Michel Gondry, If İstanbul’daydı

Günümüzün en önemli yönetmenlerinden Michel Gondry, If İstanbul’un konuğu olarak Türkiye’ye geldi. Dün akşam son filmi Uzun Boylu Adam Mutlu Mu? Noam Chomsky ile Canlandırma Bir Sohbet’in Türkiye galasına katılan Gondry, bugün de Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıda basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Basın toplantısında Gondry özellikle son filmi Uzun Boylu Adam Mutlu mu? Noam Chomsky ile Canlandırma Bir Sohbet’le ilgili soruları yanıtladı.

Michel Gondry, If İstanbul’daydı yazısına devam et

Ennio Morricone Konseri Sanatçının Sağlık Sorunları Nedeniyle İptal Edildi

Ünlü film müziği bestecisi Ennio Morricone’in Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde 22 Şubat 2014 Cumartesi günü saat 21:00’de vereceği konseri sanatçı tarafından, sağlık sorunları nedeniyle iptal edildi. Zorlu Center PSM bilet ofisi yetkilileri, konsere bilet alanlarla irtibata geçerek iade işlemlerini gerçekleştirecek veya dileyenlerin biletlerini programda yer alan başka bir etkinlikle değiştirecek. Ennio Morricone, Sergio Leone’nun  yönettiği ünlü spagetti westernleri İyi Kötü ve Çirkin ve Bir Zamanlar Batıda adlı filmlere yaptığı müziklerle hatırlanıyor.

Ennio Morricone Konseri Sanatçının Sağlık Sorunları Nedeniyle İptal Edildi yazısına devam et

Telvin

Yönetmenliğini Okan Avcı’nın yaptığı Telvin turne belgeseli Hırvatistan 8. DORF Müzik Filmleri Festivali‘nin uluslararası yarışma bölümünde gösterilecek. Erkan Oğur, İlkin Deniz ve Turgut Alp Bekoğlu üçlüsünün oluşturduğu Telvin Grubu’nun belgeseli bir güney turnesi kapsamında çıktıkları yolculukta geçiyor. Müzisyenler sahnede tamamen doğaçlama çalıyorlar. Belgesel de bu anlamı doğanın içinde görüntülerle bulmaya çalışırken, müzisyenler filme eşlik ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragman

Telvin yazısına devam et

Scarlett Johanson: Telefonumla Bir Aşk Yaşayabileceğimi Düşünemiyorum

Yakın gelecekte olası aşk halimiz, sıra dışı yönetmen Spike Jonze tarafından 5 Dalda Oscar adayı ve halen sinemalarımızda gösterilmekte olan Aşk (Her) adlı filmde anlatıldı. Yalnız bir yazar olan Theodore’un hayatına giren Samantha isimli işletim sistemi O’nu kendine hayran bırakıyor ve hayatına neşe katıyor. Hiç görmeden ve dokunmadan yaşanan bu aşkta sesiyle Samantha’ya hayat veren Scarlett Johanson, bu film ile fiziken bulunmadığı bir yerde sesiyle olmanın değişik ama keyifli bir deneyim olduğunu söylüyor ve “Filmde Samantha, Theodore’a tekrar sevebileceğini gösterdi ama ben sanal bir aşk yaşayabileceğimi düşünemiyorum; birine nerede yaşadığını gösterebilmek harika bir duygu.” diyor.

İstanbul Film Festivali’nin Türk Klasikleri Yeniden Projesinin Bu Yılki Filmi: Muhsin Bey

İstanbul Film Festivali’nin yedi yıl önce Groupama işbirliğiyle başlattığı ve artık festivalin gelenekselleşen bölümlerinden biri olan Türk Klasikleri Yeniden projesi için bu yıl restore edilecek film belli oldu. Türk Sineması’nın 100. yılının kutlanacağı 2014 yılında, Yavuz Turgul’un unutulmaz filmi Muhsin Bey sinemaya yeniden kazandırılacak. 33. İstanbul Film Festivali kapsamında gerçekleştirilecek özel gösterimde bu yıl başrollerini Şener Şen, Uğur Yücel ve Sermin Hürmeriç’in paylaştığı 1987 tarihli melodram, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi tarafından restore edilerek izleyicilere sunulacak. Kült filmin müziklerini Attila Özdemiroğlu yaptı.

Eymir Neden Paylaşılamadı?

Yasin Semiz’in yönettiği Eymir Neden Paylaşılamadı? belgeseli 2014 Mart ayında izleyicisiyle buluşuyor. İlk gösteriminin ODTÜ’de yapılacağı belgesel Eymir Gölü gerçeklerine tanıkları ile ışık tutuyor, Eymir Gölü’nün insan eliyle tekrardan nasıl yeşerdiğini anlatıyor ve son dönemdeki yapılaşma baskısını sorular sorarak ele alıyor. Eymir Gölü 60’lı yılların başında ODTÜ’ye devredildiğinde çevresinde tek bir ağacın bulunmadığı çorak bir arazinin ortasındaki bir göldü. Göl ve arazisi ODTÜ yönetimine devredildikten sonra, üniversite 60’lı yıllardan itibaren öğrencisi, işçisi, akademisyeni ve Ankara halkıyla birlikte bu araziyi ağaçlandırdı, bakımını üstlendi ve hayat verdi.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman

Eymir Neden Paylaşılamadı? yazısına devam et

Ankara İLEFSİN, Bahar Dönemi Gösterimleri Başladı

Ankara Üniversitesi İLEF Sinema Topluluğu (İlefsin), bahar dönemi fakülte etkinliklerine iki farklı Gezi belgeseliyle başlıyor. 18 Şubat Salı günü 17:30’dan itibaren Başlangıç, 20 Şubat Perşembe günü yine 17:30’dan itibaren Çapulcu Zamanlar belgeselinin gösterimi gerçekleşecek. Ayrıca 20 Şubat’taki gösterimin ardından Çapulcu Zamanlar’ın yönetmenleri Cem Uğur ve Kenan Ağbulut ile belgesel üzerine bir söyleşi yapılacak. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Mahmut Tali Öngören Sinema Salonu’nda, İlefsin’in tüm etkinlikleri gibi yine ücretsiz olarak gerçekleşecek etkinliğe tüm sinemaseverler davetli. Adres: Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi, İletişim Fakültesi.

Zaman Makinesi 1973

Aram Gülyüz’ün yönettiği ve Gürgen Öz, Seda Bakan, Mustafa Uzunyılmaz ile Zihni Göktay’ın oynadığı Zaman Makinesi 1973, 14 Mart 2014’de Warner Bros. dağıtımıyla Adal Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Tolga’nın babası Ali Rıza Bey vefat eder, tüm servetini annesine bırakırken Tolga’ya sadece Anadol STC 16 marka eski bir otomobil bırakır. Tüm mirastan men edilen Tolga sinirlenir ve arabaya atlayıp uzaklaşmak ister. Sinirle başına gelenleri eleştiren Tolga bir anda havalanan arabası ile kendisini gökyüzünde bulur ve araba onu kumsala ulaştırır. Zaman Makinesi 1973, Tolga’nın günümüzden geçmişe gidişini ve 1973 senesinde başına gelen olayları anlatıyor.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Zaman Makinesi 1973 yazısına devam et

9. Dağ Filmleri Festivali’nde Çocuklara Özel Filmler Var: Dağlarda Yankılanan Çocuk Sesleri

Türkiye’nin, doğa ve keşif macera konulu tek film festivali olan Dağ Filmleri Festivali, 25 Şubat’ta, The North Face®’in ana sponsorluğunda izleyicileriyle buluşuyor. 02 Mart’a kadar sürecek ve Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit ve Pusula Sanat Merkezi’nin ev sahipliği yapacağı festivalde bu yıl Clara ve Ayıların Sırrı, 10 Yaşındayken Neler Yapıyordunuz?, Uçan Çocuk, Şehirden Zirveye ve Yukarıdaki Çocuk adlı filmler de yer alacak.

9. Dağ Filmleri Festivali’nde Çocuklara Özel Filmler Var: Dağlarda Yankılanan Çocuk Sesleri yazısına devam et

Film Arası Sinema Okulu Açılıyor

Aylık sinema dergisi Film Arası, Beyoğlu Gençlik Merkezi’nde 2 aylık eğitim verecek bir sinema okulu açıyor. Beyoğlu Belediyesi’nin desteğiyle açılacak okulda, pratik yoğunluklu bir müfredat uygulanacak. Altı dalda sinema eğitiminin verileceği Film Arası Sinema Okulu’nda, senaryo dersine senarist-yönetmen Gökhan Yorgancıgil, görüntü-kurgu derslerine Zerre filminin kurgucusu Mesut Ulutaş ve Okan Akgün, sinema tarihi dersine tersninja.com editörü ve sinema yazarı Ege Görgün, oyunculuk dersine oyuncu/yönetmen Osman Doğan, sinema yazarlığı dersine ise Film Arası Dergisi yayın yönetmeni Suat Köçer katılacak.

Film Arası Sinema Okulu Açılıyor yazısına devam et

Şahan Gökbakar’a Birkaç Söz

Aslında bu yazı, Şahan Gökbakar’ın İzzet Çapa’yla yaptığı söyleşi olmasa kaleme alınmayacaktı. Bu durum, -Gökbakar’ın iddialarının tersine- günümüz sinemasında önemli bir duruma işaret eden ve korkarım ki bir süre daha devam edecek olan Recep İvedik olgusunu önemsememekten kaynaklanmıyor; aksine geniş yığınlar ile yedinci sanat arasındaki kitlesel işbirliğinin en önemli dışavurum alanının mizah olduğunu gayet iyi biliyorum. Ne var ki oyuncunun iki ana başlıkta toplanabilecek düşüncelerinden ilki, sinema yazarlarının / aydınların İvedik tiplemesiyle (dolayısıyla da kendi üretimleriyle) arasının açık olmasına yol açan durumla ilgili. Gökbakar’a göre yarattığı “halk kahramanı”na duyulan öfkenin sosyolojik bir arka plânı var:

“Türkiye’de sosyal, ekonomik, kültürel dengesi birbirinden ayrı insanlar yaşıyor. İkon olarak Recep İvedik’i ortaya koyarsak; onun simgelediği her şeyden nefret edenler var. Bu adamlar; yaşadıkları toplumdan da, o toplumun beğenisinden de, siyasi tercihlerinden de, kısacası her şeyden tiksiniyorlar. Sokakta bu tip bir adamı görünce ‘ıyyy’ diyorlar.”

Bir başlangıç noktası bulmak zor olmakla birlikte, Gökbakar’ın konjonktürel siyasetten bağımsız ele alınamayacak bu sözleri, sinemasal bir figür üzerinden Türkiye okumasına kadar genişleyebilir; ancak oyuncunun unuttuğu bir şeyler var. Öncelikle İvedik’in temsil ettiği sosyal kişiliğe tepki duyulması söylemi oldukça havada kalıyor; çünkü böyle bir temsiliyet yok! Recep İvedik, alabildiğine karikatürleştirilmiş, karton haline dönüşmüş marjinal bir imge. Sinema tarihine damgasını vuran komik figürler gibi, yanında saf tuttuğu kesimlerin (son filmdeki yeşil alan savunuculuğu da dahil olmak üzere) eli, ayağı, dili olma gibi bir derdi yok. Evet, daha sessiz dönemlerde makinelerla savaşa giren Keaton’dan eser yok onda; Chaplin gibi paranın karşısına sokağı da çıkarmıyor; ya da Harold Lloyd’un metropol kabusunu paylaşmıyor. Tati gibi takıntıları yok; Peter Sellers’ın, Jerry Lewis’in masumiyetinin yanından bile geçmiyor. Örnekler bizim sinemamızla sürdürülebilir; örneğin kendisinden önceki son komik kahraman olan Şaban’ın temsiliyetinin yanına dahi yanaşmıyor; politik okumalara çok daha açık Bilo (İlyas Salman) ise çok daha uzak bir kıtada…

Şaban’a sahip çıkanlar, şimdi yerinde AVM’lerin, gökdelenlerin olduğu o sevgi dolu mahallelerde yaşayanlar, 70’ler / 80’ler Türkiye’sinde, yanıbaşlarında öyle bir karakterin olması için neler feda etmezdi ki? Bir de benzer bir vurgudan hareketle, sokağına sahip çıkıyor gibi görünen Recep İvedik’i düşünelim. Hoyratlığın son kalesi gibi duran “kahramanımız”, olanca ölçüsüzlüğüyle mahalleliye kan kusturmak için orada bulunuyor gibi; hatırlayınız, amacı ne kadar kutsal gibi görünse de, zabıtaya, kahvedeki vatandaşlara, ev hanımlarına hatta çocuklara çektirdiği azap ve çok daha önemlisi adadaki maceraları.

Sizin anlayacağınız, sinemada “kahraman” olma iddiası taşıyan evrensel komiklerin tarihini ve hayata karşı duruşlarını unutmamızı ve önümüze koyduğu üretimi koşulsuz kabullenmemizi istiyor Gökbakar. Hadi, önceki filmlerde otel sorumlusu ile garsona uyguladığı orantısız şiddeti (yoksa orantısız zekâ mı demeli!) bir an için gözden kaçırdık diyelim; peki, adadaki tek dostunu adeta köleliğe zorlamasına ya da kilolu olması dışında hiçbir davranışıyla antipati uyandırmayacak bayan yarışmacıyı eline / diline dolamasına ne diyeceğiz? (Serinin son filminde upuzun bir süreye yayılan takım seçmelerini hatırlayın ve Gökbakar’ın güldürme noktasındaki tercihini gözden geçirin lütfen.) Bir güldürü unsuru olarak “kaba komedi”, olsa olsa ancak bu kadar kaba ele alınabilirdi.

İvedik’in toplumun beğenisine sahip olduğunu yalnızca gişe sonuçlarından çıkaran oyuncunun buradan derin Türkiye analizine soyunması ve aydın / halk ilişkileri hususunda fikir beyan etmesine söylenecek tek söz, “halkın kahramanının” zamana ne kadar direnebileceği ve onunla ilgili son kararı tarihin vereceği olmalı kanımca. Zira sinema tarihinde gişe rekorlarına imza atıp günümüzde hiçbir anlam ifade etmeyen birçok film olduğu gibi, zamanında değeri anlaşılamamış pek çok başyapıt bulunmaktadır. Yine de Recep İvedik’e ‘ıyy’ diyenlerin sadece belli bir toplum kesimi olmadığını, tiplemenin yanında gibi durduğu geniş kesimlerin de benzer duygular taşıdığını söylemekle yetinebiliriz. Burada söz konusu olan, Gökbakar’ın iddia ettiği gibi filme gidenlerin hor görülmesi veya aşağılanması değil, onun sinemasının, taşıdığı iddiaların tersine, neye, hangi oranda hizmet ettiğinin sorgulanmasıdır. Bu durum, yalnızca Gökbakar’la ya da onun üretimleriyle alakalı olmayıp, kitlesel olan hemen hemen tüm yapımlar için geçerlidir.

Sonsöz olarak oyuncunun, sanatçı ve muhalefet ilişkisine getirdiği yorumun “sahici” olduğunu söyleyebiliriz:

“Bu kişinin dünyaya bakış açısına göre değişir. İçinde muhalif olup, işlerine bunu yansıtmayabilirsin.”

Doğrusu, başta Gezi süreci olmak üzere tutum ve davranışları hakkında bolca fikir sahibi olduğumuz Gökbakar’ın “içinden” muhalif olup olmadığına dair birşeyleri sorgulamak istemeyiz; ama oyuncunun bunu “dışa” yansıtmama hususundaki yorumu gerçeğe uygun görünmektedir.

(23 Şubat 2014)

Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü