Joseph Ruben’in yönettiği ve Ben Kingsley, Josh Hartnett, Hera Hilmar ile Michiel Huisman’in oynadığı Osmanlı Subayı (The Ottoman Lieutenant) 19 Mayıs 2017′de Mars Dağıtım dağıtımıyla Y Production – Es Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Filmde, Van’da görev alan Amerikalı Doktor Jude’la tanıştıktan sonra, ülkesinde yaşanan adaletsizliklerden ötürü hayal kırıklığına uğramış genç ve idealist kadın Lilli’enin hikâyesi anlatılıyor. Lillie, dünyanın savaşa sürüklendiği bir ortamda Osmanlı Subayı olan İsmail’e aşık olur. Savaş koşullarının kötüleşmesiyle birlikte artık Lillie, kendisi için mi, yoksa başkaları için mi yaşayacağına karar vermek zorundadır.
Günlük arşivler: 1 Mart 2017
The Founder
John Lee Hancock’un yönettiği ve Michael Keaton, Nick Offerman, John Carroll Lynch ile Linda Cardellini’nin oynadığı The Founder, 03 Mart 2017’de PinemArt Film dağıtımıyla PinemArt Film tarafından vizyona çıkarıldı.
The Founder, Mc Donalds’ın gerçek hikâyesini konu alıyor. Hikâye, Amerika’da yaşayan Ray Kroc adlı girişimci ruhlu bir mikser satıcısının normalin üstünde sipariş alması ve buradaki potansiyeli fark etmesiyle başlıyor. Kroc, Mc Donald kardeşlerin Kaliforniya’daki restoranına giderek bir keşif yapar. Buradaki yoğun talep karşısında bir plan kurar ve bunu hayata geçirmek için karşısına çıkan her türlü engeli aşmaya kararlıdır.
2. Uluslararası Kan Film Festivali
Türkiye Kan Hastalıkları Federasyonu tarafından organize edilecek olan 2. Uluslararası Kan Film Festivali (2nd International Kan Film Festival), 05 – 07 Mayıs 2017 tarihleri arasında Adana’da gerçekleştiriliyor. Festival kapsamında yapılacak kısa film yarışmasına son başvuru tarihi 01 Nisan 2017 olarak belirlendi. Festivalde gösterilecek filmler arasında 10 Dakika, Bağ, Banadura Kardeşler, Bir Adım, Bir Damla Kan İsterim, Bir Kan Bin Umut, Döngü, Esir, İp, Bu Benim, Damlayan Umutlar, Hayallerimi Eksik Bırakma, İyi ki Varsın, Kan Bağı, Kan Ver Can Ver, Kar İzi, Kayıp, Nişanlı, Önce Hayat, Tut Elimden, Umut Hep Var gibi filmler var.
Deli Dolu
Sadi Bey’in Facebook Günlükleri:
“Reis”in bu akşam Maslak TİM Show Center Sineması’nda yapılacak galasına filmin yönetmeni Hüdaverdi Yavuz da katılmayacakmış. Bak şimdiden söyleyeyim, filmde referandumla ilgili bir mesajı görürsem veya duyarsam ciddiyeti bırakır gülerim. (Yanlış anlaşılmasın galaya gitmiyorum, ticari gösterimde halkımızla birlikte seyretmeyi düşünebilirim veya düşünmeyebilirim. Kararı serbest iradem verecek.) (26 Şubat 2017)
Farkında mısınız, bir-iki film yöneten veya bir-iki senaryo yazan veya bir-iki sene yazı yazdıktan sonra ortada ulema filmci, sinemacı, eleştirmen olarak dolaşan ve çeşitli atölye, kurs ve akademilerde ders veren, yarışmalarda, festivallerde jüri üyesi olan, yönetim kurulu, danışma kurulu vs. gibi yerlerde görev yapmaya talip olan vatandaşlar var. Oysa bendeniz şu 67 yıllık ömrümde 6767 tane film seyretmiş, 767 tane sinema dergisi, kitabı okumuş bir sinemasever olarak hâlâ sinemanın s’sinden anladığımı iddia edemem. Bir-iki filmle engin bilgi sahibi olan ve eğitmenlik yapan bu arkadaşlara duyduğum hayranlığa ne isim vereceğimi bilemiyorum. (28 Şubat 2017)
Hani bir çok kişinin de’yi, da’yı ayrı mı bitişik mi yazmakla ilgili tereddüdü vardır ya, itiraf ediyorum bendeniz de Meryl Streep, Johnny Depp ve Hezarfen Film Galeri’nin adlarını yazarken mutlaka oyuncu adları için gidip IMDb’ye, Galeri adı için son gelen bültene itinayla bakarım; Strepp, Deep ve Hazerfen olmadıklarına kanaat getirdikten sonra doğrularını yazarım. Yani Arnold Schwarzenegger’in, Edward Dmytryk’in soyadlarını gözü kapalı, bir seferde takır takır ekrana nakşederim de, sağ olsunlar yukarıdakileri tereddüt geçirmeden bir türlü yazamam. Eee ne yapalım her güzelin bir kusuru var. (Buradaki “güzel” ben oluyorum.) (28 Şubat 2017)
“Reis” filminin ilginç özelliklerine “Yönetmeni galasına gitmeyen film” özelliği de eklendi. Ayrıca filmin yönetmeni Hüdaverdi Yavuz’un bir önceki sinema filmi “Eşrefpaşalılar”da İzmir’li bir hocayı anlatması da ilginç, ancak “Reis” filminin 15 Temmuz öncesinde çekildiğini belirtmekte de fayda var. (02 Mart 2017)
Beyazperde Yazısı: Seni seviyorum; bunu kimse elimden alamaz. (Alt Tarafı Dünyanın Sonu – Juste la fin du Monde – It’s Only the End of the World, Yön: Xavier Dolan.)
Dikkatlerden kaçan bir film: İtalyan yönetmen Paolo Virzi’nin yönettiği ve Valeria Bruni Tedeschi, Micaela Ramazotti, Valentina Carnelutti ile Elena Lietti’nin oynadığı “Deli Dolu” (La Pazza Gioia – Like Crazy), sessiz sedasız 03 Mart Cuma günü Cinemaximum’un Levent Kanyon, Nişantaşı City’s ve Caddebostan Budak Sinemaları’nda vizyona girdi. İlk gösterimini geçtiğimiz Filmekimi’nde yapan film 31 Ocak’ta “Çılgınlar Gibi” adıyla İtalyan Kültür Merkezi’nde de gösterilmişti. Filmin dün vizyona girmesiyle 03 Mart haftasında vizyona giren film sayısı 8’e ulaşmış oldu. (04 Mart 2017)
03 Mart haftasında “Reis”, “İstanbul Kırmızısı”, Ferzan derken başımıza bir ilk daha geldi, “Deli Dolu” (La Pazza Gioia – Like Crazy) adlı İtalyan filmi sessiz sedasız gösterime girerken, “Biz Size Döneriz” adlı Türk filmi de sesli sedalı gösterime giremedi. 03 Mart’ta gösterime gireceği halen yol kenarlarındaki asılı duran panolarda duyurulan filmin gösterimi son anda 31 Mart’a ertelendi. “Biz Size Döneriz”in basın gösterimi ve galası da geçen hafta içinde yapılmıştı. “Deli Dolu”nun gösterimde olduğu konusunda ise sadece filmin gösterildiği sinemaların web sitesinde ve ithalatçısının sosyal medya hesaplarında bilgi var. sadibey.com’u saymıyorum, çünkü o da film hakkındaki bilgi ve görselleri 04 Mart’ta yayına verdi. Vizyona giren 8 filmin 4’ünün ön gösterim yapılmayarak basından kaçırıldığını ise dikkat ettiyseniz yazmadım. (05 Mart 2017)
Yazılarını zevkle okuduğumuz Sinema Yazarı arkadaşlarımızın bazıları görüşlerini bir süredir youtube aracılığıyla sözlü olarak da yansıtmaya başladılar. Sinema Yazarı ve Sinema Çizeri unvanlarından hareketle Sinema Söyleri diye bir unvan icat ettim, duyurmuş olayım. (05 Mart 2017)
20’li yaşlardaki seyyar simitçiye “Delikanlı hiç simitçiye benzemiyorsun, babanın yerine mi bakıyorsun?” diye sordum. “Yok amca, çalışıyorum ben, patrona ait burası.” dedi. “Suriyeli misin?” dedim, “Afgan’ım.” dedi. 3 ay olmuş Afganistan’dan geleli; yalnız, ailesi burada değil. Netice olarak yeni Türkiye’nin müteşebbis ruhu, yıllardır orada duran simitçiye de sirayet etmiş, garibim Afgan gencine iş vermiş, kendisini patronluğa terfi ettirmiş. Muhtemelen genci karın tokluğuna çalıştırıp, yan gelip yatıyordur. Orasını karıştırmayın, yollar, köprüler, havaalanları… (07 Mart 2017)
“Deniz ve mehtap sordular seni neredesin?” deyince “Gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın.” dedim. Neyse ki şarkılar güzel olduğundan olumsuz tepki vermedi. (07 Mart 2017)
Bizim vatandaşımızın dünyada benzeri olmadığına ve olamayacağına bir kez daha inandım. Ergenekon Caddesi ile Tavukçu Fethi Sokağı’nın köşesindeki dönercinin önünden geçiyorum, kulak misafiri oldum.Tezgahtaki usta yanındaki çocuğa “Halk otobüsü şoförü yarım ekmek, ciğer istedi, koş” derken ekmeğin içine, ciğerlerin yanına, patatesleri doldurmaktaydı. 4-5 metre gittikten sonra geri dönüp baktığımda, eleman camdan ciğer paketini uzatırken, otobüsün önündeki boş yolu gören arkadaki arabaların şoförleri kornalara basmaya başlamışlardı. Tarihe kaydetmiş olayım, 08 Mart’ta Ergenekon Caddesi’nde oluşan trafik sıkışıklığının -nereden bakarsan- 2 dakikasının sebebi bu olaydır. Feneranduma* evet olarak mı, hayır olarak mı yansır orasını ben bilemem.
*Pardon dilim sürçmüş, “Referandum” olacak. (08 Mart 2017)
(08 Mart 2017)
Sadi Çilingir
sadicilingir@sadibey.com
E5 Ölüm Yolu, Depo İstanbul’da
Yönetmenliğini Tuncel Kurtiz’in yaptığı E5 Ölüm Yolu (Gastarbeiterstrasse) adlı film 03 Mart, 19:30’da Depo İstanbul’da gösteriliyor. Sıla Yolu başlıklı sergi, film gösterimi ve sempozyum etkinliği çerçevesinde gösterilecek olan filmi, Almanya ve Türkiye arasındaki E5 yolunun “Sıla Yolu”, “Autoput”, “Ölüm Yolu” ya da “Memleket Yolu” gibi isimlerle anılmasına odaklanıyor. Bu güzergâh göçmen işçiler için Batı Avrupa ve Türkiye arasında ana bağlantı olarak işlev gördü.
Anadolu Masalları
Emin Fırat Övür’ün yönettiği ve Okan Yalabık’ın anlattığı belgesel film Anadolu Masalları, 17 Mart 2017’de Chantier Films dağıtımıyla Rotanet Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Hkâye anlatıcılığının en saf ve yalın hali olan masallar toplumun muhayyilesinin derin yankılarını barındırır. Bu yüzdendir ki masallar kendimizi ve içinde yaşadığımız toplumu anlayabilmemizde bize rehberlik edecek en sağlıklı türdür. Anadolu Masalları, yüzlerce yıldır anlatılan anonim masallardan ortaya çıkan kolaj bir masal üzerinden hareketle, bir kadim anlatım olan masalların ve bu formun hikmetinin peşindeki bir arayışın hikâyesini anlatıyor
16. Boston Türk Film ve Müzik Festivali
ABD’de bu yıl 16.sı düzenlenen Boston Türk Film ve Müzik Festivali (BTFF), 16 Mart’ta başlıyor. Yönetmen Yüksel Aksu’nun İftarlık Gazoz filmiyle açılacak festival, film gösterimleri, konserler ve fotoğraf sergisiyle 23 Nisan’a kadar sürecek. Festival Kurucu Direktörü Erkut Gömülü, yaptığı açıklamada, BTFF’nin bu yıl da yüksek kalibreli ve zengin bir programla sinemaseverlerin karşısına çıkacağını belirterek, etkinlik aracılığıyla Türk sineması, yönetmenleri ve genel olarak Türkiye’nin ABD’deki tanıtımına önemli katkı sağlanacağını bildirdi. Etkinlik, 16 Mart’ta Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde yapılacak gösterim ile başlayacak. Gösteriminin ardından açılış resepsiyonu verilecek.
Yedikule Anadolu Lisesi 5. Kısa Film Festivali
15. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali
Filmmor Kadın Filmleri Festivali; 2003 yılında yola çıktı. 15. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali; 11 – 18 Mart 2017’de İstanbul’da, Fransız Kültür Merkezi’nde, başlayacak. İstanbul’un ardından Adana, Bodrum, Bursa, Giresun, Mersin ve İzmir’de sürecek. Festival 11 Mart – 30 Nisan arası 7 şehirde kadınlarla olacak. 15. Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde, Kadınların Sineması, Kadınların Sineması – Türkiye, Yeryüzünden Edilenler bölümleri, Christine Delphy – Feminist Değilim Ama… özel bölümü, Deepa Mehta – Yeryüzü Sineması toplu gösterimi, 41 film, atölyeler, forumlar ve söyleşiler var.
15. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali yazısına devam et
King Kong Sonsuza Kadar Yaşayacak
Amerikalı yönetmen Jordan Vogt-Roberts’ın yönettiği “Kong: Kafatası Adası”, fantastik ve heyecan dolu bir film. IMAX perdede üç boyutlu yansıyan görüntüler atmosferin içinde kaybettiriyor insanı.
Bu efsane, “King Kong” efsanesi Hollywood için bitmeyecek hiç. Bu efsanede bir dolu kuşak gelip geçti. Amerikalı havacı Merian C. Cooper’ın (1883-1973) Ernest B. Schoedsack’la ortak yönettikleri 1933 yapımı siyah-beyaz “King Kong” filmini RKO adına çektiler. Bu film 1933 yılında ülkemizde vizyona çıkmıştı. Bu filmin senaryosunu İngiliz yazar Edgar Wallace (1875-1932) yazmıştı ama bu filmi göremedi. John Guillermin 1976 yapımı renkli sinemaskop “King Kong” filmi de çekilmişti. Bu film, Şubat 1977’de ülkemizde gösterildi. Guillermin, 1986’da devam filmi sinemaskop “King Kong Lives-King Kong Yaşıyor”u çekmişti. 2005’te de Peter Jackson da renkli sinemaskop “King Kong” filmi çekmişti. Bu film de ülkemizde Aralık 2005’te gösterildi. Bu iki çağdaş film de bu senaryoya dayalıydı. Amerikalı yönetmen Jordan Vogt-Roberts’ın 2017 yapımı “Kong: Skull Island-Kong: Kafatası Adası” filmi gibi. Ama filmi IMAX perdede üç boyutlu seyretmek de bambaşka. Çok başarılı üç boyut çalışması, insanı atmosferin içine çekiyor ve bazı anlarda karakterlerin yaşadıklarını yaşıyor gibi hissediyorsunuz.
Filmdeki geçişlerle ön ve son jeneriklerinin yaratıcı olduğunu belirtmeli. Son jenerik yazıları akarken salonu hemen terk etmeyin. Filmin küçük bir sürprizi olabilir. Filmdeki geçişler de gerçekten etkileyici. Kamera, yakın plan çekimlerle Kong’un ve Yarbay Packard’ın gözlerini yansıtıyor. Evrimi çağrıştırıyordu. Sonra da insanlığın Afrika’dan yola çıktığını hatırlatıyor. Irkçıların eli ayaklarına dolaşacak. Çok çarpıcı ve derinlikli bir geçiş daha vardı. Helikopterden ayrılan kamera, birden yusufçuğu yansıtıyor helikopter gibi uçarken. Yönetmen, bu dünyanın sadece insanlara ait olmadığını hissettiriyor. İnsanlar dünyada yokken dünyanın sakinleriydi hayvanlar.
Liberal ruhun içinden…
Film, 1944 yılında Güney Pasifik’te açılıyor. İkinci Dünya savaşı yıllarıydı. Genç Teğmen Hank Marlow, Kafatası (Skull) Adası’na parşütle iniyor. Peşinde de kılıçlı bir Japon askeri. Onlar dövüşürken dev Kong kendini gösteriyor. Yaratıcı ön jeneriğinde siyah-beyaz ve renkli belgesel görüntüler 1940’lardan 1970’lerin başına kadar yansıyor. Bunları seyrederken yansıyan yazılara da dikkat edilmeli. 1973 yılı. Nixon, Amerika’da ikinci dönem başkan. Vietnam Savaşı’nda Amerika yenilmiş. Ama “Watergate” skandalı da uzakta değil. Mağlup ordu Vietnam’dan çekiliyor. Bu sırada devletin kurduğu keşif şirketi Monarch’ın üst düzey yetkilisi William “Bill” Randa, senatörden yeni yerin keşfi için para koparmaya geliyor. Uydu, Pasifik’te hâlâ haritada olmayan bir adayı keşfetmişler. Rusların haberi olmadan oraya çıkarma yapmak gerekiyor. Soğuk savaş yılları.
Filmin içinde dolaşırken, yönetmen Vogt-Roberts’ın her şeye gerçekten liberal bakışla eleştirel yaklaştığı fark ediliyor. En başta Nixon ve Vietnam Savaşı’na. Sonra da Kafatası Adası’nın sakinlerine saygı sunuyor. Batılı önyargıya eleştiri getiriyor yönetmen. Adada keşfedilen yerli halkın yansıyışı, Batılı bakış açısıyla yansıyordu. “Egzotik” ve “”Öteki” anlamındaydı. Jean Baudrillard, Batı için egzotik gelen doğa ve insanlara Batılı kendine benzemediği için (kendisi neye benziyordu) öteki olarak görüyor. Savaş muhabiri Mason Weaver’ın fotoğraf makinesinin objektifine takılan yerliler, Baudrillard’ın belirlediği gibi kendilerinin ne kadarının bilinmesini istiyorsa o kadarını sunuyorlardı. Gizemleri ve sırları daha derinlerdeydi. Fransız düşünür Baudrillard’ın, Ayrıntı Yayınları’nca yayınlanmış “Kötülüğün Şeffaflığı” kitabında, fotoğraf makinesi ve fotoğraf da yer alıyor. Deklanşöre basıldığında o kişi öldürülüyor mu, yoksa sonsuza kadar yaşıyor muydu? Düşünüre göreyse her fotoğraf ölümdü. Foto muhabiri Mason’ın çektiği her şey ölümüydü? Düşünmeli. Yönetmen Vogt-Roberts, tamamıyla düşünür gibi yorumluyor birçok şeyi filminde.
Adaya keşif yolculuğu…
Vietnam Savaşı sonrası evine dönmeye hazırlanan ve mağlubiyeti içine sindirememiş Yarbay Preston Packard, yeni görev için emir alıyor. Onlara İngiliz subayı Yüzbaşı James Conrad da katılıyor. Conrad, Vietnam Savaşı’na katılmış ve hayal kırıklığı yaşıyor. Conrad’ı işe, iz sürücü olması için Randa alıyor. Randa’nın ekibinde de genç jeolog Houston Brooks ve genç biyolog San da var. Keşif gemisine Landsat’tan Victor Nieves de katılıyor. Kafatası Adası, fırtınalar tarafından konuyor sanki. Helikopterlerin fırtınanın içine dalışları Venüs’e iniş hissini veriyor.
Sonuç insanlar daima hata yapıyor ve keşfettikleri yere şiddet taşıyor. Askerlerin attıkları bombalar, kertenkeleye benzer insan eti yiyen canavarları da yeraltından gün yüzüne çıkartıyor. Ama bombaları attıkları için önce Kong’un şiddetini yaşamaları gerekiyor. Evet, onca şiddetten geriye kalan ne olacaktı? Ada sakinlerine mi bırakılacaktı? Yoksa? Filmin girişindeki Teğmen Hank de görünüyor. 30 yılı aşkındır yerlilerle beraber yaşamış. Uçağından tekne yapmaya uğraşıyormuş yıllardır. Bu tekne umut olabilirdi. Hank’in hayatta en sevdiği şey, ailesinden sonra, bira ve sosismiş. Son jenerikte sürpriz bekliyor sabırlı olanlar için. Kong’la Mason’ın iletişimi de çok etkileyiciydi. Kong kadar şefkatli olabilmeli. Filmdeki şiddet ikileme düşürebilir. Kong’un, insanların ve kötücül kertenkelelerin şiddeti var. İnsanın zihni karışıyor bir an. Şiddetin iyisi olur muydu? Filmi izlerken tüm bunlar zihinlerde anlamlaşacak belki.
Kong: Kafatası Adası (Kong: Skull Island)
Yönetmen: Jordan Vogt-Roberts
Eser: Merian C. Cooper-Edgar Wallace
Senaryo: Dan Gilroy-Max Borenstein
Müzik: Henry Jackman
Görüntü: Larry Fong
Oyuncular: Tom Hiddleston (Yüzbaşı Conrad), Brie Larson (Mason), Samuel L. Jackson (Yarbay Packard), John Goodman (Randa), John C. Reilly (Teğmen Hank), Corey Hawkins (Houston), Jing Tian (San), Toby Kebbell (Binbaşı Chapman), Shea Whigham (Earl), John Ortiz (Victor), Jason Mitchel (Glenn), Thomas Mann (Reg), Tom Wilkonson (Senatör), Terry Noterion (Kong)
Yapım: Warner Bros-Legendary (2017)
(08 Mart 2017)
Ali Erden
ailerden@hotmail.com
Alt Tarafı Dünyanın Sonu
Xavier Dolan’ın yönettiği ve Nathalie Baye, Vincent Cassel, Marion Cotillard ile Lea Seydoux’un oynadığı Alt Tarafı Dünyanın Sonu (Juste la Fin du Monde – It’s Only the End of the World), 03 Mart 2017’de Kurmaca Film dağıtımıyla Kurmaca Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Bir ailenin stilize ve halusinatif dönüşümünü gösteren film, ölümcül hastalığı sahip olan bir yazarın uzaklaştığı problemli ailesiyle son kez yüzleşmesini anlatıyor. Ancak bu veda hiç de kolay olmayacaktır. Jean-Luc Lagarce’ın oyunundan beyazperdeye aktarılan film, güçlü dramatik yapısıyla dikkat çekerken Kanada’nın Oscar adayı olarak da öne çıkıyor.
Atölye Kinema Başlıyor
Mavi Gözlü Dev, Yarım Kalan Mucize, Çelo ve Fırça Darbesi filmleriyle tanıdığımız yapımcı – yönetmen Nihan Belgin, şirketi Kinema Film bünyesinde Atölye Kinema adıyla yeni bir film ve oyunculuk atölyesi kurdu. İlk aşamada Temel Film Yapım Atölyesi ve Konservatuvar Tiyatro Hazırlık Atölyesi’nin yapılacağı oluşuma senaryo, yapımcılık, kısa film ve oyunculuk atölyelerinin de eklenmesi planlanıyor. Atölyelerin amacı sinema ve oyunculuk konusunda tutkulu kişileri bir araya getirmek olarak belirlendi.
3. Balkan Panorama Sinema Günleri
3. Balkan Panorama Sinema Günleri, zengin programıyla 03 – 07 Nisan 2017 tarihleri arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sürekli Eğitim Merkezi’de yapılacak. DESEM ve Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi işbirliğinde düzenlenen 3. Balkan Panorama Sinema Günleri’nde 18 film ve Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı Bölümü öğrenci filmlerinden oluşan 4 kısa film izleyicilerin beğenisine sunulacak.