Haklı Savaş Yoktur!

Ülkelerarası yapılan savaşta kaybeden hep halk oluyor. Ne zaman ki, savaştan uzaksanız o kadar kazançlı çıkıyorsunuz. Bugün, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na neden girmediği tartışılmıyor, ama eğer girseydi yıkımın boyutlarının ne olacağını kimse kestiremiyor. Yine de savaşa girmişten beter koşullarda ve zorluklar içinde yaşanmış o süreç…

Casuslar savaşı…

Gündelik yaşamın içinde pek öne çıkmayan ama her zaman varlığını hissettiğimiz casuslar, en çok da savaşlarda belirleyici rol oynuyor. Savaşa girmemiş olmakla birlikte Türkiye, özellikle de Ankara casusların cirit attığı yer… Yabancı casuslar kadar yerlileri de görev başında… Kimi Türkiye’yi savaşa sokmak için çabalarken kimi de savaş denilen bu yıkımın uzak durması için canla başla çalışıyor.

İlyas Bazna…

Adı bilinen, az çok tanınan, ama ne yaptığı ne gibi yararlıklar gösterdiği bilinmeyen, kitaplarda geçmeyen, bir anlamda da değeri bilinmemiş biri İlyas Bazna, namı diğer Çiçero.

Film, çocukluğundan başlıyor… Kararını o zaman vermiş İlyas, savaşın kazananı olmaz.

Bazna, İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık yıllarında, bir yandan casusluk yapıyor, bir yandan da gerilimden uzak keyfini sürüyor. Ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek bilinmez ama yaşananların Türkiye’yi savaştan uzak tuttuğu kesin.

Filmin özelliği

Daha baştan, Arnavutluk’ta, çocuk, yaşlı demeden, hatta hayvanları bile öldürdükçe sarhoş olan çetelerle savaşın ne denli kötü olduğunu öğreniyoruz. İlyas’ın da ne denli soğukkanlı ve kararlı olduğunu…

İktidarlar kendi çıkarlarının peşindedir her zaman… yöneticileri de ya keyiflerinin ya da ceplerinin… Çoğunlukla da cinsellik, (tecavüz mü demeliyim) hem de yasal olmayan peşindedir.

Hitler, ari ırk peşinde koşarken Yahudiler gibi engelli çocukları da gaz odalarına gönderiyor. Çocuklar ki, sevinç kaynağı yaşamımızın, geleceğimiz… Neden, niye öldürülür ki! Nasıl kıyılır ki!

Çiçero’nun temelinde bu üç husus var. Savaş, tecavüz ve çocuklar. Bu kadarı bile yeter bir öykünün gücünü göstermeye, bir filmi izlettirmeye… Bunun yanında, bir de olağanüstü bir güzellikle yaşanan bir aşk var.

Filmin gücü…

Üzgünüm, birkaç arkadaş filmden umutlu olmadıklarını söylemişler ve beni etkilemişlerdi. Ancak film, daha baştan itibaren çok güçlü, çok etkileyici, sürükleyici ve çok güzel. Demek ki önyargılı olmamak gerekiyor.

Serdar Akar, çok iyi çekmiş filmi; izleyiciyi de içine alıyor, savaşın kötülüğünü vermek için olsa gerek diye düşünüyorum, hızlı çekimlerde abandone ediyor insanı… Oyuncuların hepsi çok başarılı. Senaryo iyi çalışılmış. Gerçekten iyi bir film Çiçero.

(18 Ocak 2019)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Murat Erşahin’in Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen Adlı Kitabı Yayınlandı

Sinema yazarı Murat Erşahin’in h2O Yayınları tarafından yayınlanan Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen adlı kitabı satışa sunuldu. Yönetmen, senarist, fotoğraf sanatçısı Selim Güneş kitap hakkında şöyle diyor: “Bu kitabın başrollerinde sinema, edebiyat ve Kadıköy var. Murat’ın öykülerinde, insan yüreğine dokunan şeyler ve bir semte karşı yıllarla oluşmuş “tutku” var… Her öyküsü derinleşen anlamlarıyla insan yüreğine dokunuyor. Yalnızca yüreğimizle görebileceğimiz şeyleri anlatıyor. Sokakları adeta bir sinema sahnesi, sinemayı bir öykü, sevdiklerini de bir şiir gibi anlatıyor. Tüm bunlar onun kaleminin ne kadar güçlü ve yüreğinin de ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor.”

Borç, Göteborg Film Festivali’nde

Borç filminin festival yolculuğu devam ediyor. Film bu kez de 25 Ocak – 04 Şubat tarihleri arasında İsveç’te 42.si düzenlenen 42. Göteborg Film Festivali’nde yer alıyor. 37. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü kazanan Vuslat Saraçoğlu imzalı Borç filmi 30 Kasım’da Başka Sinema dağıtımıyla izleyicilerle buluştu. Borç ayrıca 6. Boğaziçi Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Kurgu, 8. Malatya Film Festivali’nde de En İyi İlk Ffilm ödülünü kazanmıştı.