2022’den Benim Seçtiklerim

Hayatımızı büyük ölçüde kısıtlayan Covid salgını nedeniyle kapılarını bir süreliğine kapatmış olan sinema salonlarına dönebilmenin mutluluğunu yaşadığımız 2022’de, önceki senelerden bekleyen yapımların da gün ışığına çıkması ile hayli verimli bir sinema yılını geride bırakmış bulunuyoruz. 2022 yılı içinde izleyebildiklerim arasından seçtiğim en iyiler listemi, iyi filmlerin bolluğu nedeni ile bu yıl her zamankinden daha uzun tuttum. (Not: Listede yer alan filmler üzerine yayınlanmış yazılarımın tamamına, parantez içinde belirtilen başlık ve tarihlerden ulaşabilirsiniz.)

1- DRIVE MY CAR
2021’de Cannes’da prömiyerini yapan, bu yıl Ocak ayında sinemalarımızda gösterime giren Ryûsuke Hamaguchi imzalı film, acıların ağırlığı ile yüklü hayatımıza katlanabilmek üzerine bir deneyimi Çehov’un ölümsüz metni üzerinden usul usul ören, yalnızlık, kayıplar, hafıza ve dil üzerine çok katmanlı bir başyapıt. (‘Yalnızlık Paylaşılır’ / 29.01.2022)

2- AYRILMA KARARI / Decision To Leave
Koreli auteur sinemacı Park Chan-wook, Cannes’den en iyi yönetmen ödülünü aldığı son başyapıtında, ilk döneminin kara filmlerine dönüş yapıyor, bir polis ile cinayet zanlısı arasında gelişen tutkulu aşkın hikâyesini şaşırtıcı bir üslûpla, yaratıcı yönetmenlik tercihleriyle anlatırken unutulmaz finaliyle sinemaseverleri büyülüyor. (Ülkemizde gösterime girmeyen film, halen MUBI’den izlenebiliyor.)

3- MEMORIA
Taylandlı eşsiz sinemacı Apicathpong Weerasethakul’un yine Cannes’dan jüri ödüllü son filmi, maddi dünyadan manevi alemin düşler diyarına insanlığın ortak hafızasına doğru yol alan ve bu gizemli serüvene izleyiciyi de ortak eden kusursuz bir başyapıt İspanyolca adı dilimizde hafıza (ya da bellek) anlamına filmde fenomen oyuncu Tilda Swinton başrolde. (‘İnsanlığın Ortak Hafızasına Yolculuk’ / 11.03.2022)

4- GÖKYÜZÜNE BAKTIĞIMIZDA NE GÖRÜYORUZ
Son dönemin en heyecan verici yaratıcılarından biri olan Gürcü sinemasının önemli isimlerinden Aleksandre Koberidze’nin klişe bir aşk tutulması ile başlamasına karşın, farklı anlatım üslûpları denediği filminde, sihir denilen şeylere, gerçek olamayacak kadar garip olduğu düşünülen doğaüstü gelişmelere alan açmayı, bunların günlük hayatımızın bir parçası olduğunu dile getirmeyi hedeflediğini dile getiriyor. (‘Sinema Bizi Kavuşturur’ / 14.07.2022)

5- ÖĞLE GÜNEŞİNDE YILDIZLAR / Stars at Noon
Çağımızın saygın sinemacılarından Claire Denis dünya prömiyerini Büyük Jüri Ödülü’nü kazandığı Cannes Film Festivali’nde yapmış olan son filminde fonda dönen siyasi entrikalardan ziyade, tekinsiz bir iklimde birbirlerini bulmuş iki kayıp ruhun jestler, bakışlar, dokunuşlar, bedenler, yüzler ve ihtiraslı sevişmeler aracılığıyla duyumsadıkları ile ilgileniyor (‘Çamura Batmış Duygular’ / 20.12.2022)

6- KUZEYLİ / The Northman
Amerikalı auteur sinemacı Robert Eggers’in titiz bir tarihsel ve mitolojik ön çalışma ile çağdaş aksiyon geleneğine alternatif sunan önemli çalışması, Kuzey’in kasvet ve kıyametini yüksek sanata dönüştüren, saf ilkelliği has sinemayla buluşturan yılın en önemli sinema deneyimlerinden biri. Kubrick’in mirasçısı Eggers’in henüz mükemmel bulmadığı sinemasının gelecek ürünlerini merakla bekliyoruz. (‘Saf İlkelliğin Has Sineması’ / 21.04.2022)

7- KÂBUS ÇIKMAZI / Nightmare Alley
Guillermo del Toro’nun ‘film noir’ ile buluştuğu yapım, insan ruhunun karanlık dehlizlerinde tur atarken, olağanüstü oyuncu kadrosu, çok başarılı sinematografisi, 1940’lar set tasarımı ve beklenmedik sürprizleriyle heyecan veriyor. Dünyanın tüm kötülüklerini bir ayna misali yansıtan doğaüstü yaratıklar, hayaletler ya da vampirler yerine bu defa en acımasız canavarlar olarak gördüğü kanlı canlı insanlar kullandığını dile getiriyor sinemacı. (‘İnsan İnsanın Kurdudur’ / 06.02.2022)

8- MÜSTAKBEL SUÇLAR / Crimes of The Future
Sinema evreninin kuşkusuz en özgün yaratıcılarından biri olan David Cronenberg’in 8 yıl aradan sonra çektiği ve ilk gösterimini geçtiğimiz Mayıs ayında Cannes Film Festivali ana seçkisinde yapmış olan filmi, onun 70’li yıllardan başlayarak inşa ettiği distopik dünyanın tek kelimeyle heyecan verici son ürünü. Usta sinemacı teknoloji ve beden deformasyonu ışığında sanatın sınırlarını ve her türlü bürokratik baskıya karşın sanatçının toplumdaki rolünü tartışıyor. (‘Beden Gerçekliktir’ / 28.07.2022)

9- BERGMAN ADASI / Bergman Island
Birlikteliklerini sürdüren ikisi de yönetmen çiftin hikâyesi üzerine Mia Hansen-Løve imzasını taşıyan serbest vezin çalışma, otobiyografiyi de aşarak bir kadın sanatçının geçmişini ve geleceğini sorguladığı yaratım egzersizine dönüşürken, ikonik deha Ingmar Bergman’ın muhteşem ve ürkütücü mirasını tartışmaya açıyor. (‘Kendine Ait Bir Ada’ / 13.02.2022)

10- KERR
Disiplinlerarası yaratılara imza atmış auteur yönetmenimiz Tayfun Pirselimoğlu’nun adını ‘mükerrer, tekrar, tekerrür’ kelimelerinin kökünden alan son başyapıtı, bir delilik halinin yaşandığı ifade ettiği dünyamızı ve özelde memleketimizi alegorik olarak ifade ediyor. Tepkisizliğimizden ve etrafımızda olup bitenlere müdahil olmak istememe halimizden dolayı hepimizi kendi vicdanımızla baş başa bırakıyor. (‘Her Şey Tekrar Ediyor’ / 29.04.2022)

11- KURAK GÜNLER
Emin Alper’in obruk metaforu ile Türkiye’yi işaret eden yeni bir memleket hikâyesine yöneldiği son filmi, ‘Avrupa Film Akademisi’nin saygın ödülü ile taçlanan müthiş bir kurgu ve ses tasarımıyla distopik bir dünyaya evriliyor. Domuz avının izini süren çarpıcı açılış, insan avına dönüşen olağanüstü finalle noktalanırken, Alper’in bir sinema mucizesi ile görselleştirdiği güzel bir gelecek hayali, içinde yaşadığımız korku tünelinden çıkış umuduna dönüşüyor. (‘Memleket Hikâyesi’ / 07.12.2022)

12- BİR EVLİLİK HİKÂYESİ / The Story of My Wife
Yaşayan en büyük sinemacılardan Ildikó Enyedi’nin Cannes’da ilk gösterimini yapmış, ölümünden önce adı Nobel Edebiyat Ödülü adayları arasında anılmış olan Macar yazar Milán Füst’ün 1947 yılında yayımlanmış en tanınmış romanından uyarladığı filminde, alaycı değişimlerle dolu hayat sürecinde kadın-erkek ilişkiler dinamiği, evlilik sorunsalı, arzu, bağlanma, sahiplenme, kıskançlık gibi evrensel temalar arasında ustaca sörf yapan nefis bir metinden bir o kadar incelikli bir çalışma ortaya koyuyor. (Bu güzelim filmi sinema perdesinde izlemenizi dilerdim, ancak sanırım vizyona girmeyecek. MUBI’ye uğraması mümkündür.)

13- INISHERIN’İN ÖLÜM PERİLERİ / The Banshees of Inisherin
Eserleri ülkemizde de sahnenmiş İrlandalı tanınmış oyun yazarı Martin McDonaugh’ın Venedik’ten çifte ödüllü son filmi, uzun yıllara dayanan can arkadaşlığın tek taraflı bitirilişi, yaşanan keder ve onu izleyen nefret psikolojisi ışığında müthiş bir karakter tahliline girişiyor. Oyuncu takımı olağanüstü. (Filmekimi’nde izleyici karşısına çıkan ve Oscar yarışında iddialı olan filmin yaygın gösterime çıkması bekleniyor.)

14- PACIFICTION
Yine Cannes 2022 ana yarışma bölümünde yer almış olan Katalan yönetmen Albert Serra’nın filmi izleyicisini hipnotik bir tropik yolculuğa çıkarıyor, Fransız sömürgesi Tahiti adasında geçen kurgu hikâye düşsel bir üslûpla siyaset batağında emperyalizmin kokuşmuşluğunu sergilerken, nükleer yarış heveslisi Fransa özelinde gezegenin gidişatı üzerine üzerine ürkütücü bir tasvire dönüşüyor. (Filmekimi’nde gösterilen film gösterime girmez ise muhtemelen MUBI’de karşınıza çıkacaktır.)

15- R.M.N.
Cristian Mungiu’nun Cannes’da prömiyerini yapan son filmi adını ‘MR Görüntüleme’nin Romence kısaltılmışından almış. Romanya Yeni Dalgası’nın dünya sinemasına armağan ettiği auteur yönetmenin özelde Transilvanyalı halkların, genelde insan denen vahşi hayvanın MR’ını çektiği çalışması Romanya sınırlarını aşarak günümüz Avrupası’nın ve hatta çağdaş Dünya’nın mikrokozmosuna dönüşüyor. (‘İçimizdeki Hayvan’ / 23.12.2022)

16- YAKIN / Close
2018 yapımı ‘Girl’ ile parlak bir çıkış yapan Belçikalı Lukas Dhont’un Cannes’da Büyük Jüri Ödülü’nü paylaşan ikinci uzun metrajında 13 yaşındaki iki erkek çocuğun şefkat dolu can arkadaşlığı, okuldaki çocukların zorbalığı ve erkeklik dayatmalarına karşı koyamıyor. Gerisi bir trajedi. Jeanne-Pierre ve Luc Dardenne esini taşıyan yapım (özellikle bkz. ‘Oğul / Le Fils’), ‘Yaşamın Kıyısında / Manchester by the Sea’den beri izlediğim en kederli film belki de. (Filmekimi’nde gösterilen, 01 Ocak 2023’te farklı salonlarda özel gösterimi yapılacak olan filmin vizyona girmesini umuyoruz.)

17- TORI VE LOKITA /Tori et Lokita
Dardenne kardeşlerden söz açılmışken, Cannes ana yarışma seçkisinde yer almış, göçmen sorunu üzerine dördüncü çalışmaları olan sarsıcı son filmlerinden söz etmeden geçmeyelim. Efsane ikili, Afrikalı Belçika sürgünlerinin trajedisi üzerine belki de kariyerlerinin en sert ve karanlık örneğine imza atarak, Avrupa’daki kanunların göçmenler lehine mutlaka yeniden değerlendirilmesini talep ediyor. (‘Suç ve Ceza Film Festivali’nde İstanbul izleyicisi ile buluşan filmin mutlaka vizyona girmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.)

18- ALCARRÀS
Berlin Film Festivali’nin en iyi filmi seçilen Carla Simón imzalı tamamen amatör oyuncuların yer aldığı film, Katalonya’nın Alcarràs köyündeki arazilerinde nesillerdir şeftali toplayan Solé ailesini merkezine alıyor. Simón, 2017 İstanbul Film Festivali Jüri Özel Ödülü’nü kazanan ’93 Yazı / Estiu 1993’da olduğu gibi geleneksel aile bağlarının mahrem ve dokunaklı bir portresini çizerken, dünyamızı tehdit eden ekolojik yıkımın ayak seslerini duyuruyor. (İstanbul Film Festivali’nde gösterilen film vizyona girmeyecek. Önümüzdeki aylarda MUBI’den izlenebilir.)

19- PETER VON KANT
François Ozon’un ustası Rainer Werner Fassbinder’e ithaf ettiği son filmi, efsanevi Alman sinemacının özyaşamsal anılarından yola çıkmış 1972 yapımı ‘Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları’nın çağdaş bir yorumu. Fassbinder’e fiziksel olarak da çok benzeyen Denis Ménochet’nin harikalar yarattığı film son dönemin en çekici sinefil yapıtlarından biri bu. (‘Herkes Öldürür Sevdiğini’ / 19.09.2022)

20- ÖRÜMCEK VE KIZ / Das Mädchen und die Spinne
Sinemanın dramatik yapısından uzakta kendi yolunda ilerleyen yılın en ayrıksı yapımlarından. İsviçre asıllı Zürcher kardeşlerin Bresson ve Tati ile karşılaştırılması bu yüzden. Bir düzineden fazla karakter arasındaki bağı ve gizemli alışverişi simgeleyen örümceği Hitchcock usulü bir MacGuffin olarak düşünerek, büyük çözümlemelere dalmadan zeki ayrıntılar üzerine hoş bir zihin jimnastiğine girişebilirsiniz. (‘Ve Hayal Gemisi Yol Alırken’ / 26.05.2022)

BONUS: THE BATMAN
Süper kahraman filmleri içinde prestijli bir yere sahip olan maskeli şövalyenin Matt Reeves’in elinden çıkma yeni uyarlaması, bu tür aksiyonlara mesafeli duranlar için cazip sürprizler içeriyor. Yağmurlu gecelerin karanlığında bir seri katilin izini süren bu gizemli kara hikâye, pisliğin içine batmış kentin yetim çocuklarının öyküsü ile derinlik kazanıyor. (‘Gece, Yağmur ve Yetim Çocuklar’ / 10.03.2022)

(27 Aralık 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Ferhan Baran Yazıyor: Çamura Batmış Duygular

Dünya prömiyerini Büyük Jüri Ödülü’nü kazandığı Cannes Film Festivali’nde yapmış olan ‘Öğle Güneşinde Yıldızlar / Stars at Noon’ çağımızın saygın sinemacılarından Claire Denis’nin imzasını taşıyor. Nikaragua’nın kaotik politik ortamında Amerikalı bir kadın gazeteci ile İngiliz iş adamının tutkulu ilişkileri üzerinden ilerleyen filmde, seyahat dergilerine makale veren Trish ile tanışıyoruz önce. Kayıp insanlar ve infazları konu aldığı son yazısı … Devamı… »

Evlat

Florian Zeller’in yönettiği ve Hugh Jackman, Laura Dern, Vanessa Kirby ile Zen McGrath’ın oynadığı Evlat (The Son), önümüzdeki aylarda TME Films dağıtımıyla TME Films tarafından vizyona çıkarılıyor.
?????.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

R.M.N.

Cristian Mungiu’nun yönettiği ve Marin Grigore, Judith State, Macrina Barladeanu ile Orsolya Moldován’ın oynadığı R.M.N., 23 Aralık 2022’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Matthias, Almanya’daki işinden ayrıldıktan sonra Transilvanya’daki çeşitli etnik kökenli insanların yaşadığı köyüne döner. Babası Otto, artık hasta ve yalnız olduğundan, onu görmeden dedesiyle büyüyen oğlu Rudi için endişe duymaktadır. Matthias eski sevgilisi Csilla ile tekrar görüşmek ister. Csilla işletmesini yaptığı fırına, birkaç göçmen işçiyi işe almaya karar verdiğinde köyün huzuru kaçar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

R.M.N. yazısına devam et

Disney ve Marvel Filmlerini Bile Geride Bırakan Belgesel: The Buldiers of Alhambra

“The Buldiers of Alhambra” “Elhamra’yı İnşa Edenler” belgeseli, ikonik Elhamra Sarayları, Comares ve Lions’ı hayal eden ve inşa eden insanların hikâyesini anlatıyor. Film, 14. yüzyılda bu sarayları inşa eden Granada emirleri I. Yusuf ve V. Muhammed’in veziri ve aynı zamanda bir tarihçi olan İbnü’l-Hatib’in günlüklerine dayanıyor.

Elhamra üzerine yapılmış bir çok belgesel var ancak Elhamra’yı İnşa Edenler, ilk kez bu eşsiz ve büyüleyici mimari sanat eserinin yapımının ardındaki yaratıcı amacı sinematografik bir şekilde ortaya çıkarmak için İbnü’l-Hatib’in tarihsel tanıklığı ve en güncel bilimsel araştırmaları kullanıyor. Varlığımızın amacından ve sonunda her şey kaybolduğunda sanatın her şeye nasıl anlam kattığından bahsediyor.

Belgeselin yönetmeni Isabel ile Çeşitlilik ve Kültürlerarası Projeler konusunda Avrupa Yayın Birliği’nde birlikte ortak projelerde çalıştık. Kendisinin imza attığı her işe nasıl titizlikle yaklaştığını biliyorum. Bu kez başka bir boyuta geçmiş ve harika bir belgesel yapıma damgasını vurmuş.

Bu belgeseli neden yapmak istedin Isabel, derdin neydi, motivasyonun neydi?

Şu anda İspanya dediğimiz bölgede, çok fazla kültür geçişinin olduğu bir yerde yaşadığım için her zaman kendimi şanslı hissettim. Kendimi derinden Akdenizli ve Avrupalı hissediyorum ve kültürel çeşitliliğin zenginlik ve ilerleme olduğuna kesinlikle inanıyorum.

Avrupa’nın karanlık çağlarında, ışık İspanya’nın güneyinde, Endülüs’te parlıyordu. Yüzyıllar boyunca, Endülüs Avrupa’daki en önemli yenilik ve bilgi merkeziydi. Bilim, tarım ve tıpta muazzam ilerlemenin yanı sıra birçok büyüleyici tarihi karaktere de sahipti. Elhamra, tarihin o döneminin son büyük ifadesi olarak varlığını hâlâ sürdürüyor ve İbnü’l-Hatib, onun ruhunu mükemmel bir şekilde cisimleştiren kişidir. Bu eşsiz yapının ve tarihçisi İbnü’l-Hatib’in tarihimizin bu unutulmuş ve aşkın bölümünü anlatmaya başlamak ve İslam’ın Avrupa’daki köklerini, Batı Kültürünün gelişmesinde rönesansın Endülüs köklerini ve Endülüs’ün etkisini savunmak bu belgesele başlamak için mükemmel bir sebep diye düşündüm.

Elhamra’yı İnşa Edenler, kültürümüzün ve kimliğimizin çok sayıda katmandan oluştuğunu ve genellikle yabancı olarak gördüğümüz şeyin aslında kendimizin ayrılmaz bir parçası olduğunu bize hatırlatarak, daha iyi bir anlayışı teşvik etmek için farklı kültürleri yakınlaştırmayı amaçlayan bir hikâyedir.

Üretim süreçlerinden bahseder misin? Projeye kimler ortak oldu, kimler destek verdi? Eminim uzun ve zorlu bir süreç olmuştur.

Farklı sebeplerden dolayı uzun ve zorlu bir yapım oldu. Her şeyden önce, film çekimi için izin almak söz konusu olduğunda, Elhamra muhtemelen Avrupa’da en fazla kısıtlamaya sahip olan binalardan biridir. Aslında, Elhamra kompleksinde bu büyüklükte bir film çekimine ilk kez izin veriliyor. Bu yetkiyi alabilmek için çok çeşitli koşullara uymamız ve böylesine özel bir yerin gereksinimlerine tamamen uyarlanmış bir çekim planı tasarlamamız gerekiyordu. İspanya’nın en çok ziyaret edilen anıtı olduğundan sürekli insan akışını engelleyemedik. Mümkün olan en küçük ekiple çekim yapmak zorunda kaldık. Saraylardaki sahneleri çekmek için, bu bölümlerin halka kapalı olduğu dönemlerde, sabah ilk iş ya da akşam olmak üzere iki saatlik zaman aralıklarında çalışmak zorundaydık. Ayrıca doğal ışıkla çalışmamız veya onu gerektiren durumlarda çok sınırlı, yaratıcı aydınlatma çözümleri kullanmamız gerekiyordu. 14. yüzyıl İbnü’l-Hatib’in metinlerine dayanan senaryoyu yazmak için yaklaşık üç yıl boyunca birçok tarih danışmanının yardımıyla çalıştık. Bu aynı zamanda filmi gerçekleştirmek için mali desteği tamamlamamız gereken zamandı, çünkü İspanya’da bugüne kadar yapılmış en iddialı belgesel filmlerden biri. Bütçe 1.620.000 €’dur ve bunu mümkün kılmak için İspanyol ve Avrupa kamu eğlence programları ile uluslararası yayıncıların bir kombinasyonunu yönettik: Media Creative Europe, Andalusian Film Fonu ve Katalan Film Fonu ve İspanyol kamu TV RTVE ve Canal Sur ve ARTE/ZDF, ORF ve Aljazeera Documentary.

Bir yönetmen olarak benim için bu film, yapımın boyutu, 14. yüzyılda yerleşen kurgusal anlatı ve ayrıca belgesel çekerken pek yaygın olmayan bir şey olan dijital VFX ile ilk kez çalışma gerçeği nedeniyle bir meydan okuma oldu. Dahil olan harika ekibin geri kalanı kadar tüm aklımı ve ruhumu buna koydum ve birçok insan için benzersiz ve önemli bir şey yaptığımızı düşünüyorum.

Müslüman kültürü hakkında bir film yapıldığında, genellikle oryantalist bir atmosfer yaratılıyor? Göbek dansı, harem gözdeleri, hamam sahneleri, acımasız hükümdarlar, kesilen eller vs. bunlar neden belgeselinizde yok? Bundan nasıl kaçındın?

En büyük endişelerimden biri buydu. Amerikan ve İngiliz filmlerinde İspanya ve İspanyol kültürünün ne olduğuna dair pek çok gülünç temsil görüyorum ve hiçbir koşulda, aynı zamanda bana çok aptalca gelen bu hatayı yapmak istemedim. Yazı ekibi, sanat ekibi ve içerikle ilgili işi olan herkes, tüm süreç boyunca danışmanlar, Müslüman ve Arap tarihçiler tarafından desteklendi. Bu bir docudrama belgeseli. Dramatize edilen bölümlerde ana rolü Mısırlı aktör Amr Waked canlandırıyor, ancak geri kalan tüm oyuncular da Kuzey Afrikalı aktörler veya ikinci nesil Müslümanların oğulları olan İspanya’daki göçmenler. Doğu ve Batı kültürleri arasında ortak geçmişimizi gösteren bir köprü kurmak isteyen bir filmde bu yön çok önemliydi ve yapım boyunca bunun hep farkındaydık.

Filme tepkiler nasıl? Özellikle Hristiyan – Avrupalı izleyicilerden?

Film hakkında özellikle Endülüs’te ve tabii ki Granada’da büyük bir beklenti vardı. Film, prestijli Valladolid Uluslararası Film Festivali’nde resmi yarışmada yer aldı. SEMİNCİ, belgesel yarışmasında ve basından ilk tepkileri aldık.

Gazeteciler filmden etkilendiler ve filmin tasvir ettiği bilinmeyen yeni şeylerin miktarı ve anlatılma şekli karşısında şaşırdılar. Elhamra’da yaşayan, dönemin tarihçisi olan ve daha önce kimsenin adını duymadığı bir adamın bu keşfi elbette herkesi şaşırttı. insanlar kendi tarihlerini keşfetmek için geçmişe yapılan bu yolculuktan ve bu karizmatik İbnü’l Hatib karakterinden gerçekten etkilendiler. Bunun binanın inşasının ardındaki insanlık tarihini bilmenin, Nasrid halkıyla bağlantı kurmanın ve onları atalarımız olarak görmenin güçlü bir yolu olduğunu düşünüyorum.

Belgesel, ilk hafta sonu gösterildiği Granada’daki üç sinemada Disney ve Marvel filmlerini bile geride bırakarak en çok izlenen film oldu. O hafta The Builders of the Alhambra, İspanya’nın dört bir yanındaki sinemalarda en çok izlenen belgesel oldu.

Artık sinemalarda üçüncü haftamızdayız ve seyirci filmi sinemalarda izlemek istiyor. Sinema gösterimleri, tüm dünyada olduğu gibi İspanya’da da belgeseller için çok zor, bu yüzden beklemediğimiz büyük bir başarı ve ödüllerin en iyisi. Mümkünse belgeseli Kuzey Afrika ülkeleri, Orta Doğu ve Türkiye’de sinemalara getirebilmeyi çok isterim.

Bu belgeseli izlemek isteyenlere ne dersin?

Bu filmin yapının duvarları, dekorasyonuna kazınmış mesajlar, restorasyon çalışmaları, Nasrid’lerin sözlerinin ve şiirlerinin yankısı ile geçmişin bugün ve gelecekle buluştuğu, zamanda bir yolculuk olduğunu söylerdim.

Elhamra, zaman içinde bir kapsül, şişedeki bir mesaj gibidir ve film, Elhamra’nın yaratıcılarına yakınlaşmak için bu mesajı deşifre ediyor.

Bu hikâye günümüzle nasıl bağlantılı peki?

Tarih her zaman bugünden bahseder. Geçmişe dair, modası geçmiş, hayatımızı etkilemeyen bir unsur olarak gören ön yargı var ve bu da bence çok büyük bir hata, dünyamızı yaşadığımız karanlık ana sürükleyen unsurlardan biri olabilir bu. Şu günlerde; geçmişi görmezden geliyoruz. Sahi nereden geliyoruz?

Sadece önümüze çıkanlara bakarsak içinde bulunduğumuz toplumsal ve siyasi süreçleri anlayamaz ve çözüm bulamayız. Ayrıca The Builders of the Alhambra, Akdeniz’de yüzyıllardır farklı kültürlerin bir arada yaşadığı küresel ve çeşitlilik içeren bir dünyanın yaşandığını ve bunun zenginliğe neden olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca Nasrid Granada yani Endülüs’ün son dönemi, dünyanın kökten değiştiği ve insanların hayatta kalabilmek için uyum sağlamayı bilmesi gereken bir gerileme dönemiydi. Avrupa’da Karanlık Çağlar olarak adlandırdığımız Orta Çağ’ın o döneminin, bildiğimiz diğerlerine benzer durumlar hakkında bize anlatacak çok şeyi olduğunu düşünüyorum.

(Bu yazı ilk olarak 26 Aralık 2022 tarihinde cinedergi.com’da yayınlanmıştır.)

(27 Aralık 2022)

Semra Güzel Korver

Yakın

Lukas Dhont’un yönettiği ve Eden Dambrine, Gustav De Waele, Emilie Dequenne, Lea Drucker’in oynadığı Yakın (Close), 01 Ocak 2023’de Başka Sinema dağıtımıyla Mubi tarafından vizyona çıkarıldı.
Lukas Dhont’un 2018 yılındaki  Filmekimi’nde gösterilen Kız’ın (Girl) müthiş başarısını izleyen yeni filmi Yakın (Close), bu kez çocukluktan ergenliğe geçişteki büyüme sancılarını ele alıyor. Yakın (Close), on üç yaşında olan, çok yakın iki arkadaşı, Leo ile Remi’yi izliyor. Leo ile Remi’nin arkadaşlıkları herhangi bir sebepten bozulunca olanlara hiç bir anlam veremeyen Leo, durumlarını Remi’nin annesi Sophie’ye danışmaya karar veriyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb