Polat genç nesilin geçmişle yüzleşmesine ve barışçıl bir çözüm yolu bulmanın ağır yük ve sorumluluğun altından kalkacağına umutla baktığını ifade ediyor. Başarılı oyuncuları, nefes kesen anlatımı, Serhad Mutlu ve Jörg Volkmar ikilisinin olağanüstü kurgusuyla son dönemin en iyi filmlerinden biri ‘Kör Noktada’yı kaçırmayın. Son filminde bizlere veda selamı çakan sevgili Rıza Akın’ın anısına da izleyin.
(14 Ocak 2024)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com