Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

Hepimiz Tehlike Altındayız

Aralık 1970, Rio de Janeiro sahilindeyiz. Yaz güneşinin altında insanlar plajda keyif yapmaktadır. Eunice Paiva (Fernanda Torres) denizin tadını çıkarırken tepesinden geçen helikopterin gürültüsü ile irkilir. Askeri diktatörlüğün giderek sıkılaşan pençesinde ezilen Brezilya saatli bomba gibidir. Tehlike çanları, çoluk çocuk tüm dostlara açık sayfiye evlerinden huzur yayılan 5 çocuklu aile için çalmakta gecikmez, aktif siyaseti bırakmış İşçi Partisi eski milletvekili Rubens Paiva (Selton Mello) sakin bir öğleden sonrası karısıyla tavla oynarken gizli polis tarafından evinden alınıverir.

Eunice ile büyük kızlardan Nalu ertesi gün götürülür. Genç kadın, taştan koridorları kan izleriyle dolu, kapalı kapılar ardından işkence gören tutuklularının çığlıklarının yükseldiği Rio’daki kışlada hücre hapsi süresince sorguya tabi tutulur. Günler sonra serbest bırakıldığında kocası ortadan kaybolmuş, herkesin imrendiği evinin huzuru darmadağın edilmiştir. Ailesi paramparça olan ve beş çocuğuyla ortada kalan Eunice, São Paulo’daki baba ocağına geri dönüp 25 yıl önce yarım bıraktığı hukuk öğrenimini tamamlayacak, bu süreçte yerel halkların hakkını savunan aktivist kimliğini inşa ederken, Brezilya’nın karanlık yıllarını afişe etme çabasını sürdüren başarılı bir avukat olarak hayatını baştan yaratacaktır.

‘Hâlâ Buradayım / Ainda Estou Aqui’, Brezilyalı sosyalist sinemacı Walter Salles’in Jack Kerouac’ın otobiyografik romanından uyarladığı 2012 yapımı ‘Yolda / On The Road’dan bu yana ilk uzun metrajı. Paiva ailesinin öyküsü onun için kişisel bir önem taşıyor. Salles 13 – 14 yaşlarındayken bu herkesin imrendiği saygın ailenin 5 çocuğunu tanımış. Yakın arkadaşı Nalu sayesinde ailenin içine girmiş, ülkeyi kıskacına almış diktatörlük döneminde Paiva’ların evinin müzik, edebiyat ve yaşam kültürü onun ufkunu açmış. Yıllar sonra evin küçük oğlu Marcelo’nun anıları ile karşılaştığında ailenin özelinde ülke halkına ve entelijensiyasına 20 yıl boyunca zulmü yaşatmış olanlarla hesaplaşmak ve olan biteni tüm açıklığıyla bugünkü kuşaklara aktarmak istemiş.

Salles geçtiğimiz yıl Venedik’ten en iyi senaryo ödülü ile dönen, en iyi uluslararası film dalında taze Oscar’lı çalışmasında 1998 yapımı ‘Merkez İstasyon / Central do Brasil’de gönüllerimizi fethetmiş eşsiz aktris Fernanda Montenegro’nun gerçek hayattaki kızı Fernanda Torres ile çalışmış. Gerek Torres gerekse gerçek Rubens’in o sevecen karakterini bir eldiven gibi kuşanmış olan Mello yüreğimizi derinden yaralayan müthiş performanslar sunuyor. Walles’in finaldeki güzel sürpriziyle, 89 yaşındaki Eunice’yi anne Montenegro’ya oynatıyor, böylece hem ana kızı hem de sinemasının ilham kaynağı iki dev oyuncuyu aynı hikâyede buluşturuyor. Film gerek 70’lerin dünyasını kusursuz yansıtan yapım tasarım çalışması, gerekse görüntü yönetmeni Adrian Teijido’nun 35 mm ile Super 8 görüntüleri ustaca kaynaştırdığı mükemmel çalışması ile parlıyor.

Giderek otoriterleşen günümüz dünya siyasetine, askeri ve sivil diktatörlük uygulamalarına karşı bir uyarı niteliği de taşıyan Salles’in filmi, kayıplar ve faili meçhullerle yaralanmış benzer bir toplum olarak, hiç de yabancısı olmadığımız hikâyesiyle yaralarımızı kanatıyor, dehşete kapılıyoruz. Warren Ellis’in etkileyici müziği ile hüzünlenirken, keşke Tarantino geliverse, şu makus tarihi perdede tersyüz ediverseyi arzulamaktan kendimi alamıyor, gözyaşlarımı tutamıyorum.

(07 Mart 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Pink Floyd at Pompeii MCMLWWII

Adrian Maben’in yönettiği ve David Gilmour, Nick Mason, Roger Waters ile Richard Wright’ın oynadığı Pink Floyd at Pompeii MCMLXXII (Pink Floyd: Live at Pompeii), 25 Nisan 2025′de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla CGV Mars Dağıtım tarafından vizyona çıkarılıyor.
Pink Floyd at Pompeii MCMLXXII, ikonik 1972 yılı yapımı film, şimdi 4K çözünürlükte ve geliştirilmiş sesle yeniden masterlandı. Pompeii’deki antik Roma Amfi Tiyatrosu’nun büyüleyici kalıntılarında geçen film, Pink Floyd grubunun izleyici olmadan samimi bir konser verdiği anları perdeye getiriyor. Film, muazzam görseller, kamera arkası anlar ve Echoes ile One of These Days gibi unutulmayan şarkıları içeriyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Pink Floyd at Pompeii MCMLWWII yazısına devam et

The Weeknd Sahne Adıyla Tanıdığımız Abel Tesfaye’nin Merakla Beklenen Filmi Hurry Up Tomorrow 16 Mayıs’ta Sinemalarda

Dünyanın en çok aktif dinleyiciye sahip sanatçısı olan The Weeknd, ilk başrolünü üstlendiği Hurry Up Tomorrow adlı film ile sinema dünyasına adım atıyor. 16 Mayıs’ta vizyona girecek olan film, müzik, gizem ve gerilimi harmanlayan bir hikâye sunuyor. Sam Levinson ve Trey Edward Shults’un yönettiği film, The Weeknd’in müzik dünyasındaki başarısını sinemaya da taşıyan çarpıcı bir yapım olarak öne çıkıyor. Başrollerinde The Weeknd’e Jenna Ortega ve Barry Keoghan eşlik ediyor. Müzikal atmosferi, etkileyici görselliği ve ilginç sürükleyici hikâyesiyle Hurry Up Tomorrow, yılın en çok konuşulacak filmlerinden biri olmaya aday.

Oscar Ödüllü Yönetmen Bong Joon Ho’nun Mickey 17 Filmine İlham Kaynağı Olan Edward Ashton’un Mickey 7 Adlı Romanı İthaki Yayınları’ndan Satışa Sunuldu

Robert Pattinson’ın başrolünde yer aldığı Mickey 17 filmine ilham kaynağı olan, Edward Ashton’un Mickey 7 adlı romanı şimdi Türkçede. Mickey 7, bir “Harcanabilir”di: Buz gezegeni Niflheim’ı kolonileştirmek için gönderilen keşif ekibinin harcanabilir bir çalışanı. Eğer bir görev çok tehlikeliyse ona Mickey gidiyordu çünkü her öldüğünde, hafızasının büyük kısmını koruyarak yeni bir bedenle tekrar üretiliyordu. Altıncı ölümünün ardından Mickey 7, iş sözleşmesinin şartlarını ve neden bu iş pozisyonunun boş kaldığını çok iyi anlamıştı. Oldukça rutin bir keşif görevinde Mickey 7 kaybolunca “yine” öldüğü varsayılmıştı. Ancak, koloni üssüne geri döndüğünde Mickey 8, onun yerine göreve başlamıştı.

Murat Serezli’ye Üniversite Öğrencilerinden Büyük Onur

Murat Serezli, üniversite öğrencilerinin en çok ödüle layık gördüğü oyuncular arasında zirveye yerleşti. İstanbul Aydın Üniversitesi’nin düzenlediği 17. İletişim Ödülleri’nde, öğrencilerin oylarıyla En İyi Erkek Oyuncu seçilen oyuncu, aldığı ödüllerle kariyerinde önemli bir başarıya daha imza attı. Ödülün kendisi için büyük bir anlam taşıdığını vurgulayan Serezli, duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Üniversite öğrencilerinin oylarıyla verilen bir ödülün benim için kıymeti çok başka. Çünkü onlar yarını, çağdaşlığı, dinamizmi, yeni espri anlayışlarını ve beğeni nüvelerini temsil ediyor. Çeyrek asırdır sanat üreten bir kişi olarak bugünün gençleri tarafından takdir edilmek benim için olağanüstü değerli.”

Murat Serezli’ye Üniversite Öğrencilerinden Büyük Onur yazısına devam et

97. Oscar Ödülleri İçin Geri Sayım Devam Ediyor

Disney+’ın bu sene 97. gerçekleşecek olan Oscar Ödül Töreni’ni canlı yayınlayacağını açıklamasının ardından heyecan verici gece için geri sayım başladı. Son 4 gün kalan yılın en görkemli töreni 03 Mart Pazartesi günü saat 02:30’da kırmızı halı ile başlayacak ve canlı yayın saat 03:00’da ödüllerin sahiplerini bulmasıyla devam edecek. Emmy Ödüllü sunucu, Conan O’Brien, ilk kez Oscar Ödülleri’nin sunuculuğunu üstlenecek. Disney+, gecenin adaylarından Ters Yüz 2, Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık, Alien: Romulus, Elton John: Never Too Late ve Sugarcane gibi yapımları izleyicilerle buluşturuyor. Töreninin yapımcı koltuğuna Raj Kapoor otururken yönetmenliğini Hamish Hamilton üstleniyor.

97. Oscar Ödülleri İçin Geri Sayım Devam Ediyor yazısına devam et

Avatar, Dev Orkestra Eşliğinde Türkiye’de İlk Kez 22 Mart’ta Zorlu PSM’de

Avatar Live in Concert, 22 Mart’ta üst üste iki seans olarak Turkcell Sahnesi’nde sergilenecek. Avatar Live in Concert’ta James Horner’ın ikonik müzikleri, dev bir orkestra, koro ve solistlerin canlı performansıyla bir araya gelecek. Avatar filmi dev HD ekranlarda orijinal seslendirme ve altyazılarıyla izleyicilere sunulurken değerli şef Ernst van Tiel yönetimindeki Symphonista Philharmonic Orchestra’nın etkileyici  performansına Eleanor Grant benzersiz sesiyle hayat verecek.

Avatar, Dev Orkestra Eşliğinde Türkiye’de İlk Kez 22 Mart’ta Zorlu PSM’de yazısına devam et

Berlin’de Altın Ayı Kazanan Yönetmen, Yazar ve Senarist Dag Johan Haugerud, İstanbul Film Festivali’nde

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, 11 – 22 Nisan 2025 tarihleri arasında düzenlenecek 44. İstanbul Film Festivali, bu yıl Norveçli usta sinemacı Dag Johan Haugerud’ün altı uzun metrajlı filminden oluşan bir seçki sunuyor. Oyuncuları sürecin içine katarak çalışmayı tercih eden sanatçının her filmi diyalog, oyunculuk ve insan ilişkilerini ortaya koyan sinemasal yaklaşımını yansıtıyor. Haugerud, Stockholm Üniversitesi’nde Sinema, Oslo Üniversitesi’nde Dramaturji bölümlerini tamamladı. İlk romanını 1999’da yazan, ilk uzun metrajlı filmini ise 2012’de yöneten Haugerud’ün filmleri festivalde ilk kez gösterilecek.

Berlin’de Altın Ayı Kazanan Yönetmen, Yazar ve Senarist Dag Johan Haugerud, İstanbul Film Festivali’nde yazısına devam et

Ayı Kardeşler: Kahramanlar Takımı

Hegi Shao ile Lin Yongchang’ın yönettiği ve Bingjun Zhang, Wei Zhang, Xiao Tan ile Yingying Miu’nun seslendirdiği animasyon film Ayı Kardeşler: Kahraman Takımı (Bonnie Bears: Guardian Code), 14 Mart 2025’de A90 Pictures dağıtımıyla WediaCorp tarafından vizyona çıkarılıyor.
Çocuklarına düşkün bir anne ayı, çıkan bir yangın sırasında ortadan kaybolur. Ağaç kesici Vick, annenin çocukları Briar ve Bramble’ı Robot Araştırma Enstitüsü’ne götürür. Orada, anneyle ilgili bir ipucuna rastlarlar. Buldukları ipucunun peşine düşen Briar ve Bramble, annelerinin kaybolmasıyla ilgili gerçeklere adım adım yaklaşırlar.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Ayı Kardeşler: Kahramanlar Takımı yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Düşsel Gerçeklik: Evrensel Dil

“Burjuvalar yüksek duvarlarla çevirmişler avlularını” Ataol Behramoğlu’nun, benim kısafilm tanımlama amaçlı kullandığım dörtlüğün ilk dizesi. “Evrensel Dil”de, sadece avlular değil, kentler duvarlarla hem de insan boyunu çok aşan arkasında ne olduğunu göstermeyen duvarlarla çevrilmiş. Biraz Dali (gerçeküstü), biraz Fellini, birazdan çok Buñuel (simgeler) bir araya gelmiş, iç içe geçmiş insanları anlatan, üzerine estetik, hareketli ve izleyiciyi … Devamı… »

Ferhan Şensoy Belgeseli

ENKA Sanat, Türk tiyatro tarihinin önemli isimlerinin ilham verici hikâyelerini kayıt altına alarak, bu mirası gelecek kuşaklara aktarmayı hedeflediği belgesel serisine, 2021 yılında vefat eden usta sanatçı Ferhan Şensoy ile devam ediyor. ENKA Sanat Direktörü Gül Mimaroğlu, ENKA Sanat’ın yapım sponsorluğunda hazırlanan belgeselin çekimlerinin, 1885 yılında Mimar Campanaki tarafından inşa edilen ve 1989 yılında Ferhan Şensoy tarafından tiyatroya binasına çevrilen Ses Tiyatrosu’nda başladığını açıkladı.

  • Basın Bülteni
  • Tanıtım Filmi: 1 / 2

Ferhan Şensoy Belgeseli yazısına devam et

Altın Portakal’ın En İyi Filmi Mukadderat Gişede 87 Bine Ulaştı

61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü kazanan Mukadderat gişede de büyük ilgiyle karşılandı, gösterimde kaldığı sürede filmi 87 bin kişi izledi. Festivalde En İyi Film ödülünün yanı sıra film ekibinden Nur Sürer’in En İyi Kadın Oyuncu, Osman Sonant’ın En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’ne layık görülen filmin başarısı gişeye de yansıdı. Kadın emeğini odağına alan film 08 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde tekrar vizyona çıkacak.

Altın Portakal’ın En İyi Filmi Mukadderat Gişede 87 Bine Ulaştı yazısına devam et

Pera Film’den Dünya Kadınlar Günü’ne Özel Film Programı: Başka Bir Yerde

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi Film ve Video Programları (Pera Film), 08 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel hazırladığı Başka Bir Yerde film programını sinemaseverlerle buluşturuyor. Program, kadın yönetmenlerin imzasını taşıyan altı uzun metraj filmle, kadın karakterlerin içsel ve dışsal yolculuklarını merkezine alıyor. Beyazperdenin öncü ve sevilen kadın yönetmenleri Chantal Akerman, Jane Campion, Agnès Varda, Lucrecia Martel, Kelly Reichardt ve Payal Kapadia’nın önemli eserlerinden oluşan seçki, seyircisini yalnızca fiziksel mesafelerle değil; zaman, hafıza, beden ve kimlikler üzerinden şekillenen değerli yolculuklara davet ediyor.

Pera Film’den Dünya Kadınlar Günü’ne Özel Film Programı: Başka Bir Yerde yazısına devam et

Acı Kardeşliği

Çağımızın yetenekli genç aktörlerinden Jesse Eisenberg’in hem oyuncu hem yönetmen olarak kotardığı ikinci uzun metrajı ‘Gerçek Acı / A Real Pain’ üç ay arayla dünyaya gelmiş iki kuzenin havaalanında buluşması ile açılıyor. Takıntılı Dave (Jesse Eisenberg) uçağa zar zor yetişirken, vurdumduymaz izlenimi veren Benjamin (Kieran Culkin) saatler öncesinden bekleme salonunda yerini almıştır bile. Benji havaalanlarında binbir çeşit farklı insanla karşılaşmaktan hoşlanmaktadır çünkü.

New York’ta dijital reklamcılık işiyle uğraşan evli ve bir küçük oğlan babası Dave ile boş gezenin boş kalfası kuzenin Polonya yolculuğu, yakın bir zamanda yitirdikleri sevgili büyükannelerinin vasiyeti üzerine onun doğup büyüdüğü toprakları ziyaret etmek amacını taşır. Üçü Yahudi asıllı, bir diğeri Ruanda’daki soykırımdan kurtularak sığındığı Kanada’da Museviliği kabul etmiş kişilerin dahil olduğu mini ‘soykırım turu’nun rehberliğinde sırasıyla başkent Varşova’daki tarihi getto, direnişçiler adına dikilmiş anıt ziyaret edilir. Çok zengin bir Yahudi tarihine sahip olan Lublin kenti gezilir. Daha sonra şehir merkezinden yalnızca 3 km uzakta kurulmuş Majdanek toplama kampına uğranır.

İçe dönük büyük kuzene karşılık hınzır bir çekiciliğe sahiptir Benji. Girdiği her ortamda insanların aklını çelmeyi başarır, ama sonrasında deli dolu halleri ve ölçüsüz davranışlarıyla Dave’in deyimiyle bir çuval inciri berbat eder. Film zıt ikilinin uyuşmazlığı üzerinden yürüyor gibi başlasa da, düzenlenen tur acı ile ilgilidir. Geriye dönüp aile büyüklerinin yaşadığı dehşete tanık olunduğunda kafa karıştırıcı bir rahatsızlık, bir uyumsuzluk duygusuna kapılır Benji. Lublin’e birinci sınıf mevkide seyahat etmek, lüks otellerde kalıp süslü yiyeceklerle yol almak bir nevi suçluluk duygusu yaşatır ona. ‘80 yıl önce bu trenin arkasında sığır gibi sürükleniyorduk’ diyerek trenin arka vagonuna kaçması bundandır.

SS subaylarının alelacele terk etmek zorunda kaldığı toplama kampında sağlam kalmış belge ve kanıtlar ürpertir herkesi. Ölüm fırınlarının duvarına kazınmış Zyklon B gazının uğursuz mavisi ile göz göze gelindiğinde filmin alaylı neşesine eşlik eden Chopin’in o güzelim noktürnleri susar, dehşet ile baş başa kalınır. Soykırımın kitlesel acıları Dave ile Benji’nin saklı acılarını dağlayarak gün ışığına çıkarıvermiştir. Büyük kuzen mega kentin karmaşası içinde, aldığı ilaçlar ve çekirdek ailesine olan bağlılığı sayesinde ayakta kalabilmektedir. ‘Benimse hiçbir şeyim yok’ diyecek olan Benji ise Dave’in şefkatli kucaklaması karşısında daha iyi olacağının sözünü verir. Büyükanne Doris’in şimdi başka bir yaşlı teyzenin ikamet ettiği eski evinin kapısında, onu onurlandırmanın ve hatırlamanın güzelliği ile şifa bulmaya çalışır kuzenler.

‘Gerçek Acı’ uçarı görünümü altında derin bir melankoliyi oya gibi işleyen son dönemin ilgiye değer yapımlarından. 02 Mart gecesi en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında Oscar kazanan Culkin çok haklı bir ödülün sahibi olmuş.

(05 Mart 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Paylaşırım Kalbinin Kederini

Tahran ile Winnipeg arasında hayali bir yerdeyiz. Negin (Rojina Esmaeili) ile Nazgol (Saba Vahedyousefi) buzun içinde kalmış bir banknotu donduğu yerden çıkarmak için uğraş vermektedir. Bu parayla sınıf arkadaşları Omid’e (Sobhan Javadi) bir hindinin çalıp götürdüğü gözlüğünün yerine yenisini almak isterler. Bu esnada yardım istedikleri Massoud (Pirouz Nemati) soğuğun da etkisiyle kafaları hayli bulanmış turist kafilesini Winnipeg’in tarihi anıtları ve brütalist tarzın gri bej binaları arasında dolaştırmaktadır. Québec devlet dairesindeki bunaltıcı işini bırakan Matthew (Matthew Rankin) ise uzun zamandır görmediği 76 yaşındaki yaşlı annesini ziyaret etmek üzere yollara düşmüştür. 29 Şubat’ın dondurucu soğuğunda zaman, coğrafya ve kişisel kimliklerin içiçe geçtiği bir sürreel güldürü bizlere göz kırpmaktadır.

Deneysel sinemacı Matthew Rankin’in dünya prömiyerini geçtiğimiz yıl Cannes’da yapan ödüllü çalışması ‘Evrensel Dil / Une Langue Universelle’ hınzır bir biçimde kurgulanmış çizgi dışı bir deneyime davet ediyor izleyiciyi. Sanatçının Matthew rolünü bizzat üstlendiği, özenle seçilmiş çocuk karakterler haricinde tüm kişileri film ekibi ya da yakın çevresinden dostlarının canlandırdığı filmde Rankin 80’li 90’lı yıllarda büyük bir atağa geçmiş İran sinemasının ustalarından Abbas Kiarostami ve Cafer Panahi estetiğini, Kanadalı idolü Guy Maddin ve de Finlandiyalı Aki Kaurismaki ve İsveçli Roy Anderson başta olmak üzere kuzeyli sinemacılarda aldığı feyz ile harmanlıyor.

Kanadalı oyuncu – yönetmenin 2019 yapımı ‘20. Yüzyıl / The Twentieth Century’nin ardından gelen bu ikinci uzun metraj çalışması, Farsça ve Fransızca’nın resmi diller olduğu hayali bir Winnipeg’de geçiyor. ‘Arkadaşlık Adına’ vurgusuyla açılan filmde, ilkokul öğrencilerinin uzak plan sınıf penceresinden yansıyan şamatısını izlerken, otobüsü yolda kaldığı için valizi ile onca yolu yayan arşınlamış Fransızca hocasının aynı plan içinde okula girişini izliyoruz. Birbirinden cin küçükler için iyi birşeyler yapmaya çabaladığını söyleyen boğazlı kazaklı, elektro gitar çalan, küpe takan öğretmenleri, hükümetteki işini ve yabancısı olduğu büyük kenti, evinin anahtarlarını çöpe atarak terkeden Matthew ile bozulan otobüste yanyana koltukları paylaşmıştır. Seyir ilerledikçe filmdeki tüm karakterler, aile ilişkileri ya da türlü rastlantılarla karşılaşmayı sürdürür, gerçeküstücü meselin eliptik çemberi böylece şekillenir.

Yönetmenin ‘otobiyografik halüsinayon’ olarak tanımladığı masalında tabelalar Farsi dilinde, kişiler Farsça konuşuyor. Rankin daha önce Tahran’ı ziyaret etmiş, filmde de rol almış olan İranlı ortak senaryo yazarları Ila Firouzabadi ile Pirouz Nemati de karşılıklı olarak Winnipeg atmosferini deneyimlemiş. Bunu takiben, bu yıl 10 dalda Oscar adaylığı bulunan, bu yazı yayına girdiğinde bazı önemli ödülleri toplamış olacak olan Brady Corbet’nin hikâyesinden aşina olduğumuz brütalist tarzın birbirinden hayli uzak bu iki diyarı benzer kıldığından yola çıkmış, devasa anıt yapıların gölgesinde ufacık kalmış iki ayrı kültürden kişilerin ‘insan olma halinin’ etrafında kucaklaşmasını anlatmak istemişler.

Rankin, İran sinemasına yazılmış bu aşk mektubunda, kendine özgü soğukkanlı mizahı ve şefkatli yaklaşımıyla coğrafi ve sinemasal anlamda farklı dünyaları çok keyifli bir anlatımla bir araya getirmiş. Farklı dilleri, kültürleri ve kimlikleri harmanlayan yapısıyla küresel izleyici kitlesine hitap eden yapımda, hindiler bembeyaz kar örtüsü üzerinde tur atıyor, Kanada’nın ünlü kahve zinciri Tim Horton’da İran usulü çay servisi yapılıyor. Oryantal kostümüyle buz dansı yapan artistik patinajcıya tar, santur, ney ve duduk eşlikli müzik eşlik ediyor. Güzellik yarışmalarına soktuğu gözbebeğinin izini süren yaşlı hindi yetiştiricisinin ‘dönersen geri, paylaşırım seninle kalbimin kederini’ sözlerini içeren içli şarkısı alaturka kulağımızı okşarken, mekân ve coğrafya farkı bulanıklaşıyor, insan olmanın hazzıyla buluşuyoruz.

(04 Mart 2025)

Ferhan Baran

[email protected]