Tanguy de Kermel’in yönettiği ve Selay Taşdöğen, Ekin Su Karaata, İlham Erdoğan, Zeynep Önen ile Emin Yaraç’ın seslendirdiği animasyon film Samsam, 18 Şubat 2022’de Bir Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Samsam, bir süper kahramanın istediği her şeye sahiptir. Onu çok seven bir ailesi, bir sürü arkadaşı ve istediği zaman uzayı keşfedebileceği kendine ait özel bir uzay gemisi vardır. Tek sorunu, süper güçlerine henüz kavuşamamış olmasıdır. Okula yeni gelen havalı Vega, Samsam’a süper güçlerini nasıl kazanacağını öğretebileceğini söyler ancak Vega’nın, kötü olarak bilinen Marthial’ın kızı olduğu ortaya çıkar.
Aylık arşivler: Ocak 2022
Burçlar
Devrim Yalçın’ın yönettiği ve Ali Ersan Duru, Gözde Mutluer, Ferman Akgül ile Cengiz Küçükayvaz’ın oynadığı Burçlar, 16 Eylül 2022’de CJ ENM dağıtımıyla Dragon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, yediden yetmişe herkesin ilgisini çeken astrolojiyi ve gök cisimlerinin insanlar üzerindeki etkilerini merkezine alıyor. Burcu, hayattaki tek takıntısı astroloji olan başarılı bir iş insanıdır. Sinan da onu etkilemek için çeşitli planlar yapmaktadır. “Burçlar Masası”, Sinan’ın bu kurnaz planlarına kesinlikle izin vermez ve ona büyük bir sürpriz hazırlar. Gerçek aşkın savunucusu “Burçlar Masası”, Burcu’yu her sabah yepyeni bir burca uyandıracaktır.
Ferhan Baran Yazıyor: Oğlan Kıza Rastlar
Halen sinemalarımızda gösterimi süren ‘Licorice Pizza’ Paul Thomas Anderson’ın en şeker, en umut verici çalışması. 1973 Kaliforniya yazının pırıl pırıl güneşi altında kendinden 10 yaş büyük Alana’ya ilk görüşte çarpılan onbeşlik Gary kolay pes eden tiplerden değildir. Çocuk oyuncu olarak ses getiren işlerde rol almış yeni yetme delikanlı pek de yürek hoplatmayan dış görünüşüne rağmen, nefes nefese ilgisi ve tutkulu ısrarı ile koca burunlu Yahudi … Devamı… »
Bozkurt Kuruç’u Kaybettik
Oyuncu, Yönetmen ve Öğretim Üyesi Bozkurt Kuruç, 16 Ocak 2022 Pazar günü hayatını kaybetti. Ankara’da 1935 yılında doğan Bozkurt Kuruç, 1960 yılında Devlet Konservatuvarı Tiyatro Yüksek Bölümü’nden mezun oldu. 1962 – 1965 yılları arasında İngiltere’de rejisörlük eğitimi alan usta sanatçı, Devlet Tiyatrolarında 100’den fazla oyunda yönetmen ve oyuncu olarak görev yaptı. Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü de yapan Bozkurt Kuruç, 1501 Numaralı Hücre, Fedailer Mangası, Tehlikeli Görev, Ankara Yollarında adlı sinema filmleri ile çeşitli TV dizilerinde oynadı. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Irkçılığı Gördüm Tanıyorum
Hemen her gün gazetelerde, televizyon yorumlarında, arkadaş konuşmalarında “Hiç bu kadar kötü bir dönem yaşamamıştık” sözünü duyuyoruz. Sosyoekonomik, sosyopolitik, sosyokültürel, sosyopsikolojik sorunlar gerçekten de yağmur gibi üzerimize üzerimize geliyor ve sürekli yakınıyoruz.
Şöyle bir dönüp baktığınızda, bu sorunların hemen hepsinin aynı oranda sürekli yaşandığını görmemek mümkün değil. On yıl, hatta kırk yıl önce de ekonomik, siyasal, kültürel, psikolojik sorunlar yaşıyormuşuz… Kanıksadığımızı sandığımızda yeniden alevlenen bu sorunların hemen hiçbiri değişmemiş -kimi zaman biri öne çıkmış, kimi zaman diğeri. Ama ilginçtir hiçbiri bitmemiş…
Sinema eleştirmeni olmanın da ötesinde bir kültür insanı olarak, yıllarca rehber tercüman olarak Anadolu kültürünü anlatmış, yaşamı keyfince yaşamış Atillâ Dorsay, gazetelerde yazdığı ırkçılık konusundaki yazıları kitaplaştırmış. 30 yılı aşkın bir dönemi kapsayan yazılar, okunduğunda görülüyor ki, bir arpa boyu bile yol alamamışız… Yazık gerçekten.
Irkçılığın sonu ve sınırları yoktur!
Oya Baydar’ın “Irkçı Milliyetçiliğe Karşı Tam Zamanında Gelen Bir Kitap” başlıklı yazısıyla başlayan ve 30 yılı aşkın bir zamana yayılan 100 yazıyı içeren “Irkçılığı Gördüm Tanıyorum”da, 2001 yılında, “Irkçılık her insanı ve her toplumu tehdit eden tehlikeli bir virüstür, bir kez bulaştı mı, kurtulması son derece zor olan…” diye yazmış Dorsay. Buradan da anlaşıldığı üzere asıl pandemi Covid değil (çünkü aşısı bulundu ve tümden çözümü yakındır), asıl sorun dar bakışla, sadece kendi milletini, kendi dinini, kendi cinsini üstün görmektir. Bizde de -ne yazık ki- hepsi var. Aynı yazının sonunda da, “Ben, güçlü bir Türkiye’nin aynı zamanda olabildiğince liberal (buradaki liberal özgürlükçü anlamında, yoksa ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ vurdumduymazlığı olmasa gerektir), demokrat, her türlü azınlık haklarına saygılı bir Türkiye olduğuna ve zaten yeterince güçlü bir devlet olan Türkiye için bu tavrın bir lüks olmadığına inananlardanım.” diyor.
Gençliğinde apolitik, bir dönem solcu olduğunu belirten Dorsay, şeffaf ve geniş açılı bakışıyla hem barış içinde bir arada yaşamayı hem de bu tür “ötekileştirici” sorunların gelişmeyi önlediğini vurguluyor.
Din ve dini düşünce…
Son 30 yılın yazıları olduğu için, ülkenin belirgin sorunlarından biri dini referans gösteren siyasal partilerin iktidar olup olamayacağından, aynı sürecin sonunda “tek seçici” (parlamenter sistem yerine başkanlık sistemi kurulunca devletin yapısı da değişti doğal olarak) ile birlikte dinin belirleyiciliğine (“nas” en çok duyulan sözcük son günlerde) geldik. “Kültürle güreşi karşılaştıran, operayla elense çekmek arasında ince popülist kıyaslamalara giden kültür bakanı” ile “Bir ülkenin temel doğal hazinesi olan ormanları ‘daha çok kesin, daha çok satın’ uygulamasını düşündüğü söylenen bir başbakan” ve “aynı ormanların yanıp kül olması karşısında yeterince etkin olamayan bir hükümet” ne zamandı acaba? O parti, bu parti fark etmiyor ki!
Burada asıl önemli olan, Atillâ Dorsay da sürekli altını çizerek vurguluyor: Kimseyi ikinci sınıf vatandaş olarak görmeksizin, kimseyi ötekileştirmeksizin, herkese ve her şeye eşit mesafede görmeyi başarmaktır; tabii ki, barış içinde bir arada…
Türkiye’nin çıkarları…
Herkes, kendince bir gerekçe buluyor karşısındakini kötülemek için. Biri din açısından, diğeri mezhepler çerçevesinden, bir başkası ırkı öne çıkararak, ama hepsi de Türkiye’nin çıkarları için karşısındakini düşman belleyerek… Sadece Türk-Kürt, Ermeni-Rum, Suriyeli-Afgan değil, Hristiyan-Yahudi, Ermeni-Rum, Ezidi-Alevi gibi dini (ve tabii mezhepsel) ayrımlar olsa keşke… bir de cinsiyet ayrımcılığı var: kadın-erkek. Yetmiyor, kısaca LGBTİ+ dediğimiz kendilerini farklı hissedenler de var. Ve bunların hepsi birer ötekileştirmek için yeterli koz nifak sokanlar için…
İlginç olan ise yaşamın her anında, her alanında -kimi zaman göze bile çarpmayan ama aslında derin anlamları olan- olaylarla yüz yüze gelebiliyoruz. Tek yönlü bir yolu tıkayan minibüse hiçbir şey demeyen ama Musevi mezarlığında bir önemli kişinin cenazesinde yer bulunmadığı için yol kenarında duran arabalara ceza yazan polis çıkabiliyor karşımıza, hem de umursamadan, çünkü “devlet” kendileri. Bu örnek son günlerden… Evindeki kiracıları (son zamlardan sonra) çıkarıp da yerine daha pahalı olarak başkasına vermeyi düşünen ev sahibi düpedüz haneye tecavüz edip baltayla kırdığı kapıdan sonra evdeki eşyaları kırıp döktü. Birileri çekmiş, belki de “görün gücümü” diye kendisi, oğullarına kızlarına çektirmiştir… Kiracılar Suriyeli olduğu için ev sahibi tutuklanmadı bile… İşte size ırkçılığın geldiği son aşama. Bolu Belediye Başkanının yaptıkları bunun üstüne tuz biber…
Atillâ Dorsay, filmlerden de örnekler vererek bu ırkçılığın ne denli iğrenç bir şey olduğunu anlatıyor. Bilmem, o örneklere girmek gerekir mi? Sezen Aksu’nun beş yıl önceki bir şarkısının sözleri nedeniyle “hedef” gösterilmesi, ona destek verdiği için şarkısındaki “cuppa” sözlerinin “cunta” çağrıştırması nedeniyle Tarkan’ın da suçlanmaya çalışılması… Öldürülüşünün 15. yılında hâlâ da karanlıkta kalan ve adaletin yerine gelmediği Hrant Dink’in katledilmesi… İş insanı Osman Kavala’nın hiçbir gerekçe sunul(a)madan beş yıla yakın tutukluluğu… o kadar çok ve o kadar mesnetsiz ki!
Bitirirken…
Atillâ Dorsay, insanlık suçu olan ırkçılıkla başa çıkmak için ulaştığı sonucu bakın nasıl açıklıyor: “Hiçbir ulus, en uygar olarak bilineni dahil, öbüründen daha iyi veya kötü değildir. Her ulusun, her halkın erdemleri ve zaafları vardır. Hiçbir halkı ötekini kötüleyerek yüceltemez, bunun tersini de yapamazsınız. Bunu elbette kendi halkınıza da uygulamak koşuluyla…”
Irkçılığı Gördüm Tanıyorum
Atillâ Dorsay
yazılar
Varlık Yayınları, Ocak 2022, 222 s.
(23 Ocak 2022)
Korkut Akın
11. Pembe Hayat KuirFest Başvuruları Başladı
Pembe Hayat KuirFest takipçileriyle yeniden buluşmaya hazırlanıyor. Festivale başvurmak için son tarih 15 Haziran 2022 olarak belirlendi. Geçtiğimiz on yıl boyunca binlerce seyirci ile kucaklaşan KuirFest, 2022 hazırlıklarına başladı. Festival, bu yıl yine Eylül – Ekim aylarında Ankara ve İstanbul’da yapılacak. Dünyanın her yerinden LGBTİ+ yapımlara ulaşıp, programına eklediği filmleri Türkiye ve birçok ülkeye taşımayı hedefleyen Pembe Hayat KuirFest’in programında yine çok özel seçkiler yer alacak. Aynı zamanda her yıl dünyadan festivallerin seçkilerini Türkiye’ye de taşıyan festival, bu sene de sürpriz konuk ve seçkileriyle dolu dolu hazırlanıyor.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Kesişme: İyi ki Varsın Eren’i Tüm Türkiye Kucakladı
Trabzon Maçka’da teröristlerin kurduğu pusuda şehit olan Eren Bülbül ve Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik’in yaşam öyküsünü anlatan TRT ortak yapımı Kesişme: Kesişme: İyi ki Varsın Eren filmi, vizyona girdiği ilk günden itibaren sevgi seliyle karşılaştı. Daha ilk hafta Türkiye’de gişe rekorları kıran ve izleyicisi sayısını her geçen gün artıran filmi seyretmek isteyenler, sinemaların önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Yediden yetmişe herkesin büyük bir coşkuyla karşıladığı filmi izleyenler, sinemalarda “İyi ki Varsın Eren” pankartları açtılar. Gençler, film arasında ve finalinde hep bir ağızdan sloganlar atarak Eren’e olan sevgilerini sosyal medyada dile getirdiler.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
8. Balkan Panorama Film Festivali
8. Balkan Panorama Film Festivali, 21 – 27 Mayıs 2022 tarihleri arasında düzenlenecek. Festivalin bu yılki Danışma Kurulu’nda Istvan Szabo, Rade Šerbedžija, Milcho Manchevski, Ediz Hun, Lazar Ristovski ve İgor Galo yer alacak. Düzenleme Kurulu, bu yıl düzenlenecek olan festivale önemli ve anlamlı bir ödül daha vermeye karar verdi. Festivalin İcra Direktörü Murat Tufan “Yapılan başvurulardan büyük ilgi gördüğümüzü söyleyebilirim. Festivalimizin sitesi aracılığıyla duyurduğumuz başvuru tarihleri neredeyse aynı gün yaklaşık 10 Balkan ülkesinin sinema genel müdürlükleri tarafından haber olarak aktarılmakta ve kendi sitelerinde ilan edilmektedir.” dedi.
11. Pembe Hayat KuirFest
11. KuirFest, rengarenk bir programla 30 Eylül – 02 Ekim 2024 tarihlerinde Ankara ve 14 – 16 Ekim 2024 tarihlerinde İstanbul’daki sinema ve sanatseverlerle buluşacak. Lale Mansur’dan Nükhet Duru’ya, Popo Fan’dan Kami Sid’e birçok sinemacı ve sanatçı festivalin yıldızlar geçidinde yer alacak. 30 Eylül Cuma günü Goethe Institut Ankara’da Türkiye’den Kuir Kısalar özel gösterimi ile açılışını yapacak olan festival kapsamında Zeliş Deniz Kuir Sinema Ödülü sahibini bulacak. 12 Ekim’de ise İstanbul açılışını bir gazino gecesiyle gerçekleştirecek olan festival, Nükhet Duru’nun sahne alacağı gecede herkesi mutluluğa, dostluğa ve aşka davet edecek.
Soygun Oyunu: Büyük Vurgun Filminin Fragmanı Yayınlandı
Yapımcılığını AD yapımın üstlendiği Ali Doğançay’ın yazıp yönettiği Soygun Oyunu: Büyük Vurgun filminin fragmanı yayınlandı. Film 18 Şubat 2022’de vizyona giriyor. Burak Sevinç, Sercan Badur, Selim Bayraktar, Bülent Alkış, Gürkan Deniz Akhanlı, Yağmur Ün, Seren Deniz Yalçın’ın rol aldığı film iki yakın arkadaş; Ali ve Okan’ın girdikleri bir soygun oyununda başlarından geçenleri anlatan bir polisiye komedi filmi. Film, kahramanların yaşadığı macerayı bize bir puzzle şeklinde sunarken, olaylar iki kahramanın kazanmaları gereken, kazanırken de sevdiklerini tehlikeye attıkları bir oyuna dönüşür. Filmin çekimleri Eylül 2019 döneminde İstanbul’da gerçekleştirildi.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Korkut Akın Yazıyor: Kadının Fendi Sinemada da Yendi: Kod 355
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanlar her şeyi yapabilmeyi başarıyor. Hayatı değiştirmek, dönüştürmek gibi önemli kazanımlar da, yok etmek gibi kötü sonuçlar da söz konusu… Peki, biz kimden yanayız? Sanırım temel soru bu. Bunu da bilim insanlarından sanatçılara, siyasetçilerden ekonomistlere kadar herkes irdeliyor; onların yönlendirmesiyle biz (fani) insanlar da karar veriyoruz / vereceğiz. Sanatçılar önceden görenlerdir, daha da … Devamı… »
Ayrı Dünyalar
Emmanuel Carrere’nin yönettiği ve Juliette Binoche, Helene Lambert, Lea Carne ile Emily Nadeleine’in oynadığı Ayrı Dünyalar (Ouistreham – Between Two Worlds), 21 Ocak 2022’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Tanınmış yazar Marianne Winckler, Fransa’da sosyal adaletsizlik ve gelecek kaygısıyla ilgili bir kitap yazacaktır. Araştırması için, kimliğini ifşa etmeden, Fransa’nın kuzeyine gider ve temizlik işçiliği yapan kadınlara katılır, böylece sosyal görünmezlik ve geçim kaygısını şahsen deneyimleyecektir. Kadınlar arasında dayanışma ruhu güçlüdür; ancak gerçek ortaya çıkınca güvenleri sarsılacak mıdır?
Kuzeyli
Robert Eggers’in yönettiği ve Alexander Skarsgård, Anya Taylor Joy, Nicole Kidman ile Ethan Hawke’in oynadığı Kuzeyli (The Northman), 22 Nisan 2022’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Genç Prens Amleth, amcası babasını acımasızca öldürdüğünde ve annesini kaçırdığında yetişkin bir erkek olmanın eşiğindedir. Ada krallığından kayıkla kaçan ve intikam yemini eden Amleth, yirmi yıl sonra Slav köylerine akınlar yapan bir Viking savaşçısı olur. Bir kahin kendisine babasının intikamını almak için ettiği yemini hatırlatır. Bir gemiyle İzlanda’ya giden Amleth, amcasının çiftliğine sızar ve yeminini yerine getirmek üzere harekete geçer.
Hangi Festival? Hangi Ödül?
kameraarkası.org platformunun kurucusu, görüntü yönetmeni, memleketin televizyon ve sinema üretimleri üzerine kafa yoran sevgili arkadaşım Hayri Çölaşan ile 10. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde farklı kategorilerde jürideydik.
Malûm festivaller sinemanın bileşenlerinin buluşma noktası. Bu buluşmalarda sinemaya dair pek çok mesele konuşuluyor, tartışılıyor. Hayri ile belgesel sinema festivalleri, jüriler ve ödüller üzerine koyu bir sohbete daldık. Sizleri de bu sohbete ortak etmek isteğimi kendisi ile paylaştım. O da “Olur” dedi. Ortaya böyle karışık, karşılıklı soru cevap şeklinde bir söyleşi çıktı.
Hayri kamerarakası’nda memlekette yapılan her türlü sinema ve TV filmini kayıt altına alarak bir envanter de oluşturuyorsun ya.
Evet
Bu yıl kaç belgesel film festivali yapıldı?
Sadece Belgesel Film Festivali olarak düzenlenen 6 Belgesel Film Festivali yapıldı. İkisi online, dördü gerçek mekânlarda yapıldı. Documentarİst hem online hem de mekanlarda yapıldı.
22. Safranbolu Altın Safran Belgesel Film Festivali (16 – 18 Eylül 2021)
15. Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali (04 – 09 Ekim 2021)
14. Documentarist İstanbul Belgesel Günleri (06 – 11 Temmuz 2021)
6. Türk Dünyası Belgesel Film Festivali (13 – 15 Ekim 2021)
1. Kültür Sanat Belgeselleri Film Festivali (20 – 21 Şubat 2021) Online
8. Bozcaada Ekolojik Belgesel Festivali (13 – 19 Ekim 2021) Online
Bunların yanı sıra Antalya, Ankara, Adana, Boğaziçi, Malatya gibi farklı türlerin bir arada olduğu festivallerde de kategorik olarak da yer aldı belgeseller. Kaçı online, kaçı yüz yüze yapıldı bu festivallerin?
Çeşitli film festivallerinin belgesel dalı olarak 123 fiziksel. Sadece internet üzerinden ve FilmFreeway üzerinden düzenlenen yarışmaların belgesel ödülleri olarak 32 sanal.
İnternetin sunduğu imkânlarla yeni bir festivalcilik şekli de doğdu artık.
2019 yılında sadece internet üzerinden online olarak düzenlenen İzmir Artemis Film Festivali varken 2020 yılında 14 yarışma başladı. 2021 yılında ise bu sayı 31’e ulaştı.
Evet, internetin sunduğu imkânlarla ve salgındaki sokağa çıkma yasaklarından beslenen bir çok sanal festival yapılmaya başlandı.
Sanal derken?
Alışılagelmiş fiziksel olarak düzenlenen filim festivali kültürünün dışında bir anlayışa sahip, internet üzerinden düzenlenen film yarışmaları son 4-5 yıldır çeşitli platformlarda düzenleniyordu. 2020 yılında sadece Türkiye değil tüm dünyada bu tip internet üzerinden film yarışmaları çoğaldı. O yüzden online değil de “sanal festivaller” diyorum ben bunlara.
Teknik ve ilkesel olarak bu sanal festivallerin fiziksel ve online festivallerden farkları neler?
Büyük bir çoğunluğu para kazanma amaçlı olduğu için yarışmaların çok azı yılda bir kez ya da 3 ayda bir. Çoğu aylık ve haftalık olarak düzenleniyor.
Aylık ve haftalık mı? 3 ayda bir bile çok. O kadar kayda değer, bir festivale gönderilecek nitelikte film üretiliyor mu ki?
Yakında günlük yarışma düzenlenirse hiç şaşmam. Çünkü bu tip sanal yarışmalar ulusal düzenlenmez, zaten bir ülkede bu kadar üretim de olmaz. Tüm sanal festivaller uluslararası düzenleniyor. Tüm dünyada bu yarışmaları besleyecek kadar film bulunabiliyor.
Özellikle fiziksel olarak düzenlenen geleneksel festivallerden ödül alamayan, finalist olamayan, katılıp umduğunu bulamayan birçok film bu tip yarışmalara yöneliyor, kendisi farkında olsa da cv’ye yazacak bir ödülü, afişe koyacak bir sırması oluyor.
Bu sanal festivaller para kazanma amaçlı olduğu için katılım parası alınıyor. Sinema alanında ünlü kişiler jüri yapılarak veya kendilerine onur ödülü gibi ödüller verilerek, daha fazla katılımcıyı çekmek için festivalin legal olduğunu düşünmeniz sağlanıyor. Sinema alanındaki önemli mevkilerdeki kişilerin buna alet olmaması gerekiyor. Belki de durumun böyle olduğunu bilmiyorlardır.
Bilmeyebilirler. Gerçi bir festivale jüri olarak davet aldığımızda sorup soruşturuyoruz. Nedir, ne değildir, kimler var festival komitesinde, diğer jüri üyeleri kim vs. ancak yine de anlaşılmayabilir.
Bu festivallerin hemen hemen hepsinde film gösterimi yapılacağı bildirildiği halde yapılmıyor. Sahte bir gösterim programı açıklanıyor. Verilen film gösterim linkleri çalışmıyor.
Hemen hemen her katılana ödül veriliyor. Çok fazla ödül veriliyor. Bir seferde yaklaşık 30 ödül veren yarışmalar düzenleniyor. Ödül alanlardan fotoğraf çektirip göndermeleri isteniyor.
Tevekkeli değil ortalık “ödüllü yönetmen”den geçilmiyor. İşte yok İtalya’dan ödül aldım, Almanya’dan ödül aldım, Singapur’dan ödül aldım yok Arjantin’den ödül aldım. Bazı filmler var ki hani buna hangi jüri, kim nasıl ne ödülü vermiş diyorsun. Ya da demek ki katılan diğer filmler o kadar kötüydü ki aralarından bu sivrildi diyorsun.
Bu tip sanal yarışmaları sistemle kafa bulan kişiler, para kazanmaya çalışan dolandırıcılar, işin ciddiyetinden haberi olmayan para kazanmak için yola çıkan gençlerin evde tek başına veya ekip olarak düzenlediği görülüyor. Ama ne yazık ki içlerinden bazılarının akademisyenler, kısa filmciler, oyuncular olduğunu da görüyoruz.
Para ödülü de var mı? Hadi ödül belgesi ve heykelciği ya da plaketi her neyse verilir de?
Bu sanal festivaller para kazanma amaçlı olduğu için hiçbiri kesinlikle para ödülü vermiyor. Her katılan aslında kendi ödül heykelciğinin ve kargosunun parasını da ödemiş oluyor. Jüri üyeleri yok veya açıklanmıyor. Bir seçici var ama kim olduğu belli değil. IMDb gibi veri tabanlarına festivalin ödülleri eklenerek cazibeli hale getiriliyor. FilmFreeway gibi platformlar bu yarışmalara olanak tanıyor, böylece isteyen herkes kişisel yarışmasını düzenleyip oturduğu yerden para kazanabiliyor.
Peki insanlar bu sanal festivalcilere sormaz mı neden öyle, neden böyle, bu nasıl organizasyon diye?
İletişim kesiliyor. Mail adresi sahte veya cevap verilmiyor. Web sitesi sahte veya gerekli bilgiler verilmiyor. Festival direktörü sahte isim veya gerçek ise tüm iletişimleri kesiyor. Bu tip yarışmaları düzenleyenlere sahtekâr gözüyle de bakanlar var.
Başka ülkelerde yaşayan uyanıklar kendi ülkelerinde sahtekâr damgası yememek için Türkiye adresi veriyorlar. Örneğin 2020 yılında 4 yarışma İranlılar tarafından gerçekleştirildi. 2021 yılında 3 İran, 1 Almanya, 1 Amerika yarışması İstanbul adresi kullanıyor.
Bu tip festival ve yarışmalar için yapan memnun, gönderen memnun, ödül alan memnun diye baksak ne olur? Onlar da kendi çapında takılırlar, öyle bir kategori olurlar.
Bu yarışmaları düzenleyenler para kazanıyorlardır ama bunlar çok büyük paralar değil ufak hesaplar olduğu aşikar. Ancak dünya sineması için ne yaptıklarının farkında değiller. Farkında olanlar da dünyadaki festival, ödül sistemi ile neredeyse kafa buluyorlar, dalga geçiyorlar. Bu tip yarışmaların düzenleme şeklini bilmeyen okul, kurum veya kişiler yönetmenin gerçekten bir jüri tarafından ödüllendirildiğini düşünerek bunu haber yapıp sosyal medyada duyuruyorlar. Türkiye’deki bazı televizyon kuruluşlarının genel müdürleri ödül aldı diye elemanını kutluyor, haber yapıp boy boy resim çektiriyor veya üniversite rektörleri öğrencimiz ödül aldı diye araştırmadan duyuru yapıyorlar.
Desene durum vahim.
Bu tip internet üzerinden yapılan sanal yarışmalar ne yazık ki Kültür Bakanlığı’ndan bile destek alabiliyor. Ayrıca bu tip para kazanılan yarışmalara Kültür Bakanlığı veya vergi dairesinin de bir yaptırımı yok. Bu yarışmaları hatta bütçe verilen bütün yarışmaları, düzgün yapılıp yapılmadığına dair takip edecek bir birim de bulunmuyor.
Bu tip online yarışmalar hiç mi yapılmayacaktı? Yurt dışında bir çok festival paralı başvuru ile yapılıyordu zaten pekiyi ülkemizde düzenlenen festivaller paralı yapılamaz mıydı? Tabii ki bunlar bir gün olacaktı. Bu tip paranı gönder ödülünü göndereyim yarışmaları da gerçekleşecekti.
Evet teknoloji sosyolojiyi etkiliyor, hatta belirliyor. Ancak bu durumdan gerçek sinema üreticilerini, sinema sektörünü, sinema sanatını ve sinema seyircisini korumak lazım.
O zaman tüm dünyada artık ödül alan yönetmenlerin ödülü hangi yarışmalarda aldığı da sorgulanacak. Bu tip bol ödüllü para ile ödül verilen sanal festivallere katılan yönetmenlere saygı duyulmayacak. Bu yarışmalardan bol ödül alan yönetmenler tespit edilip elenecek. Bu tip yarışmalar aslında fiziksel ve geleneksel festivalleri düzenlemenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Geleneksel festivallerden alınan, mesleğinde önemli jüri üyelerinin verdiği ödüllerin de ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlatıyor.
CineMascot instagram hesabı üzerinden bu tip yarışmalara katılmaması için kısa filmcileri uyaran bir oluşum kurdu. FilmFreeway üzerinden düzenlenen ve bu şartlara uyan festival ve yarışmaları deşifre etti.
Her şey bir ödül sertifikası ve heykelciği için yani. Nerden, kimden gelirse gelsin.
Bu tip sanal yarışmalar, özellikle kendini tanıtmaya çalışan veya yeni film çekmeye başlayan bir yönetmen için önemli olan ödüllere karşı saygıyı, inancı azaltıyorlar. Bilerek veya bilmeyerek bu yarışmalara kazananlar gerçekten bir jüri tarafından ödül aldıklarını düşünüyor. Bunun farkında olan ve özgeçmişime ödül yazayım diyen birçok uyanık da sadece bu tip festivallere katılıyor. Paranı gönder ödülün gelsin. Özgeçmişine yaz okulun, ailen seninle övünsün.
Ödül avcılığı artık ödül budalalığına dönüşmüş durumda. Son zamanlarda o kadar çok rastlıyorum ki, özellikle genç ya da ilk belgeselini çeken yönetmenlerde. Filmlerinden söz ederken daha adını, konusunu, yapım koşullarını, gösterim mecralarını belirtmeden bilmem ne kadar ödül aldıklarından söz ediyorlar. O kadar çok ödül almış bir filme sizin bir eleştiri ya da yorum getirmenizi anlamsız buluyorlar ya da siz zaten getirmiyorsunuz, getirme gereği duymuyorsunuz. Hele sizin jüri olduğunuz bir festivale katılmışlarsa zaten o kadar çok ödül ve beğeni almışlar ki; e artık siz de beğenir ve ödül verirsiniz, vermezseniz zaten ön yargılısınız, birilerine torpil geçiyorsunuz ya da bu işten anlamıyorsunuzdur.
Bu yarışmalarda jüri üyeleri kimler ve jüri nasıl seçim yapıyor, buna da bakmak lazım.
Senin sözünü ettiğin, artık adına ne diyeceğimizi bilemediğimiz sanal festivallerde nasıl seçildiğini bilmiyorum. Ancak genel olarak belgesel festivallerindeki jüriler festival organizasyonu tarafından kendi vizyon ve misyonuna ve belgesel anlayışlarına-algılarına uyan kişilerden seçiliyordur. Bazen eş dost, sen-ben bizim oğlan ya da alakasız kişiler olmuyor mu, oluyor tabi. E o zaman katılımcılar beğenmedikleri jürilerin olduğu festivallerde filmlerini çekebilirler. Jüriler nasıl seçilmeli diye fikrimi sorarsan.
Evet soruyorum
Ben resmi ve gayri resmi danışmanlık yaptığım festivallerde; belgesel konusunda belli bir tecrübe ve birikime sahip, alanın çeşitliliğini sağlayacak yönetmen, yapımcı, senarist, görüntü yönetmeni, kurgu yönetmeni, film müzikleri bestecisi, sinema yazarı, araştırmacı ve akademisyenden oluşmasının öneminin altını çiziyorum. Bu isimlerin tek tip olmamasına farklı sinema anlayışlarından, toplumsal ve kültürel çeşitlilikten seçilmiş olmalarının gerekliliğinin altını çiziyorum. Sen ben bizim oğlan şeklinde olmamalı kesinlikle.
Sen ne düşünüyorsun jüriler ve ödüller konusunda? Ödül sayısı mı önemli, hangi festival ve/veya yarışmadan ve hangi jüriden ödül aldığı mı önemli? Dahası ödül ne kadar önemli?
Aslında ben yarışmaya karşıyım. Yıllar önce Barış Manço ile bu konuyu konuşmuştuk, O “sanatın yarışması olmaz sergisi olur” demişti. Bunu atasözü olarak kabul ediyorum, haklı. Ancak madem ki sinema sektöründe film festivallerinde yarışmalar düzenleniyor, o zaman eğer bir istatistik olarak bakarsak ödül sayısı da önemli. Ama halen devam eden yarışmalardaki siyaset, adam kayırma, taraflı jüri seçimi gibi unsurların dışında bir de bu tip sanal yarışmalar düzenlenmeye başlandığında kesinlikle ödülü hangi festivalin, hangi jürinin verdiğine herkes dikkat etmek zorunda.
Sen ne düşünüyorsun?
Aslında bu konudaki düşüncelerimi biliyorsun. Ödülün merak, bilinirlik ve bir sonraki belgesel için heyecan, motivasyon ve kaynak yarattığı açık. Ancak yurt içi ve yurt dışı festivallerinde ödüller alıp bir daha ortalıkta gözükmeyen pek çok kişi var. Ödülü kutsayanlardan değilim. Önemli olan üretmeye devam etmek, filminizi gösterebilmek, seyirci ile buluşmak, seyircinin ilgisine mazhar olmak, tartışmak, sormak, anlamak ve de filminizle alanda, sektörde, süreçte, zamanda yer almak, hatırlanmak, referans gösterilmek.
Şimdi sanal ve fiziki festivallerle birlikte festivallere dair yıllık rapor ve analiz yapmak da zorlaşacak. Ne yapıyorsun. “fiziki ve sanal” festivallerde alınan ödüller diye ayrı kategorize mi ediyorsun?
Sanal yarışmalar tüm dünyada yeni bir gelişme olduğu için ve üzerlerinde akademik çalışmalar yapılmadığı, kitaplara girmedikleri ve bu konuda sempozyumlarda bazı kararlar sonuçlar alınmadığı için nasıl bir yöntem izleneceğini kimse bilmiyor. Ben de karar veremiyorum. Yönetmen “Ödülümü yaz” diyor, sanal olsa da “Bana verdiler” diyor, diğer yönetmenler ise “Bu geçerli olmaz çünkü sahte” diyor. Ancak sanıyorum tüm dünyada bu tip yarışmalar görmezden gelinecek, istatistiklere girmeyecek ve değerlendirilmeyecek. Ödülü alanlar da örneğin işe girerken sanal yarışmadan ödül alındığını gördüklerinde, bir gün bunun kötü bir şey olduğunu fark edecekler…
2020 ve 2021 yılının her kategorideki festival, jüri ve ödül festival analizine kameraarkası.org adresinden ulaşabilirsiniz.
www.kameraarkasi.org/makaleler/makaleler/2020_filmfestivalleri.pdf
(Bu yazı ilk olarak 20 Ocak 2022 tarihinde cinedergi.com’da yayınlanmıştır.)
(21 Ocak 2022)
Semra Güzel Korver
07 – 13 Ocak 2022, Haftalık Gişe Verileri
07 – 13 Ocak 2022, Haftalık (Weekly) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.