Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

Ferhan Baran Yazıyor: İnanç Şüphe ile Yürür

Papa geçirdiği kalp krizi sonucu ölmüştür. Kutsal makamın tahtı boşta olup, üç hafta sonra toplanacak konseyde yeni ruhani lider seçilecektir. Vatikan tecrit altındadır. Dünyanın dört bir yanından gelmiş olan kardinaller seçim öncesinde aramadan geçerler. Tüm elektronik cihazlar kaldırılır, mobil telefonlar toplanır. Dış dünya ile irtibat tamamiyle kesilmiştir. Robert Harris’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan ‘Konsey / Conclave’ kapalı tek … Devamı…»

Gizemli ve Öngörülemez

24 Mayıs 1941 tarihinde doğmuş olan Bob Dylan popüler müziği uzun yıllar boyu etkilemiş, Amerikan folk müziğinin yeniden canlanmasında etkin rol oynamış müzisyenlerden birisidir. Çağdaş Amerikan kültürünün eşi benzeri olmayan ikonu, savaş karşıtlığı, sivil haklar ve sosyal huzursuzluklar üzerine edebi referanslarla inşa ettiği sözleri ve müziğiyle 60’lar kuşağının sözcüsü haline gelmiştir.

Sinemalarımızda gösterimi süren, geçtiğimiz günlerde başlayan 75. Berlin Film Festivali’nde özel bir gala ile Avrupa izleyicisine sunulan ‘Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez / A Complete Unknown’ halen hayatta olan ve 80’li yaşlarında, 1988 yılından beri devam eden ‘hiç sonlanmayacak dünya turnesi’ kapsamında konser vermeyi sürdüren sanatçının kariyerindeki ilk yıllara, geleneksel akustik folktan çağdaş folk-rock türüne geçişinin hikâyesini anlatıyor. Yönetmen James Mangold ile Jay Cocks’un, Elijah Wald’un 2015’te yayımlanan ‘Dylan Goes Electric!’ adlı kitabından yola çıkan senaryosu, Dylan’ın (Timothée Chalamet) 1961 yılında otostop yaparak New York’a gelişi ve ilk iş olarak, tedavi edilemez Huntington hastalığından yatan idolü Woody Guthrie’yi (Scott

McNairy) hastane odasında ziyareti ile başlıyor. Bu ziyareti sırasında folk müzisyeni ve sosyal aktivist Pete Seeger (Edward Norton) ile tanışması onun New York’un bohem mekânlarında sahne almasına vesile oluyor. Kariyeri ‘The Gaslight Cafe’ benzeri kulüplerde başlayan yirmili yaşların başındaki Dylan, Columbia stüdyolarındaki kayıtlarının yığınlara ulaşması ile kendisini zirvede buluyor. Bu ilgi ve tezahürat onun tercihi değildir oysa. Siyah gözlüklerinin ardına gizlenmesi ve onları yalnızca sahnedeyken çıkarması bundandır. Halkı memnun etmek için müzik yapmak, kitlelerin yerden ayaklarını kesen ilk dönem folk şarkılarını yinelemeye, seyirci istiyor diye sahnede tek başına gitarıyla hayatının sonuna kadar ‘Blowin’ in the Wind’i söylemeye hiç niyeti yoktur.

90’lı yıllarda ‘Şişman / Heavy’, Angelina Jolie’ye genç yaşında Oscar ödülü getiren ‘Aklım Karıştı / Girl, Interrupted’ filmleri ile tanıyıp radarımıza aldığımız, zaman zaman çalıştığı popüler aksiyonlar bir tarafa, Western klasiği ‘3:10 to Yuma’nın çok başarılı yeni versiyonu ve bir diğer folk idolü Johnny Cash’in öyküsü ‘Sınırları Aşmak / Walk The Line’ ile sinema evreninde iz bırakmış olan Mangold’un son çalışması, bildik anlamda biyografik bir film olmanın ötesinde, Dylan’ın 1961’de başlayıp olaylı 1965 Newport Folk Festivali’ne uzanan süreçte, onun gizemli öngörülemez tavrını ele alıyor. Mangold, geçmişinden hiç söz etmeyen kapalı kutu sanatçının gizemini çözme çabasına girişmiyor. Onun Joan Baez (Monica Barbaro), aktivist kız arkadaşı Sylvie (Elle Fanning) ve o dönem hayatına giren kişiler ile ilişkilerine mesafeli bakışını koruyor. Dylan’ın kişiliğine yakışan bu yaklaşım, böylece filmi ağdalı romantik bir dolu biyografinin tuzağına düşmekten kurtarıyor. Gizemli başına buyruk ruhun başta ve sonda Guthrie ile olan sahnelerinde, belki de en kırılgan anlarına tanıklık ediyoruz.

Gencecik yaşında farklı ve özgün projelere imzasını atmış olan Chalamet’nin film için önemli bir şans olduğunu düşünüyorum. Oscar adayı genç aktör Dylan’ın ilk dönem müziği ile bezenmiş bu güzel filmde onun şarkılarını başarıyla yorumlamış, gitar, ağız mızıkası gibi enstrümanları bizzat kendisi çalmış. Tüm şarkıları bizzat seslendirerek çalgıları konuşturmuş olan diğer Oscar adayları Norton ve Barbaro’yu da çok başarılı bulduğumu belirtmek isterim.

(16 Şubat 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Ferhan Baran Yazıyor: Ve Yelkenli Yol Alırken

77. Cannes Film Festivali’nin ‘Belirli Bir Bakış / Un Certain Regard’ seçkisinde dünya prömiyerini yapan ‘Flow: Bir Kedinin Yolculuğu’, adım adım yaklaşan bir felâketin ardından yaşam savaşı veren dünya canlılarının serüveni üzerinden ilerliyor. Filmin merkeze aldığı kara kedi, insanların var olmadığı -belki de çoktan terk ettiği- ormanın huzurlu sükûnunda dolanırken bir grup köpekle karşılaşıyor. Köpekler yakaladıkları balık için kavga ederken … Devamı…»

Ferhan Baran Yazıyor: Mavi Umudun, Yeşil Özgürlüğün

Romanya’nın Oscar adayı olan ‘Dünyanın Sonuna Üç Kilometre / Trei Kilometri Până La Capătul Lumii’ kent merkezinden uzak, izole bir yerleşim biriminde yaşananları öykülüyor. Tuna deltası üzerinde deniz yoluyla ulaşılabilen Sfântu Gheorghe köyü, yaz tatilinde turistlerin gelişiyle birlikte şehir adetleri ile kırsal geleneklerin çatıştığı bir yer haline dönüşmektedir. Komşu kasaba Tulcea’da okuyan, Adi diye çağrılan 17 yaşındaki Adrian (Ciprian Chiujdea) … Devamı…»

31. İFSAK Kısa Film Festivali

31. İFSAK Kısa Film Festivali, 10 – 16 Mart 2025 tarihleri arasında Beyoğlu Sineması Pera ve İFSAK salonlarında gerçekleşecek. Ulusal ve Uluslararası olmak üzere iki ana bölümden oluşacak festivalde söyleşiler ve bir Masterclass etkinliği yer alacak. Festivalde ayrıca İFSAK Sinema Emek Ödülü de sahibini bulacak. Festivalin Ulusal bölümü, 45. İFSAK Kısa Film ve Belgesel Yarışması’nda ön elemeyi geçen 39 adet kısa filmden oluşuyor. Belgesel, Canlandırma, Deneysel ve Kurmaca kategorilerinde katılan toplam 297 adet kısa film kurgucu Erhan Örs, yönetmen Yiğit Hepsev ve İFSAK sinema birimi üyesi Ayten Ünal’dan oluşan ön jüri tarafından özenle değerlendirildi.

31. İFSAK Kısa Film Festivali yazısına devam et

Son Dilek

Melek Öztürk’ün yönettiği ve Ceyda Ateş Toplusoy, Ebrar Alya Demirbilek, Seda Akman ile Anıl Altan’ın oynadığı Son Dilek, 14 Mart 2025’de CJ ENM dağıtımıyla Taçlı Yapım – Inter Medya tarafından vizyona çıkarılıyor.
Deniz, evlilik dışı bir ilişkiden sonra hamile kalmıştır. Babası Deniz’in hamile olduğunu öğrendiğinde onu evlatlıktan reddeder ve evden atar. Sevdiği adama durumu anlatmaya gittiğinde hayatının şokunu yaşar. Karnında bebeği ile sokakta kalır. Deniz’in bir kızı olur. Cemre 6 yaşına gelir ve okula başlar. Cemre, bir gün okulda fenalaşır. Anne kızın kaderi değişir. Hastaneye kaldırılan Cemre’nin ölümcül bir hastalığı vardır.

  • Basın Bülteni
  • Instagram
  • Fragman
  • IMDb

Son Dilek yazısına devam et

Sırr: Kudüs Macerası

Fatih Kandemir’in yönettiği ve Ozan Akbaba, Engin Alkan, Sefa Zengin ile Bora Sivri’nin oynadığı Sırr: Kudüs Macerası, 14 Mart 2025’de CJ ENM dağıtımıyla HuArt Studios tarafından vizyona çıkarılıyor.
Ömer Dede, Kudüs’te yüzyıllardır açılmamış bir sırrın peşine düşer. Kadim düşmanı Ethan da aynı sırrın peşindedir ve Ömer Dede’yi adım adım takip eder. Dede’nin torunları Ali, Ayşe ve arkadaşları Anjelika, Hasan Naci ve Süleyman ile birlikte Kudüs sokaklarında karşılarına açılan bir kapıdan girdiklerinde kendilerini gizemli, mistik bir yolculuğun içinde bulurlar. Bu yolculukta onlara Süleyman Peygamber’in yoldaşı Hüdhüd’ün torunu rehberlik eder.

  • Basın Bülteni
  • Fragman

Sırr: Kudüs Macerası yazısına devam et

Beklenmedik Biçimde Belirir Aşk

Amerikan bağımsızlarının en iyilerinden Spike Jonze’un şimdiden klasikleşmiş 2013 yapımı filmi ‘Aşk / Her’, Sevgililer Günü şerefine 11 yılın ardından tekrar sinemalarda gösteriliyor. Film hakkında 13 Şubat 2014’te yayına girmiş yazımı özellikle yeni kuşaklar için yeniden düzenledim.

Theodore Twombly’nin (Joaquin Phoenix) hikayesi yakın bir gelecekte, teknolojinin başdöndürücü gelişimine uyum sağlamış soğuk ve metalik Los Angeles fonunda başlıyor. Bitmek üzere olan evliliğinin melankolisini yaşayan genç adamın işi, -çalıştığı firmanın diğer elemanları gibi- ‘engüzelmektuplar.com’ adresinden kendisine ulaşan, yalnızca fotoğraflardan aşina olduğu müşterilerinin ağzından eşlere, sevgililere, aile bireylerine duygusal mektuplar yazmaktır. Sosyal bir hayatı olmayan Theodore gökdelen katındaki dairesine döndüğünde üç boyutlu sanal bilgisayar oyunlarıyla oyalanır, telefonda erotik sohbetler aracılığıyla yalnızlığını gidermeye çalışırken, depresif bir iş çıkışı ‘dünyanın ilk yapay

zekâya sahip bilgisayar programı’ olarak pazarlanan yeni bir ürünle tanışması hayatını değiştirecektir. OS1 adı verilen model sıradan bir yazılım değildir. Sezgileri ve bilinci olan bu kusursuz beyin, sahibinin ses tonundan ne istediğini anlar, ama asıl özelliği deneyimleriyle kendini gelişimini sürdürebilme yeteneğidir. Theodore’un yapay olmayan sınırlı zihni, yeni arkadaşını şaşkınlık ve hayranlıkla karşılayacak, kendisine Samantha (Scarlett Johansson) adını seçen bu etkileyici sanal varlığın dayanılmaz cazibesine kapılacaktır.

‘John Malkovich Olmak’ (1999), ‘Tersyüz / Adaptation’ (2002), Maurice Sendak’ın tanınmış çocuk kitabından uyarladığı ‘Where The Wild Things Are?’ (2009) ile tanıyıp sevdiğimiz yönetmenin senaryosunu kendisi kaleme aldığı özgün çalışması, bu kısa özetten anlaşılacağı gibi, son dönemde sinema gündeminde giderek önemli bir yer almaya başlayan ‘yapay zekâ’ olgusunu yıllar öncesinden radarına alıyor. Oscar ödüllü mükemmel senaryosu, öykünün gizemli sempatisi ile mesafeli ve tekil hayatlar süren çağdaş bireyin onulmaz şefkat açlığının hüznünü olağanüstü bir başarıyla dengeliyor. Oscar adayı olmuş Will Buttler – Owen Pallett ikilisinin harika müzik çalışması ile yakın gelecekteki mekanik dünyanın tasarımı övgüyü hak ediyor.

Teknolojik bağımlılığa teslim olmuş mutsuz ruhlardan manzaralar içimizi ürpertiyor. Yeşilin aralara sıkıştırıldığı gökdelenlerle kaplı bu tuhaf kentte bina girişleri metroya ve alışveriş merkezlerine bağlanmış, ağaçlar asansörlerde dekoratif gölgelere dönüşmüş. Eşyalar ve özellikle giysiler tek tip. Doğallığını kaybetmiş bu garip dünyada hiç beklenmedik bir biçimde beliriyor aşk. Hepimizi şaşırtıyor, etkiliyor. Çağımızın aykırı aktörlerinden Phoenix’in melankolik Theodore’u ile bedensiz Johansson’ın üstün performansını hayranlıkla alkışlıyoruz.

(15 Şubat 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Kadın Gözüyle Emmanuelle

Emmanuelle Arsan’ın 1967 yılında yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanan ‘Emmanuelle’ 1974 yılında işbilir sinemacı Just Jaeckin tarafından beyazperdeye uyarlandığında büyük gürültü koparır. Film o yıllarda öylesine büyük ilgiyle karşılanır ki, ana karakteri canlandıran Sylvia Kristel çağın seks sembolü ilan edilir, devam filmleri çekilir. 70’ler kuşağından bir yazar olarak, lise yıllarımızın ergenlik hayallerinde iz bırakmış filme geriye dönüp baktığımızda onun dönemin eril bir gözle pazarlanmış istismarcı ucuz filmlerinden başka bir şey olmadığını fark ederiz.

İlk çevrilişinden tam 50 yıl sonra Emmanuelle’in öyküsü bir kez daha perdeye taşınırken bu kez dümen iki yetenekli kadın sinemacıya teslim edilmiş. Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan ödüllü ikinci uzun metrajı ‘Kürtaj / L’Evénement’ ile bilinen Audrey Diwan, son olarak ‘Başkalarının Çocukları / Les Enfants des Autres’ adlı yapıtını izlediğimiz Rebecca Zlotowski ile birlikte senaryoyu kaleme almış, Diwan filmi yönetmiş. Emmanuelle’in 2024 sürümü (Noémie Merlant) 50 yıl öncesinin edilgen, istismara uğraya kadını değil, büyük bir otel grubunun kalite kontrol denetleyicisidir. Grubun Hong Kong’daki ultra lüks ‘The Rosefield Palace’ mekânının kaynak, personel, müşteri ve kriz yönetimini inceleyecek, otel yöneticisi Margot Parson’ın (Naomi Watts) açığını arayacaktır.

Emmanuelle’in meraklı gözlerle cinsel tatmin arayışı yine bir uçak yolculuğunda başlıyor. Lüks jetin business mevkiinden ayarladığı adamla uçağın tuvaletindeki sevişmesi sonrasında genç kadının yüzüne ve bakışlarına yerleşmiş hüznü, aynı uçakta yolculuk eden gizemli Kei Shinohara da (Will Sharp) fark edecektir. Cinsellik arayışı otel mekânında devam edecek olan Emmanuelle, hakkında hiçbir şey bilinmeyen Uzakdoğulu mühendis hakkında bilgi toplaması istendiğinde, geceleri otelde uyumayan esrarengiz Shinohara’nın peşine düşer, Mahyong oynanan mütevazi kulüpte ya da Hong Kong sokaklarında hayatın gerçek yüzüyle tanışma fırsatı bulur.

72. San Sebastián Film Festivali’nin açılışında dünya prömiyerini yapan film, gerek yazar ve yönetmenleri, gerekse iki önemli kadın oyuncusu ile kâğıt üzerinde hayli vaatte bulunuyor. Merlant’ın kararlı oyunculuğu, benzer deneyimler yaşamış roman yazarının güçlü kadın karakterine daha çok daha yakın. Yakınlarda aramızdan ayrılan David Lynch’in ‘Mulholland Çıkmazı’ndaki performansıyla belleğimize kazınmış olan Watts’ın zamana

dayanıklı etkileyici bakışlarıyla otel düzeninin mimarı olduğunu ifade ediyor Parson. Müziğin ritminden sunulan yiyeceklere, havuz başında sunulan içecekten cildin her gözeneğinden alınan zevki katlayan güneş ışınlarının, müşterinin cinsel arzusunu kamçılamak üzere inşa edilmiş bir sistemin parçası olduğunu buyuruyor ardından.

Yönetmenin lüks oteli çağdaş kapitalizmin yapay düzeni içerisinde çaresizce tatmin arayışının mekânı olarak tasviri çarpıcı. Laurent Tangy’nin kokular, renkler ve güneşli hayatların yanı sıra Hong Kong arka sokaklarının gizeminin izini süren görüntü çalışması da tatmin edici. 1974 yapımı filmin Pierre Bachelet imzalı erotik romantik ezgisinin yerini ise, 2017 yapımı Andrey Zvyagintsev başyapıtı ‘Sevgisiz / Nelyubov’ için yaptıkları olağanüstü müzik çalışmalarıyla gönlümüzde taht kurmuş Rus asıllı Evgueni ile Sacha Galperine ikilisinin karanlık ve gizemli tonlardaki çağdaş minimalist müziği almış. Bu denli birinci sınıf sağlam bir ekipten daha derinlikli, daha tamamlanmış bir çaba bekliyor insan doğrusu. ‘Emmanuelle 2024’ öyle bir film değil ama rahatlıkla göz atılabilir.

(15 Şubat 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Korkut Akın Yazıyor: Adaleti Hak Ediyor: Dünyanın Sonuna Üç Kilometre

Bir zamanlar en büyük küfür “komünist”ti. Birini suçlamak istiyorsanız, herkesi yanınıza çekebilirdiniz, kimse başka bir şeyi sorgulamazdı. Bugün benzer bir suçlama -ilgisi olsun olmasın- “homofobik”tir ve fısıltı gazetesi tirajını arttırır. Birinin LGBTI+ birey olması suç da değildir, hata da… Ancak özellikle bağnaz toplumlarda alabildiğine etkin olarak suçlamaya hatta cinayetlere varabilecek bir durumdur. Yaz tatilini köyünde, anne … Devamı… »

Sinema Tarihinin En Çok İz Bırakacak Korku – Gerilim Serisi Son Durak’tan Yeni Film Geliyor

Korku – gerilim filmi hayranlarının favori serilerinden Son Durak yeni filmi Kan Bağı ile 16 Mayıs’ta vizyona giriyor. Gişede başarılı serinin yeni bölümü Son Durak: Kan Bağı’ndan teaser ve ilk afiş yayınlandı. Ölümün çarpık adalet anlayışının en başına götüren film seyircilere yine unutulmayacak bir deneyim yaşatacak. Yeni hikâyesiyle beyazperdeye dönen Son Durak: Kan Bağı (Final Destination: Bloodlines) sürekli tekrar eden aşırı şiddet dolu bir kâbusla uyanan üniversite öğrencisi Stefanie’nin hikâyesini konu alıyor. Bu korkunç döngüyü kırmak ve ailesini bekleyen dehşet verici sondan kurtarabilecek tek kişinin izini bulmaya çalışan Stefanie’nin işi çok daha zor olacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Teaser’ı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Rihanna’nın Şirine Rolünde Yer Aldığı Şirinler Filmi’nin Türkçe Dublajlı ve Alt Yazılı Birinci Fragmanı ve Teaser Afişi Yayınlandı

Birinci fragmanı ve teaser afişi yayına verilen Smurfs – Şirinler Filmi’nde Şirin Baba kötü büyücüler Razamel ve Gargamel tarafından gizemli bir şekilde kaçırıldığında, Şirine, Şirin Babayı kurtarmaları için Şirinleri gerçek dünyaya götürür. Gösterime girmesi heyecanla beklenen Şirinler Filmi (Smurfs), Rihanna, James Corden, Nick Offerman, JP Karliak, Daniel Levy, Amy Sedaris, Natasha Lyonne, Sandra Oh, Octavia Spencer, Nick Kroll, Hannah Waddingham, Maya Erskine, Alex Winter, Billie Lourd, Kurt Russell, John Goodman ve Xolo Maridueña’nın da aralarında bulunduğu sevilen yıldızlarla dolu bir seslendirme kadrosunun çalışmasıyla sinemalara geliyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız: 1 / 2 / 3 / 4 / 5 / 6
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Deadpool ve Wolverine Şubat Ayında Tivibu’da

Tivibu, Şubat ayında da özel yapımları ekrana getirmeye devam ediyor. Deadpool ve Wolverine, Kirala Satın Al Klasörü’nün öne çıkan süper kahraman filmi oluyor. Film, büyük bir tehlikeye karşı Wolverine’i ikna ederek onunla birlikte savaşan Deadpool’un hikâyesini konu ediyor. Shawn Levy’nin yönettiği filmde Deadpool’u Ryan Reynolds, Wolverine’i ise Hugh Jackman canlandırıyor. Öne çıkan animasyon filmi Transformers: Başlangıç’ın başrollerinde Chris Hemsworth, Scarlett Johansson ve Steve Buscemi yer alıyor. Kirala Satın Al Klasörü’nde bu ay izleyici ile buluşan bir başka film Beterböcek Beterböcek’in başrollerinde Micheal Keaton ve Winona Ryder var.

Zatonya Yeni Dünya 14 Şubat’ta Sinemalara Geliyor

Yapımı Fiyaka Film, Siyah Martı ve TME Films tarafından üstlenilen yepyeni ve eğlenceli bir animasyon filmi Zatonya: Yeni Dünya, 14 Şubat’ta sinema salonlarındaki yerini alıyor. Zatonya: Yeni Dünya çocuklar ve ailelerini sürükleyici bir maceraya davet ediyor. Zatonya halkı, kendi dünyalarına dönmek ve tarihlerini korumak için mücadele ederken hem bireysel hem de toplumsal değerlerini sorgular. Alışık olmadıkları bu modern dünyanın içinde kendi yollarını bulmaya çalışan ekip Sırrı Usta’nın önderliğinde unutulmayacak bir maceraya atılır. Zatonya: Yeni Dünya, TME Films dağıtımı ile 14 Şubat 2025 Cuma günü sinemalarda.

Türker Süer Filmi Gecenin Kıyısı, 14 Mart’ta Sinemalarda

Türker Süer’in yönettiği, başrollerini Ahmet Rıfat Şungar ve Berk Hakman’ın paylaştığı Gecenin Kıyısı, 14 Mart 2025 Cuma günü sinemalarda vizyona giriyor. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan ve Adana Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney Jüri Özel Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü ve En İyi Kurgu Ödülü’nü, Ankara Film Festivali’nde de En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü’nü kazanan film, 15 Temmuz gecesinde geçiyor ve babalarının trajik ölümü sonrası yolları ayrı düşmüş iki subay kardeşin çatışmasını işliyor. Yapımcılığını Nadir Öperli, Viola Fügen ve Michael Weber’in üstlendiği Gecenin Kıyısı, Bir Film dağıtımıyla sinemalarda olacak.