İstanbul Modern Sinema’da Ozon Hakkında Her Şey

İstanbul Modern Sinema, Sinema Sponsoru Türk Tuborg A. Ş.’nin katkıları ve Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle François Ozon adına ilk kez bir retrospektif sunuyor. Türler arası rahat hareket edebilen, pop kültürüne, fetişizme düşkünlüğünü korkusuzca aktaran, yeni anlatımlara merakını yitirmeyen, duygusallıktan kaçınmayan, disiplinli yönetmen François Ozon’un bugüne kadar çektiği tüm uzun metrajlı filmleri ve kısa filmlerinden bazı örnekleri İstanbul Modern’de izleyebilirsiniz. Eğitimini Louis Malle, Alain Resnais, Claire Denis gibi prestijli film okulu La Femis’de tamamlayan Ozon, 1990’ların sonlarından itibaren başladığı kariyerinde her sene bir film üretiyor.

İstanbul Modern Sinema’da Ozon Hakkında Her Şey yazısına devam et

Şehir Öğrencileri Bilinen Filmlerin En Önemli Sahnelerini Yeniden Fotoğrafladı

İstanbul Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri, çok önemli bir sergiye daha imza atmaya hazırlanıyor. Eski filmlerin en önemli sahnelerini aynen canlandırarak fotoğraflayan ve bir fotoğraf karesini birden çok fotoğraf çekerek, kolajla oluşturan Şehir Üniversitesi öğrencileri, bu fotoğraf ve kolajlardan oluşan Fotoğraflarla Sinema ve Kolaj adlı bir fotoğraf sergisi açıyor. Öğrencilerin, kendi seçtikleri filmlerin sinematografik derinliği olan bir sahnesini yeniden kurgulayarak fotoğrafladıkları ya da en az 20 fotoğraf karesini kolajla tek bir fotoğraf karesine dönüştürdükleri çalışmalarının yer aldığı sergi, 08 Mart – 08 Nisan 2017 tarihinleri arasında ziyaret edilebilecek.

Murat Yıldırım Doktor Oldu

Çekimleri İstanbul ve Cunda’da gerçekleşen Sonsuz Aşk filminde Murat Yıldırım, genç yaşta profesör olan ve uluslararası çapta başarıyla ünlenen Beyin ve Sinir Cerrahı Prof. Dr. Can karakterine hayat veriyor. Kendini işine adamış hırslı bir doktor olan Prof. Dr Can’ın her dakikası onun ve hastaları için hayati öneme sahiptir, ancak bunca koşturmanın arasında farkına varamadığı bir tek şey vardır, o da içinde bulunduğu anı yaşamak. Sonsuz Aşk, 24 Mart’ta vizyonda.

  • Basın Bülteni
  • Kamera arkası için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Altyazı Dergisi’nin Mart 2017 Sayısı Bayilerde

Altyazı Aylık Sinema Dergisi, İntikam üçlemesiyle dünya çapında ünlenen, Güney Koreli yönetmen Park Chan-wook’un yeni filmi Hizmetçi’yi (Ah-ga-ssi) Mart sayısının kapağına taşıyor. Filmi inceleyen yazısında Coşkun Liktor, cinsel haz ve tahakküm ilişkilerine odaklanıyor. Mart sayısında Fırat Yücel, üç dalda Oscar adayı olan Jackie’nin hemen ardından, Borges esintili dedektiflik filmi Neruda’yla karşımıza çıkan Şilili yönetmen Pablo Larraín’in filmografisini derinlemesine analiz ediyor. Yücel, Tony Manero ile büyük bir çıkış yapan Larraín sinemasındaki farklı eğilimleri, yönetmenin kendi hayat hikâyesiyle iç içe ele alarak yorumluyor.

Sonsuzluk

Tran Anh Hung’un yönettiği ve Audrey Tautou, Berenice Bejo, Melanie Laurent, Jeremie Renier ile Pierre Deladonchamps’ın oynadığı Sonsuzluk (Eternite – Eternity), 10 Mart 2017’de Filmartı Film dağıtımıyla Filmartı Film tarafından vizyona çıkarıldı.
19. yüzyılda genç Valentine hayatının erkeğiyle yeni bir hayata adım atar, tüm mutluluk ve heyecanları tadarlar. Ancak Valentine savaşın ortasında güçlü bir anneye ve yıllar sonra ise kendini oğlu Henri’ye adamış yalnız ve yaşlı bir kadına dönüşür. Tarih akmaya devam ederken aşkların ve acıların sırası da el değiştirmektedir. Şimdi Mathilde, Valentine’in oğluna sırılsıklam âşık olarak bu ailenin bir parçası olmuştur.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

14. Geleceğin Sineması

Sinema öğrencilerinin daha kaliteli filmler yapmalarını sağlamak amacıyla T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, Beyoğlu Belediyesi ve Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) tarafından gerçekleştirilen 14. Geleceğin Sineması’na başvurular başladı. Öğrenci sayısını karşılamaya yetmeyen stüdyo ve yapım aşaması ile yapım sonrasındaki teknik ekipman açığını kapatarak hayallerin gerçekleşmesine imkân sağlamayı amaçlayan Geleceğin Sineması’na bu yıl 22 Şubat – 24 Mart 2017 tarihleri arasında yapılacak başvuruları, sinema sektöründe her biri alanında marka haline gelmiş usta isimler değerlendirecek.

14. Geleceğin Sineması yazısına devam et

Cinecity Etiler’den Kadınlar Günü Sürprizi

Yıl boyunca 100’den fazla vizyon filmini sinemaseverlerle buluşturan Deniz Private Cinecity Etiler, kadınları yepyeni bir beyazperde deneyimine davet ediyor. Bir yıl boyunca sınırsız sinema keyfi yaşatan Hillside Movie Club kartı, Kadınlar Günü’ne özel olarak 01 – 08 Mart tarihleri arasında iki adedi yalnızca 240 TL.ye satışa sunuluyor. Cinecity Etiler, 2017’de gişe rekorları kırması beklenen filmlere ev sahipliği yapıyor. Hillside Movie Club ile Pirates of the Caribbean: Dead Men Tell No Tales, Spider Man: Homecoming, Star Wars: The Last Jedi, Kingsman The Golden Circle gibi filmlerin tamamını sinemada izlemenin tadını çıkaracaksınız.

Perde: Ayn-ı Cin

Ediz Günay’ın yönettiği ve Orkun Özen, Uğur Dönmez, Burcu Ayhan ile Remzi Arız’ın oynadığı Perde: Ayn-ı Cin, 10 Mart 2017’de Sinerji Film dağıtımıyla Mad Motion Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Korku türünde kitaplar yazan Okan, son kitabını yazmak için Antalya’ya gider. Gözlüklerine alışamadığından lazer ameliyatı olmayı kabul eder. Ancak ameliyat sonrası gözünde tuhaflıklar oluşur. Bir gözündeki perde tamamen kalkmıştır ve bu durum görünmeyen varlıkları görebilmesine yol açar. Cinler ve ruhlar alemini görebilen Okan, bu kâbustan kurtulabilmek için çeşitli yollara başvurur ancak kendisini kötü bir sürpriz beklemektedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman

Ferzan Özpetek Şehrine İstanbul Kırmızısı ile Dönüyor

Yapımını BKM’nin yaptığı, dünyaca ünlü yönetmen Ferzan Özpetek’in aynı isimli romanından uyarladığı İstanbul Kırmızısı, 03 Mart’ta izleyicisiyle buluşuyor. Sinefillerin merakla beklediği İstanbul Kırmızısı, Halit Ergenç, Tuba Büyüküstün Nejat İşler ve Mehmet Günsür’den oluşan güçlü oyuncu kadrosuyla da dikkat çekiyor. Film, Deniz’in kitabıyla ilgili çalışmak için yıllar önce terk ettiği İstanbul’a dönen Orhan’ın Deniz’in tanıdıklarıyla geçirdiği birkaç gününü anlatıyor.

Şair Neruda’nın Peşine Düşerken

Şilili yönetmen Pablo Larraín’in Şili’nin büyük şairi Pablo Neruda’nın kaçışını şiirsel gerçeklikle beyazperdeye yansıttığı “Neruda” filmi, heyecan dolu gerçeküstücü yolculuklar da yaşatıyor.

Yıl 1948… SSCB’ye bağlı Komünist Parti’den şair ve senatör Pablo Neruda, Ulusal Kongre’de yaptığı konuşmayla seçimle iktidara gelmiş faşist diktatör Cumhurbaşkanı Gabriel Gonzalez Videla’yı öfkelendiriyor. Artık Şili’de komünistler için av ve devlet terörü başlıyor. Ne olursa olsun Neruda’yı istiyor faşist cumhurbaşkanı. Şili Soruşturma Polisi Şefi Oscar Peluchonneau’dan onu istiyor.

Asıl adı Ricardo Eliezer Neftalí Reyes Basoalto olan şair, Neruda soyadını Çek şair Jan Nepomuk Neruda’dan (1834-1881) almış. Bu şaire Çek gerçekçiliğinin büyüklerinden deniyor. Gerçeküstücülük ruhu taşıyan, aşk ve politik şiirler yazan Şilili şair Neruda (1904-1973), politik ve aşk şiirleriyle Şililileri büyülüyor. Elbette dünyanın diğer taraflarındaki insanları da büyülüyor.

Filmin içinde dolaşırken, gerçeküstücü dehlizlerde zihinsel kaoslar yaşıyor sürekli insan. Nereye kadar gerçek, nereye kadarkurgusal, diyerek. Neruda’nın peşine düştüğü Oscar Peluchonneau bir yerden sonra insanın zihninde sancılar yaşatmaya başlıyor, gerçeklik ve kurgusallık anlamında. Bu filme dokunurken, nazik olunmalı ve gizemleri dağılmamalı. Neruda, bir polisiye tutkunu ve hayal gücüne inanıyor. Neruda’nın gerçeküstücü ruhu, Şilili yönetmen Pablo Larraín’in 2016 yapımı sinemaskop “Neruda” filmine de sinmiş. Gerçeküstücülük, İspanya’dan başlayarak tüm Latin Amerika’yı sarmış, faşizme karşı sanatsal karşı duruş olmuş. Gerçeküstücü anlatımlar, Latin uluslarında direnişin simgesiydi.

Silik ve faşist polis…

Film, her şeyi faşist polis Peluchonneau’nun iç sesiyle takip ediyor. Kulaklara gelen kelimeler bir anda insanı boşlukta bırakıyor. Çünkü anlatıcının kim olduğu bilinmiyor kısa bir an. Anlatıcı Peluchonneau, komünistleri ve Neruda’yı aşağılıyor. Solcuları seçkinci, orji yapan, sadece eğlenen burjuva özentili olarak anlatıyor. Peluchonneau, cumhurbaşkanının yanına gittiğinde görevini öğreniyor. Görevi, yoksul çocukluk geçiren, ilk ayakkabısını 12 yaşındayken giyebilen Neruda’yı yakalamak. Peluchonneau, silik biri. Babasının, şimdi görev yaptığı polis teşkilatını kurduğunu söylüyor. Ama onun babası olup olmadığından emin değil. Annesi genelevde çalışıyormuş. Annesiyle olan Peluchonneau, babası olabilir miydi? Annesi, Peluchonneau’nun adını sayıklıyormuş hep. İşte genç Peluchonneau, hep yakınına yaklaştığı, ama dokunamadığı Neruda’nın geride bıraktığı şiirlerini okuyor. Bu şiirler onu bilinç mi verecekti, yoksa yabancılaştırıp daha da yalnızlaştıracak mıydı?

Kelimelerin gücü…

Senatör ve şair Neruda, Arjantinli ressam Delia del Carril’le evli. Delia, bir aristokrat. Peluchonneau peşlerinde olduğu için, Parti onlara gizlenecekleri yerler ayarlıyor sürekli. Parti, Neruda’yı Arjantin’e kaçırmak istiyor. Korumaları da Álvaro Jara. Dışarının, sokakların insanı Neruda kapalı yerde sürekli kalabilir miydi? Onunla özdeşleşmiş kasketini çıkartıp fötr şapkasıyla sokaklara atıyor kendini. Ayakları onu geneleve sürüklüyor. Buradaki anlar filmin şiirsel gerçekliğiyle buluşuyor sanki.

Neruda devrimi, aşkı ve kadınları çok seviyor. Belki de kadınlar ona en yüksek hayal gücü veriyordur. Uzun şiirler yazdığı için çok para kazandığını düşünen boşandığı Hollanda kökenli eski karısı radyoya propaganda için çıkarıldığında, Neruda hakkında kötü sözler söyleyemiyor. Çünkü Neruda, kadınlara karşı nazik ve şefkatliydi hep. Bu eski eş de zihinsel kaosa katılıyor Peluchonneau gibi. Filmin içinde dolaşırken kelimelerin gücünü de hissediyorsunuz. Delia ve Peluchonneau arasındaki konuşmalara, kelimelere kulak vermek gerekecek. Filmi perdede görüp anlam yaratmak, anlamlandırmak heyecan vericiydi. Filmi izlerken, Fransız düşünür Jean Baudrillard’ın “Kötülüğün Şeffaflığı” kitabı aklınıza düşüyor. Öncelikle “Kendi Cehennemi” bölümü akla geliyordu. “Benzer” ve “Öteki” üzerine düşünüşte. Bu kitap, Ayrıntı Yayınları’ndan çıkmıştı. Filmdeki iz sürmeler, geniş final bölümü ve son sahneyle parçalar bir araya gelip anlam yaratacak. Belki daha da çıkmaza sokacak. Sanatın, sinemanın gücündendi bu.

Filmin görselliği de ilham verici. İç mekânlarda hafif kasvet yaratabilen yönetmen, özellikle dış mekânlarda da bu kasvetin içine alıyor. Gündüz gri bulutların altında da bunu yaşatabiliyor. Filmde çok özel bir çekim vardı. Kamera, sürekli dairesel dönüş yaparken, yönetmen arada “kesme” yaparak kısırdöngüyü parçalıyordu. Faşizmin sonsuz olamadığını kanıtlamak istiyor yönetmen. Günümüze metafor yapıyor sanki. Şili’de bugün demokrasi vardı. Filmdeki müzikleri de dinlemeli. Piyano ve çello tınıları, Neruda’nın şiirleri gibi insanı etkiliyor. Filmde Neruda’nın şiirlerini, Neruda’yı canlandıran Luis Gnecco’dan duyuyorsunuz. Gnecco, Neruda’nın ikizi gibi sanki. Gael García Bernal, Peluchonneau’nun yabancılaşmasını etkileyici bir oyunculukla yansıtıyor.

Neruda
Yönetmen: Pablo Larraín
Senaryo: Guillermo Calderón
Müzik: Federico Jusid
Kurgu: Hervé Schneid
Görüntü: Sergio Armstrong
Oyunular: Gael García Bernal (Oscar), Luis Gnecco (Neruda), Mercedes Morán (Delia), Emilio Gutiérrez Caba (Picasso), Diego Muñoz (Martinez), Alejandro Goic (Jorge), Pablo Derqui (Victor), Marcelo Alonso (Rodriguez), Michael Silva (Jara), Francisco Reyes (Bianchi), Jaime Vadell (Arturo), Alfredo Castro (Videla), Heidrun Breier (Eski Eş)
Yapım: Fabula (2016)

(09 Mart 2017)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com