“Yaşam bir düştür, uyanmak bizi öldürür.” diyor Virginia Woolf. Sahiden de düşüncesini gerçekleştiremeyenler için “ölüm”dür o heyecan. Hem zaten ne için yaşar ki insan, düşlerini gerçekleştirmek için. Zorlukları, engelleri belki de sırf o gelecek uğruna kurduğu düşler uğruna aşma azmi ve gücü bulur insan kendinde.
Ama bir önemli husus var, nasıl motive edeceksiniz (kendinizi de dahil) insanları, hele de bu filmde olduğu gibi çocuklarınızsa belirleyici olan. Ya baskıcı ebeveyn olursunuz ya da umursamaz, çocuklarını bile düşünmeyen, alabildiğine bencil. Hangisini seçeceksiniz?
Kültürlü olsunlar…
Dünyaca ünlü iki tenisçinin (Venus ve Serena Williams’ın) öykülerini izliyoruz. Son dönemde biyografi filmlerinin alabildiğine (bizde de çoğaldı örnekleri) arttığını görüyoruz. Bunun iki temel sebebi var, bana göre. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte okuma hevesinin düşmesi ve buna da bağlı olarak hayal kurmanın azalması… Sinemanın kendisi imajdır ve bir imaj yaratması güçtür, ancak okuyarak hayal gücünüzü güçlendirebilirsiniz. Başta Hollywood olmak üzere sinema endüstrisi bu açığı kapatmak için başarı öyküleriyle dolu biyografik filmler çekiyor. Bu, olumlu bir gelişme…
Özgüvenliler…
Sosyal medyadan yakındım, ama yararı da alabildiğine çok. Moda deyişle “Z kuşağı” ve birkaç yıl sonra hayatımızın belirleyicisi olacak “alfa kuşağı” kolayına pabuç bırakmıyor anne babalarına. Akıllarına yatmayan hiçbir şeyi kabul etmiyor, sorguluyor, araştırıyor ve kendince çiziyor yolunu…
Böyle gelmiş böyle gitmez
Baba sevgisi görmeden baba olmuş Richard, bir umut, çocuklarını tenisçi yetiştirmek için gece gündüz, yağmur çamur demeden, mahalle çetelerinin saldırılarına rağmen yılmadan çalışıyor. Dönem dönem -hak verenler çıkacaktır, ama acele etmeyin- sert tutum takınıp kararlı duran Richard, düşünü kurduğu projenin yürümesi için eşini de çocuklarını da ikna etmeyi başarmıştır.
Richard Williams’tan söz etmeliyiz öncelikle… Beş kızı olan ailenin en küçükleri Venus ve Serena, daha doğmadan plan yaptığını öğreniyoruz. Yıllar boyunca da revizyona uğrasa da milim taviz vermemesi belirleyici, çünkü ince eleyip sık dokuyor, öyle çatıyor çatısını…
Eşiyle anlaşabilen Richard, çocuklarıyla iyi ilişkiler kurarken onların kültürlü yetişmesinin altyapısını da sağlıyor. Filmin bir adının da Kraliçe Oracene olması gerekiyor, ama erkek egemen sinema kültürü buna izin vermez. Babanın kurup hayata geçirdiği planlarındaki açıkları kapatan, aileyi dengede tutan, ama kararlılığını da gösteren anne Oracene’i es geçmek ayıp olur.
Bir aile filmi…
Film, bir ailenin ortak yaşamını anlatıyor. Anne baba başta, kardeşler de Venus ile Serena’nın başarılı birer tenisçi olması için ellerinden geleni yapıyor. Filmin yapımcıları, yürütücüleri, danışmanları arasında yer aldıklarını da belirtmek gerek.
Tenisçi olmayan siyahi (evet, ırkçı bakış hâlâ geçerli yaşamın içinde) anne babanın bir düş uğruna kızlarını dünyanın en iyi tenisçileri olarak yetiştirmelerinin akıllara durgunluk veren gerçek öyküsünü ergen çocukları olan anne babalar izlemeli muhakkak, kendilerine yönelik çıkaracakları çok kıymetli dersler olacaktır, çünkü bu bir rüya değil tek başına. Bu bir gerçek başarı öyküsü, hepimizin alkışladığı. Bir küçük not eklememe izin verin, senaryoda yer alan her şey yaşanmış; bir alkış da onun için hak ediyor film.
Kral Richard: Yükselen Şampiyonlar (King Richard), (Biyografi, Aile, Dayanışma); Yönetmen: Reinaldo Marcus Green; Senaryo: Zach Baylin; Oyuncular: Will Smith, Aunjanue Ellis, Saniyya Sidney, Demi Singleton, Tony Goldwyn, Jon Bernthal… 19 Kasım’dan başlayarak gösterimde…
(17 Kasım 2021)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com