Multikulti Haberler, TRT Belgesel’de

Sekiz yıldır Avrupa Konseyi, Avrupa Yayın Birliği ve Güneydoğu Avrupa Yayın Birliği’nde göçmenlik üzerine çeşitli çalışmalar yürüten prodüktör – yönetmen Semra Güzel Korver’in son filmi Multikulti Haberler, 04 Mayıs Cumartesi günü, saat 21:00’de, TRT Belgesel’de gösterilecek. Türkiyeli göçmenler Alman medyasında nasıl algılanıyor, göçmenlerle ilgili önyargılarda medyanın rolü nedir, Türkiye kökenli gazeteciler Alman medyasında çalışırken ne tür sıkıntılarla karşılaşıyor gibi sorulara cevap aranan belgeselin tekrarıysa, 07 Mayıs 2013 Salı günü, saat 12:00 ve 22:00’de.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Multikulti Haberler, TRT Belgesel’de yazısına devam et
  • Maltepe Üniversitesi, Türk Sinemasının Ünlü Yapımcı, Yönetmen ve Senaristlerini Biraraya Getiriyor

    Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Buluşmaları kapsamında düzenlenecek olan, Yeşilçam Dönemi ve Günümüz Türk Sinemasının yapım sorunlarının iki oturum halinde tartışılacağı Türk Sinemasında Yapım ve Yapımcılık Sorunları sempozyumu, sinemamızın yapım sorunlarını tartışmak amacıyla, 30 Nisan 2013 Salı günü 10:00 – 17:00 saatleri arasında, Marmara Eğitim Köyü İletişim Fakültesi Adnan Saygun Konferans Salonu’nda düzenleniyor. Sempozyumla, Türk Sinemasının ünlü yaratıcıları biraraya getirilerek, kültür ve sinema dünyamıza önemli bir not düşülmesi amaçlanıyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer basın bültenleri ve yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Maltepe Üniversitesi, Türk Sinemasının Ünlü Yapımcı, Yönetmen ve Senaristlerini Biraraya Getiriyor yazısına devam et
  • Al Pacino Bildiğiniz Gibi…

    “Stand Up Guys/Eski Dostlar”, usta aktörleri bir araya getiriyor. Filmde, Christopher Walken ve Alan Arkin’in eski arkadaşlarını oynadığı Al Pacino, bir kez daha suç dünyasında ömür tüketmiş biri olarak karşımızda…

    Al Pacino, yeni filmiyle sinemalarda. Suç ortağının adını vermediği için yirmi sekiz yıl hapis yatan Val’i oynuyor. Arkadaşı Doc (Christopher Walken), hapisten çıkınca onu alıyor. Daha sonra da gene eski dostları olan Hirsch ile (Alan Arkin) buluşuyorlar. Filmde, “ER”dan tanıdığımız, en son “The Good Wife”da izlediğimiz Julianna Margulies, Hirsch’ün hemşire kızını oynuyor.

    Ama bu seçkin grup içinde bizi en fazla ilgilendiren kişi, Al Pacino. Kendisini on küsur yıl önce İstanbul’a konuk etmiştik. 2001 Ekim’inde Kevin Spacey’nin “III. Richard”a adını veren kralı oynamasından sonra, Pacino da Ocak 2002’de “Venedik Taciri / The Merchant of Venice”in tefeci Shylock’u olarak karşımıza çıkmıştı. İki yıl sonra da aynı karakteri sinemada oynadı. Pacino, yaşıtı starların (Beatty, De Niro, Nicholson) aksine, sahneden hiç kopmamıştır. Shakespeare’ın da yabancısı değildir. Hatta Spacey’nin oynadığı III. Richard üzerine kurulu kısmen belgesel “Looking for Richard” onun ilk yönetmenlik denemesi olmuştu. Aktör filmde hem Richard’ı, hem kendini oynuyordu, Buckingham rolünde ise Kevin Spacey’yi izlemiştik. Spacey ve Pacino, yönetmen David Mamet’in 1992 yapımı “Glengarry Glen Ross”da da birlikte oynamışlardı.

    1940, New York doğumlu Alfredo James Pacino, oyunculuğa sahnede adım atmıştı zaten. 1962’de başladı, aşkla devam etti, tiyatro da onun yüzünü kara çıkarmadı. Önce bir Obie (“The Indian Wants the Bronx”), sonra da iki Tony ödülü aldı (“Does the Tiger Wear a Necktie?” ile “The Basic Training of Pavlo Hummel”). Sinemadaki ilk karakterleri, sahnedeki gerçekçi performanslarının kahramanlarını hatırlatıyordu.

    Pacino, öfkeye ve şiddete yatkın egzantrik adamlardan kendine bir meslek hayatı örmüştür. Bu karakterler iticidir itici olmasına ama, genelde ahlâkçı bir nüveleri vardır. Gene de sonuçta, Michael Corleone (Godfather dizisi), Tony Montana (Scarface) ve Carlito Brigante’yi (Carlito’s Way) oynayan kişiden söz ediyoruz. Yıllardır kendisini hep siyahlar içinde görmemiz de cabası.

    Çok sayıda ödülü arasında Amerikan Film Enstitüsü’nün yaşam boyu başarı ödülü de bulunan Pacino, meslektaşı, hemşerisi ve neredeyse yaşıtı Robert De Niro’yla (o üç yaş daha küçük) birlikte, Metot okulunun en meşhur iki temsilcisinden biri. New York’taki Actors Studio’da daha çok Lee Strasberg ve Charles Laughton’dan ders almıştı. Yıllarla birlikte saçlarının ve kostümlerinin rengi siyahtan griye doğru bir değişim gösterdi ama, kavisli kaşları ve deli deli baktığında hayli korkutucu olan Pacino gözleri hiç değişmedi.

    Seyirci olarak Bronx’taki bir tiyatroda “Martı”yı izlediğinde 14 yaşındaydı. İçine kapanık bir çocuktu, çetin bir hayat sürüyordu. Kurtuluşu, Lee Strasberg’in Actors Studio’sunda buldu. Strasberg onu manevi oğluymuş gibi kanadının altına aldı. Pacino o zamanlar depresyon krizleriyle boğuşur, bu yüzden de kendini on sekizinci yüzyıl aktörü Edmund Kean’e yakın hissederdi. Alter egosu Kean gibi, Pacino da esmer ve karanlıktı, çok kısa boylu sayılıyordu. Sahne ona bir Obie, bir Tony getirmişti ama, “The Panic in Needle Park”taki (1971) müthiş canki tiplemesine rağmen, film yapımcıları ondan hoşlanmıyordu.

    Francis Ford Coppola ise o sıralar ilk “Baba / Godfather”ı çevirmeye hazırlanıyordu ve herkesin gözü Michael Corleone rolünde olduğu halde İtalyan Pacino’yu istiyordu (tesadüf işte, Al’in büyükannesiyle büyükbabasının doğumyeri de Sicilya’daki Corleone). Yapımcılar aktörden “O cüce Pacino” diye bahsediyordu. İstenmeyen adam olmuştu, her an kovulmaktan korkuyordu. Sonunda Michael Corleone ona ilk Oscar adaylığını getirdi (sekiz tane var, “Kadın Kokusu / Scent of a Woman”la aldı) ve şöhreti bulmasını sağladı.

    Metot oyuncuları bazen abartıya eğilimli oluyor ama Pacino kendini dizginlemeyi kabul ettiğinde de, doğrusu emsaline ulaşmak zor olur. Aktör, yeni bir karakteri sıfırdan yaratmayı da, kendi geçmişine dönüp duruma uygun bir mozaik çıkarmayı da bilir. Örneğin, uzun yıllar önce “Arturo Ui’nin Önlenemez Yükselişi” ile sahneye çıktığında, bir simyacı maharetiyle kendi karanlık karakterler galerisinden beslenmişti. Yeri geldiğinde pes perdeden oynamayı da bildiğini (örneğin, Christopher Nolan’ın “Insomnia”sındaki unutulmaz oyunu) bize hatırlatan kişi o değilmişcesine, Arturi Ui için abartılı performanslarından bir bileşim yapmayı tercih etmişti.

    Kasıtlı bir abartı, bilinçli bir tercih: Scarface’in uyuşturucu taciri Tony Montana’sından, “Baba”ların Michael Corleone’sinden, “The Devil’s Advocate”in John Milton’ından ve daha nicelerinden oluşan bir bileşim. Ama Ui’de hepsi bir yana, onu “Looking for Richard / Richard’ı Ararken”le yönetmen koltuğuna oturtacak kadar sevdiği oyuna, “III. Richard”a adını veren karakterin melaneti seziliyordu diyorlar. Brecht’in karakterini daha önce başarıyla hayata geçirmiş olan Christopher Plummer (1963) ve John Turturro’dan (1991) daha iyi eleştiriler aldığı da bir gerçek. Bu arada, yönetmenliği “Chinese Coffee” (2000) ve “Wilde Salome” (2011) ile de denediğini belirtelim.

    1980’li yıllara iyi başlamamıştı, sorunlu bir dönemdi diyelim. “Revolution” filmi de istediği gibi çıkmayınca, bir süre sinemaya sırt çevirdi. 1989’daki “Sea of Love”a kadar dört yıl film yapmadı. “Julius Caesar”la o dönemde sahneye çıktı. İnsanların onun tiyatroyu tercih etmesini, sinemada yıldızının sönmesiyle açıklamaları aktörü üzüyordu. Tiyatronun böyle bir ışık altında görülmesinden rahatsız oluyordu. Zaten sinemaya döndükten sonra eski günlerini aratmadı.

    Sekizinci Oscar adaylığı ve ilk altın heykelciğine de 1992’de kavuştu. Daha önce “The Godfather / Baba” (1973), “Serpico” (1973), “The Godfather: Part II / Baba II” (1973), “Dog Day Afternoon / Köpeklerin Günü” (1975), “…And Justice for All / Ve Herkes İçin Adalet” (1979), “Dick Tracy” (1990), “Glengarry Glen Ross” (1992) ile aday olmuştu. Gene 1992 yapımı “Scent of a Woman / Kadın Kokusu” ona nihayet Oscar ödülünü getirdi. Tony Kushner’in Pulitzer Ödüllü oyunundan uyarlanan HBO mini dizisi “Angels in America”daki avukat Roy Cohn rolüyle de üçüncü Altın Küre’sini aldı.

    Belki de geçmişte oynadığı karakterleri bunca iyi muhafaza etmesini, içine kapanmayı seven biri olmasına borçlu. Ona ulaşmanın, geride kalan yılların De Niro’suna ulaşmaktan bile daha kolay olduğu rivayet olunur. Zaten De Niro, Tribeca Festivali’ni düzenlemeye başladıktan sonra hayli açılmış, hatta Cannes’da Jüri Başkanlığı bile yapmıştı. Al Pacino’nun ise “halka açık” biri olduğu söylenemez. Buna karşılık, yeminli bekâr olduğu konusunda hiç şüphe yok. Yetmiş üç yaşındaki aktör, evlenmemeyi tercih etti. Ne var ki bu tercihi, üç çocuğu olmasını engellemedi: yirmi dört yaşındaki Julie Marie (annesi, oyunculuk hocası Jan Tarrant) ile on iki yaşındaki ikizleri Anton ve Olivia (anneleri, Pacino’nun uzun süre birlikte yaşadığı aktris Beverly D’Angelo). Aşklar listesinde ise, Marthe Keller, Diane Keaton, Tuesday Weld, Jill Clayburgh ve Avustralyalı sinemacı Lyndall Hobbs gibi isimler var.

    Sade bir hayat sürüyor. Manhattan’da bir apartman dairesine, New York eyaletinde bir eve, beş köpeğe, büyük bir kitap koleksiyonuna sahip. Operayı çok seviyor. Sinemada ise istediği kadar seçici davranabiliyor, iki-üç vahim hata işlemiş olsa da (ona kötü eleştiriler getirip dört yıl sinemadan uzak kalmasına neden olan “Revolution” gibi) genelde iyi seçimler yapıyor. Şöhret yüzünden biraz mahremiyet yitirmiş olsa da, iyisinin kötüsüne denk geldiği görüşünde. Biz ise sinemadaki varlığının devam etmesini istiyoruz. Ne olsa Pacino’yu sık sık İstanbul sahnelerinde görmek zor…

    (05 Mayıs 2013)

    Sevin Okyay

    Atilla Dorsay’ın Objektifinden Türkan Sultan’a Armağan Fotoğraf Sergisi

    Sinemamızın iki duayeni fotoğraf sergisinde biraraya geliyor. Emek Sineması’nın yıkımını, görevinden ayrılarak protesto eden ve Türkiye’de gündem oluşturan duayen sinema yazarı Atilla Dorsay, sinemamızın sultanı Türkan Şoray’ın fotoğraflarından oluşan Atilla Dorsay’ın Objektifinden Türkan Sultan’a Armağan başlıklı bir fotoğraf sergisi açıyor. Sinemaseverlerin TÜRVAK Sinema Müzesi Sergi Salonu’nda 11 Mayıs – 14 Haziran 2013 tarihleri arasında ziyaret edebileceği serginin açılışı, 11 Mayıs 2013 Cumartesi günü saat 14:00’te Türkan Şoray tarafından yapılacak.

  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Atilla Dorsay’ın Objektifinden Türkan Sultan’a Armağan Fotoğraf Sergisi yazısına devam et
  • 99 Filme Sobe Demeye Varmısınız?

    Konforlu ortamıyla sinemaseverlerin tercihi olan Cinecity Sinemaları, film bilgisine güvenen herkesi 99 Filme Sobe oyununa davet ediyor. Sinemaların facebook sayfasından sayfayı beğenip 99 Filme Sobe linki ile oyunda saklanmış tüm filmleri sobelemeye davet eden Cinecity Sinemaları, kazanan şanslı sinemasevere bir yıl boyunca istediği tüm filmleri ücretsiz izleme fırsatı sağlayacak. Oyundaki tüm filmleri sobeleyip 1 yıl boyunca ücretsiz sinema hakkı kazanmak ve Cinecity’nin birbirinden eşsiz salonlarında film izlemek için hemen oyuna kayıt olun.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    99 Filme Sobe Demeye Varmısınız? yazısına devam et
  • Boğaziçi Balıkları

    Burak Dal ve Bahriye Kabadayı’nın yönettikleri Boğaziçi Balıkları belgeselinin yapımı tamamlandı. Suha Çalkıvik ve Enis Rıza’nın seslendirdiği belgesel, İstanbul ve Boğaziçi’nin günümüze kadar gelen bir yüzyılını, balıkların, balıkçıların, denizin ve şehrin değişimi penceresinden yansıtıyor. Film, Karekin Deveciyan’ın 1915’te Osmanlıca yayınlanan Balık ve Balıkçılık kitabından yola çıkarak geçmişin zenginliğinden bugünün yoksunluğuna nasıl geldiğimizi göstermeyi ve gelecek için alınması gereken tüm tedbirlere dair ortak ve yaygın bir bilinç oluşturmayı hedefliyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • Boğaziçi Balıkları yazısına devam et

    Muhsin Ertuğrul Anılıyor

    Türk sineması ve tiyatrosunun öncü yönetmenlerinden Muhsin Ertuğrul, 29 Nisan 2013 Pazartesi günü 11:00’de SESAM – Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin organizasyonuyla Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında anılıyor. Muhsin Ertuğrul, 1921 yılında sinemayla ilgilenmeye başladı ve Türkiye’nin ilk özel film şirketi olan Kemal Film’in yerli film yapımına başlaması için yardımcı oldu. Çağdaş Türk tiyatrosunun temelini atan Ertuğrul’a 23 Nisan 1979′da Ege Üniversitesi’nce fahri doktor payesi verildi. Sanatçı, ünvanını almak üzere gittiği İzmir’de 29 Nisan günü hayatını yitirdi.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Muhsin Ertuğrul Anılıyor yazısına devam et
  • Arka Pencere Dergisi, Mozart Dinliyor

    Arka Pencere Dergisi, 183. sayısında, kapağına, Milos Forman’ın Amadeus’unu yerleştiriyor. Tunca Arslan, Trendeki Yabancı köşesinde, 1961 yapımı Aydın Arakon filmi Ölüm Film Çekiyor’u yazıyor.
    Klâsik bir başyapıtın incelendiği Aşktan da Üstün köşesinde, Burak Göral imzasıyla Milos Forman’ın Amadeus’u yer alıyor.
    Vizyon filmleri eleştirileri arasında Lanetli Kan: Masumiyetin Sonu, Acı Reçete, Kuma, Büyük Umutlar, Yük, Çocuklar, Hile Yolu, İntikam Benim ve Qüfür yer alıyor.
    Arka Pencere’nin 183. sayısı, bir Alfred Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Rüyalarım son derece akla yakındır.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi, Mozart Dinliyor yazısına devam et
  • Ankara’da İLEF Gösterimleri ve Söyleşileri Devam Ediyor

    İLEF Sinema Topluluğu’nun Ankara’da düzenlediği film gösterimleri Mayıs ayının ilk haftasında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi MTÖ Sinema Salonu’nda tüm sinemaseverleri bekliyor.
    İLEF Sinema Topluluğu (İlefsin) ve Sine-Göz Sinema Kültür Dergisi’nin ortak etkinliği kapsamında 02 Mayıs Perşembe günü saat 17:30’da gösterimi yapılacak Bûka Baranê’nin ardından, filmin yönetmeni Dilek Gökçin ve metin yazarı İrfan Aktan ile 18:30’da bir söyleşi gerçekleştirilecek. Diğer gösterim ve söyleşi ise 03 Mayıs Cuma günü saat 13:30’da Tepenin Ardı ve Emin Alper’le düzenlenecek.

  • Basın Bülteni
  • Filmler hakkında geniş bilgilere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ankara’da İLEF Gösterimleri ve Söyleşileri Devam Ediyor yazısına devam et
  • Prens Çağanbay: Karaoğlan Filmi İzleyicisiyle Yeniden Buluşmalı

    TMC Film yapımcılığında gerçekleştirilen Karaoğlan isimli sinema filminin gişede umulanı bulamaması nedeniyle başlayan tartışmalar büyüyor. İlk olarak, yılın en iddialı filmi olarak vizyona giren ancak gişede umduğunu bulamayan film için Karaoğlan’ın yaratıcısı Suat Yalaz, yönetmen Kudret Sabancı’ya sitem etti. Filmde Prens Çağanbay karakterini canlandıran ve tüm aksiyon sorumluluğunu da üstlenen Okitay Duanay ise Karaoğlan’ın çok önemli bir yapım olduğunu ve yeniden vizyona çıkarılarak hak ettiği başarıya ulaşması gerektiğini savundu. Okitay Duanay, Karaoğlan için yurtdışından aksiyon ekipleri getirmişti.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Prens Çağanbay: Karaoğlan Filmi İzleyicisiyle Yeniden Buluşmalı yazısına devam et
  • Çöpten Film, Ekibi Klak Sinema Programı’da

    Bugün TV Klak Sinema Programı’nda eğlence dolu, taptaze bir bölüm daha sizleri bekliyor. İki saatlik filmleri kendi dilleriyle ve de çöpleriyle yalnızca bir dakikada anlatıyorlar; Çöpten Film ekibi Klak Stüdyosu’nda. Noomi Rapace ve bir Colin Farrel oynadı, İntikam Benim; İhtiyar Delikanlı’nın yönetmeninden, Nicole Kidman’lı karanlık gerilim, Lanetli Kan: Masumiyetin Sonu; hepsi ve çok daha fazlası sizleri bekliyor.Gizem Ertürk’ün hazırlayıp sunduğu Klak Sinema Programı, 27 Nisan Cumartesi 13:20’de Bugün TV Ekranında.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çöpten Film, Ekibi Klak Sinema Programı’da yazısına devam et