32. İstanbul Film Festivali’nin Ardından

İKSV tarafından AKBANK sponsorluğunda düzenlenen 32. İstanbul Film Festivali, 14 Nisan 2013 Pazar günü sona erdi. İki hafta boyunca 6 salonda, 529 seansta, 23 bölümde 66 ülkeden 274 yönetmenin 226 filminin gösterildiği festivali toplam 140 bin sinemasever izledi. Festival boyunca film gösterimlerinin yanı sıra festival konuklarının katılımıyla renklenen 4 sinema dersi ve biri 13. İstanbul Bienali işbirliğiyle olmak üzere 3 söyleşi, yönetmen, oyuncu ya da yapımcılarının bizzat sunduğu film gösterimleri ve Köprüde Buluşmalar kapsamında düzenlenen 2 atölye ve 9 panel ile İstanbul sinemaya doydu.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Kayıp Umutlar

    Gus Van Sant’ın yönettiği ve Matt Damon, John Krasinski, Frances McDormand ile Rosemarie Dewitt’in oynadığı Kayıp Umutlar (Promised Land), 28 Haziran 2013′de Tiglon Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarıldı.
    Steve, iş arkadaşı Sue ile topraklarının altındaki doğalgaz potansiyeli nedeniyle kasaba sakinlerinin arazilerini satın almak için bir kasabaya gönderilir. Kasabalıların teklifi kabul edecekleri düşünülmektedir. Bölgede saygı duyulan bir öğretmenin yaptığı uyarılarla durum iyice çıkmaza girer. Şirket politikalarının iç yüzünü de öğrenen Steve kendini sorgulamaya başlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor
  • Diğer bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kayıp Umutlar yazısına devam et
  • Reha Erdem’in Jîn Filmi Tribeca Film Festivali’nde

    Dünya prömiyerini Berlin Film Festival’inde yapan ve büyük ilgi gören Reha Erdem’in son filmi Jîn’in Amerika prömiyeri 17 – 28 Nisan 2013 tarihleri arasında düzenlenen Tribeca Film Festivali’nde gerçekleştirilecek. Amerika’nın önde gelen ve her yıl ortaya çıkaracağı filmlerle beklenti yaratan Tribeca Film Festrivali, 2003 senesinde New York’ta Robert De Niro’nun önderliğinde kuruldu. Tribeca Film Festivali’nin ardından Jîn’in ABD gösterimleri Seattle ve Minneapolis ile devam edecek. Filmin başrollerini Deniz Hasgüler, Onur Ünsal, Sabahattin Yakut ve Yıldırım Şimşek paylaşıyor.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Zoraki İkili

    David Charhon’un yönettiği ve Omer Sy, Laurent Lafitte, Sabrina Ouazani ile Lionel Abelanski’nin oynadığı Zoraki İkili (On The Other Side Of The Tracks), 03 Mayıs 2013’de M3 Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarıldı.
    Osman, peşinde olduğu bir kumar çetesini yakalamak için kendini seçkin polis François’in ortağı yapar. François’in şimdi terfisi konusunda önünde tek bir engel vardır: Osman. Küçük bir çetenin peşinde olduğunu zanneden ikili istemeden de olsa zamanla kendilerini ülkenin en büyük suç ağını çökertmek için giriştikleri bir maceranın ortasında bulacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb
  • Diğer bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Zoraki İkili yazısına devam et
  • Fil’m@9, Teras Sezonunu Açıyor

    İstikrarlı yolculuğu sayesinde her ay her durakta daha da kalabalıklaşan Fil’m@9, artık İstanbullu sinemaseverler tarafından beklenen bir etkinlik haline geldi. Baharın gelişiyle birlikte bu yıl etkinlikler yeniden göğün altına taşınıyor. 1890’dan bu yana her tüketicisini birer müdavime dönüştürmeyi başaran etkinlik destekçisi Bomonti’nin ana sponsorluğunda, Sony Mobile’ın teknoloji sponsorluğunda ve içerik destekçisi Tabor International Film Festival’in katkılarıyla hazırlanan etkinlik, en az ilkbaharın kendisi kadar heyecan verici bir seçki sunuyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Fil’m@9, Teras Sezonunu Açıyor yazısına devam et
  • Acı Reçete

    Steven Soderbergh’in yönettiği ve Rooney Mara, Channing Tatum, Jude Law ile Catherine Zeta Jones’un oynadığı Acı Reçete (Side Effects), 26 Nisan 2013’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Emily ve Martin, başarılı bir çifttir. Borsa yolsuzluğu yüzünden Martin hapse girince Emily ufak bir daireye taşınır. Kocasının hapisten çıkmasını beklerken depresyona girdiğinden terapi görmeyi ve ilâçlar almayı kabul eder. Verdiği bu karar ile hem kendi hayatını hem de çevresindeki tüm insanların hayatını etkileyebileceğinden haberi bile yoktur.

    • Basın Bülteni
    • Fotoğraflar
    • Web Sitesi
    • Fragman
    • IMDb

    Acı Reçete yazısına devam et

    Serkan Acar’ı Kaybettik

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün eski milli futbolcusu ve kulüp Genel Müdürü Serkan Acar, 17 Nisan 2013 Çarşamba günü hayatını kaybetti.
    Türk sinemasının çocuk yıldızlarından Zeynep Değirmencioğlu (Ayşecik) ile evli olan Serkan Acar, 1972 yılında Orhan Aksoy’un yönettiği Hayat mı Bu adlı filmde beyazperdeye de gelmişti.
    Acar’ın cenazesi, 19 Nisan 2013 Cuma günü Ataşehir’deki Mimar Sinan Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakip Üsküdar’daki Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Serkan Acar’ı Kaybettik yazısına devam et
  • Kod Adı: Olympus

    Antoine Fuqua’nın yönettiği ve Gerard Butler, Melissa Leo, Morgan Freeman ile Aaron Eckhart’ın oynadığı Kod Adı: Olympus (Olympus Has Fallen), 10 Mayıs 2013’de Duka Film dağıtımıyla Duka Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Bir grup terörist Beyaz Saray’a pusu kurup, binayı, Başkan Benjamin Asher’ı ve ekibini girilmesi imkânsız olan yeraltı sığınaklarında ele geçirirler. Beyaz Saray’ın bahçesinde çatışma şiddetli bir şekilde sürerken, eski başkanlık koruması olan Mike, arbedeye karışır ve hayatta kalan tek Gizli Servis ajanı olarak kendini kuşatılmış binanın içinde bulur.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Diğer bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kod Adı: Olympus yazısına devam et
  • Evde

    François Ozon’un yönettiği ve Fabrice Luchini, Kristin Scott Thomas, Emmanuelle Seigner ile Denis Menochet’in oynadığı Evde (Dans La Maison – In The House), 24 Mayıs 2013’de M3 Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Yaşıtlarının çok üzerinde bir yazma kabiliyetine sahip olan Claude, aynı sınıftaki arkadaşı Rapha’nın ailesi ile ilgili özel ve mahrem bilgileri de içeren etkileyici edebi bir kompozisyon yazmıştır. Claude, edebiyat öğretmeninin önerisi ve yönlendirmesi üzerine kompozisyonlara devam etmeye karar verir. Ancak yazılan kompozisyonlar Rapha’nın ailesi içinde çok büyük bir karmaşaya neden olur.

    Emek Sineması

    Sinema film gösterimi yapılan ve “seyircinin” topluca film seyrettiği yer demek. Film-ler eskiden, sinemalarda gösterilirdi, o sinemalar ki 400-600 kişilik salonlu -balkonlu kapalı alanlardı- ancak geceleri çalışabilen bahçe sinemaları, bambaşka bir kültürdür, başka yazıların konusudur. Eski sinemalar, diyorduk, Beyoğlu’da kaç tane idiler, şimdi kaç taneler, eski sinemaların girişleri (kapıları) bir başka tat taşırdı, “fener” de denilen devasa afişlerle süslenirdi.

    Filmler hakkında konuşmayacağım, yabancı filmler çoğunlukla bir kaç yıl geçikme ile gelirlerdi o zamanlar ve dünya konjüktürüne göre farklı ülkelere ağırlık verilirdi. Yerli (Türk) filmleri Beyoğlu’na fazla çıkamaz, çıksa da bazı sinemalarda gösterim olanağı bulurlardı. Buna göre yabancı film oynatan Emek Sineması her zaman iyi, güzel film mi oynatırdı; bu iyi / güzel film kavramının, kişiden kişiye değiştiği -sırf ülkemizde değil bu genelde böyledir- doğrultuda değerlendirilmelidir ama -ben o günlere pek yetişemedim, İstanbul’a gelmem bir kısım Emek seyircisine göre hayli sonradır. Devam edersek, bir filmin iyi veya kötü olması gösterildiği sinemayı ne kadar etkiler? Emek Sineması, İstanbul’daki sinemalar içinde -klâsik anlamda- en iyi sinema idi. O nedenle bir kısım seyirci filme değil Emek Sineması’na gider… Bu arada Emek Sineması’nı, kötü filmlerde gösterdi diye eleştirmek hakkını kendimde bulamıyorum. Çok, hatta çoook güzel filmlerde gösterdi ama bunların ötesinde yukarıdan beri dediğim gibi iyi sinema idi. West Side Story filmini Ankara’da izledim ama stero hali ile Emek Sineması’ndaki -o günlere göre hayli uzun süren- gösterilişini gazetelerden izledim, kıskanmadım değil.

    Emek Sineması güzel sinema derken o günkü sinemaların -salonları beğenmesek de- bir sinema atmosferi vardı. Eski salonların bölünüp bölünüp beş-altı salonlu -bunlara ne kadar “salon” denir bilemem, ben bunlara “otobüs sinemalar” diyorum, “dolmuş” diyecek kadar insafsızlaşmak istemiyorum- sinemalara dönüştürülmeleri, gidip film seyretsem de içimde buruk bir tat bırakıyor. Hem o günlerde sinemalar çok daha kalabalık olurdu: Füruzan – Karamustafa ikilisinin, Füruzan’ın öyküsünden yaptıkları Benim Sinemalarım’daki gibi ıssız sinemalar değillerdi. Sinemaların kendine haslığı / görkemi kalmadı.

    Deniliyor ki, Emek Sineması yıkılmayacak, üç – dört kat yukarı taşınacak. Güldürmesinler insanı… altı ise AVM değil pasaj olacak. Pasaj dilimize dışarıdan giren bir kelime, biz söylenişini almışız, aslı passage sanıyorum. (Yanlış ise o tamamen bana ait bir hatadır) ama anlamı her halde geçit demek… Burada akla gelen sorular:

    1 – Beyoğlu’nda, hele bugün dönüştürülmüş hali ile hiç mi AVM veya passage yok? 2 – Yeşilçam Sokağı gibi -ki Emek Sineması bu sokaktadır- dar ve iki keskin dönemeci olan bir sokaktan, Emek Sineması olan yerden girilecek bir passage’den nereye çıkılacaktır? 3 – Buraya yapılacak passage’de ne gibi alış – satış!. yerleri bulunacaktır. Bunlar Beyoğlu’nda şu anda bulunan yerler mi olacaktır, yoksa İstanbul’un bilmem kaç tane açılan bütün AVM.lerde yer alan hep aynı alış – satış yerleri mi olacaktır? 4 – Bu yıl 32.si yapılan İstanbul Film Festivali’nin -ki uluslararası alanda saygın festivallerden birisi olmuştur- henüz bir sarayı yoktur. Saray derken Osmanlıdan beri gelen alışkanlığımızla söylüyorum. Festivalin kendine has bir gösterim yeri yoktur. Bunun için yıllardır Emek Sineması kullanılmakta idi. Festivalin başladığı gün -başka gün yokmuş gibi, yoksa nispet yapar gibi mi?- Emek Sineması’nda yıkım çalışmaları başlatılmıştır. Kapanış gecesinde ise gelecek yıl festivalin açılış ve kapanışının Emek Sineması’nda yapılması (yapılabilmesi? nasıl?) dile getirilmiştir. Eğer yeni yapılacak hali ile dördüncü katta bir sinema olacak ise burada böyle bir şey yapmak nasıl olur?

    Ülkemizde yakın geçmişe ait bir çok izler ya silinmekte ya da deforme edilmektedir, Emek Sineması da bu kararlı değişim için harcanacak yerlerden biridir. Buna karşı çıkmak toplumsal bir haktır ama bu hakkı kullanmak isteyenlerin gördüğü şiddet / karşı koyuş – özel olayımızda: acaba Emek Sineması yerine ne gibi yer koyacaklardır. Herhangi bir şey değişmeyecek, her şey eskisi gibi kalacak -yalnız yukarı taşınacak!- sözlerine inanmaya ve güvenmeye hiç aklım yatmıyor, olacak iş değil. Beyoğlu, eski Beyoğlu olma özelliğini yitiriyor, Emek Sineması da -zaten yıllardır kapalı- Beyoğlu’nun kırpılan özelliklerinden biri oldu, sırf Beyoğlu’nun değil İstanbul Film Festivali’nin de… Yerlerine ne koyacaklar?

    (25 Nisan 2013)

    Orhan Ünser