21. Filmekimi’nden Cannes İzlenimlerim

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV)’nin kentimize armağanı olan Filmekimi etkinliği bu yıl 07 – 17 Ekim tarihleri arasında bir kez daha sinemaseverlere yeni sezon coşkusunu yaşattı. Bu yıl 21. kez düzenlenen sinema günleri her sene olduğu gibi ağırlıklı olarak Cannes Film Festivali’nin ana programından seçilmiş seçkin yapımlardan oluşmakta idi. Cannes şenliğini yerinde izlememiş olanlar için tam anlamıyla bir şölen niteliğindeki seçki Kadıköy Kadıköy’den Sinematek / Sinema Evi’ne, Nişantaşı City’s Cinewam’den Beyoğlu Atlas’a ülkemizin gösterim koşulları açısından en mükemmel sinema salonlarında yoğun bir ilgiyle izlendi.

21. Filmekimi’ni çok iyi bir film ile açtım. Mayıs ayında Cannes’da dünya prömiyerini yapan, İzlandalı yönetmen Hlynur Pálmason’un imzasını taşıyan ‘TANRININ UNUTTUĞU YER / Vanskabte Land – Volada Land’ın Danca ve İzlanda dilindeki özgün isimleri ‘Berbat ya da Lanetli Topraklar’ anlamına geliyormuş. Film 19. yüzyıl sonlarında Danimarkalı bir rahibin ülkenin idaresi altındaki ıssız İzlanda topraklarına kilise inşa etmek için misyoner olarak gidişi üzerinden, doğa, din, insanlık, ahlak meselelerini tartışıyor. Yönetmen genç rahibin fotoğraf makinesi ile yöre ve insanlarını kayda almasından ilhamla yaklaşık 2,5 saatlik filmini kare ekran olarak çekmiş. Seyirciden emek bekleyen bu çabanın her bir anı fotoğraf güzelliğindeydi. Film satın alınmış, umarım sinemalarda gösterilir ve de üzerine daha uzun konuşur tartışırız.

Filmekimi’nde kişisel Cannes serüvenim çok sevdiğim yönetmen Cristian Mungiu’nun bu yıl festivalin ana seçkisinde yer almış olan ‘R.M.N.’ isimli son filmi ile sürdü. Romanya özelinde Batı Avrupa’yı sarmış olan akıl almaz boyutlara ulaşmış ayrımcılık sorununu yüksek perdeden dile getiren usta sinemacı hayatını düzene sokamamış Matthias’ı ülkenin bir simgesi olarak kullanıyordu. Vizyona girdiğinde hakkında daha detaylı konuşmayı ümit ettiğim film fantastik finaliyle vurucuydu.

Filmekimi’nde günümü gün eden film ise Cannes Film Festivali’nden en iyi yönetmen ödülüyle dönen Park Chan-wook imzalı ‘AYRILMA KARARI / Heyojil Kyolshim’ oldu. Koreli usta sinemacı ilk döneminin kara filmlerine dönüş yaptığı yapımda bir polis ile cinayet zanlısı arasında gelişen tutkulu aşkın hikâyesini şaşırtıcı bir üslûpla, yaratıcı yönetmenlik tercihleriyle anlatıyor ve unutulmaz finaliyle sinemaseverleri büyülüyor. Vizyona girdiğinde son jenerikte yer alan, film ile organik bağlantılı o güzelim aşk şarkısı (‘Sis’) ve alt yazı ile sunulan sözlerinin tadına varmadan sinema salonunu terk etmeyin diyorum.

Yine Cannes 2022 ana yarışma bölümünde yer almış olan ve Katalan yönetmen Albert Serra imzasını taşıyan ‘PACIFICTION’ izleyicisini hipnotik bir tropik yolculuğa çıkarıyordu. Fransız sömürgesi Tahiti adasında geçen kurgu hikaye düşsel bir üslûpla siyaset batağında emperyalizmin kokuşmuşluğunu sergilerken, nükleer yarış heveslisi Fransa özelinde gezegenin gidişatı üzerine üzerine ürkütücü bir tasvire girişiyor. Final sekansı Dante’nin cehennemini anımsatan bu ilgiye değer filmin gösterime gireceğini sanmıyorum. Filmekimi’nde kaçırdıysanız muhtemelen MUBI’de karşınıza çıkacaktır

Cannes 2022’den en iyi senaryo ödülü ile dönmüş olan ‘CENNETTEN GELEN ÇOCUK / Walad Min Al Jalla’ Mısırlı yönetmen Tarık Saleh imzasını taşıyordu. Sünni İslam dünyasının en güçlü dini merkezlerinden El-Ezher Üniversitesi’ne burslu kabûl edilen fakir balıkçı çocuğu Adem’in siyasi ve dini odakların acımasız güç mücadelesinde masumiyetini kaybedişi üzerinden ilerleyen bu sürükleyici politik gerilim tadındaki film satın alınmış, önümüzdeki aylarda ticari gösterime girmesi muhtemel.

İzlediğim bir diğer film olan ‘LEYLA VE KARDEŞLERİ / Baradaran-e Leila’ İranlı yönetmen Said Rustayi’nin bu yıl Altın Palmiye için yarışan son filmiydi. İran sinemasının tanınmış oyuncularının yer aldığı yapım, borç batağında bunalmış bir ailenin hikâyesi üzerinden ataerkil toplum yapısını ve ülkenin içinde bulunduğu çıkışsız ekonomik darboğazı eleştiriyor. 40 yaşındaki Leyla işsiz güçsüz erkek kardeşleri ve katır gibi inatçı babasını ikna edecek bir çözüm arayışındayken, Rustayi kolaylıkla melodrama kaçabilecek hikayeyi mizahı eksik etmeden anlatmayı yeğlemiş, Trajikomik final bölümüyle izleyeni derinden etkilemeyi başaran bu ilgiye değer film vizyona girmeyecek muhtemelen ama MUBI’den izleyebileceksiniz.

‘MAVİ KAFTAN’ ya da Fransızca özgün adının çevirisi ile ‘Kaftanın Mavisi / Le Bleu du Caftan’ bu yıl festivalin (Emin Alper’in ‘Kurak Günler’inin de yer aldığı) ‘Un Certain Regard’ seçkisinde Uluslararası Eleştirmenler Birliği FIPRESCI ödülünü kazandı. Daha sonra Fas’ın Oscar adayı seçilen film ülkenin önde gelen yönetmenlerinden Maryam Touzani’nin imzasını taşıyor. Üç ana karakter etrafında dönen hikâyesini yakın planlar üzerinden kuran sinemacı, bastırılmış arzuları bakışlar ve sessiz anlarla ifade etmede gayet yetkin. Film ikinci yarısında biraz tekrara düşse de geleneksel nakış ustası (mâlim) Halim’de usta oyuncu Saleh Bakri’nin mükemmel yorumu ve son derece çarpıcı finali ile gönülleri fethediyor.

Filmekimi yolculuğumda Cannes’dan bir diğer film olan ‘SEKİZ DAĞ / Le Otto Montagne’ İtalyan yazar Paolo Cognetti’nin dilimize de çevrilen romanından uyarlanmış olup ‘Brokeback Mountain’ yazarı Amerikalı romancı Annie Proulx’dan alıntıyla ‘dağlara bir kez olsun özlem duymuş bizim gibi insanlar için çok yoğun ve insanın içini sızlatan bir hikâye’ anlatıyordu. Festivalden Jüri Ödülü ile dönen filmin yönetmenleri 2012 yapımı ‘Kırık Çember / The Broken Circle Breakdown’ ile hayranlığımızı kazanmış Belçikalı sinemacı Felix van Groeningen ile oyuncu eşi Charlotte Vandermeersch. Film bir ömürlük dostluğun, şehirli Pietro ile dağ çocuğu Bruno’nun yıllar içinde her karşılaşmalarında paylaştıkları aşkları, kayıpları, aileleri, yazgıları üzerinden sakin bir ırmak gibi ilerliyor. Özellikle doğa tutkunlarının derinden etkileneceği bu zarif filmin sinemalarda gösterime girmesini diliyorum.

Filmekimi’ni Cannes 2022′nin en güzel filmlerinden biri ile kapattım. 2018 yapımı ‘Girl’ ile parlak bir çıkış yapan Lukas Dhont, festivalden Büyük Jüri Ödülü ile dönen ikinci uzun metrajı ‘YAKIN / Close’da yine bir büyüme öyküsünden yola çıkmış. 13 yaşındaki Léo ile Rémi’nin can arkadaşlığı, okuldaki çocukların zorbalığı ve erkeklik dayatmalarına karşı koyamıyor. Gerisi bir trajedi. Jeanne-Pierre ve Luc Dardenne esini taşıyan yapım (özellikle bkz. ‘Oğul / Le Fils’), ‘Yaşamın Kıyısında / Manchester by the Sea’den beri izlediğim en kederli film belki de. Belçikalı yönetmen duygu sömürüsünden özellikle kaçınmış, tıkır tıkır işleyen senaryosu, ağırlıklı olarak yakın plan yönettiği genç oyuncuları ve anne Sophie’de Dardenne kardeşlerin unutulmaz Rosetta’sı Emilie Dequenne’in yeteneklerinden sonuna dek yararlanmış.

Cannes 2022 Altın Palmiye seçkisinin birkaç tanesi hariç tüm filmleri 21. Filmekimi programından Başka Sinema dağıtımı ile çok yakında gösterime gireceği ilan edilen Hirokazu Kore-eda (‘Bebek Servisi / Broker’), Ali Abbasi (‘Kutsal Örümcek / Holy Spider’), Claire Denis (‘Öğle Güneşinde Yıldızlar / Stars at Noon’) ve Kirill Serebrennikov (‘Çaykovski’nin Karısı / Zhena Chaikovskogo’) filmlerini vizyona saklamayı yeğledim. Bu yıl büyük ödül Altın Palmiye’yi kazanan Ruben Östlund filmi ‘Hüzün Üçgeni / Triangle of Sadness’ ise bizde festivallere uğramadan 28 Ekim tarihinde sinemalara geliyor. İyi film özleyen tüm sinemaseverlere buradan selam olsun.

(19 Ekim 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Rotary Örsçelik Balkan Kısa Film Yarışması 2023

Bugün Cumhuriyetimizin 100. yılına girerken, yakın tarihimizi incelemek ve Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesini iyice anlamak ve özümsemek gerekiyor. Cumhuriyetimizin 100 yıllık sürecine sanat yoluyla bilinç ve farkındalık katmak amacıyla, “Cumhuriyet, Nutuk, Atatürk” konulu Uluslararası Rotary 2420. Bölge 4. Örsçelik Balkan Kısa Film Yarışması düzenleniyor. Ödül töreni ve galası 29 Nisan 2023 tarihinde yapılacak olan yarışmaya 30 dakika süreyi geçmeyen kısa filmler katılabilecek. Filmlerin son gönderim tarihi 01 Nisan 2023 olarak belirlendi. Katılım koşulları ve başvuru formu yarışmanın rkf.rotary2420.org adresindeki sayfasında bulunuyor.

Rotary Örsçelik Balkan Kısa Film Yarışması 2023 yazısına devam et

33. Ankara Film Festivali’nin Onur Ödülleri Açıklandı

33. Ankara Film Festivali, 03 Kasım akşamı düzenlenecek açılış töreni ile başlayacak. Festivalin açılış töreninde farklı alanlarda Onur Ödülleri sahiplerine takdim edilecek. Bu yıl Aziz Nesin Emek Ödülü, yazar, müzisyen, senarist, yönetmen Zülfü Livaneli’ye, Sanat Çınarı Ödülü orkestra şefi Rengim Gökmen’e, Kitle İletişim Ödülü ise çevirmen, sinema yazarı, gazeteci, yazar Sevin Okyay’a verilecek.

Müstakbel Damat Filminin Basın Toplantısı Düzenlendi

11 Kasım’da vizyona girecek olan ve başrollerini İlker Ayrık, Erdal Özyağcılar ve Hande Soral’ın paylaştığı oyuncu kadrosunda ise Nilgün Kasapbaşoğlu, Ayça Erturan,Aykut Taşkın, Suat Sungur, Ahu Sungur, Bilge Şen, Ferdi Akarnur, Ilgıt Uçum, Serkan Özcezarlı M. Serdar Fırat ve Yücel Erten gibi sevilen oyuncuların yer aldığı Müstakbel Damat filminin basın toplantısı Portaxe’de gerçekleştirildi. Pervasız Yapım’ın yapımcılığını üstlendiği filmin çekimleri, ağırlıklı olarak Kıbrıs’ta yapıldı. Çekimlerinin beş hafta sürdüğü filmin pandemiden önce 13 Mart’ta gösterime girmesi bekleniyordu. Ancak pandemi yasaklarının gelmesi ile vizyon tarihi ertelenmişti.

Ersin Korkut’un Ailesi Evlendiğine İnandı

Yönetmenliğini Haydar Işık’ın yaptığı ve başrollerinde Müge Boz, Evliya Aykan, Ersin Korkut ve Ayberk Yılmaz’ın yer aldığı Kalp Estetiği adlı romantik komedi filminin çekimleri Düzce’de devam ediyor. Oyuncu kadrosunda Hakan Bilgin, Asel Erensoy, Bahtiyar Engin, Ümit Okur’un da yer aldığı filmin çekimleri neşeli dakikalara sahne olurken filmde rol gereği evlenen Ersin Korkut önceki gün “Ailem sanki gerçekten evlendim sandı.” açıklamasını yaptı.

Sanatlarıyla İz Bıraktılar

Arkanıza yaslanıp da gözlerinizi kapattığınızda, aklınızdan geçenlerin (toplumsal umutlar, kişisel hüzünler, mutlu sevinçler vb.) hemen hepsi sizi siz yapandır aslında. Belleğinize işleyen, en olmadık zamanda, en olmadık şekilde aklınıza gelen o tatlar duyarlılığın da simgesidir bir bakıma.

Kimi öncelikli sevinçlerini anımsar, kimi şarkılarla, kimiyse filmlerle canlanır gözlerinizde. Çınlar kulaklarınız. Doğrudur, insanın bu duyguları olmasaydı ne farkı kalırdı diğerinden. Sonra koşar anlatmaya, aktarmaya başlarsınız, çünkü yalnız bırakmaz o duygular sizi. Aktardıkça büyür, genişler, o birlikteliğin coşkusunu hissedersiniz. Yol açılmıştır artık, birlikte yürürsünüz, çoğalarak.

Sinema en büyük gücümüz…

Belli bir yaşın üzerindekiler için beyazperdenin büyüsü asla unutulmaz; ne televizyon silebilir o etkiyi ne de ekonomik zorlukların baskısı; varsa yoksa sinemadır. Çocukluğun (ve tabii gençliğin de) temiz, duru, içten ve sımsıcak duygularının unutulması mümkün değildir. Geçin yılları, yolları; su içmeyi unutursunuz da sinemanın içinize işleyen o hevesini asla unutmazsınız. Sağlığınızı yitirseniz de aklınızın bir köşesinden hep capcanlı bakar filmler, oyuncular…

Mesut Kara, o duyguyu çocukluğunda damarlarında hisseden, bir daha asla bırakmayan, alabildiğine yalın ve bir o kadar da ayrıntılı anlatanlardan biri. Film çekemezse dergi çıkarır, dergi çıkaramazsa söyleşi yapar, o da olmazsa kitap yazar. Ne umudu üzer ne başkasının üzmesine izin verir. Mesut’u tanıyan mesuttur hep.

Sinemaya bağlılığı bir vefadır onun; yaşamının belirleyicisidir çünkü. Filmlerle, yönetmenlerle, oyuncularla, büyülü beyazperdeye yansıyan hayatlarla nefes alır çünkü. Anlattıkları belki bilinendir, ama onun dilinden dinlemek, okumak daha bir farklıdır ve hep elinizin altında olmasını istersiniz.

Bu vefalı insana vefa gösteren Klaros Yayınları, Mesut Kara’nın kitaplarını yayımlıyor bir süredir birbiri arkasına. Bu, “bütün eserleri”nin 9.su; daha da artacağından başka. Biliyoruz ki, Mesut Kara okuruyla buluşuyor Evrensel Gazetesi’nde her hafta bir sinema yazısıyla… Biliyoruz ki, daha çok proje oluşturuyor güç bulsa da gerçekleştirse diye…

İz bırakanlar…

Beyazperde üzerine yansıyan hayalet görüntü artık yaşamın içine giriyor teknolojinin maharetiyle. Sanal bir dünya oluşturuyor izleyeninin de bir parçası olduğu ve kendisini saran duvarları yıkıyor birer birer. O zaman işte, geçmişini bilmeyenler geleceği kuramazlar.

Sinemanın geçmişini, bir masalcasına yumuşak ve anlaşılır bir dille belleklerimize nakşeden Mesut Kara, “Sanatlarıyla İz Bırakıp Geçtiler Hayatımızdan” diye adlandırdığı oyuncuları, yönetmenleri anlatıyor biz okurlara, gelecek kuşaklara.

Kimler yok ki… Muhsin Ertuğrul’dan Alp Zeki Heper’e, Ö. Lütfü Akad’dan Halit Refiğ’e, Yavuz Özkan’dan Zeki Ökten’e yönetmenler. “Karpuz kabuğundan gemiler yapan” sinemacıların en güzellerini buluşturuyor bizimle. Hepsini saymak sayfayı adlarla doldurmak işin kolayı, ama Tarık Akan’ı, Fatma Girik’i, Necdet Tosun’u ve oğullarını, Kemal Sunal’ı, Ayşen Gruda’yı, Aytaç Arman’ı anmadan geçmek de olmaz yani. küçük İskender de yer alıyor, Kartal Tibet de, Neyzen Tevfik de, Agah Özgüç de, İlhan İrem de var yaşamımıza bir yerinden muhakkak dokunan.

Mesut Kara, belgeselci de olduğu için yalınlığından ödün vermeden, süslemeden anlatıyor bu sevdiklerimizi… Onları kendi belleklerimizdeki halleriyle, okuduklarımızı da üzerine katarak bir kez daha anıyoruz. Ben inanıyorum, sizin de bir anınız vardır muhakkak bu iz bırakanlarla… Kiminin sesi, kiminin görüntüsü, kiminin çalgısından dökülen nağme, kiminin bir dizesi sizi taşıyacaktır anılar denizinin üzerinden kendi ülkenize…

Sanatlarıyla İz Bıraktılar Geçtiler Yaşamımızdan
Mesut Kara

Sinema (anılar, belgeler, bilgiler)
Klaros Yayınları, Ağustos 2022, 132 s.

(18 Ekim 2022)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Leyla Kenter’i Kaybettik

Oyuncu ve Akademisyen Leyla Kenter, 11 Ekim 2022 Salı günü hayatını kaybetti. 29 Mart 1952′de doğan Leyla Kenter, bir dönem işi dolayısıyla Kenya’da yaşadı. Dışişleri Bakanlığı personeli olarak da çalışan Leyla Kenter aynı dönemde beraber çalıştığı arkadaşı ile evlendi, eşiyle aynı yerlerde çalışma imkânı bulamayınca görevinden istifa etti. Büyükelçi olarak görev yapan eşiyle birlikte Türkiye’ye geldiği dönemlerde Bilkent Üniversitesi’nde çeşitli dersler verdi. Leyla Kenter, Vahşi Çiçek, Anneler ve Kızları, Fatma Bacı ve Başlık Parası adlı sinema filmlerinde oynadı. Merhumeye tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

10. Engelsiz Filmler Festivali Başlıyor

Bu yıl 10. kez gerçekleştirilecek Engelsiz Filmler Festivali, Türkiye ve dünya sinemasının öne çıkan, ödüllü ve sinemaseverler tarafından beğenilen filmlerini seyircisiyle buluşturmaya hazırlanıyor. Türkiye’nin ilk ve tek erişilebilir film festivali olan Engelsiz Filmler Festivali’nde bugüne kadar Türkiye ve dünyadan 316 film gösterimi ve 118 yan etkinlik erişilebilir olarak çevrim içi ve fizikselde 180 binden fazla izleyiciye ulaşıldı. Festival, fiziksel gösterimlerle 14 – 16 Ekim 2022 tarihleri arasında Eskişehir’de, 17 – 23 Ekim 2022 tarihleri arasında Ankara’da ve çevrim içi olarak eff2022.muvi.com üzerinden tüm Türkiye’den sinemaseverlerle bir araya gelecek.

Güzel Bir Sabah

2022 Filmekimi kapsamında Kadıköy Sineması’nda izleme fırsatı bulduğum Un Beau Matin / One Fine Morning / Güzel Bir Sabah, Fransız yönetmen Mia Hansen-Løve’ın altıncı uzun metrajı imiş, benim ise izlediğim ikinci filmi.

Sinema kariyerine oyuncu ve ‘Cahiers du Cinéma’ dergisinde film eleştirmeni olarak başlayan Hansen-Løve’a ait 2021 yapımı Bergman Island / Bergman Adası filmini izlediğimde kendine has tarzından etkilenmiş ve yönetmenin diğer filmleriyle ilgili minik bir araştırma yaptıysam da başka izleme fırsatı bulamamıştım. Oyunculuğunu çok beğendiğim Lea Seydoux’un yönetmenin bahsetmekte olduğumuz son filminde oynadığını öğrenince bu iki kadının birlikte nasıl bir iş çıkardığını oldukça merak ederek aldım biletimi.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki sadece iki filmini izlemiş olsam da yönetmenin sade ve küçük hikâyeleri devleştirebilme yeteneği olduğunu hissediyorum, en azından izlediğim iki filmi de bunu geçiriyor seyirciye bana sorarsanız. Devleştirme derken iki filmde de büyük olaylar, şoke edici gelişmeler, katarsisler gerçekleşmiyor ancak hikâyenin etkisi devleşiyor sanki, anlatılan hikâyenin kendisinin kâğıt üzerindeki naifliğiyle kıyaslandığında.

Güzel Bir Sabah adlı filmin hikâyesi Fransa, Paris’te geçiyor. Önce Seydoux’un canlandırdığı Sandra karakteriyle tanışıyoruz. Kendisi başarılı bir mütercim tercüman ve Paris’te 9 yaşlarındaki kızıyla yalnız yaşıyor. Kısacık saçlı, aşırı derecede sade giyinen, makyaj yapmayan, sessiz, uyumlu bir kadın Sandra. Çalışmadığı zamanlarda hasta babasının evine giderek onunla yakından ilgileniyor. Babası Georg herkesin hayranlık ve saygı duyduğu bir felsefe öğretmeniyken zor bir hastalığa yakalanmış. Sandra’nın anne babası zamanında ayrılmışlar ve babası başka bir kadınla evlenmiş. Hastalığı dolayısıyla zihni bulanık olan babanın ağzından düşürmediği tek isim ise yeni eşi. Hastalık durumundan dolayı bir bakımevine yerleşmesi gerektiği kararını ise ailece karar vermek zorunda kalıyorlar, Sandra’nın annesi, annesinin yeni eşi, Sandra’nın kız kardeşi ve eşi, Sandra. O bakımevi senin bu bakımevi benim dolaşıyorlar ve bazı sorunlar yaşandığında hemen yeni bir bakımevine alınıyor yaşlı adam. Babasına düşkün ve hassas Sandra için zor günler…

Sandra çalışmadığı ve babasıyla ilgilenmediği zamanlar ise kızıyla veya tek başına parka gidiyor, yürüyüş yapıyor. Bu yürüyüşlerin birinde kaybettiği eşinin arkadaşlarından Clement ile karşılaşıyor. Bu karşılaşma sonrası Clement ile sık görüşmeye başlıyorlar ve hızlı bir şekilde aralarında bir çekim oluyor ancak Clement’in başka bir şehirde eşi ve çocukları var. Clement ve Sandra’nın yaşadığı aşk ise tutkulu ve gerçek. Clement Sandra’ya karşı hep dürüst oluyor ve ara ara “Bu ilişki bu şekilde devam edemez” diyerek eşinin, çocuklarının yanına dönüyor ama daha sonra yine kendini Sandra’ya çekilmiş olarak buluyor.

Sandra hayatının tüm aşamalarında pasif bir tutum sergilemek durumunda kalmış görünüyor. Babası için elinden gelen mücadeleyi verse de onun elinde olmayan durumlar var ve bu onu üzüyor.

Clement’e ise vazgeçilmez derecede aşık ancak onun da gelip gitmelerine karşı hiçbir tavır sergileyemiyor, sadece ergenliğe yeni girmiş genç kızlar gibi sevgilisi gelince seviniyor, gidince üzülüyor ve ondan gelecek bir cep telefonu mesajına hasret günler geçiriyor.

Sandra babasının gün geçtikçe hafızasını daha çok yitirmesine, kendisini neredeyse hiç hatırlamamasına, tek sayıkladığı kişinin ikinci eşi olmasına aslında çok içerliyor, kalbi çok kırılıyor. Ancak babasını ziyaret etmeye, onun isteklerini karşılamaya devam ediyor. Kendi hayatını yaşamak adına sınırlarını da koymaya çalışıyor ve bir ölçüde başarabiliyor diyebiliriz.

Aşık olduğu adamın da her şeyi bırakarak ona gelmesini, sadece onun olmasını istiyor elbette ama ailesini bırakamamasını da bir yerde anlıyor ve canı çok yansa da sevdiği adamın bir gün tamamen ona geleceği günü beklemeyi, bu umutla yaşamayı tercih ediyor.

Bu hikâyeyle yönetmen bir açıdan bize sevginin bedellerini betimlemeye çalışıyor sanki. Bizi ne kadar incitse de hayatımızda sevgi olmadan devam edemediğimizi açık ediyor.

Babasının hayatta en çok değer verdiği şey olan kütüphanesi ve yüzlerce kitabını ne yapacaklarını şaşırıyorlar ailece evi boşaltırlarken ve çoğunu ona hayran öğrencilerine vermeye karar veriyorlar. Öğrencileriyle sohbet ederken Sandra bir yerde, babası hâlâ yaşamaktayken bile, onun ruhunu ancak bu kitapların arasında hissedebildiğini, bakımevinde yatmakta olan bedenin sadece bir araç olduğunu, babasını babası yapan şeyin bu kitap seçkisi ve bu bilgiler ışığında yarattığı dünya olduğunu söylüyor. Gerçekten de sevdiğimiz kişilerin sevdiği, kıymet verdiği şeyler onları yaşatmaya devam eden önemli detaylar haline geliyor. Bu noktada film başrole babayı da alıyor, hastalığından dolayı tanıyamadığımız bu adamın sağlığındaki yaşamında kendine ve çevresine kattıklarını müzikler, kitaplar sayesinde biraz da olsa koklamış oluyoruz sanki. Bir gün Sandra babasının günlüğünü buluyor ve günlüğüne hastalığının başlarında yazmış olduklarını okuyor, babası hafızasını yitirmekten korktuğu için kendi hayat hikâyesini bir anı kitabı olarak yazmak istediğini not almış ve kitabın adı da: Güzel Bir Sabah olacakmış. Ne yazık ki bu otobiyografik kitap hiçbir zaman yazılamayacak ama fark ediyoruz ki Georg, ailesine, öğrencilerine kattıklarıyla yaşayacak… Yakın bir akrabamın bakımevinde olduğu, hayatta en sevdiğim insan olan anneannemi de yeni kaybettiğimiz bir dönemde bu filmi izlemiş olmamın beni kişisel olarak ayrıca etkilediğini söylemem gerek.

Filmin en büyük artısı ise bu denli duygusal yönü ağır basan, gerçekçi, hayatın içinden konulara rağmen, filmin ambiyansının hafifliği, hafif mizahi bir dille o ağır yükü üzerimizden alışının başarısı. Mekânlar, giysiler, diyaloglar renkli, lezzetli. Gözleriniz yaşlı çıkmıyorsunuz salondan ama filmin etkisi üzerinizde bir süre kalıyor. Seydoux, sevgilisi rolünde Melvil Poupaud ve babası rolünde Pascal Greggory bu gerçekçi hikâyeye oyunculuklarıyla çok şey katıyorlar. Güzel Bir Sabah, güzel bir sabah pencereden baktığınızda göreceğiniz bir kuşun size mutluluk vermesi ve rüzgârın sizi üşüterek tedirgin etmesi kadar gerçek ve doğal bir film.

(18 Ekim 2022)

Melis Zararsız

Antakya 10. Uluslararası Film Festivali, 10 Yıl Sebebiyle 10 Yeşilçam Onur Ödülü

T. C. Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla,
Antakya Belediyesi ev sahipliğinde, Ansam Kültür Derneği ve Fotofilm Merkezi tarafından 14 – 20 Ekim 2022 tarihleri arasında düzenlenecek olan Antakya 10. Uluslararası Film Festivali, Hatay – Antakya’da gerçekleşecek. Türk sinemasının gelişmesine ve  tanıtımına katkı sağlamak için yapılan Antakya 10. Uluslararası Film Festivali, bu yıl da zengin bir içerikle geliyor. Festival, 10. yılı sebebiyle 10 Yeşilçam emekçisine yaşam boyu onur ve emek ödülü verecek. Ediz Hun, Natali Yeres, İdris Üstün, Feza Çaldıran, Mevlüt Koçak, Bahar Öztan, Macit Koper, Andreas Sinanos ve Atilla Dorsay Onur Ödülü, Necdet Tok ise Emek Ödülü alacak.

Antakya 10. Uluslararası Film Festivali, 10 Yıl Sebebiyle 10 Yeşilçam Onur Ödülü yazısına devam et

33. Ankara Film Festivali’nde Yarışacak Ulusal Kısa ve Belgesel Film ile Proje Geliştirme Finalistleri Belirlendi

33. Ankara Film Festivali Ulusal Kısa, Belgesel Film ve Proje Geliştirme Yarışması’nda yarışacak finalistler belirlendi. Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda akademisyen Önder Özdem, belgesel sinemacı Mihriban Tanık ve Dünya İletişimi Araştırma Vakfı yönetim kurulu üyesi Füsun Okutan’dan oluşan ön jürinin belirlediği 10 adet belgesel film sinemaseverlerle buluşacak.

33. Ankara Film Festivali’nde Yarışacak Ulusal Kısa ve Belgesel Film ile Proje Geliştirme Finalistleri Belirlendi yazısına devam et

Kino 2022’nin Sonbahar Gösterimleri İzmir’de 19 Ekim’de Başlıyor

Goethe – Institut’un, German Films iş birliğiyle düzenlediği, Kino 2022’nin sonbahar gösterimleri İzmir’de başlıyor. 19 – 22 Ekim 2022 tarihleri arasında Fransız Kültür Merkezi’ndeki yapılacak. İzmir gösterimlerinin açılış filmi Andreas Dresen’in yönettiği Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı (Rabiye Kurnaz gegen George W. Bush) filmi 11 Eylül sonrasında tutuklanıp Guantanamo’da hapis tutulan oğlu Murat’ı kurtarmaya çalışan Rabiye Kurnaz’ın hikâyesini anlatıyor.

Kino 2022’nin Sonbahar Gösterimleri İzmir’de 19 Ekim’de Başlıyor yazısına devam et

23. İzmir Kısa Film Festivali

Başta Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Buca Belediyesi, Migros, Mavibahçe Alışveriş Merkezi olmak üzere Fransız Kültür Merkezi ve Alman Kültür Merkezi’nin destekleri ile gerçekleştirilen 23. İzmir Kısa Film Festivali, sinemaseverlerle bu yıl 14 – 20 Kasım 2022 tarihleri arasında buluşmaya hazırlanıyor. 118 ülkeden 4 bin 39 kısa filmin başvuruda bulunduğu festivalde, ulusal ve uluslararası alanda animasyon, belgesel, deneysel ve kurmaca kategorilerindeki kısa film gösterimleri Fransız Kültür Merkezi, Karaca Sineması, Tarık Akan Gençlik Merkezi ve festivalin online platformunda yapılacak.

23. İzmir Kısa Film Festivali yazısına devam et

Ayhan Kahya’yı Kaybettik

Seslendirmeci ve Opera Sanatçısı Ayhan Kahya, 09 Ekim 2022 Cumartesi günü hayatını kaybetti.  Kahya’nın çalıştığı sinema filmleri arasında Güzel ve Çirkin, Evde Tek Başına 2, Temel İçgüdü, Gerçek Yalanlar, Transformers, Gülün Adı, Harry Potter ve Felsefe Taşı, Matrix, The Matrix Reloaded, Kebab Connection, Hellboy, Terminatör: Kurtuluş, John Wick Chapter 2 gibi filmler var. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu