Glass

M. Night Shyamalan’ın yönettiği ve Bruce Willis, Samuel L. Jackson, James McAvoy ile Anya Taylor Joy’un oynadığı Glass, 18 Ocak 2019’da UIP Filmcilik dağıtımıyla vizyona çıkarıldı.
M. Night Shyamalan, iki orijinal yapıtı, Unbreakable ve Split hikâyelerini yeni bir gerilimde Glass’da biraraya getiriyor: Ölümsüz filminde rol alan Bruce Wills, David Dunn rolünde, Samuel L. Jackson ise takma adı olan Bay Glass olarak geri dönüyor. James McAvoy, Parçalanmış filmindeki Kevin Wendell Crumb rolü ve içinde barındırdığı farklı karakterleriyle rolüne devam ederken, Canavar ile karşılaşıp hayatta kalan tek kişi Casey’i canlandıran Anya Taylor Joy da filmde rol alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Glass yazısına devam et

Bu Haftasonu (19 – 20 Ocak 2019) Kundura Sinema’da

Beykoz’da film stüdyosu ve sanat etkinlikleri merkezi olarak kullanılanKundura Sinema gösterimlerini sürdürüyor. 19 – 20 Ocak 2019 tarihlerinde Geçmişi Olmayan Adam (The Man Without a Past), Oyun Vakti (Playtime), Son Adam (The Last Laugh), Başsız Kadın (The Headless Woman) ve Başsız Kadın (The Headless Woman) adlı filmler gösterilecek. Başsız Kadın’da Veronica eve dönerken yolda bir şeye çarpar. Başından aldığı darbenin etkileri geçmeye başladığında, kazaya dair hatıraları geri gelmeye başlar.

Bu Haftasonu (19 – 20 Ocak 2019) Kundura Sinema’da yazısına devam et

Aidiyet

Burak Çevik’in yönettiği ve Eylül Su Sapan ile Çağlar Yalçınkaya’nın oynadığı Aidiyet, festival gösterimlerini tamamladıktan sonra 2020 Mart ayı sonunda BluTV’de gösterildi.
2003’ün Aralık ayında, İstanbul’un banliyö mahallerinin birinde yaşayan 55 yaşındaki bir kadın, evine giren bir yabancı tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Cinayete ilişkin yürütülen soruşturma sonucu, maktulün kızı ve kızının sevgilisi göz altına alındı. Dava 2007 yılında sonlandığında, mahkeme ikisini de müebbet hapis cezasına çarptırdı. Film, 15 yıl sonra bu olayı takip ederek cinayeti işleyen zanlının verdiği ifade eşliğinde bir gözlem yapıyor ve çiftin tanıştığı geceye odaklanıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Teaser
  • IMDb

Aidiyet yazısına devam et

Ali Vatansever’in Son Filmi Saf, Palm Springs Film Festivali’nden Ödülle Dönüyor

Başrollerini Saadet Işıl Aksoy ve Erol Afşin’in paylaştığı, Ali Vatansever’in yeni filmi Saf’ın, geçtiğimiz günlerde Amerika prömiyeri gerçekleştirildi. 30. Palm Springs Uluslararası Film Festivali’nde seyircilerle buluşan filmin 09 Ocak’taki prömiyerine yönetmeni Ali Vatansever ve Saadet Işıl Aksoy da katıldı. Saf, Fikirtepe’de bir gecekonduda yaşayan genç evli bir çiftin kentsel dönüşüm söylentilerinin mahallelerine düşmesiyle beraber dönüşen hayatlarını anlatıyor.

Ali Vatansever’in Son Filmi Saf, Palm Springs Film Festivali’nden Ödülle Dönüyor yazısına devam et

Can Dostlar Bir Harika; Hem Kamera Önünde Hem Kamera Arkasında

Yarı yıl tatilini renklendirecek BKM Film yapımı Can Dostlar setinden eğlenceli kareler yayınlandı. Küçük yıldızlar, film çekimlerinde kamera arkasına da geçti. Ses ekibinin boom’unu (Sesli çekimlerde kullanılan uzun aparatlı dev mikrofon) birlikten kuvvet doğar diyerek, 10 kişi olarak hep birlikte kaldırdılar. Yönetmen koltuğuna da oturan küçük starlar, çekimler boyunca da doyasıyla eğlendi. Güldüy Güldüy Show Çocuk Ekibi 7’den 70’e herkesi yine sinemada buluşturacak.

Ferhan Baran Yazıyor: Yansın Bu Dünya

Bizde ‘Şüphe’ adıyla gösterime giren ‘Burning / Beoning’in çok katmanlı yapısıyla tartışmasız bir başyapıt olduğunun altını çizerek söze başlamak istiyorum. Güney Kore’nin önde gelen yazar yönetmenlerinden ve ülkenin eski kültür bakanı Lee Chang-dong’un izleyenlerin yüreğinde yer etmiş ‘Şiir / Shi’ adlı filminden tam sekiz yıl sonra çektiği ‘Şüphe’, tanınmış Japon yazar Haruki Murakami’nin ‘Barn Burning’ isimli kısa … Devamı… »

İçimdeki Hazine Klibini Yaklaşık 4 Milyon Kişi İzledi

Sanatçı Ferhat Göçer’in, İçimdeki Hazine şarkısına hazırladığı klip, iki haftada yaklaşık 4 milyon izleyici sayısına ulaştı. Göçer, İçimdeki Hazine’nin klibini 03 Ocak’ta YouTube kanalında yayınladı. Klipte, sanatçının müziklerine imza attığı, Coşkun Çokyiğit’in senaryosunu yazıp yapımcılığını üstlendiği İçimdeki Hazine filminin görüntülerine de yer verildi. Klibi iki haftada yaklaşık 4 milyon kişi izledi. Söz ve müziğin Ferhat Göçer’e ait olduğu klibi Ercan Şencan yönetti.

  • Basın Bülteni
  • Klibi izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Otobandaki Kedi Gibi, İtalyan Kültür Merkezi’nde Gösteriliyor

İtalyan Kültür Merkezi, 15 Ocak 2019 Salı günü saat 19:00’da R. Milani’nin yönettiği, Otobandaki Kedi Gibi (Come un Gatto in Tangenziale) adlı filmi gösteriyor. Giovanni ve Monica yeryüzündeki en farklı iki insandır. Giovanni Roma’nın şehir merkezinde yaşayan bir entellektüel, Monica ise her gün banliyönün etnik karmaşası ile boğuşan eski bir süpermarket kasiyeridir. On iki yaşındaki çocukları bir araya gelmeseydi belki asla karşılaşmayacaklardı.

Haklı Savaş Yoktur!

Ülkelerarası yapılan savaşta kaybeden hep halk oluyor. Ne zaman ki, savaştan uzaksanız o kadar kazançlı çıkıyorsunuz. Bugün, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na neden girmediği tartışılmıyor, ama eğer girseydi yıkımın boyutlarının ne olacağını kimse kestiremiyor. Yine de savaşa girmişten beter koşullarda ve zorluklar içinde yaşanmış o süreç…

Casuslar savaşı…

Gündelik yaşamın içinde pek öne çıkmayan ama her zaman varlığını hissettiğimiz casuslar, en çok da savaşlarda belirleyici rol oynuyor. Savaşa girmemiş olmakla birlikte Türkiye, özellikle de Ankara casusların cirit attığı yer… Yabancı casuslar kadar yerlileri de görev başında… Kimi Türkiye’yi savaşa sokmak için çabalarken kimi de savaş denilen bu yıkımın uzak durması için canla başla çalışıyor.

İlyas Bazna…

Adı bilinen, az çok tanınan, ama ne yaptığı ne gibi yararlıklar gösterdiği bilinmeyen, kitaplarda geçmeyen, bir anlamda da değeri bilinmemiş biri İlyas Bazna, namı diğer Çiçero.

Film, çocukluğundan başlıyor… Kararını o zaman vermiş İlyas, savaşın kazananı olmaz.

Bazna, İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık yıllarında, bir yandan casusluk yapıyor, bir yandan da gerilimden uzak keyfini sürüyor. Ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek bilinmez ama yaşananların Türkiye’yi savaştan uzak tuttuğu kesin.

Filmin özelliği

Daha baştan, Arnavutluk’ta, çocuk, yaşlı demeden, hatta hayvanları bile öldürdükçe sarhoş olan çetelerle savaşın ne denli kötü olduğunu öğreniyoruz. İlyas’ın da ne denli soğukkanlı ve kararlı olduğunu…

İktidarlar kendi çıkarlarının peşindedir her zaman… yöneticileri de ya keyiflerinin ya da ceplerinin… Çoğunlukla da cinsellik, (tecavüz mü demeliyim) hem de yasal olmayan peşindedir.

Hitler, ari ırk peşinde koşarken Yahudiler gibi engelli çocukları da gaz odalarına gönderiyor. Çocuklar ki, sevinç kaynağı yaşamımızın, geleceğimiz… Neden, niye öldürülür ki! Nasıl kıyılır ki!

Çiçero’nun temelinde bu üç husus var. Savaş, tecavüz ve çocuklar. Bu kadarı bile yeter bir öykünün gücünü göstermeye, bir filmi izlettirmeye… Bunun yanında, bir de olağanüstü bir güzellikle yaşanan bir aşk var.

Filmin gücü…

Üzgünüm, birkaç arkadaş filmden umutlu olmadıklarını söylemişler ve beni etkilemişlerdi. Ancak film, daha baştan itibaren çok güçlü, çok etkileyici, sürükleyici ve çok güzel. Demek ki önyargılı olmamak gerekiyor.

Serdar Akar, çok iyi çekmiş filmi; izleyiciyi de içine alıyor, savaşın kötülüğünü vermek için olsa gerek diye düşünüyorum, hızlı çekimlerde abandone ediyor insanı… Oyuncuların hepsi çok başarılı. Senaryo iyi çalışılmış. Gerçekten iyi bir film Çiçero.

(18 Ocak 2019)

Korkut Akın

[email protected]

Murat Erşahin’in Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen Adlı Kitabı Yayınlandı

Sinema yazarı Murat Erşahin’in h2O Yayınları tarafından yayınlanan Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen adlı kitabı satışa sunuldu. Yönetmen, senarist, fotoğraf sanatçısı Selim Güneş kitap hakkında şöyle diyor: “Bu kitabın başrollerinde sinema, edebiyat ve Kadıköy var. Murat’ın öykülerinde, insan yüreğine dokunan şeyler ve bir semte karşı yıllarla oluşmuş “tutku” var… Her öyküsü derinleşen anlamlarıyla insan yüreğine dokunuyor. Yalnızca yüreğimizle görebileceğimiz şeyleri anlatıyor. Sokakları adeta bir sinema sahnesi, sinemayı bir öykü, sevdiklerini de bir şiir gibi anlatıyor. Tüm bunlar onun kaleminin ne kadar güçlü ve yüreğinin de ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor.”

Borç, Göteborg Film Festivali’nde

Borç filminin festival yolculuğu devam ediyor. Film bu kez de 25 Ocak – 04 Şubat tarihleri arasında İsveç’te 42.si düzenlenen 42. Göteborg Film Festivali’nde yer alıyor. 37. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü kazanan Vuslat Saraçoğlu imzalı Borç filmi 30 Kasım’da Başka Sinema dağıtımıyla izleyicilerle buluştu. Borç ayrıca 6. Boğaziçi Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Kurgu, 8. Malatya Film Festivali’nde de En İyi İlk Ffilm ödülünü kazanmıştı.

Aile Emektir

71. Cannes Film Festivali’nin seçkin filmleri peşpeşe gösterime giriyor. Son şenliğin Altın Palmiye ödüllü yapımı ‘Arakçılar / Manbiki Kazoku’, 90’lı yıllarda ‘Maborosi’ ile başlayan uzun metraj kariyerini ilgiyle takip ettiğimiz Japon sinemasının yaşayan ustalarından Hirokazu Kore-eda’nın son dönemindeki sevilen tarzını yansıtan dokunaklı bir aile dramı.

Filmin kahramanları, Tokyo varoşlarında küçücük evlerinde yaşayan bir ailenin bireyleri. Ufacık ve çerçöp eşya ile tıklım tıklım yuvalarında yaşam mücadelesi veren Shibata ailesinde, yaşlılık maaşı alan büyükkanne dışında, geçici küçük işlerde çalışarak eve katkı sağlıyor her bir birey. Beş kişilik ailenin doyması için bu yetmiyor kuşkusuz. Ekonomik krizle sarsılan günümüz Japonya’sına inat dükkanlardan yiyecek çalmak suretiyle yaşamlarını sürdürüyor aile. Ebeveynlerinden şiddet görmüş, soğuk havada titreyen küçük bir kız çocuğu karşılarına çıktığında onu da ailelerine kabul etmekte tereddüt etmiyorlar. Aile büyüyor ancak yasalar ve yetkililer peşlerini bırakmıyor.

‘Arakçılar’ın özgün hikâyesi Kore-eda’ya ait. 2004 yapımı ‘Kimse Farketmiyor’ ile ailelerinin ilgisiz kaldığı durumda birbirlerine destek olan çocukların dünyasına giriş yapan Kore-eda, aile bağı temasını 2013’de çektiği ve satın alındığı halde ne yazık ki sinemalarda gösterilemeyen ‘Benim Babam, Benim Oğlum’ ve 2015 yapımı ‘Küçük Kız Kardeşim’ ile sürdürdü.

Bir söyleşisinde, çağın getirdikleriyle geleneksel aile yapısının büyük ölçüde değişime uğradığını dile getiren sinemacı, sevgi ve özveriyle örülmüş aile bağlarının geçmişte kaldığını ifade ediyor. Kendi kurguladığı hikâyesinde, devletin sosyal politikalarını eleştirme niyetinde olmadığını, hali hazır durumda aile bireylerinin nasıl kenetlenebileceği üzerinde bir tartışma açmak istediğini belirtiyor. Fakir ve sınırlarda yaşayan bir aile örneğini seçerken, yoksulluğun dramını eşelemek değil derdi. Toplumda geride kalmış, görünmeyenin fark edilmesi için uğraşıyor yıllardır.

Bunu yaparken aile kavramını tartışmaya açıyor. Ailenin temeli kan bağı mıdır, yoksa ailemizi kendimiz mi seçeriz? Anne çocuğu dünyaya getiren mi, yoksa yaralarına merhem olan, Şubat soğuğunda onu koynuna alıp sarmalayan mıdır? Brecht’in ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’nde ya da Cengiz uyarlaması ünlü klasiğimiz ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ın finalinde vurgulandığı gibi ‘sevgi emek değil midir’? Buradan yola çıkarak aile ‘emek’ ile inşa edilmez mi?

İşte bu soruları her bir izleyicisine sordurmak için yola çıkmış Kore-eda. Yönetmen önceki filmlerinden aşina olduğumuz klasik estetiğini sürdürürken, efsanevi Ozu’nun mirasçısı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Film plaj sekansında doruğa çıkıyor. Büyükannenin denize giren aile bireylerini seyrederken dudaklarından dökülen ‘teşekkürler hayat’ ifadesi ile sarsılıyoruz.

Kore-eda’nın gözde oyuncularının da yer aldığı filmini, Ryûto Kondô’nun uzun sekansları kadar etkileyici yakın planları süslüyor. Besteci Huruomi Hasono’nun minimalist dokunuşları bu şefkatli bakışa eşlik ediyor. Aile kavramı üzerine yeniden kafa yormak ve klişe kaçacak belki ama sıcacık bir film izlemek istiyorsanız ‘Arakçılar’ı kaçırmayın.

(17 Ocak 2019)

Ferhan Baran

[email protected]