Mülteci Olmak Bir Kimlik Değildir

Her gün yüzlerce insan doğduğu topraklardan başka diyarlara sığınmak zorunda kalıyor. Mülteci sorununu konu alan sayısız film izledik bugüne kadar. Yakıcı mültecilik meselesinden yola çıkan Jonas Poher Rasmussen imzalı ‘Kaçış / Flee’, parçalanmış kimlik krizi üzerine yoğunlaşmasıyla benzerlerinden sıyrılan yaman bir deneme. İlginç belgesel çalışmalarıyla sınırlı da olsa bir hayran kitlesi edinmiş olan Danimarkalı sinemacı ilk kez animasyonu denediği bu son filminde, tam 25 yıllık Afgan arkadaşının çileli geçmişinin kapısını aralamaya koyulmuş. Halen Danimarka’da başarılı akademik kariyerini sürdürmekte olan eski dost, sır yüklü geçmişini dile getirmek istememiş önceleri. Lakin Rasmussen’in zorlayıcı olmayan teklifi ve özgeçmişini özgür bırakmadan bugünde huzur bulamayacağının bilincinden hareketle, gerçek kimliğini gizleyerek Amin Nawabi takma adı ile adım adım açılmayı kabullenmiş sonunda.

Rasmussen hep kafasında olan bu projeyi 15 yıl önce bir radyo röportajı olarak gerçekleştirmek istediğini belirtiyor. Amin’in acılı geçmişini anlatmayı kabullenmesini beklediği uzunca süreçte ülkesinde düzenlenen ve animasyoncular ile belgeselcilerin, canlandırma belgeseller için fikir ürettikleri ANIDOX adındaki film atölyesinden davet almış ve bu deneyim ona ışık tutmuş. Animasyon seçimi ile Amin’in gerçek görüntüsü gizli tutulacak ve genç adam hikâyesini ilk kez çekincesiz olarak detaylarıyla paylaşacaktır.

Acılı bir geçmişe tanıklıktır Amin’inki. 70’li yılların sonunda Sovyetler güdümündeki hükümetin başa geçtiği Afganistan’da babası gözaltına alındığında henüz bebek yaşlardadır. Kendisinden bir daha haber alınamayan babasını büyük ablasının anlattıkları kadar hayal edebilecektir. Sovyetler çekildiğinde ülkedeki iç savaş hızlanacak, Kabil’e inen Taliban’ın şerrinden kaçmak üzere onlara transit vize veren tek ülke olan Rusya’ya göç edecektir aile. Komünizmin çöküşünün bir yıl sonrası Rusya’sında tam bir kaos hakimdir. Rus oligarkların palazlandığı bu dönemde her türlü yozlaşmanın hüküm sürdüğü bir suç şehridir Moskova. Vize süreleri sona erdiğinde bu kâbus kentten kaçmak üzere insan kaçakçılarının eline düşeceklerdir. Türlü ölüm tehlikesinin, eziyetin ve yalanların ardından Danimarka’ya mülteci olarak kabul edilen genç Amin çok çabuk büyümüştür. Yitip gitmiş çocukluğu ve ilk gençliği kaçakçıların elinde ve sürekli kaçmakla geçen genç beden artık emin ellerde olsa bile nasıl huzura kavuşacaktır. Daha küçük çocukken kaçmaya başlayan körpe ruhun başkalarına güven duyabilmesi kolay olmayacak, zaman alacaktır.

İşte Rasmussen mülteci sorunu üzerine saygın bir çalışmanın ötesini hedefleyen çalışmasında yakın dostunun yaralı yüreğini onarmak, geçmişine dair travmaları ile yüzleşmesini sağlamak istemiş. Çalışmasını psikoterapi seansları dizisi olarak tasarlamış. Divana uzanmış, gözlerini kapatmış, derin bir nefes alarak rahatlamaya çalışan Amin’e ‘ev senin için ne ifade ediyor’ diye soruyor ilk önce. ‘Güvenli bir yer, kalabileceğini bildiğin ve terk etmek zorunda olmayacağın bir yer’ olarak cevaplıyor genç adam. Acılı geçmişini duraksayarak, molalar, bazen uzun aralar vererek de olsa dile getiriyor. Böylelikle kaçtığı geçmişi ile yüzleşiyor ve onu bugünü ile bağlamaya çalışıyor. Yakalanıp tekrar geri gönderilme korkusu ile söyleyemediklerini, yalanlarını, küçük yaşlarında bastırdığı, inkar etmeye çalıştığı eşcinselliğini itiraf ediyor. Böylece ‘kendi olabilme’ yolunda önemli bir adım atmış oluyor. Ve bu muazzam deneyim coşkun bir arınmaya dönüşüyor. ‘Mülteci olmak bir kimlik değildir’ diyor Rasmussen. Bu terapi-film Amin’in özgürleşmesini sağlayacaktır.

Danimarkalı usta belgeselcinin ilmek ilmek ördüğü sinemasal katarsizmi en parlak biçimiyle görselleştirebilmek için paçaları sıvamış. Öncelikle tüm görüşmeleri videoya kaydetmiş. Çizimler Amin’in gerçek tepkilerinden, davranışlarından yola çıkarak gerçekleştirilmiş. Ana karakterin geçmişine dair zengin belgesel arşivinden yararlanılmış ve haber görüntüleri ustaca çizgilerin içine yedirilmiş. Işık, renk ve sahne kompozisyonları özenle düşünülmüş. İlk karelerden başlayarak kaçış ve şiddet sahnelerinde dışavurumcu çizgiler, siyah-beyaz belirsiz tehditkâr figürler kullanılmış. Geçtiğimiz yıl Sundance Bağımsız Filmler Festivali’nen ödülle dönen, 27 Mart gecesi dağıtılacak 94. Oscar ödülleri için üç ayrı kategoride (animasyon, belgesel ve İngilizce dili dışında yabancı film) adaylığı bulunan ‘Kaçış’ farklı disiplinleri buluşturan kaçırılmayacak bir sinema deneyimi.

(04 Mart 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Sihirli Orman: Peri Kraliçesi

Sahavet Ahsen Kaçulu’nun yönettiği ve Feyza Temel, Pusat Pirinçci, Rüzgar Yıldız, Mert Yaran ile Emre Temel’in oynadığı Sihirli Orman: Peri Kraliçesi, 22 Nisan 2022’de Skypic Film dağıtımıyla Skypic Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Nazlı, Burak ve Emre yanlışlıkla girdikleri büyük ormanın sihirli olduğunu fark ederler. Ormandan çıkmanın tek yolunun ise Kraliçe Peri’yi buradan kurtarmak olduğunu anlayan Nazlı, Burak ve Emre bir yandan kötü peri Heta’dan kaçarken deniz kızları, cüceler, haydutlar ve muhafızlar ile tarifsiz, büyük ve heyecanlı bir maceraya atılırlar. Kahramanlarımız Kraliçe Peri’yi kurtarabilecekler midir?

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Teaser: 1 / 2
  • IMDb

Batman’in İnsan Yüzü

İster sinemada olsun isterse kitapta, çizgi karakterler çoğunlukla elinden her iş gelen başarılı, güçlü ve güvenilirdir. Birçok kahraman gibi Batman de geçen yıllar boyunca onlarca kez uyarlandı. Her seferinde yeni bir tat, yeni bir duygu, yeni bir heyecan yaratmasını bildi sinemacılar. Senaryoların ne denli önemli olduğunun kanıtıdır da bu, aynı zamanda. Senaristler (bu arada fikir üreticilerini de unutmamalı, belki bir cümleyle senaristlerin düş kapılarını aralıyorlar) düşünüyor ve ellerindeki karakterin neyi nasıl ve niye yapacağını saptayıp ona göre yazıyor. Yönetmenler de o yazılanları bizlere görüntüye dönüşmüş haliyle sunuyor. Yapımcılar ve kameramanlar da var, ama konumuz o değil ki…

Artık ne kaldı görmediğimiz?

…dediğiniz anda yeni bir fırtınayla yüz yüze geliyorsunuz. “Bundan ötesi olmaz” diye düşünmeyin, yenileri olacaktır birden fazla, muhakkak.

Batman’i bu kez “insan” yüzüyle tanıyoruz. Hep pelerini, arabası, silahları ile taht kurmuştu gönlümüzde; tabii ulaşılmazlığıyla da… Bu kez insan yanını gösteriyor film bize ağırlıkla. Tabii, vazgeçilmez Penguen, Kedi Kız ile birlikte yine hareket, yine aksiyon, yine gizem ve çözülmesi gereken problemlerle. Alfred’i unutmak olmaz, Alfred’siz Batman de olmaz. Ama bu kez en yakınında Yüzbaşı Gordon bulunuyor. İlk kez tanışıyoruz ve oybirliğiyle seviyoruz, tek kelimeyle.

Bir kere baştan belirtelim, aksiyon sahneleri çok güçlü; yönetmenin özellikle takip sahnelerinde yakın plan kullanması adrenalini yükseltiyor, heyecanı arttırıyor. Üç saate varan film, bir dizi soruna yanıt buluyor. Biri bitti derken diğeri başlıyor. Ne ilgisi var diyebilirsiniz, ama Ahmet Ümit’in “İstanbul Hatırası” romanını anımsadım. Orada, yazar, yedi dönemde yedi mekânda yedi gizemli cinayeti çözümlemesi için sermişti Komser Nevzat’ın önüne… Burada da, benzer şekilde birkaç cinayet var çözümlenmesi gereken. Orada da ipuçları vardı, katilin bilinçli bıraktığı, burada da var… Birini çözmeden diğerine ulaşmak mümkün değil. Yani, demem şu ki arkadaşlar, filmin başladığı andan itibaren soluğunuzu kesecek bir heyecan fırtınası bekliyor sizi. Bir küçük spoiler vereyim. Müzik çok iyi, sırf dinlemek bile heyecanı katlamaya yeter.

Esrarengiz, maskeli katili bulmak kolay mı? Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar… Peki, sonra? Galiba Batman ile Gordon bir sonraki filmde yine ikili olacak. Olur mu, bilmiyorum ama olsun isterim.

The Batman, Yönetmen: Matt Reeves, Senaristler: Matt Reeves, Peter Craig, Oyuncular: Robert Pattinson, Zoë Kravitz, Colin Farrell, John Turturro, Paul Dano, Andy Serkis, Jeffrey Wright… 04 Mart 2022 tarihinden başlayarak gösterimde…

(03 Mart 2022)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Seyirciyi Tam Kalbinden Vuran Bir Hikaye Şans Tanrıçası, 25 Mart’ta Türkiye’de Sinemalarda

Filmleriyle tüm dünyada büyük beğeni kazanan yönetmen Ferzan Özpetek’in yeni filmi Şans Tanrıçası (La Dea Fortuna) İtalya’nın ardından Türkiye’de de gösterim için gün sayıyor. 25 Mart’ta seyirci ile buluşacak olan filmin başrollerinde Stefano Accorsi, Jasmine Trinca, ve Serra Yılmaz yer alıyor. Şans Tanrıçası, mutluluk, hüzün, sevgi ve dostluk üzerine anlatılan çok güçlü bir aile olma hikâyesi. Film, yönetmen Ferzan Özpetek’in kendi hayat hikâyesinden uyarlandı.

17. Ankara Japon Filmleri Festivali

17. Ankara Japon Filmleri Festivali, 04 – 08 Mart 2022 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. Festivalin Ben Kimseyi Vurmadım (Ichido Mo Uttemasen), Benim Tatlı Günlerim (Amai Osake De Ugai), Pecoros’un Annesiyle Mutlu Günler (Pecoross No Haha Ni Ainiiku), O Gece (Hitoyo), Gökyüzünün Çocuğu (Tenki No Ko), Çocuk ve Canavar (Bakemono No Ko) adlı filmleri Türkçe, İngilizce altyazılı ve ücretsiz gösterilecek. Biletler gösterim günü saat 11:00’den itibaren gişeden alınabilecek. Festivalin ücretsiz olması sebebiyle filmler başladıktan sonra 5 dakika içerisinde salona gelinmezse biletlere yer garantisi olmayacak.

17. Ankara Japon Filmleri Festivali yazısına devam et

11. Sekans Film Eleştirisi Film Çözümlemesi Yarışması

Sekans Sinema Grubu, film eleştirisi alanında ürün veren amatör / profesyonel yazarların ürünlerini değerlendirmek ve böylece film eleştirisi üretimini desteklemek ve sinema kültürünün gelişmesine katkı sağlamak amacıyla düzenlediği Sekans Film Eleştirisi ve Film Çözümlemesi Yarışması’nın 11.sini gerçekleştiriliyor. Yarışma başvurularının, son başvuru tarihi olan 19 Mayıs 2022 Perşembe gününe kadar yapılması gerekiyor.

11. Sekans Film Eleştirisi Film Çözümlemesi Yarışması yazısına devam et

Ayten Erman’ı Kaybettik

Sinema ve tiyatro oyuncusu Ayten Erman, 24 Şubat 2022 Perşembe günü hayatını kaybetti. 26 Kasım 1935 tarihinde doğan sanatçı, birçok özel tiyatro ve müzikallerde roller aldı. Tosun Paşa, Güngörmüşler, Bulunmaz Uşak, Aile Şerefi, Kördüğüm, Gülsüm Ana, Berduşlar, İffet, Baş Belası, Nikah Masası, Şalvar Davası, En Büyük Şaban, Şekerpare, Yorgun, Şendul Şaban, Gurbetçi Şaban, Kara Zindan, Beyoğlu’nun Arka Yakası gibi filmleriyle de hatırlanıyor. Erman’ın cenazesi, 25 Şubat 2022 Cuma günü, Üsküdar Şakirin Camii’nde ikindi vakti kılınacak cenaze namazını müteakip toprağa verilecek. Merhumeye tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Bütün Zalim Olanları Sen Affetsen Ben Affetmem

Biyografik film çekmek zordur. Birebir uydursanız filmin akışını etkiler, değiştirseniz “Aaa, burası farklı” yakınmaları duyarsınız. Oysa belgesel değil film çekiyorsunuzdur ve anlattığınız kişi üzerinden kurduğunuz bir öykü vardır. Bu gibi durumlarda Picasso geliyor aklıma kurtarıcı olarak. Sergisinde, “Bu balık mı?” diye soran kişiye, “Hayır, o bir resim.” demiş ya…

Bergen, özellikle bir döneme damgasını vuran, en ilgisiz kişinin bile haberlere yansıyanlarla bağlantılı olarak üzerine muhakkak bir şeyler söyleyebileceği bir şarkıcı. Evet, yaşamı zor geçmiş. Evet, yüzüne kezzap atılmış. Evet, öldürülmüş. Sesi ve şarkılarıyla sevilen bir şarkıcı olduğunu da unutmamak gerek. Sadece bu bile beklentiyi, yani merakı arttırıyor. Filmin, eski Yeşilçam filmlerinin yakaladığı melodram yapısı ise gişede büyük bir başarı yakalayacağının göstergesi.

Eskiden mendille gidilen filmler vardı…

Sinemanın yaşamın önemli sosyal aktivitesi olduğu dönemlerde, film izleyicisinin “mendil ıslatma”sını ölçü alan filmler istenir ve aranırdı. Sadece TRT radyosu vardı ve kısıtlı şarkılar çalardı, sansür izin vermezdi halkın beğendiklerinin çalınmasına. Konserlere gidemeyenler de bu açlıklarını (gereksinimlerini de denilebilir) şarkılı filmlerle giderirdi. Buna da bağlı olarak çokça şarkı söylenen filmler çekilirdi, izleyicinin ilgisinin artması için. Şarkıcı başrol oyuncularının hemen hepsinin sinema deneyimi bu yolla mümkün oldu.

Bergen de benzer bir film. Tabii ki çok tutacak, çok izlenecek. Seyirci patlaması yaşanabilir; ekonomik krize, pandemiye ve Ukrayna Rusya savaşına rağmen.

Titiz çalışma…

Zeynep Farah Abdullah, afişteki fotoğrafta sanki birebir Bergen. Filmde de çok benziyor. Şarkı söyleyişi, sahnede duruşu, tavrı ve tabii, sesiyle tam örtüşmüş. Jenerikte adı geçmese de kocasını (yani Halis Serbest) oynayan Erdal Beşikçioğlu da başarılı. Ama ben en çok anneyi oynayan Tilbe Saran’ı sevdim, gerçekten parlıyor, yılların deneyimiyle. Bergen fanları istisnasız çok sevecek ve filmi birbirlerine tavsiye edecektir.

Kadınları yakınları öldürüyor

04 Mart’ta gösterime girecek film, 08 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü de unutmayıp, kadın cinayetlerine karşı çıkıyor. Film, başından beri erkek egemenliği altında geçiyor. Annesiyle ayrılıp başka bir kentte kendilerine yaşam bile kurmuş olsalar, Bergen’in baba özlemi içerisinde olduğu ortada. Zaten babası yaşında birini seçmesinin altında yatan ve tüm hatalarını affetmesine yol açan da o duygu. Ki, o duygu değil mi Bergen’in sonunu getiren.

Zorlu koşullarda çocuğunu büyütüp okutmaya çabalayan anne ile onun korumacılıktan “Toplum ne der?”, “Zaten başımızda erkek yok” baskısından kurtulmak için gözünü boyayan ilk erkekle evlenen kızın öyküsü, Anadolu’da hâlâ geçerli. Her gün eşi, nişanlısı veya bir başka tanıdığı tarafından öldürülen kadınların sayısı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra daha da artıyor.

Bir söz de adalet için söylenmeli… Kocasının, Bergen’i öldürdüğü halde “iyi hal”den sadece üç yıl gibi alabildiğine kısa, hatta ödül sayılabilecek bir cezayla kurtulmasına izleyici de isyan edecektir. Hukuk, bağımsız ve adil olursa, caydırıcı cezalar uygulanırsa kadın cinayetleri epeyce azalır.

Bergen, Yönetmenler: Mehmet Binay, Caner Alper, Senaristler: Sema Kaygusuz, Yıldız Bayazıt Oyuncular: Farah Zeynep Abdullah, Erdal Beşikçioğlu, Tilbe Saran, Nergis Öztürk, Şebnem Sönmez… 04 Mart 2022 tarihinden başlayarak gösterimde…

(02 Şubat 2022)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

41. İstanbul Film Festivali, Zurich Sigorta Desteğiyle Beklenen Şarkı’yı Yenileyerek Tekrar Beyazperdeye Taşıyor

İstanbul Film Festivali, Zurich Sigorta işbirliğiyle Türk sinemasının önemli yapıtlarını restore ettirerek gün ışığına çıkarıyor ve bu klasiklerin yeni kopyalarını Türk sinemasına kazandırıyor. Sinemaseverler bu yıl sinemamızın ilk kadın yönetmeni Cahide Sonku’nun yapımcılığını üstlendiği, Sami Ayanoğlu ve Orhon M. Arıburnu ile birlikte yönettiği, Cahide Sonku ile Zeki Müren’in başrollerini paylaştığı 1953 yapımı Beklenen Şarkı’yı restore edilmiş kopyasından izleyebilecek. Film, İKSV tarafından 08 – 19 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilecek 41. İstanbul Film Festivali’nin Dünden Bugüne Türk Klasikleri bölümü kapsamında, yenilenmiş kopyasıyla yeniden beyazperdede sinemaseverlerle buluşacak.

5. Denizbank İlk Senaryo İlk Film Yarışması’nın Bu Yılki Yeniliği Filmim Vizyonda Bölümüne Başvurular Devam Ediyor

DenizBank ve Türkiye Sinema Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) iş birliğiyle hayata geçirilen 5. DenizBank İlk Senaryo İlk Film Yarışması’nın bu sene ilk defa hayata geçirilen Filmim Vizyonda bölümüne başvurular uzatıldı. DenizBank ile TÜRSAK Vakfı iş birliğinde gerçekleştirilen DenizBank İlk Senaryo İlk Film Yarışması, senaristlere destek olmak amacıyla beşinci yılında önemli ve gerekli bir yeniliğe daha imza atıyor; daha önce vizyonda kendine yer bulamamış yönetmen ve yapımcıların Filmim Vizyonda kategorisinde yarışmasına olanak sağlıyor. Kaliteli yapımlara, ihtiyaç duydukları dağıtım desteğini sağlayarak geniş kitlelere ulaşmalarını hedefleyen yarışmaya başvurular devam ediyor.

Milyoner (Yönetmen: Emre Bahadır Çırakoğlu)

Emre Bahadır Çırakoğlu’nun yönettiği ve Hakan Bilgin, Sarp Bozkurt, Özgün Bayraktar ile ?????’in oynadığı Milyoner, önümüzdeki aylarda CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Dada Vision tarafından vizyona çıkarılıyor.
Dört kafadar arkadaşın milli piyangodan parayı bulup birlikte hiç anlamamalarına rağmen reklam ajansı açmalarını konu alan Milyoner başarısız reklamlarla oluşan bir seriyi anlatıyor.

Kaçış (Flee): Öteki ve Mülteci

Bugün en belirleyici haber ne? Dün ne idi? Yarın değişecek mi? Kişisel olarak farklı konularınız vardır muhakkak, onların da üzerine çıkandan bahsediyorum… Savaş, öyle kötü, öyle insanlık dışı ve öyle can alıcı ki, ilk saldırıyla başta çocuklar olmak üzere onlarca kişi ölüyor. Adı yasak olmasına karşın siviller hedef alınıyor. O zaman da insanların yapabilecekleri tek şey var ellerinde: Kaçmak.

Flee (Kaçış), 1970’lerde savaşan bir ülkeden (aslına bakarsanız hâlâ sürüyor, o ayrı) canlarını kurtarmak için mülteci olmayı bile göze alan bir ailedeki çocuğun hikâyesi. Afganistan gibi ekonomik, sosyal, kültürel sorunlar yaşayan bir ülkede, eşcinsel duyguları olan birinin yaşaması mümkün değil. Amin’in umurunda olmasa da toplum alabildiğine tutucu ve ailelerin beklentileri sadece evlenme üzerine kurulu.

Bugün de aynı…

Baba, bir sabaha karşı polis tarafından gözaltına alınıyor ve kaybediliyor. Aile yalnız kalıyor. Önce Sovyetler, ardından Taliban, sonra ABD… derken savaş hiç bitmeyen bir yaşam biçimi Afganistan’da. Çıkış yolu tek: Kaçmak. Önce ağabey, ardından yaşlı anneyle diğer çocuklar birlikte, aile kararıyla kaçacak. Öyle kolay olmadığını yaşadıkça görüyorlar.

Sanatın hatırlatıcı özelliği belirleyici; dün Suriye’den kaçanları, Afganistan’dan yürüyerek Anadolu’ya kadar gelen mültecileri, bugün Ukrayna’dan kaçanları unutmamak için… Jonas Poher Rasmussen, Amin Nawabi ile kaleme aldığı bu gerçek öyküdeki kişileri korumak amaçlı çizgi, animasyon ve belgesel görüntülerle aktarmayı seçmiş. Ancak, yaşanan dram asla azalmıyor. İzleyici, doğal olarak, tam da bu günlerde yaşanan Ukrayna savaşıyla bağlantı kuruyor. İnsanlar Ukrayna’dan da kaçıyor, kaçmak zorunda… Yapacak ve görecek çok şey var yaşam boyunca.

Bir psikiyatrist koltuğuna uzanan Amin ile başlıyor film. O anlatıyor, anlattıkça geri dönüyor ve yaşadıklarını izliyoruz. Evet, bir çizgi, anime film ama o duygu, o çaresizlik, o acı hemen geçiyor izleyiciye. Amin’in eşcinselliğini hiç yargılamadan, yadırgatmadan kabul ettiriyor film. Zaten ağabey de farkına vardığı için onu destekliyor.

Amin yaşadıklarını anlatırken çok çarpıcı ayrıntıları hatırlıyor. Polisin rüşvet alması, onlara verecek parası olmayan genç kızlara tecavüz etmesi, kaçış koşullarının insanilikten uzaklığı… Halden anlamaz kahpe yalanlarla dolu insan kaçakçılarının duyarsızlığı ve insanları sadece para olarak görmesi…

Rasmussen, besbelli zor ikna etmiş Amin’i… Amin, seminerler veren saygın biri, ister istemez kendisini korumayı tercih ediyor, buna da bağlı olarak ancak çizgi filme razı oluyor.

Mülteci olmak kolay değil; Suriyeliler üzerinden inanılmaz bir ayrımcılık, hatta ırkçılık yapılıyor Türkiye’de de… Her zaman her yerde suçlanıyor ve itiliyorlar. Üstüne üstlük Amin “öteki” bir de… Türkiye’de, toplumun gözünde, eşcinsel olmak suç (!), hele bir de mülteci ise… Bu, bizim ne denli ırkçı bir bakışımız olduğunun da göstergesi aynı zamanda.

Savaşlar olmasın, insanlar öldürülmesin, ülkelerinden kaçıp da sorun yaşamasın. Bizler de bu filmleri “bir zamanlar…” diye izleyelim.

Kaçış, (Flee), Yönetmen: Jonas Poher Rasmussen, Senaryo: Jonas Poher Rasmussen, Amin Nawabi, Çizgi film / Belgesel… 04 Mart 2022 tarihinden başlayarak gösterimde.

(28 Şubat 2022)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Ayvalık Uluslararası Film Festivali 2022

Ayvalık Uluslararası Film Festivali, bu yıl Seyir Derneği tarafından 16 – 21 Eylül 2022 tarihleri arasında düzenlenecek. Festival, tarihi, kültürü, mimarisi, mutfağı, konumu ve duyarlı sakinleriyle ideal bir ortam sunan Ayvalık’ta uzun soluklu bir yol yürümeyi hedefliyor. Türkiye’deki diğer film festivallerden farklı olarak bir yarışma içermeyen festival, film gösterimleri, paneller ve söyleşilerle toplumsal meselelerin tartışılması için bir alan yaratmak istiyor. Türkiye’nin her köşesinden gelen sinema öğrencileri, festivalde görev alırken aynı zamanda sinema endüstrisinden katılımcılarla buluşacakları atölyelerde tecrübe edinecek, sektörle tanışma fırsatı bulacak.

Ayvalık Uluslararası Film Festivali 2022 yazısına devam et