Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

İsveç Film Günleri

İstanbul Üniversitesi’nin İktisat Fakültesi’ne bağlı Yedinci Sanat Sinema Kulübü ile İsveç’in İstanbul Başkonsolosluğu ve İsveç Enstitüsü’nün hazırladığı İsveç Film Günleri 14 – 16 Mart tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenleniyor. Etkinliğin ilk gününde Bergman’ı Aramak konulu bir söyleşi sonrasında İsveç’in en önemli yönetmeni Ingmar Bergman’ın hayatını konu alan Trespassing Bergman isimli belgesel gösterilecek. Programdaki diğer filmler arasında Astrid, We are The Best, Slaves, Palme, Little Children Big Words, I am Round, The Circle, Nice People gibi filmler var.

İsveç Film Günleri yazısına devam et

Kırmızı Kaplumbağa ve Kısa Film Üzerine…

Kısa film, düşlerinizde geliştirdiğiniz öyküyü sansürlemeden, tüm engelleri bir şekilde aşarak (en azından aşmaya çalışarak) söylemek istediğinize odaklanan, önemli bir dildir. Yeni bir anlayışı, yeni bir soluğudur sinemanın; kaygısız, korkusuz, önyargısız ve art niyetsiz.

Bir coşkudur kısa film…

Kısa filmi, dağların doruklarından, baharla birlikte eriyen kar sularının çağıltılı, okyanusa ulaşma coşkusudur böyle tanımlamak aynı coşkunun yansıması olmalıdır ki heyecan bir yaşam boyu sürsün. Gerçekte de öyledir, hayat sizi alır taşır kendi coşkusunun içine…

“Burjuvalar yüksek duvarlarla
Çevirmişler avlularını
Ama bir kiraz ağacı gördüm ki geçen gün
Dışarı uzatmıştı en çiçekli dalını”

Ataol Behramoğlu’nun bu dizeleri en iyi tanımıdır kısa filmin de kısa filmcinin de… Böylesine bir tanımın ardından tutup kısa filmi, kurmaca filmin (fiction) özeti olarak görmek yanlışına düşmemek gerekir. Bizde ağırlıklı olarak, özet film olarak tanımlanabilecek filmler izliyoruz kısa film diye.

Arasındaki fark-lar…

Uzun filmle kısa filmin arasındaki farkları saymak gerekir o zaman. Önce adından başlayalım: Sözlükler de içinde; kısa film, iki sözcük olarak yazılır tüm kitaplarda; oysa kısa film başlı başına bir türdür ve ‘kısa’lıkla hiçbir ilgisi yoktur. Zaten kısa filmi kısa yapan süresinden çok içinde barındırdığı coşku ve aşktır. Bağımsız oluşu, yapımcısının yalnızca kendi kararları doğrultusunda, kendince anlatması ve kuşkusuz kimseye kendini beğendirme gibi bir kaygısının olmamasıdır temelinde yatan. Çoğunlukla senaryosunu yazan kendi gücü ile doğru orantılı, olanakları ölçüsünde yapar, yönetir. Kimi zaman kendi çeker. Pek seyrek olarak profesyonel oyuncular rol alsalar da oyuncu kaprisi olmaz kısa filmde.

Bu çerçeveden bakınca “Kırmızı Kaplumbağa” tüm profesyonelliği, ekibi, yapımı, sunumuyla ne kadar ticari olursa olsun, uzunluğuyla çelişse de kısa filmdir.

Profesyonel ama kısa film…

Yalnızlığı bilir misiniz, anladığınız ve/veya anlattığınız anda kaybolan, dilinizin ucuna gelip de seslendiremediğiniz… Tam da o baş başalığı anlatıyor “Kırmızı Kaplumbağa”.

Hepsi bir öyküde buluşmuş. Bir adaya düşen ve tek derdi oradan kurtulmak isteyen adamın öyküsünde… Issız adaya düşen Robinson Crusoe geliyor akla hemen. Ama onun Cuma’sı var, hiç değilse. Bu filmde biri var, adı da yok, ulusu da… Yalnızlığın sessizliği var yanında. Tek derdi bir an önce kurtulmak. Onun için bir barınak bile yapmıyor kendisine, varsa yoksa sal…

Kırmızı Kaplumbağa, doğayla iç içe, onun büyüsünü, içtenliğini, sakin ve yalınlığını anlamamız için. Her ne yaparsanız, kendiniz için yapıyorsunuz çünkü. Doğa kendi yolunda, kendi çizgisinde yürüyor. Ya ayak uydurursunuz ya da silinirsiniz. Karar sizin.

Görselliği tanıyalım…

Ses değil ama söz olmayınca anlatımın bütün yükünü perdeye yansıyan doğa, yaşananlar ve müzik üstleniyor. Doğa betimlemelerine diyecek yok. Müzik ve kuşkusuz uyumu müthiş. Ayzenştayn’ın filmini kurarken müziği de yazdığını hatırladım birden. Yerinde ve dozunda alabildiğine etkileyici kuşkusuz. Bırakın kendinizi görüntünün ve müziğin akışına, ıssız adadaki yalnız adamı takip edin. Hayallerini, umutlarını, kadınıyla buluşup çocuk yapmasını, doğa olaylarını ve kuşkusuz kırmızı kaplumbağanın getirdiği o güzelliği yaşayın, küçük yengeçlerle gülümseyin.

Yönetmen Michael Dudok de Wit’in filmi, göndermeleriyle öne çıkıyor: Tedirginlik, heyecan, umut… en çok da umut. Bir çizgi filmden çok ileride…

Muhakkak izleyin, ailecek izleyin, isterseniz sonra konuşalım.

Kırmızı Kaplumbağa, yönetmen Michael Dudok de Wit…

(19 Mart 2017)

Korkut Akın

Dehşet Odası (Yönetmen: Jeremy Saulnier)

Jeremy Saulnier’in yönettiği ve Anton Yelchin, Alia Shawkat, Callum Turner ile Imogen Poots’in oynadığı Dehşet Odası (Green Room), 14 Nisan 2017’de Kurmaca Film dağıtımıyla Kurmaca Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Punk rock grubu The Ain’t Rights gezici olarak barlarda konser verirken son dakika kararıyla Oregon’un ormanlık bölgesinde Neo Nazilerin işlettiği bir barda sahne almak için yola çıkar. Mekâna gittiklerinde her şey yolundadır. Konseri sorunsuz atlatırlar ancak konser sonrası, sahne arkasındaki odalarında genç bir kadının cesediyle karşılaşırlar. Mekânın acımasız sahibi olayın tek görgü şahitleri olan grubun ortadan kaldırılmasına karar vermiştir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Dehşet Odası (Yönetmen: Jeremy Saulnier) yazısına devam et

22. Türkiye Almanya Film Festivali Ödülleri Belirlendi

22. Türkiye Almanya Film Festivali ödülleri açıklandı. Mehmet Can Mertoğlu´nun filmi Albüm, 22. Türkiye Almanya Film Festivali’nin En İyi Filmi seçildi. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü Rüzgârda Salınan Nilüfer filmindeki rolü ile Tolga Tekin’e, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ise Kor filmindeki performansı için Aslıhan Gürbüz’e verildi. Öngören Ödülü’nü Bana Söz Ver (Das Versprechen) adlı belgeselin aldığı festivalde seyirci ödülünü ise Barış Kaya ve Soner Caner‘in Rauf adlı film aldı.

22. Türkiye Almanya Film Festivali Ödülleri Belirlendi yazısına devam et

36. İstanbul Film Festivali, İyi Bir Komşu Temalı 15. İstanbul Bienali’ne Yer Veriyor

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 05 – 15 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek 36. İstanbul Film Festivali’nde bu yıl 15. İstanbul Bienali’ne özel olarak yapılan bir seçki yer alıyor. 16 Eylül – 12 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek. “İyi bir komşu” temalı 10 uzun ve beş kısa metrajlı film, farklı kimliklerin hayatlarını çeşitli şekillerde sürdürmelerine ve değerlendirmelerine odaklanıyor. Filmlerde ayrıca, insanların bir ev, küçük bir topluluk, bir mahalle veya bir köyün içinde birbirleriyle etkileşim kurma hallerini de inceliyor. “İyi bir komşu” bölümünde aynı zamanda “tavsiye edilen filmler” başlığıyla bir grup özel filmin isimlerine de yer verilecek.

36. İstanbul Film Festivali, İyi Bir Komşu Temalı 15. İstanbul Bienali’ne Yer Veriyor yazısına devam et

Belgesel Film Atölye Programı 15 Mart’ta İstanbul Şehir Üniversitesi’nde Başlıyor

İstanbul Şehir Üniversitesi, 15 Mart’ta başlayacak 12 haftalık bir Belgesel Film Atölyesi programına ev sahipliği yapacak. Atölye, belgesel sinema alanındaki sinematografik anlatım modellerinin, yaşamı sahneleme kurallarının ve bu amaçla kullanılan sinema dilinin belgesel sinema tarihinin önemli filmleri üzerinden uygulanacağı pratik çalışmaları kapsıyor. Atölye ile eş güdümlü olarak bir de Kent, Kapitalizm ve İslamcılık konulu kısa belgesel çalışma yapılacak. Eğitmenliğini Prof. Dr. Ferhat Kentel ve yönetmen Deniz Boz’un yapacağı atölye 12 hafta boyunca Salı ve Perşembe günleri 19:00 – 21:00 arasında üniversitenin batı kampüsünde gerçekleştirilecek.

Yeni Gezegenler Bulunmasının Hemen Ardından İzleyeceğimiz Hayat Filmi Artık Bilim – Kurgu’dan Çok Bilim – Gerçek

Bilim insanlarının geçen 22 Şubat’ta yaptıkları önemli açıklamaya göre, dünyamıza çok benzer yedi gezegen bulundu. Bu gezegenlerin üç tanesinde yaşam olabileceği belirtiliyor. Bu açıklamaların yapıldığı şu günlerde, artık Mars ya da başka bir gezegendeki hayata dair konular ne kadar bilim-kurgu olabilir? Mars’ta ya da başka bir gezegende canlı türlerinin keşfi insanları şaşırtmayabilir. 24 Mart’ta vizyona girecek Hayat (Life) filmi de Mars’ta keşfedilen ilk canlı türünü konu alıyor.

Yeni Gezegenler Bulunmasının Hemen Ardından İzleyeceğimiz Hayat Filmi Artık Bilim – Kurgu’dan Çok Bilim – Gerçek yazısına devam et

İstanbul Film Festivali 36 Yaşında

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, ülkemizin en kapsamlı uluslararası sinema etkinliği İstanbul Film Festivali, bu yıl 36. yaşını kutluyor. Aradan geçen yıllar boyunca yepyeni ve dinamik sinemacı kuşaklara okul olmuş baharın müjdecisi festivalimiz, bir kez daha Türkiye ve dünya sinemasının en nitelikli örneklerinin gösterimlerinden, yıldız oyuncular ve usta yönetmenlerle söyleşilere uzanan zengin etkinlik programıyla, 05 – 15 Nisan tarihleri arasında kentin iki yakasında farklı mekânlar ve 10 ayrı sinema salonunda sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.

Geçtiğimiz yıldan başlayarak süresi 11 güne indirilen festival, programına aldığı 186 uzun metrajlı, 17 kısa filmden oluşan görkemli programıyla sinemaseverleri epeyce koşuşturacağa benziyor. Geçtiğimiz günlerde ‘Kaldır Kafanı, Festival Başlıyor’ sloganıyla detayları açıklanan 36. yıl seçkisi, her sinemaseverin iştahını kabartacak bir çeşitlilik içeriyor. Festivalin ‘sinema tutkusu’ndan yola çıkan yeni bölümlerinden ‘Cinemania’ ve ‘Gömülü Hazineler’ kapsamında usta sinemacıların başyapıtları, kayıp, kült veya yeniden gündeme gelmiş klasiklerin dijital restore edilmiş sinema kopyaları yer alıyor.

‘Cinemania’ kapsamında, İranlı usta Abbas Kiarostami’nin geçen yıl aramızdan ayrılmadan önce bitirdiği kısa filmi ‘Beni Eve Götür’, Tarık Akan anısına sinemamızın büyük ustası Yılmaz Güney’in Sinop hapishanesinde kaleme aldığı senaryodan Şerif Gören’in çektiği ‘Yol’, Francis Ford Coppola imzalı epik mafya filmi ‘Baba / The Godfather’ ve 40. yılı anısına yenilenmiş kopyasından izlenebilecek tüm zamanların en ürkütücü filmlerinden biri olarak kabul edilen ünlü Dario Argento klasiği ‘Suspiria’ ilk bakışta dikkat çekenlerden. Festivalin 10 yıldır Groupama ile sürdürdüğü işbirliğinin bu yılki armağanı ise ülkemiz sinemasının en önemli klasiklerinden ‘Anayurt Oteli’. Merhum Ömer Kavur’un bu en güzel filmi, yapımından tam 30 yıl sonra yenilenmiş kopyasıyla izleyici karşısına çıkacak.

Geçtiğimiz yıl program kapsamına alınan ‘Gömülü Hazineler’ seçkisi yine doyumsuz sürprizler içeriyor. ‘Sinematek’ anılarımızda yer etmiş Kübalı usta sinemacı Tomás Guitiérrez Alea imzalı politik sinema başyapıtı ‘Azgelişmişliğin Anıları’; dahi Orson Welles’in en iyi yapıtlarından biri olarak kabul edilen Shakespeare uyarlaması ‘Falstaff’ (Geceyarısında Çanlar); geçen yıl aramızdan ayrılan Polonyalı usta Andrzej Zulawski’nin zamanında yasaklanmış epik bilimkurgusu ‘Gümüş Küre’ bu benzersiz mönüye dahil edilmiş.

Festivalin kolay ele geçmeyecek bir diğer sürprizi, bir ekolle ya da bir akımla kolay bağdaştırmanın mümkün olmadığı Fransız yönetmen Vincent Dieutre’ün ‘Yalnızlık Alıştırmaları’ başlığı altında gösterilecek 9 filmlik retrospektifi. Avrupalı kimliğini bir takıntıya, bir direnişe dönüştüren anlatıcı-sinemacının ‘doküdrama’ olarak anılan avangard otobiyografik filmleri merakla beklenmeye değer.

Festivalin ‘Ulusal Kısa Film Yarışması’ jürisinde yer alan deneysel sinemacı Vincent Dieutre ile, ‘Bonne Nouvelle’ filminin gösteriminin ardından Pera Müzesi’nde bir festival sohbeti gerçekleştirileceğini şimdiden hatırlatalım. Açılış gecesi sunulacak ‘Onur Ödülü’nü almak üzere festivalin konuğu olacak olan ‘Sir’ ünvanlı efsanevi İngiliz oyuncu Ian Mc Kellen’ın, programda yer alan Shakespeare uyarlaması kült filmi ‘III. Richard’ gösterimlerine katılarak sinemaseverlerle buluşacağını ve 07 Nisan Cuma günü Boğaziçi Üniversitesi’ndeki festival sohbetinde hayranlarıyla birlikte olacağını duyuralım.

Geçtiğimiz yıl ilk kez düzenlenmiş ‘Ulusal Belgesel ve Kısa Film Yarışmaları’ ile yarışma cephesini genişleten etkinlik, yabancı festivallerde öne çıkmış yapımlardan oluşan zengin bir seçkiyle sinemaseverlerin karşısına çıkıyor. Başta Altın Ayı ödüllü Macar yönetmen Ildiko Enyedi imzalı çok beğenilmiş ‘Beden ve Ruh’ olmak üzere Şubat ayında düzenlenmiş Berlin Film Festivali’nin ödül tablosunda yer alan bazı filmler buna dahil. Sinemaseverler için sıkı keşif imkânları sunan yapımlar ve ülkemiz sinemasından yirmiye yakın yepyeni kurmaca uzun metraj filmin yanı sıra, ‘Festival Galaları’ seçkisi dahilinde daha geniş bir seyirci kitlesinin ilgisini çekmeye yönelik filmler izlenebilecek.

Festival filmlerine ilişkin diğer önerilerimiz ve geleneksel kaçırılmaması gerekenler listemizi bir sonraki yazıya saklıyoruz. Festival biletleri 25 Mart Cumartesi günü 10:30’dan itibaren Biletix satış kanalları ile Beyoğlu Atlas ve Kadıköy Rexx Sinemaları’nda açılacak ana gişelerden, hizmet bedeli eklenmeden, tüm satış kanallarında aynı ücretlerle satışa sunuluyor.

(18 Mart 2017)

Ferhan Baran

[email protected]

Ali Erden Yazıyor: King Kong Sonsuza Kadar Yaşayacak

Bu efsane, “King Kong” efsanesi Hollywood için bitmeyecek hiç. Bu efsanede bir dolu kuşak gelip geçti. Amerikalı havacı Merian C. Cooper’ın (1883-1973) Ernest B. Schoedsack’la ortak yönettikleri 1933 yapımı siyah-beyaz “King Kong” filmini RKO adına çektiler. Bu film 1933 yılında ülkemizde vizyona çıkmıştı. Bu filmin senaryosunu İngiliz yazar Edgar Wallace (1875-1932) yazmıştı ama bu filmi göremedi. John Guillermin 1976 … Devamı… »

Aquarius

Kleber Mendonca Filho’nun yönettiği ve Sonia Braga, Maeve Jinkings, Irandhir Santos ile Humberto Carrao’nun oynadığı Aquarius, 17 Mart 2017’de Kurmaca Film dağıtımıyla Kurmaca Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Aquarius, varlıklı bir aileden gelen emekli müzik eleştirmeni Clara’nın mücadelesini anlatıyor. Recife’de zenginlerin bulunduğu bir sokaktaki Aquarius adlı binanın son sakini olan ve evini terk etmeyeceğine yemin eden Clara’nın, yaşadığı yeri yıkmaya çalışan bir şirketle arasındaki zorlu çatışmayı konu edinen Aquarius, Clara’nın tüm geçmişine dair izleri de hatırlayacağı bir gerilimi de hissettiriyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

36. İstanbul Film Festivali Basın Toplantısı Salı Günü Yapılıyor

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (IKSV) tarafından düzenlecek olan 36. İstanbul Film Festivali’nin programı 14 Mart Salı sabahı saat 10:00’da The Marmara Hotel Taksim’de yer alan Taksim Balo Salonu’nda yapılacak bir basın toplantısı ile açıklanacak. İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan ve İKSV Genel Müdürü Görgün Taner’in konuşmacı olarak katılacağı toplantıda Ulusal ve Uluslararası Altın Lale, Sinemada İnsan Hakları, Ulusal Belgesel ve Kısa Film Yarışmaları’nda yer alacak filmler ilk kez duyurulacak.

Abidik Gubidik

Sadi Bey’in Facebook Günlükleri:

Bir TV kanalının sabah haberlerinde Almanya Başbakanı Merkel’den bahsederken bir ara Sisifos söylemi ifadesi dikkatimi çekmişti. Evden çıkıp bu sabahki “Ben Ölmeden Önce” (Before I Fall) filminin basın gösterimine geldim. Bu filmin başında da Sisifos söyleminden birkaç kez bahsedilince bu tesadüf dikkatimi çekti. Vikipedi, Sisifos’u şöyle açıklıyor: Sisifos, Homeros’a göre ölümlülerin en bilgesiydi. Tanrıları kızdırması sonucu bir kayayı dağın tepesine çıkarmakla cezalandırılmıştı. Tam çıkardığı sırada taş aşağı yeniden yuvarlanıyor, taşın ardından bakan Sisifos aşağı inip tekrar taşı çıkarmaya çalışıyordu. Albert Camus’ye göre bu kısır döngüyü trajik yapan da kahramanın her deneyişinde tekrar düşeceğini bile bile taşı çıkarmaya gayret etmesidir. (10 Mart 2017)

Yeni bir kelime daha öğrendim, yazayım ki siz de öğrenin: Fatih Terim Hoca büyük bir motivatörmüş. Fox TV.nin futbol yorumatörü öyle dedi. (11 Mart 2017)

Cumhurbaşkanlığı sisteminde Cumhurbaşkanı başka partiden, başbakan başka partiden olursa / Abidik gubidik başbakan / Bolu Beyi’nin torunları / Bunlar da “Çarşı herşeye karşı” gibi / şeklindeki dil sürçmeleri mukayese edildiğinde dikkat ederseniz birinci dil sürçmesi % 25’e tekabül ediyor. (11 Mart 2017)

İlk defa bir TV dizisi bilgi dağarcığıma katkıda bulundu. Şair Nedim’in “Bu şehr-i Stanbul ki bi-misl-ü bahadır / Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedadır” diye bildiğim dizedeki “bahadır” kelimesinin “behadır” şeklinde de söylendiğini “Kalbimdeki Deniz” adlı diziden öğrendim. Hz. Ali boşuna “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” dememiş, tek harf deyip geçmeyin, önemlidir. İki harf olsa da, diğer önemli bir örnek Atatürk’ümüzün gençliğe hitabesindeki “İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır.” cümlesindeki birçok kişi tarafından “bedbaht” şeklinde söylenen “bedhah” kelimesidir; bu vesileyle hatırlatmış olayım. (11 Mart 2017)

Yerli filmlerin yurtiçi tanıtımlarında yeni bir trend oluşuyor gibime geliyor. Bu duruma önce Ustaoğlu’nun “Tereddüt” filminde rastlamıştık. “Tereddüt”ün haberlerinde aylarca “Clair Obscur” adlı İngilizce afişini kullanmak zorunda kaldık. Şu sıra bu durum tekerrür ediyor. Ceylan Özgün Özçelik’in “Kaygı” adlı filminin haberlerini de aylardır Berlinale için yaptırılan “Inflame” adlı İngilizce afişi ile vermek zorunda kalıyoruz. “Inflame” bir yenilik de yapmadı değil, Amerika’ya gidişi haberini de Amerika için yapılan 2. İngilizce afişiyle servis etti. Mecburen “Inflame yazılır Kaygı okunur” diyerek Türkiye için yapılacak afişi bekliyoruz. Aşağıda bahsi geçen trende uygun afişlerden bir kolaj görülüyor. (13 Mart 2017)

Facebook’un yeni sorusu “Aklından neler geçiyor?”a kokteyl bir cevap vereyim. TV.lerin sabah haberleri skiperlerinin kendi kanalları için sürekli “Biz tarafsız haber veririz, bizim için her görüş muteberdir” ve kendileri için “Ben şöyleyim, ben böyleyim” demeleri işin ciddiyetini yok ediyor, insanın tersine inanası geliyor. Bazı erkek ve dişi vatandaşların naturel domates, naturel biber, naturel patlıcan ve dahi gezen tavuk yumurtası yediklerini söyleyerek doğal beslendiklerini belirtirken diğer yandan burma bıyık, top sakal bırakmaları, yanağa allık, göze sürme çekmeleri naturelliklerine halel getiriyor. Sosyal medya ortamına sürekli gülen fotoğraf koyan arkadaşların arada sırada farklı fotoğraflar da koymalarını öneririm. Nasıl diyeyim sempatikliklerini zedeliyorlar. Demedi demeyin. (15 Mart 2017)

03 Mart haftasında sessiz sedasız gösterime giren “Deli Dolu” (La Pazza Gioia) adlı İtalyan filmi gibi 10 Mart haftasında da “Sonsuzluk” (Eternity) adlı film yine Cinemaximum Sinemaları’nın sanat filmleri uygulaması gereği sınırlı sayıda salonda gösterime girdi. Neyse ki bu film bazı web sitelerinde yer aldı. Ülkemizin önde gelen bir web sitesi yöneticisine, “Deli Dolu’nun vizyona girdiği sitenizde neden yer almıyor” diye sorduğumda, “Hangi sinemalarda ve hangi seanslarda gösterildiği konusunda kendilerine bilgi gelmediği için” yer vermedikleri cevabını aldım. Bu konuda biz sinema medyası bir türlü anlaşamayız. Bazılarımız filmleri, bilet alınarak girilen sinemalarda tüm gün ve tüm hafta gösterilmiş ise vizyona girmiş sayarız Bazılarımız için ise bilet alınarak girilen sinemalarda hafta içinde birkaç seans bile gösterilse vizyona girmiş sayılır. Bunu da belirtmiş olayım. (15 Mart 2017)

Nurettin’e, “Bu hengamede halet-i ruhin nasıl?” diye sordum; attığım zokayı yuttu, ciddi ciddi “Ruhi değil ruhiyedir o” diye cevap verdi. (16 Mart 2017)

Halk otobüsüne bindim, ineceğim durağa yaklaşınca kırmızı düğmeye bastım, her zaman “Duracak” yazan panoda sırasıyla “Pronamdata, Formanta, Stop” kelimeleri geçmeye başladı. Aktarma yaptıktan sonra bindiğim otobüste de twitter’a girdim. Adında Türk kelimesi olan web sitesi haftanın filmlerini duyurduğu tweet’ine görsel olarak vizyona giren 6 yabancı filmin 6’sının da orijinal afişini koymuş. Ben de altına cevap olarak: “Yabancı filmlerin Türkçe afişlerini koysanız daha iyi olacakmış.” diye yazdım. Ancak şaşırmaya fırsat kalmadan durumu kabullendim. Öyle ya az önce Cinemaximum Canyon Cinemas’da “Collide” filminin basın gösteriminden çıkmıştım: Director: Eran Creevy, Cast: Nicholas Hoult, Felicity Jones, Ben Kingsley, Anthony Hopkins. Sinemadan çıktıktan sonra da malumunuz fast food restaurantlarının bulunduğu uzunca bir koridordan geçiliyor. Kıssadan hisse: Olur böyle şeyler, ne de olsa Yeni Türkiye’deyiz. (17 Mart 2017)

(17 Mart 2017)

Sadi Çilingir

[email protected]

Hollywood’dan Bir Osmanlı Hikâyesi, The Ottoman Lieutenant Bugün Amerika’da İzleyiciler ile Buluşuyor

Türk ve Amerika’lı yapımcıların ortak projesi The Ottoman Lieutenant, ABD ve dünya perdelerinde yerini almaya hazır. Paladin’in ABD’de dağıtımını üstlendiği film bugün Amerika çapında gösterime girecek. Birinci Dünya Savaşı sırasında Doğu Anadolu’da, Amerikalı bir hemşirenin yakışıklı Osmanlı subayı ile yaşadığı benzersiz aşk hikâyesini beyazperdeye taşıyan filmin başrollerinde Hera Hilmar ve Michiel Huisman’ı izleyeceğiz.

22. Türkiye Almanya Film Festivali’nin Sonuna Yaklaşırken

22. Türkiye Almanya Film Festivali’nin jürileri Cumartesi günü yarışma bölümlerindeki toplam sekiz ödül için kararlarını verecek. Ödül törenine Cumartesi günü saat 21:00 itibariyle seyirciler ve Edgar Reitz, Tevfik Başer, Uğur Polat, Ercan Kesal, Selen Uçer, Deniz Çakır, Volga Sorgu, Sibel Kekilli, Berlin ve Alman Parlamentosu Başkan Vekili Claudia Roth katılacak. Ödül törenini sonrasında festival merkezinde Berlin’li ünlü DJ Aziza A.nın da katılacağı kutlama yapılacak.