Allah İzin Verirse, İtalyan Kültür Merkezi’nde Gösteriliyor

İtalyan Kültür Merkezi, 14 Mart 2017 Salı günü 19:00’da yönetmenliğini Edoardo Falcone’un yaptığı 2015 yapımı Allah İzin Verirse (Se Dio Vuole) adlı filmi gösteriyor. Başrollerinde Marco Giallini ve Alessandro Gassmann’ın oynadığı filmin konusu şöyle: Katı ateist olan bir kalp cerrahının oğlu rahip olmak isterse ne olur? Tommaso, işinde başarılı bir kalp cerrahıdır. Tommaso’nun oğlu sürpriz bir kararla rahip olmak istediğini açıklar. Dünya umurunda olmayan kızı Bianca’nın, içgüveysi saf damadının ve mutsuz karısı Carla’nın aksine, bu karar Tommaso için oğlunun aklını çelen pedere karşı her şeyini ortaya koyacağı önemli bir savaş anlamına gelmektedir.

Allah İzin Verirse, İtalyan Kültür Merkezi’nde Gösteriliyor yazısına devam et

Bir Direniş Öyküsü

69. Cannes Film Festivali yarışma seçkisinin en güzel filmlerinden ‘Aquarius’un sinemalarımızdaki gösterimi başladı. Daha önce If Bağımsız Filmler Festivali’ne konuk olmuş, önümüzdeki ay başlayacak 36. İstanbul Film Festivali’nin Bienal ile işbirliği sonucu ‘iyi bir komşu’ temalı filmler seçkisinde yeniden izleyici karşısına çıkacak olan 2012 yapımı ‘Komşu Sesler / O Som Ao Redor’ ile tanıyıp sevdiğimiz Kleber Mendonça Filho’nun ikinci uzun metrajı bu.

Bir önceki filminde olduğu gibi, yönetmenin çocukluğunun geçtiği Brezilya’nın kuzeydoğusunda, Atlantik Okyanusu’na nazır sahil kasabası Recife’de geçiyor hikâye. Film adını ana karakterin yaşadığı, orada üç çocuğunu büyüttüğü apartman binasından alıyor. 60’lı yaşlarını süren entellektüel Clara’nın yaşamının birçok önemli anına tanıklık etmiş 1940’lardan kalma eski apartman dairesi, paha biçilmez anılarla doludur. Raf raf kitaplar, plaklar, duvardaki resimler, posterler bir dönemin kültürel zenginliğini gözler önüne sermektedir. Çevresi tarafından Dona Clara hitabıyla saygı gören sıkı bir kadındır Clara. İlerlemiş yaşına karşın denizden sahile çıkışı gözüpek bir Bond kızı edasındadır. Özgür ruhu, 68 kuşağından teyzesi Lucia’dan mirastır ne de olsa. İkamet ettiği apartmanın o dönemin çiçek çocuklarını konu alan ünlü ‘Hair’ müzikalinin açılış şarkısı ile aynı adı taşıması bu yüzden anlamlıdır.

Sorun, kentsel dönüşüm tezgâhı altında tarihi ‘Aquarius’ binasının emlak simsarları tarafından ele geçirilerek yıkılmak istenmesiyle patlak verir. Politikacılarla arasını iyi tutmuş büyük bir emlak şirketi binadaki diğer kat maliklerini teker teker ikna etmiş, sıra Clara’nın şirin apartman dairesini satın almaya gelmiştir. Kendi çocukları dahil çevresindeki herkes inşaat şirketinin cazip teklifini kabul etmesini ister ondan. Ancak onun geçmişini ve anılarını yok etmeye hiç niyeti yoktur. Eski binanın yerine kondurulacak cam ve çelikten yeni rezidans fikrini anında reddeder. Müteahhitlik firmasının yurt dışında eğitim görmüş genç patronu ve ekibinin türlü yıldırmalarına karşı tek başına bir direniş başlatır. Bu zorlu süreçte hem geçmişini kapı dışarı etmek isteyen bir toplumu, hem kendini keşfe çıkacaktır.

Film eleştirmenliğinden gelen Filho, mükemmel bir karakter incelemesine imza atmış ‘Aquarius’ ile. Uzunca bir aradan sonra sinemaya dönüş yapan, ‘Örümcek Kadının Öpücüğü’, bizde gösterime girmemiş ‘Dona Flor ve İki Kocası’ benzeri klasiklerle ülkesinde haklı bir şöhrete sahip olan Brezilya sinemasının efsanevi yıldızı Sonia Braga ile gayet verimli bir iş birliği gerçekleştirmiş. Filho’nun eski mesleğine hoş bir nazire olarak emekli müzik eleştirmenini canlandırıyor Braga. İyi müziğin her çeşidine vurgun, Brezilyalı anıtsal besteci Heitor Villa-Lobos hakkında kitap yazmış olması tutkuyla Queen dinlemesine engel değil. Stanley Kubrick’in para pul sahibi olmanın boşunalığı üzerine destansı başyapıtı ‘Barry Lyndon’ın kocaman afişi süslüyor evinin duvarını. Yok edilmeye çalışılan tarihin bu hüzünlü kutsamasında, bir haysiyet portresi olarak klasikleşeceği muhakkak bir performansa imza atıyor büyük oyuncu.

Film aynı zamanda yolsuzluğun ve boşvermişliğin doruğa çıktığı Brezilya’nın ve ona benzer ülkelerin ahvalinin eşsiz bir metaforu niteliğinde. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, kendi ülkemizde kentsel dönüşüm adı altında şehrin ve toplumsal hafızanın nasıl tahrip edildiğine hüzünle isyan ettiğimiz bir dönemden geçmiyor muyuz bizler de. ‘Biz mekânımızla bütünleşiyoruz. Anılarımız kimliğimizi oluşturuyor. Binayı yıkmakla birkaç kuşağın kültürünü ve yaşamını yok ediyorsunuz, anılarını siliyorsunuz’ diyor yönetmen. Bir diğer söyleşisinde, 1952’de hizmete girmiş Recife’nin muazzam Sao Luiz Sineması’nın geçen yılki hüzünlü kapanışından dem vuruyor. Onca itiraz ve isyana karşın yıkılan tarihi Emek Sineması geliyor aklıma. İşgal ve yıkıma karşı soylu direnişin hikâyesi olan bu güzel film aracılığıyla, çakma Emek’i savunanlardan hesap sormak istiyorum.

(20 Mart 2017)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Sinema Dergisi Rabarba Şenlik’in Mart Sayısı Çıktı

Sinema eleştirmenliğinin birleştiği noktada, gücünü popüler kültüre verdiği önemden alan Rabarba Şenlik Dergisi’nin Mart sayısı çıktı. Yayın politikasını; popüler filmleri sanatsal değeri yok diye eleştiri dışında bırakmadan, bu filmlerin kültürel bilincimizi oluşturan önemli görsel ürünler olduğu düşüncesine dayandıran derginin Mart sayısındaki eleştirileri arasında Neruda, Kong: Kafatası Adası ve Alt Tarafı Dünyanın Sonu filmleri var.

Sinema Dergisi Rabarba Şenlik’in Mart Sayısı Çıktı yazısına devam et

37 Ülkeden 101 Film 13. Akbank Kısa Film Festivali’nde

Türkiye’de kendi alanında öncü etkinliklerden biri haline gelen Akbank Kısa Film Festivali, 13 – 23 Mart tarihleri arasında 13. kez düzenleniyor. 52 ülkeden toplam 1.055 kısa filmin başvurduğu festival, Festival Kısaları, Dünyadan Kısalar, Kısadan Uzuna, Deneyimler, Belgesel Sinema, Perspektif, Özel Gösterim ve Forum gibi bölümlerden oluşuyor. Festival’de dünyanın önde gelen film festivallerinde yarışmış 37 ülkeden toplam 101 kısa film izleyicisiyle buluşuyor.

37 Ülkeden 101 Film 13. Akbank Kısa Film Festivali’nde yazısına devam et

10. Uluslararası Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali

10. Uluslararası Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali, bu yıl 12 – 16 Mayıs 2017 tarihleri arasında düzenleniyor. Açıklamalarda bulunan Elazığ Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Serdar Kara, “Elazığ’a yakışır bir festival yapacağız. Festival Elazığ’ın tanıtımı konusunda büyük rol oynadığı gibi Elazığ’ı layıkıyla ve en iyi şekilde tanıtacağız. Geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yılda Elazığ’da festival dolu dolu ve coşkuyla geçecek. Bu kapsamda Elazığ’da çeşitli film gösterimleri, çeşitli sohbet programları ve çok sayıda etkinlik yapacağız” dedi. Festival kapsamında yapılacak olan Kısa Film Yarışması’na başvurular 01 Nisan 2017 tarihinde başlayacak.

10. Uluslararası Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali yazısına devam et

14. Uluslararası Altın Boğa Kısa Film Yarışması İçin Başvurular Başladı

Altın Boğa Film Festivali çerçevesinde düzenlenecek olan 14. Uluslararası Altın Boğa Kısa Film Yarışması’na başvurular başladı. Lise öğrencilerinin çektikleri kısa filmleriyle katılabilecekleri bu yarışmada en beğenilen kısa film yönetmeni Altın Boğa Özel Ödülü’ne sahip olacak. Yarışmaya, düzenlendiği yıllar boyunca 900’ü aşkın kısa film katıldı. Türkiye’nin dört bir yanından lise öğrencilerinin yaptıkları kısa film çalışmalarının ödüllendirilmesi amacıyla düzenlenen yarışma, geçtiğimiz senelerde uluslararası platforma taşındı ve bu sayede farklı kültürlerin sinema çatısı altında bir araya gelmeleri sağlandı. Yarışmanın son başvuru tarihi 01 Mayıs 2017 olarak belirlendi.

İsveç Film Günleri

İstanbul Üniversitesi’nin İktisat Fakültesi’ne bağlı Yedinci Sanat Sinema Kulübü ile İsveç’in İstanbul Başkonsolosluğu ve İsveç Enstitüsü’nün hazırladığı İsveç Film Günleri 14 – 16 Mart tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenleniyor. Etkinliğin ilk gününde Bergman’ı Aramak konulu bir söyleşi sonrasında İsveç’in en önemli yönetmeni Ingmar Bergman’ın hayatını konu alan Trespassing Bergman isimli belgesel gösterilecek. Programdaki diğer filmler arasında Astrid, We are The Best, Slaves, Palme, Little Children Big Words, I am Round, The Circle, Nice People gibi filmler var.

İsveç Film Günleri yazısına devam et

Kırmızı Kaplumbağa ve Kısa Film Üzerine…

Kısa film, düşlerinizde geliştirdiğiniz öyküyü sansürlemeden, tüm engelleri bir şekilde aşarak (en azından aşmaya çalışarak) söylemek istediğinize odaklanan, önemli bir dildir. Yeni bir anlayışı, yeni bir soluğudur sinemanın; kaygısız, korkusuz, önyargısız ve art niyetsiz.

Bir coşkudur kısa film…

Kısa filmi, dağların doruklarından, baharla birlikte eriyen kar sularının çağıltılı, okyanusa ulaşma coşkusudur böyle tanımlamak aynı coşkunun yansıması olmalıdır ki heyecan bir yaşam boyu sürsün. Gerçekte de öyledir, hayat sizi alır taşır kendi coşkusunun içine…

“Burjuvalar yüksek duvarlarla
Çevirmişler avlularını
Ama bir kiraz ağacı gördüm ki geçen gün
Dışarı uzatmıştı en çiçekli dalını”

Ataol Behramoğlu’nun bu dizeleri en iyi tanımıdır kısa filmin de kısa filmcinin de… Böylesine bir tanımın ardından tutup kısa filmi, kurmaca filmin (fiction) özeti olarak görmek yanlışına düşmemek gerekir. Bizde ağırlıklı olarak, özet film olarak tanımlanabilecek filmler izliyoruz kısa film diye.

Arasındaki fark-lar…

Uzun filmle kısa filmin arasındaki farkları saymak gerekir o zaman. Önce adından başlayalım: Sözlükler de içinde; kısa film, iki sözcük olarak yazılır tüm kitaplarda; oysa kısa film başlı başına bir türdür ve ‘kısa’lıkla hiçbir ilgisi yoktur. Zaten kısa filmi kısa yapan süresinden çok içinde barındırdığı coşku ve aşktır. Bağımsız oluşu, yapımcısının yalnızca kendi kararları doğrultusunda, kendince anlatması ve kuşkusuz kimseye kendini beğendirme gibi bir kaygısının olmamasıdır temelinde yatan. Çoğunlukla senaryosunu yazan kendi gücü ile doğru orantılı, olanakları ölçüsünde yapar, yönetir. Kimi zaman kendi çeker. Pek seyrek olarak profesyonel oyuncular rol alsalar da oyuncu kaprisi olmaz kısa filmde.

Bu çerçeveden bakınca “Kırmızı Kaplumbağa” tüm profesyonelliği, ekibi, yapımı, sunumuyla ne kadar ticari olursa olsun, uzunluğuyla çelişse de kısa filmdir.

Profesyonel ama kısa film…

Yalnızlığı bilir misiniz, anladığınız ve/veya anlattığınız anda kaybolan, dilinizin ucuna gelip de seslendiremediğiniz… Tam da o baş başalığı anlatıyor “Kırmızı Kaplumbağa”.

Hepsi bir öyküde buluşmuş. Bir adaya düşen ve tek derdi oradan kurtulmak isteyen adamın öyküsünde… Issız adaya düşen Robinson Crusoe geliyor akla hemen. Ama onun Cuma’sı var, hiç değilse. Bu filmde biri var, adı da yok, ulusu da… Yalnızlığın sessizliği var yanında. Tek derdi bir an önce kurtulmak. Onun için bir barınak bile yapmıyor kendisine, varsa yoksa sal…

Kırmızı Kaplumbağa, doğayla iç içe, onun büyüsünü, içtenliğini, sakin ve yalınlığını anlamamız için. Her ne yaparsanız, kendiniz için yapıyorsunuz çünkü. Doğa kendi yolunda, kendi çizgisinde yürüyor. Ya ayak uydurursunuz ya da silinirsiniz. Karar sizin.

Görselliği tanıyalım…

Ses değil ama söz olmayınca anlatımın bütün yükünü perdeye yansıyan doğa, yaşananlar ve müzik üstleniyor. Doğa betimlemelerine diyecek yok. Müzik ve kuşkusuz uyumu müthiş. Ayzenştayn’ın filmini kurarken müziği de yazdığını hatırladım birden. Yerinde ve dozunda alabildiğine etkileyici kuşkusuz. Bırakın kendinizi görüntünün ve müziğin akışına, ıssız adadaki yalnız adamı takip edin. Hayallerini, umutlarını, kadınıyla buluşup çocuk yapmasını, doğa olaylarını ve kuşkusuz kırmızı kaplumbağanın getirdiği o güzelliği yaşayın, küçük yengeçlerle gülümseyin.

Yönetmen Michael Dudok de Wit’in filmi, göndermeleriyle öne çıkıyor: Tedirginlik, heyecan, umut… en çok da umut. Bir çizgi filmden çok ileride…

Muhakkak izleyin, ailecek izleyin, isterseniz sonra konuşalım.

Kırmızı Kaplumbağa, yönetmen Michael Dudok de Wit…

(19 Mart 2017)

Korkut Akın

Dehşet Odası (Yönetmen: Jeremy Saulnier)

Jeremy Saulnier’in yönettiği ve Anton Yelchin, Alia Shawkat, Callum Turner ile Imogen Poots’in oynadığı Dehşet Odası (Green Room), 14 Nisan 2017’de Kurmaca Film dağıtımıyla Kurmaca Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Punk rock grubu The Ain’t Rights gezici olarak barlarda konser verirken son dakika kararıyla Oregon’un ormanlık bölgesinde Neo Nazilerin işlettiği bir barda sahne almak için yola çıkar. Mekâna gittiklerinde her şey yolundadır. Konseri sorunsuz atlatırlar ancak konser sonrası, sahne arkasındaki odalarında genç bir kadının cesediyle karşılaşırlar. Mekânın acımasız sahibi olayın tek görgü şahitleri olan grubun ortadan kaldırılmasına karar vermiştir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Dehşet Odası (Yönetmen: Jeremy Saulnier) yazısına devam et

22. Türkiye Almanya Film Festivali Ödülleri Belirlendi

22. Türkiye Almanya Film Festivali ödülleri açıklandı. Mehmet Can Mertoğlu´nun filmi Albüm, 22. Türkiye Almanya Film Festivali’nin En İyi Filmi seçildi. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü Rüzgârda Salınan Nilüfer filmindeki rolü ile Tolga Tekin’e, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ise Kor filmindeki performansı için Aslıhan Gürbüz’e verildi. Öngören Ödülü’nü Bana Söz Ver (Das Versprechen) adlı belgeselin aldığı festivalde seyirci ödülünü ise Barış Kaya ve Soner Caner‘in Rauf adlı film aldı.

22. Türkiye Almanya Film Festivali Ödülleri Belirlendi yazısına devam et

36. İstanbul Film Festivali, İyi Bir Komşu Temalı 15. İstanbul Bienali’ne Yer Veriyor

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 05 – 15 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek 36. İstanbul Film Festivali’nde bu yıl 15. İstanbul Bienali’ne özel olarak yapılan bir seçki yer alıyor. 16 Eylül – 12 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek. “İyi bir komşu” temalı 10 uzun ve beş kısa metrajlı film, farklı kimliklerin hayatlarını çeşitli şekillerde sürdürmelerine ve değerlendirmelerine odaklanıyor. Filmlerde ayrıca, insanların bir ev, küçük bir topluluk, bir mahalle veya bir köyün içinde birbirleriyle etkileşim kurma hallerini de inceliyor. “İyi bir komşu” bölümünde aynı zamanda “tavsiye edilen filmler” başlığıyla bir grup özel filmin isimlerine de yer verilecek.

36. İstanbul Film Festivali, İyi Bir Komşu Temalı 15. İstanbul Bienali’ne Yer Veriyor yazısına devam et

Belgesel Film Atölye Programı 15 Mart’ta İstanbul Şehir Üniversitesi’nde Başlıyor

İstanbul Şehir Üniversitesi, 15 Mart’ta başlayacak 12 haftalık bir Belgesel Film Atölyesi programına ev sahipliği yapacak. Atölye, belgesel sinema alanındaki sinematografik anlatım modellerinin, yaşamı sahneleme kurallarının ve bu amaçla kullanılan sinema dilinin belgesel sinema tarihinin önemli filmleri üzerinden uygulanacağı pratik çalışmaları kapsıyor. Atölye ile eş güdümlü olarak bir de Kent, Kapitalizm ve İslamcılık konulu kısa belgesel çalışma yapılacak. Eğitmenliğini Prof. Dr. Ferhat Kentel ve yönetmen Deniz Boz’un yapacağı atölye 12 hafta boyunca Salı ve Perşembe günleri 19:00 – 21:00 arasında üniversitenin batı kampüsünde gerçekleştirilecek.

Yeni Gezegenler Bulunmasının Hemen Ardından İzleyeceğimiz Hayat Filmi Artık Bilim – Kurgu’dan Çok Bilim – Gerçek

Bilim insanlarının geçen 22 Şubat’ta yaptıkları önemli açıklamaya göre, dünyamıza çok benzer yedi gezegen bulundu. Bu gezegenlerin üç tanesinde yaşam olabileceği belirtiliyor. Bu açıklamaların yapıldığı şu günlerde, artık Mars ya da başka bir gezegendeki hayata dair konular ne kadar bilim-kurgu olabilir? Mars’ta ya da başka bir gezegende canlı türlerinin keşfi insanları şaşırtmayabilir. 24 Mart’ta vizyona girecek Hayat (Life) filmi de Mars’ta keşfedilen ilk canlı türünü konu alıyor.

Yeni Gezegenler Bulunmasının Hemen Ardından İzleyeceğimiz Hayat Filmi Artık Bilim – Kurgu’dan Çok Bilim – Gerçek yazısına devam et

İstanbul Film Festivali 36 Yaşında

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, ülkemizin en kapsamlı uluslararası sinema etkinliği İstanbul Film Festivali, bu yıl 36. yaşını kutluyor. Aradan geçen yıllar boyunca yepyeni ve dinamik sinemacı kuşaklara okul olmuş baharın müjdecisi festivalimiz, bir kez daha Türkiye ve dünya sinemasının en nitelikli örneklerinin gösterimlerinden, yıldız oyuncular ve usta yönetmenlerle söyleşilere uzanan zengin etkinlik programıyla, 05 – 15 Nisan tarihleri arasında kentin iki yakasında farklı mekânlar ve 10 ayrı sinema salonunda sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.

Geçtiğimiz yıldan başlayarak süresi 11 güne indirilen festival, programına aldığı 186 uzun metrajlı, 17 kısa filmden oluşan görkemli programıyla sinemaseverleri epeyce koşuşturacağa benziyor. Geçtiğimiz günlerde ‘Kaldır Kafanı, Festival Başlıyor’ sloganıyla detayları açıklanan 36. yıl seçkisi, her sinemaseverin iştahını kabartacak bir çeşitlilik içeriyor. Festivalin ‘sinema tutkusu’ndan yola çıkan yeni bölümlerinden ‘Cinemania’ ve ‘Gömülü Hazineler’ kapsamında usta sinemacıların başyapıtları, kayıp, kült veya yeniden gündeme gelmiş klasiklerin dijital restore edilmiş sinema kopyaları yer alıyor.

‘Cinemania’ kapsamında, İranlı usta Abbas Kiarostami’nin geçen yıl aramızdan ayrılmadan önce bitirdiği kısa filmi ‘Beni Eve Götür’, Tarık Akan anısına sinemamızın büyük ustası Yılmaz Güney’in Sinop hapishanesinde kaleme aldığı senaryodan Şerif Gören’in çektiği ‘Yol’, Francis Ford Coppola imzalı epik mafya filmi ‘Baba / The Godfather’ ve 40. yılı anısına yenilenmiş kopyasından izlenebilecek tüm zamanların en ürkütücü filmlerinden biri olarak kabul edilen ünlü Dario Argento klasiği ‘Suspiria’ ilk bakışta dikkat çekenlerden. Festivalin 10 yıldır Groupama ile sürdürdüğü işbirliğinin bu yılki armağanı ise ülkemiz sinemasının en önemli klasiklerinden ‘Anayurt Oteli’. Merhum Ömer Kavur’un bu en güzel filmi, yapımından tam 30 yıl sonra yenilenmiş kopyasıyla izleyici karşısına çıkacak.

Geçtiğimiz yıl program kapsamına alınan ‘Gömülü Hazineler’ seçkisi yine doyumsuz sürprizler içeriyor. ‘Sinematek’ anılarımızda yer etmiş Kübalı usta sinemacı Tomás Guitiérrez Alea imzalı politik sinema başyapıtı ‘Azgelişmişliğin Anıları’; dahi Orson Welles’in en iyi yapıtlarından biri olarak kabul edilen Shakespeare uyarlaması ‘Falstaff’ (Geceyarısında Çanlar); geçen yıl aramızdan ayrılan Polonyalı usta Andrzej Zulawski’nin zamanında yasaklanmış epik bilimkurgusu ‘Gümüş Küre’ bu benzersiz mönüye dahil edilmiş.

Festivalin kolay ele geçmeyecek bir diğer sürprizi, bir ekolle ya da bir akımla kolay bağdaştırmanın mümkün olmadığı Fransız yönetmen Vincent Dieutre’ün ‘Yalnızlık Alıştırmaları’ başlığı altında gösterilecek 9 filmlik retrospektifi. Avrupalı kimliğini bir takıntıya, bir direnişe dönüştüren anlatıcı-sinemacının ‘doküdrama’ olarak anılan avangard otobiyografik filmleri merakla beklenmeye değer.

Festivalin ‘Ulusal Kısa Film Yarışması’ jürisinde yer alan deneysel sinemacı Vincent Dieutre ile, ‘Bonne Nouvelle’ filminin gösteriminin ardından Pera Müzesi’nde bir festival sohbeti gerçekleştirileceğini şimdiden hatırlatalım. Açılış gecesi sunulacak ‘Onur Ödülü’nü almak üzere festivalin konuğu olacak olan ‘Sir’ ünvanlı efsanevi İngiliz oyuncu Ian Mc Kellen’ın, programda yer alan Shakespeare uyarlaması kült filmi ‘III. Richard’ gösterimlerine katılarak sinemaseverlerle buluşacağını ve 07 Nisan Cuma günü Boğaziçi Üniversitesi’ndeki festival sohbetinde hayranlarıyla birlikte olacağını duyuralım.

Geçtiğimiz yıl ilk kez düzenlenmiş ‘Ulusal Belgesel ve Kısa Film Yarışmaları’ ile yarışma cephesini genişleten etkinlik, yabancı festivallerde öne çıkmış yapımlardan oluşan zengin bir seçkiyle sinemaseverlerin karşısına çıkıyor. Başta Altın Ayı ödüllü Macar yönetmen Ildiko Enyedi imzalı çok beğenilmiş ‘Beden ve Ruh’ olmak üzere Şubat ayında düzenlenmiş Berlin Film Festivali’nin ödül tablosunda yer alan bazı filmler buna dahil. Sinemaseverler için sıkı keşif imkânları sunan yapımlar ve ülkemiz sinemasından yirmiye yakın yepyeni kurmaca uzun metraj filmin yanı sıra, ‘Festival Galaları’ seçkisi dahilinde daha geniş bir seyirci kitlesinin ilgisini çekmeye yönelik filmler izlenebilecek.

Festival filmlerine ilişkin diğer önerilerimiz ve geleneksel kaçırılmaması gerekenler listemizi bir sonraki yazıya saklıyoruz. Festival biletleri 25 Mart Cumartesi günü 10:30’dan itibaren Biletix satış kanalları ile Beyoğlu Atlas ve Kadıköy Rexx Sinemaları’nda açılacak ana gişelerden, hizmet bedeli eklenmeden, tüm satış kanallarında aynı ücretlerle satışa sunuluyor.

(18 Mart 2017)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com