Sanatın önemli özelliklerinden biri size, kendi yaşamınıza farklı açılardan baktırmasıdır. Anlatılan öykü ya da izlenen film sizin hikâyenizdir bir bakıma. Eğer kendi hikâyenizi bulur da oradan yürürseniz film başarılıdır; tabii ki sizin için. Sinemamızın iyi görüntü yönetmenlerinden biriydi Aytekin Çakmakçı (çiçek koksun toprağı), “görüntüyü görmüyorsanız başarılıyım demektir” diye anlatıyordu hem çalışma sırasında hem de ders verdiği … Devamı… »
Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar
Aykut Enişte 2, Gişede Sezonun En İyi Yerli Film Açılışını Yaptı
Yönetmeliğini Onur Bilgetay’ın yaptığı Aykut Enişte 2 uzun bekleyişin ardından gösterime girdi ve ilk hafta sonunda elde ettiği gişe rakamıyla sezonun en iyi açılış yapan yerli filmi oldu. Vizyondaki ilk üç gününde 186.898 bin kişi tarafından seyredilen film sinema salonlarında özlenen kahkahalı günleri geri getirdi. İlk hafta sonu itibarıyla ilk filmin yaklaşık 2,5 katını seyirciyi salonlara çeken Aykut Enişte 2, başarılı gişe performansıyla sinema sektörünün yüzünü güldürdü.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Licorice Pizza
Paul Thomas Anderson’un yönettiği ve Alana Haim, Cooper Hoffman, Sean Penn, Tom Waits ile Will Angarola’nın oynadığı Licorice Pizza, 07 Ocak 2022’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
San Fernando Valley’de büyüyen Alana Kane ve Gary Valentine, Gary’nin lisesindeki fotoğraf çekim gününe kadar hiç tanışmamıştır. Alana artık öğrenci değildir ama fotoğrafçı asistanlığı görevinin ötesinde kendini tanımlama arayışında olan genç bir kadındır. Gary, Alana’ya onu etkileme çabası içinde olduğunu söyler. Tuhaf olsa da samimi bir ilişki kurarlar. Gary de Alana da biraz şamatalı, biraz tatlı, biraz acı, bir dizi aydınlanma yaşarlar.
West Side Story Sonsuza Dek
‘Batı Yakasının Hikayesi / West Side Story’ Amerikan müzikalinde bir dönüm noktasıdır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından büyük bir ekonomik canlanma sürecine giren ABD’nin yeniden yapılanma sürecinde sosyoekonomik değişimin müzikale yansıdığı önemli bir örnektir. New York’ta bugün varlıklı kesimin ikamet ettiği Upper West bölgesinde göçmenlerin yaşadığı 50’li yıllarda, Doğu Avrupa kökenliler ile anavatanlarındaki savaş ve fakirlikten kaçmış San Juan’lı hırslı atak Porto Riko’lular arasındaki paylaşım savaşı üzerinedir olan bitenler. Ülkenin eski yabancılarının yoksul mahallelerini yeni yabancılarla paylaşamama kavgasıdır söz konusu olan.
Sosyal gerçeklik müzikalin dünyasına taşınırken hikâyeyi ‘Romeo ve Juliet’ tragedyası üzerinden New York’un yoksul mahallerine aktarma fikri dönemin ünlü koreografı Jerome Robbins’den gelmiş. Montague’ler köşeyi dönememiş Slav göçmenlere, Capulet’ler Latinlere dönüşmüş. Leonard Berstein müziği bestelemiş, yeni versiyonun galasından kısa bir süre önce gözlerini hayata yuman o dönemin gencecik Stephen Sondheim’ı sözleri yazmış. 1957 yılında ilk kez sahnelenen müzikal büyük ilgi görmüş, 1961 yılında 10 dalda Oscar ödülüne layık görülen Robert Wise imzalı sinema filmi ortalığı birbirine katmıştır.
Ülkemize 1964 yılında gelen ve Emek Sineması’nın 70 mm stereofonik düzeninde tam 12 hafta kapalı gişe oynamış olan efsanevi klasiğin tam 60 yıl sonra yeniden gündeme gelişi, filmi Emek’in büyüleyici atmosferinde izlemiş benim de aralarında bulunduğum kuşaklar için heyecan verici kuşkusuz. Yeniden çevrimin temel nedeni bugün 75 yaşında olan sinemanın usta büyücülerinden Steven Spielberg’in bu müzikale olan derin tutkusuymuş. Amcamın yurt dışından getirdiği filmin çift kapaklı albümünü evire çevire dinlemiş, şarkıları ezberlemeye çalışmış biri olarak ‘West Side Story’ benim de çocukluğumdur, bu açıdan Spielberg’in esere derin bağlılığını çok iyi anlıyorum. 8 yaşındayken babamın elimden tutup götürdüğü Emek Sineması’nın balkonundaki ilk izleyişim, beni sinemanın büyüsü ile tanıştıran ilk önemli deneyimim olarak kişisel tarihimde yerini alır. Yoğun duygularla izlediğim yeni çevrimin ilk bir saatinde gözyaşlarımı tutamayışımı normal karşılayın lütfen.
Nostaljik duygusallıktan ve anıların büyüsünden uzaklaştığımızda, Spielberg’in temel çabasının hikâyenin geçtiği dönemin sosyal gerçekliğini vurgulamak olduğunu görüyoruz. New York’un üst batı yakası bir kentsel dönüşüm alanıdır. Eski harap binalar dev bir yıkım topunun altında kentsel temizliği (!) beklemektedir. Yerine varlıklı insanların oturacağı şık binalar, alışveriş mağazaları açılacaktır. Bugün New York’u ziyaret eden her sanatseverin tavaf etmeye koştuğu ünlü Metropolitan Operası’nın da içinde bulunduğu görkemli sahne sanatları sarayı Lincoln Center’ın inşaatını haberleyen panolar ilk karelerde dikkatimizi çeker. Çevredeki salaş evlerini boşaltmak isteyen yoksul göçmenlerin itirazını ise pek dinleyen yoktur. Bu toz duman arasında değişik kökenli yeni yetme gençler neyin peşindedir. Taş taş üstüne yıkım alanlarında itişip kakışmaları çok yakında tamamıyla yıkılıp gidecek mezbeleliklerinden başka ne içindir. Spielberg işsiz güçsüz alkolik beyazların amaçsız çocuklarıyla Amerika’nın fatihi olmaya gelmiş yanık tenli hispaniklerin boşa kürek çatışmalarını hüzünle anlatmayı deniyor.
Deneyimli sinemacı 1961 yapımına saygı duymakla birlikte, otantik yaklaşımı ön plana çıkarmış. Orijinal yapımda Rita Moreno haricinde tenleri makyajla karartılmış beyaz oyuncuların yer aldığı Porto Rikolu karakterlerin tümünü bu kez Latin kökenlilerden seçmiş. Esmer tenli hispanikler kendi aralarında sıklıkla İspanyolca konuşuyor ve Spielberg bunları İngilizce alt yazı ile vermeyi reddediyor. Bu da ülkeyi kasıp kavuran ırk ayrımına karşı onun duruşu ve bugün Latin kökenliler ülke nüfusunun beşte birini oluşturduğu için ABD’nin çifte dilli bir ulus olduğunun bu şekilde altını çizmek istemiş.
Usta sinemacı ana karakterlerin çaresizce ortalarda dolanan genç çocuklardan oluştuğunu vurgulamak niyetinden yola çıkarak oyuncuların yaş ortalamasını hayli düşük tutmuş. Maria’yı canlandırmak için 30 bin kişi arasından seçilen, anne tarafından Kolombiyalı 20 yaşındaki Rachel Zegler ile Tony ya da orijinal haliyle Anton’da, ‘Uyumsuz / Divergent’ serisinde oynamış şarkıcı oyuncu genç yetenek Ansel Elgort’un müzikalin ‘Maria’, ‘Tonight’ ya da ‘Somewhere’ gibi harikulade şarkılarındaki ses uyumu dikkat çekiyor. Ünlü ‘America’ şarkısının ateşli Anita’sı Ariana Debose daha önce ‘Summer: The Donna Summer Musical’deki ana karakter yorumuyla Tony ödülüne aday olmuş. Ana kastın belki de en tanınmış oyuncusu Montreal Ballet Theatre’da yetişmiş, 15 yaşında ‘Billy Elliot’ müzikaliyle Tony ödülünü kazanan en genç oyunculardan biri olmuş, şimdilerde ‘American Rust’ dizisindeki kırılgan Isaac yorumuyla ses getiren, adını ilerde sıkça duyacağımızı düşündüğüm usta dansçı oyuncu David Alvarez. Usta balet bu defa çok farklı bir kompozisyonda, yoksulluktan yırtma umuduyla boks sevdasına tutunmuş Bernardo’da parlıyor, sokaklara taşmış çok renkli ‘America’ performansında Anita ve diğer Latin kadro ile tam anlamıyla döktürüyor.
Klasik versiyondan farklı olarak Chino karakterini geliştiren yeni senaryo, Josh Andrés Rivera adındaki yeni bir yeteneği haberliyor. 2021 model ‘West Side Story’nin bir güzel sürprizi de orijinal yapımın unutulmaz Anita’sı Rita Moreno’nun varlığı. Filmin yapımcılarından biri olan 90 yaşındaki deneyimli oyuncu için yeni bir karakter yazılmış. Orijinal yapımdaki gringo Duck’ın dul eşi Valentina, semtin başıboş çocuklarına sahip çıkan onları beladan korumaya çalışan bilge dükkan sahibi olarak devleşirken, ‘Tonight’ beşlisine sesiyle katılarak sevenlerini mest ediyor.
Yeni versiyonun ustalıklı senaryosu, Spielberg’in daha önce ‘Münih’ ve ‘Lincoln’de çalıştığı ‘Angels in America’nın usta oyun yazarı Tony Kurshner’in elinden çıkma. Orijinal koreografiyi daha da ateşlemeye özen gösteren Tony ödüllü Justin Peck’in sokakları inleten dans sekansları ile gerçekçi dövüş sahneleri ve Spielberg’in değişmez görüntü yönetmeni Janusz Kaminski’nin yıkıntılar arasındaki mücadele ile hazin aşk hikâyesini buluşturan enfes görüntü çalışması filmin önemli artılarından.
Spielberg filmini babasına armağan etmiş. Ben de izninizle beni küçücük yaşımda sinemanın büyüsüyle buluşturmuş sevgili annemin ve babamın güzel anısına ithaf etmek istiyorum bu yazıyı.
(13 Aralık 2021)
Ferhan Baran
03 – 05 Aralık 2021, Hafta Sonu Gişe Verileri
03 – 05 Aralık 2021, Hafta Sonu (Weekend) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
9. Uluslararası Antakya Film Festivali Başlıyor
Türk sinemasının gelişimine ve eserlerinin tanıtılmasına katkı sağlamak için her yıl düzenlenen Uluslararası Antakya Film Festivali kapılarını 9. kez sanatseverlere açıyor. Hatay Büyükşehir Belediyesi, Ansam Kültür Derneği ve Fotofilm Sanat Merkezi işbirliği ile sanatseverlerle buluşacak olan festivalde özel gösterimlerin yanı sıra uzun metraj, kısa film ve belgesel film kategorilerindeki filmler yarışacak.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Deliliğin Sınırında Satranç
‘Satranç / Schachnovelle’ Stefan Zweig’ın karısıyla birlikte intiharından hemen önce 1942’de Brezilya’da yayımladığı vasiyet eseridir. Bu uzun öykü Nazi zulmünün egemenliğine direnemeyen ve mat edilen Avrupalı özgürlüğünün son çığlığıdır. Alman sinemacı Philipp Stölzl, edebiyat dünyasının bu sevilen özgün metninden yola çıkarak aynı adla uyarladığı ve haftanın sürprizi olarak sinemalarımıza uğrayan filminde satrancı bir direniş umudu olarak yorumlamayı seçmiş.
Kısa öyküde Dr. B olarak anılan noter Josef Bartok Avusturya sosyetesinin tanınmış isimlerindendir. Saldırganlığı gün geçtikçe artan Nazi tehlikesini fazla önemsemez önceleri. ‘Viyana’da dans sürdükçe dünyanın sonu gelmeyecektir’ onun deyişiyle. Avusturyalı soyluların ülke dışındaki mal varlıklarını gizlice yönettiği ortaya çıktığında, işgalin başladığı gece peşindeki gestoponun elinden kurtulamayacaktır. Bundan sonrası malûm. Kibirli avukat ünlü Métropole Oteli’ne götürülecek, varlıklı müşterilerinin hesap şifrelerini açıklayana dek tek göz odada hapis edilecektir. Sorgu seansları haricinde kimse ile konuşmasına izin verilmeyen, yaşamla tüm ilişiği kesilmiş bir biçimde psikolojik baskıya maruz bırakılan Bartok aylar süren yalnızlığı ve çaresizliğini bir kargaşa esnasında aşırdığı kitap sayesinde aşmayı deneyecektir. Eski haşmetini çoktan yitirmiş Bartok ele geçirdiği küçük ebattaki kitabın, şampiyonların tarihi oyunlarının yer aldığı bir satranç albümü olduğunu gördüğünde önce büyük bir hayal kırıklığı yaşayacak, daha sonra delicesine sarıldığı satranç tutkusu ona özgürlüğün kapısını aralayacaktır.
Stölzl’nin uyarlamasında Bartok, Zweig’ın metninden farklı olarak, muhayelesinde paralel bir evren yaratmak suretiyle baskıya direnmeyi deniyor. Açılış sahnesinde gördüğümüz Rotterdam’dan New York’a hareket eden gemi noterin zihninde oluşmuş bir kaçış aracından başka bir şey değildir. Kapatıldığı otel odası ile köhne gemi kamarası aynı 402 numarayı taşımaktadır. Balo gecesi evrakları yakmak üzere bürosuna döndüğünde ayrıldığı karısı ile yine bu düşsel gemide buluşabilecektir. Psikolojik baskının daha da şiddetlendiği ilerleyen aylarda hayatına giren satranç tutkusu onun direncini besleyecek, deliliğin sınırlarında gestapo komutanı ve dünya satranç şampiyonu Czentovic’e kafa tutacaktır.
Alman sinemacı gerçek ile düş, direniş ile delilik arasındaki geçişken dünyaları mükemmel kurgulamış. Hikâyeyi uzun süren savaştan sonra evine dönmek için denizleri aşmak zorunda kalan Odysseus’un serüveni ile özdeşleştirmiş, tükenmenin güncesini tutan metinden hareketle, Zweig’ın ‘Herşeye rağmen ruhun yenilmezliğine inancı kararlılıkla sürdürmek bugün bizim elimizde’ sözlerinin doğrultusunda baskıya karşı direnişi yüceltmiş. Geçtiğimiz yıl ‘Yaramaz Çocuk / Enfant Terrible’de Alman sinemasının aykırı yönetmeni Rainer Werner Fassbinder’i başarıyla canlandırmış olan Oliver Masucci’nin zaman ve mekânın kaybolduğu Bartok’un zirveden dibe iniş sürecindeki etkileyici performansından sonuna dek yararlanmış.
(12 Aralık 2021)
Ferhan Baran
Eskişehir Film Festivali’nde Gösterim ve Söyleşiler Sürüyor
21. Eskişehir Uluslararası Film Festivali gösterim ve söyleşileri Anadolu Sineması ve Cinetime Özdilekpark Sineması’nda sürüyor. Gün içinde Beni Sevenler Listesi, Yaramaz Çocuklar, Murina, Yangın Gecesi (Proyers for the Stolen), Gölgeler İçinde, Kahraman (A Hero), Bir Nefes Daha, Kürtaj (Happening) adlı filmler gösterildi. Ahmet Necdet Çupur’un yönettiği Yaramaz Çocuklar’ın gösterimi sonrası yapılan söyleşide yönetmen ve yapımcı soruları cevapladı.
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Eskişehir Film Festivali’nde Gösterim ve Söyleşiler Sürüyor yazısına devam et
21. Eskişehir Uluslararası Film Festivali Başladı
11 Aralık 2021 tarihine kadar sürecek olan 21. Eskişehir Uluslararası Film Festivali dün akşam Anadolu Sineması’nda yapılan açılış ve ödül töreniyle başladı. Konuklar, akademisyenler ve öğrencilerin katıldığı açılışta Tijen Par, Nur Sürer, Erden Kıral, Ozan Çelik, Hayal Köseoğlu, Hülya Beycioğlu, Öykü Beycioğlu, Ahmet Göç gibi isimlere ödülleri verildi. Tören sonrasında ünlü İspanyol yönetmen Pedro Almadovar’ın filmi Paralel Anneler (Parallel Modhers) gösterildi.
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
21. Eskişehir Uluslararası Film Festivali Başladı yazısına devam et
Halim Arif Muti’yi Kaybettik
Sinema salonları açmak işletmek, bu konularda yatırımlarda bulunmak kiralamak, kiraya vermek, devralmak, devretmek gibi sinemacılık ve filmcilikle ilgili her türlü işlerin sanayini kurmak, işletmek, ticaretini yapmak gibi işlerle iştigal eden ve ülkemizdeki sinemacılık faaliyetlerine, başta alt yazı olmak üzere eşsiz hizmetler sunan ARM Filmcilik ve Sinemacılık’ın sahibi Halim Arif Muti, 03 Aralık 2021 Cuma günü evine dönerken sokakta geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşamını yitirdi. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Klondike
Maryna Er Gorbach’ın yönettiği ve Oxana Cherkashyna, Sergiy Shadrin, Oleg Scherbina, Oleg Shevchuk ile Arthur Aramyan’ın oynadığı Klondike, 11 Kasım 2022′de Başka Sinema dağıtımıyla Kedr Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Çekimleri Ukrayna’da Ukraynalı, Türk, Çek, Boşnak ve Gürcü ekipler tarafından gerçekleştirilen filmde Ukrayna – Rusya sınırında yaşamakta olan Ira, köyü ayrılıkçı gruplar tarafından kuşatılmış olmasına rağmen evini terk etmeyi reddeden hamile bir kadındır. Ne var ki Ira ve ailesi kendilerini 17 Temmuz 2014 günü gerçekleşen uluslararası bir uçak kazası felâketinin merkezinde bulacaktır.
26 Kasım – 02 Aralık 2021, Haftalık Gişe Verileri
26 Kasım – 02 Aralık 2021, Haftalık (Weekly) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
Haftalık Seans Bilgileri, 03 – 09 Aralık 2021
Gösterimdeki filmlerin 03 – 09 Aralık 2021 seansları için tıklayınız. (Listeler eksiksiz değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
8. Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali Başlıyor
T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü desteğiyle, 04 – 12 Aralık 2021 tarihlerinde, Uşak Üniversitesi İletişim Topluluğu’nca, hem fiziksel hem de www.usakfilmfest.com adresinde çevrimiçi düzenlenecek olan 8. Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali’nin finalistleri, Ana Jürisi ve açılış programı belli oldu.
04 Aralık 2021 Cumartesi akşamı saat 21:00’de başlayacak olan festivalin açılışında, görsel ve işitsel performanslarıyla deneysel yapıtlara imza atan sanatçı Kerem Altaylar’ın konserinin ardından, Elvira Lind’in yönettiği, başrolünde dünyaca ünlü oyuncu Oscar Isaac’in yer aldığı The Letter Room adlı film sinemaseverlerle buluşacak.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
8. Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali Başlıyor yazısına devam et
Batı Yakasının Hikayesi: Hayata Yansıyan Müzikal
Sokakları ele geçirmeye çalışan, farklı kökenlere dayalı iki çetenin çatışması diye bir cümlede özetlenirse “Batı Yakasının Hikayesi” ya izlenmemiştir ya da bilinçli olarak gizlenmeye çalışılıyordur.
Kitap olarak basıldığı, film olarak çekildiği, müzikal olarak sahnelendiği ilk günden bu yana hep gündemde, hep ilgi odağı ve hep beğenilen bir yapıt/m olmuş dramatik bir öykü “Batı Yakasının Hikayesi”.
Gerek çeteler içindeki düşünce yaklaşımı gerekse danslarla desteklenmiş müzikler hepsini unutulmazlar arasına sokmuş. Sahi, bütün uyarlamalarının da çok olumlu karşılandığını söyleyebilirim (genç arkadaşlar lise sıralarında bile sahneledi, çok beğenildi).
Aynı senaryo, farklı sonuç…
İnsanı içine çeken müzikle birlikte muhteşem danslarla insanı büyüleyen bu müzikal, aynı zamanda çok büyük bir dramı anlatıyor. Farklı ülkelerden farklı zamanlarda göçmüş toplulukların sokakları zapt etme, buna da bağlı olarak egemenlik savaşları aslına bakarsanız. Tümüyle göçmenlerden oluşan (Yerlileri yok ettikleri için) ABD’de üstünlük savaşları bir yanıyla milliyetçi bir yanıyla da sınıfsaldır aynı zamanda.
1961’de, Robert Wise’ın çektiği ve deyim yerindeyse ortada ödül (10 Oscar kazanmış) bırakmayan filmin üzerine yeni bir uyarlamasının (şimdilerde remake deniyor, tekrar yapım) yapılmasını kimse beklemiyordu doğrusu. Hatta Spielberg’in neden ve niye bu filmi çekmeye soyunduğu da tartışılıyordu.
Şunu unutmamak gerekir: Aynı senaryoyu beş ayrı yönetmene verin, beş ayrı film çıkar. Sinemacıların ‘bir mıh gibi akıllarına çaktığı’ bu sözün gereğini yerine getirmiş Steven Spielberg’in çektiği “Batı Yakasının Hikayesi”.
İlk sahneden, daha ilk dakikalardan farkını koymuş ortaya Spielberg, ırkçılık karşıtı bir film çekmiş. Amerika’ya önceden göçen Polonya asıllılar (Jetler) ile daha sonra gelen (ve hâlâ kendi dillerini, İngilizceyi ise aksanlı konuşan) Porto Rikolular (Köpekbalıkları) önce okulun, ardından sokakların, tabii en sonunda da kentin ve giderek ülkenin egemeni olma mücadelesi veriyorlar.
Leonard Bernstein’in izleyiciyi sarıp sarmalayan olağanüstü müziği, Janusz Kaminski’nin muhteşem görüntüleri, hepsinin üzerinde Steven Spielberg’in deha yönetmenliği buluşunca ve dahası daha önceki yorumlarda arka plana itilen toplumsal ve/veya sınıfsal mesaj da öne çıkarılınca filmi içer gibi, uçar gibi büyük bir keyifle izliyorsunuz.
Romeo ile Juliet
Konu biliniyor… İki çetenin birinin lideri olan Tony ile diğer çetenin liderinin kız kardeşi Maria birbirlerine gönül düşürür. Sinemanın da temelinde yatan en belirgin öyküleme temasıdır bu; sonrasını istediğiniz gibi kurarsınız. Shakespeare, Romeo ve Juliet olarak kurmuş ve bütün “imkansız” aşk filmlerinin atası olmuş. O zaman, modern Romeo ve Juliet diyebiliriz bu New York’un yenilenme döneminde yaşananları anlatan filme. Savaş sonrasıdır, her şey gibi kent de yenilenmektedir. Bu yenilenmeden güçlü çıkmak isteyen çetelerin savaşı, bir boyutuyla da barış çağrısıdır.
Spielberg Usta’nın ne denli titiz ve dikkatli olduğunu (bunca filmini izledikten sonra artık ezbere) biliyoruz. Kamerasını koyacağı yeri saptadıktan sonra en arkadaki, trafik yapan figürana bile mizansen veren Usta, sadece görüntüsüyle değil sinema dili ve verdiği mesajla da doruğa çıkıyor. Günümüzün en belirgin sorunlarından biri olan göçler ve ötekileştirme, “Batı Yakasının Hikayesi”nde, filmi taşıyan temel güç. Her ne kadar filmde artık yerleşmiş (ve bizdeki gibi köyüne dönme hevesini asla kaybetmeyen) olsalar da göçmenlik günümüzün sorunlarıyla koşutluk içinde…
Filmi büyük bir keyifle izlediğim, çok mutlu olduğum, hatta Robert Wise’ın unutulmaz yorumundan daha da çok sevdiğim için herkesin izlemesini istiyorum. 2 saat 33 dakikalık filmi her izleyenin ırkçılık ve tabii ki göçmenlik sorununa daha farklı bir pencere açıp bakacağına da inanıyorum.
Batı Yakasının Hikayesi (West Side Story) (Müzikal, Drama); Yönetmen: Steven Spielberg; Senaryo: Tony Kushner; Oyuncular: Ansel Elgort, Rachel Zegler, Ariana DeBose, David Alvarez, Mike Faist, Josh Andrés Rivera, Ana Isabelle, Corey Stoll, Brian d’Arcy James… 10 Aralık’tan başlayarak gösterimde…
(09 Aralık 2021)
Korkut Akın