Perşembe Sineması Evde Programında, Sersemler Gösteriliyor

Perşembe Sineması Evde Programı gösterimleri, saltonline.org’da çevrimiçi gerçekleştiriliyor. 26 – 29 Kasım arasında Sersemler (Cranks) gösteriliyor. Ryan McKenna’nın yönettiği film, hamilelik sanrısına kapılmış yaşlı bir kadın, ev ışıklarını saplantı hâline getirmiş genç bir kadın, sevgili bulabilmek için çocuğu yokmuş gibi davranan bekâr bir anne ya da öfkesinin günden güne tükettiği bir adam gibi karakterlerle özgün bir hikâye anlatıyor.

Perşembe Sineması Evde Programında, Sersemler Gösteriliyor yazısına devam et

Çiğdem Kömürcüoğlu Yazıyor: Siz Nasıl Bilirsiniz Meryl Streep’i?

“Meryl Streep ne oynasa, izlerim,” demiş Olivia de Havilland, 2009’da “The Independent” gazetesinden John Lichfield ile yaptığı görüşmede. 1987’de yaptığı bir başka görüşmede de “Şu anda genç bir oyuncu olsam, sadece Streep’inki gibi bir sinema kariyerine ilgi duyardım,” diyor. Katharine Hepburn az ve öz konuşmuş. “Klik, klik, klik” demiş ünlü biyografi yazarı A. Scott Berg’e, Meryl Streep’in kafasının içinde dönen çarkları kasterek. … Devamı… »

Kadınlar Şiddeti Konuşuyor: Hegemonya, 25 Kasım’da Yayında

Kadına yönelik şiddete karşı internet ekosisteminde yürüttüğü dijital hak temelli çalışmalarıyla tanıdığımız kadinhaklari.org’un kısa belgeseli Hegemonya, ilk gösterimini Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olan 25 Kasım’da yapıyor. Çarşamba günü saat 14:15’te platformun YouTube kanalında yayına girecek olan film, hayatın farklı noktalarından 9 kadının şiddet ve mücadele deneyimlerini konu alıyor. Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu’nun Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı ile desteklenen ve Handan Uslu’nun yönettiği film, toplumun ve medyanın kadına yönelik şiddete olan katkısını sorguluyor.

Tepetaklak Cinayet, 3. İzmit Uluslararası Kısa Film Festivali’nde Yarışacak

Yönetmen Çamran Azizoğlu’nun Tepetaklak Cinayet adlı kısa filmi, 24 – 27 Kasım 2020 tarihleri arasında gerçekleşecek 3. İzmit Uluslararası Kısa Film Festivali’nde yarışacak. Film, Art Nicomedia Kültür Sanat Derneği’nin düzenlediği ve İzmit Belediyesi tarafından desteklenen festivalin Ulusal Yarışması’nın Kadın Konulu Festival Temalı Filmler Kategorisi’nde yarışacak. Suç ve gerilim türündeki kısa filmin senaryosu Çamran Azizoğlu’na aitken yapımcılığını kendisi ve Cemil Nazlı üstleniyor. Görüntü Yönetmenliğini Arda Üzmez’in yaptığı filmin oyuncu kadrosunda Alibey Güner, Bensu Düşenkalkan, Begüm Koyçiç, Özge Ünal ve Ahmet İlhan yer alıyor.

Bir Nefes Daha’nın Dünya Prömiyeri, Nisan Dağ ve Oktay Çubuk’un Katılımıyla 24. Tallinn Film Festivali’nde Gerçekleşti

Nisan Dağ’ın yeni filmi Bir Nefes Daha’nın dünya prömiyeri, 24. Tallinn Black Nights Film Festivali kapsamında 21 Kasım Cumartesi günü gerçekleşti. Gerçekçi anlatımıyla dikkat çeken film, yönetmen Nisan Dağ ile filmin başrol oyuncularından Oktay Çubuk’un katılımıyla gerçekleşen gösteriminde izleyenlerin beğenisini kazandı. Film, İstanbul’da yaşayan genç bir rapçinin, müzik hayallerine koşarken bir yandan da bonzai bağımlılığıyla verdiği çetin savaşı anlatıyor.

Bir Başkadır Üzerine

Türkiye’de söz konusu bir “gişe filmi” ya da dizi gibi kitlesel bir sanatsal üretimse, övgüleri iki temel başlıkta toplamak mümkündür: 1. Daha önce yapılan hiçbir işe benzememek, 2. Gerçekçi olmak. Gerçeklik meselesine yazının ilerleyen bölümlerinde bolca değineceğim; ancak bir üretimin kendisinden önce yapılanlardan farklı olması tezinin izini sürmekte yarar var.

Daha Önce Yapılmayan Bir “İş”

Önceki yıllarda bu dizi yapımcısı, artan RTÜK baskısından kurtulmak için otosansüre nasıl başvurulduğunu çarpıcı bir örnekle ele alıyor ve üst sınıfı merkezine alan yapımlarda, akşam alkol tüketimi yapılacağı için kahvaltı sahnelerinin çoğaldığından dem vuruyordu. Dizilerini dünyanın çeşitli ülkelerine nasıl pazarladığını gururla anlatan bir sektör için hazin bir manzara bu. Dolayısıyla Bir Başkadır’a yapılan ilk övgünün çıkış noktasında bir tuhaflık var: Türkiye gibi son 20 yılda yalnızca kültürel değil, politik ve ekonomik bağlamda da tarihinin en büyük kırılmalarından birini yaşayan bir ülkede, diziler neden dar bir alana hapsoluyor? Neden söz konusu dizide ele alınan temaların bir bölümü, yaygın TV kanallarında daha önce karşımıza pek de çıkmamışken, bu onur ücretli bir platformun projesinde ve tam da bugün bizleri selamlıyor? Bunun nedenini yukarıdaki trajikomik örnek eşliğinde hepimiz tahmin edebiliriz.

Diziye dönersek; sonda söyleyeceğimizi en başta ifade ederek, Bir Başkadır’ın yeterince sağlam olmayan bir temel üzerine, kaçak ama mütevazı bir bina değil, devasa bir gökdelen dikmeye çalıştığını ve bunda da büyük ölçüde çuvalladığını vurgulayabiliriz. Dizinin temel yaklaşımı, ülkede sorun olarak gördüğü noktaları çeşitli figürler üzerinden ele almak ve kimi zaman -kendince- derin analizler, kimi zaman da çeşitli göstergeler eşliğinde olgulara dair tespitler yapmak şeklinde açıklanabilir. Ne var ki, bir yanıyla “şablon” (hatta Kürt aile veya “lezbiyenliğin” merkezinde olduğu gibi “oryantalist”) özellikler taşıyan, diğer yandan da doğruluğu tartışmalı ön kabullere dayalı olarak karşımıza çıkan tiplemelerin, ikinci övgüde olduğu gibi “sahici” olduklarına dair kuşkular var.

Sahici mi?

Bir film ya da dizide en kolay bağ kurabileceğiniz tip ya da karakter, yönetmenin (ya da senaristin) tercihleri sonucunda bu niteliğe kavuşmuştur. Meryem, oyuncunun başarılı performansının da etkisiyle hikâyenin tam merkezinde dururken, ilk anda gerçekçi bir figür olduğu izlenimi yaratmaktadır. Peri’yle tanışmasıyla ve sohbet etmesiyle ilerleyen anlatı ilk firesini verir. Boğaza sıfır bir yalıda yaşayan, Halk TV izleyicisi (!) burjuva bir ailenin kızı olan Peri, bir bölümü yurtdışında geçen başarılı eğitim serüveninin ardından memlekete dönüp devlette çalışmaya karar vermiştir! Meryem’in kendine özgü ama ona tepeden bakan bu kadını temellerinden sarsacak derinlikte bir hikâyesi yoktur. Sorunlu bir evliliği olan ağabeyi ve yengesiyle yaşamakta, onların çocuklarıyla ilgilenmekte ve “peygamber soyundan geldiği” iddia edilen Hoca’ya akıl danışmaktadır. Başlangıçta Hoca olgusunun üzerine giden Peri, Peru’daki rahipleri övüp, onların derinliğine şapka çıkarırken, burnunun ucunda duran hazinenin varlığından habersizdir! Dizinin ilk anlarında karşımıza çıkan bu durum, temel yönelimi ele veren ilk ipucudur aslında. Hoca’nın, yüzeyi kazındığında ne anlama geldiği çok da anlaşılmayacak çiçek metaforuyla karşımıza çıkması, Bir Başkadır’a aynı zamanda ilk esaslı darbeyi indirir. Daha birkaç ay önce yaşanan “çocuk tacizi”nde ve buna benzer -giderek yaygınlaşan- onlarca örnekte görülebilecek “dini kanaat önderi”, Berkun Oya’nın ellerinde başka bir şeye dönüşmüştür ve ne yazık ki o “şey”, sahici değildir. Benzer şeyler, Meryem’le ilişkisinde giderek çözülen tarafı temsil eden Peri’de de kendisini gösterir. Onu bu derece büyük bir bunalıma sürükleyen, gününü gün eden bir dizi oyuncusuna ya da meslektaşına günlerce anlatmasına neden olan şey nedir? İsmini yanlış telaffuz etmesinin ardından hıçkırıklara boğulan Peri’yi bu denli sarsan, sınıfsal avantajlarını ve aldığı eğitimi boşa çıkaran o dışavurumun altında neler yatmaktadır? Bu sorunun yanıtı, şayet burjuva ailenin “kızlarına olan ilgisizliği ve topluma yaklaşımındaki sevgisizlik” gibi izahı çok kolay olan bir durum değilse hiçbir zaman verilmeyecektir. Aynı şeyler, Alican Yücesoy’un canlandırdığı tiplemenin sorunlarıyla ilgili ipuçları vermesi beklenen, ama heba edilmiş annenin bulunduğu sahne için de söylenebilir. Hayatı yüzeysel yaşayan, ancak derinlerde büyük psikolojik sorunları olduğu ima edilen Sinan, günübirlik ilişkisinin kendisini yargıladığına tanık olduğu anda, öncülü gibi büyük bir çözülme yaşar. Ne var ki o ana dek bu gerçekle yüzleşmediği varsayıldığı için, söz konusu silkelenme hali de gerçeklikle örtüşmemektedir.

Ön Kabuller, Kodlanmış Veriler

Dizinin gerçeklikle yaşadığı sorunlar bununla da sınırlı kalmamaktadır. Öyküde yama gibi duran terapist Gülbin, yeterince işlenemediği gibi, burjuvalaşan muhafazakâr ablasıyla yaşadığı sorunda görüleceği üzere sahicilikle tüm bağlarını koparmıştır. Peri’yi “gizli faşist” olmakla suçlasa da metropolün tüm avantajlarından faydalanan eğitimli genç kadın, o tuhaf kırılma anında ablasını Tatvan’dan kente gelmekle suçlamaktadır. Gülbin ve ailesi, her konuya temas etmeye çalışan dizide Kürt kontenjanını doldurmaya çalışsa da buradaki temel bakış da ön kabullere ve kodlanmış verilere dayanmaktadır. Sınırı fazla aşmama çabasının ürünü olan bu sahnelere, yine ürkeklik içeren “lezbiyenlik” teması da eklenebilir. Taraflardan birinin tarikat liderinin kızı olması, üstelik bu kimsenin evlâtlık olduğunun anlaşılması bizlere ne söylemektedir? Bu “yalpalanmanın”, türbanı ardında bırakıp yeni sulara yelken açma eyleminin imamın soyundan gelmediği için olağan sayılabileceğini mi? (Tarikat liderinin saçı – sakalı uzatıp huzuru İslam’da değil bir başka yerde aramasına işaret eden kaçış mevzusu da aynı gerçek dışı; hatta bu kez sürreel bakışın ürünüdür. Dizinin mizaha kapalı diliyle bir parça oynansa, bu durum kendisini Coenlere veya Onur Ünlü’ye yaklaştırabilecektir, ama…)

Sonuca Dair

Bütün bunlardan çıkarılabilecek bir sonuç da Berkun Oya’nın, “yukarının” üstenci tavrını hunharca eleştirirken onları betimlediğine benzer kibirli bir bakışa sahip olduğudur. Orta ve üst sınıfı, 90’ların İslamcı edebiyatıyla akrabalık bağları taşıyan, son derece tanıdık bir bakışla yargılarken, onlara sıradan sayılabilecek bir hikâyenin sonucunda derin bunalımlar yaşatırken, Meryem, ağabeyi ve yengesi için mutluluk uzakta değildir. “Bilmenin mutsuzluk getirdiği” tezini destekleyen bu durumun sonucunda; alttaki, yukarıya derin ahlâki dersler verip, onu önyargılarıyla yüzleştirirken, kendisi için mutluluk reçetesi hiç de karmaşık değildir: Tecavüzcünle yüzleş ve sorunlarından arın, mutlu bir evlilik yap, çokomelini ye! Bu bakışın hiçbir yerinde, iddia edildiği gibi derin psikolojik çözümlemeler olmadığı gibi, meselenin ekonomi politiğine ilişkin de bir şeyler söylenmemektedir. Bu çözümleme, 20 yıl öncede kalmış primitif bir kültürel okumadan daha fazlasını vaat etmemektedir (Bu anlamda; imamın TRT, Meryem ve ailesinin Çukur ve burjuva ailenin Halk TV izlemesinin yenilik içermediğini, sözü edilen kodlanmış veriler ekseninde ele alınabileceğini vurgulayalım.)

Bir Başkadır, bir dönemde, yükselen İslami hareketin gelişim çizgisini bağlamından kopararak sadece kültürel okuma yöntemiyle algılamaya çalışan liberal yönelimin yerinde saydığını ve ezberine yeni bir şeyler ekleyemediğini ortaya koyması bakımından önemli görünmektedir; ama teorik altyapısı kesinlikle “yeni” değildir. Bir dizinin bütün bu tahlillerin yeniden hatırlanmasına vesile olması azımsanacak bir şey değildir; ancak “sahicilik” ya da “değinilmeyeni yapma” söyleminin dışında, en çok da bu yüzden övülmesi şartıyla…

(28 Kasım 2020)

Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü
[email protected]

Sinema Endüstrisinin Buluşma Alanı VisionIST Başladı

Yansımalar, Atölye, Panel ve Ustalık Sınıfı’ndan oluşan Endüstri Günleri VisionIST, 21 Kasım 2020 saat 10.30’da 10. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali bünyesinde Bengi Semerci’nin açılış konuşması ile başladı. Film endüstrisinin buluşmasını sağlayan, endüstrideki gelişmelerin tanıtıldığı, tartışıldığı, iletişim toplantılarının yapıldığı VisionIST bu yıl çevrimiçi düzenleniyor. VisionIST’in takip edilebilmesi için bu yıl ayrıca  akreditasyon formu da yayınlandı.

Sinema Endüstrisinin Buluşma Alanı VisionIST Başladı yazısına devam et

Genç Öncüler Kısadan Hisse Kısa Film Günleri Ödülleri Sahiplerini Buluyor

Genç Öncüler Gençlik Hareketi tarafından bu yıl 5.si düzenlenen Kısa’dan Hisse Kısa Film Günleri ödülleri 26 Kasım Perşembe akşamı saat 18:30’da Fatih Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi’nde sahiplerini bulacak. Yarışmaya katılan kısa film gösterimleri 23 – 25 Kasım 2020 tarihlerinde, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Fatih Yerleşkesi ve Bağlarbaşı Kültür Merkezi Cep Sineması’nda gerçekleştirilecek. Tema sınırlaması bulunmayan yarışmada Genel Kategori ve Lise Kategorisi olmak üzere iki kategoride 35 bin lira ödül dağıtılacak.

Genç Öncüler Kısadan Hisse Kısa Film Günleri Ödülleri Sahiplerini Buluyor yazısına devam et

III. Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali’nin Programı Açıklandı

Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, Türk Kızılay’ı, Beyoğlu Belediyesi ve Zeytinburnu Belediyesi gibi birçok kamu ve özel kültür kuruluşlarının katkılarıyla düzenlenecek III. Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali, bu yıl Yunus Emre anısına, 11 – 13 Aralık 2020 tarihlerinde çevrimiçi olarak gerçekleşecek. Pandemi sürecinden kaynaklı üst düzey önlemler dolayısıyla festivalin basın toplantısı çevrimiçi Zoom, Instagram ve Facebook üzerinden gerçekleşti.

III. Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali’nin Programı Açıklandı yazısına devam et

Mustafa Mert Aldemir’i Kaybettik

Sinema filmleri ve TV dizilerinin bazılarının set ekiplerinde görev yapan ve bazılarında da sanat yönetmenliği yapan Mustafa Mert Aldemir, 20 Kasım 2020 Cuma günü hayatını kaybetti. 13 Haziran 1985 tarihinde dünyaya gelen Mustafa Mert Aldemir’in çalıştığı TV dizileri arasında Kanıt, Kendimize Doğru, Kurşun Bilal, Kertenkele, Şubat, 20 Dakika, Başarmalısın, Avlu, Umuda Kelepçe Vurulmaz, Yeter, Rüya, Adı Zehra ve Halka adlı televizyon dizileri, Bendeyar, İlk Öpücük, Enes Batur: Hayal mi Gerçek mi?, Her Şey Seninle Güzel, Yanımda Kal ve Kırk Yalan: Biz Dün Gece Ne Yaşadık adlı sinema filmleri var. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Evde Film Festivali

Adalet temalı filmleri festival kapsamında 10 yıldır sunan Suç ve Ceza Film Festivali filmleri yeni kısıtlamalar kapsamında evde olmak zorunda kalanlara alternatif oldu. online.icapff.com sitesinden bilet alınarak 20 – 26 Kasım tarihleri arasında çevrimiçi izlenebilecek filmlerin açılış töreni 19 Kasım 2020 günü Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Festivalde gösterilen filmler Türk ve dünya sinemasından, ana temaları “Adalet” olan filmlerden oluşuyor.

Evde Film Festivali yazısına devam et

Rewrite Man: Bir Senaristin Hayatı ve Kariyeri ile Gişe Rekorları Kıran Dünyaca Ünlü Filmlerin Setlerine Konuk Olacaksınız

Hollywood’un aranan senaryo doktoru Warren Skaaren’ın yaşamını anlatan Rewrite Man: Bir Senaristin Hayatı ve Kariyeri raflardaki yerini aldı. Batman, Top Gun ve Beterböcek gibi filmlerin arka planlarında yaşananlara yer veren kitap da en az filmler kadar nefes kesici. Alison Macor’ın yaklaşık yedi senede hazırladığı, emeklerle örülü kitap, okurunu Hollywood’un gizemli kapılarını aralamaya davet ediyor. Kitabı okurken bir senaryo üzerinde bu kadar çalışıldığını, telif adına verilen mücadeleleri, öğrenince şaşkınlığınızı gizleyemeyeceksiniz.

Rewrite Man: Bir Senaristin Hayatı ve Kariyeri ile Gişe Rekorları Kıran Dünyaca Ünlü Filmlerin Setlerine Konuk Olacaksınız yazısına devam et

Dünya Sineması Seminerleri Başlıyor

Pandemi nedeniyle zor günler geçiren kültür sanat camiasını desteklemek için E-Kültür Merkezi’ni hizmete açan Ataşehir Belediyesi, sinema yazarı Rıza Oylum ile sinema seminerlerine 21 Aralık’ta başlıyor. 4 programlık Dünya Sineması serisinde Avrupa, Ortadoğu ve Uzakdoğu sinemaları mercek altına alınacak. İlk iki program Rus ve İran sineması üzerine olacak. Yayınlar 21 Kasım Cumartesi 10:00’da belediyeninYoutube kanalında başlanacak.

Dünya Sineması Seminerleri Başlıyor yazısına devam et

Almanya’dan Yepyeni Filmler Türkiye’de İlk Kez Çevrimiçi Yayında: Kayıp Masallar

İstanbul Modern Sinema ve Goethe-Institut Istanbul işbirliğiyle düzenlenen Almanya’dan Yepyeni Filmler Seçkisi, 26 Kasım – 06 Aralık 2020 tarihleri arasında sinemaseverleri içi günümüz Alman sinemasının öne çıkan yapımlarıyla buluşturuyor. Tümü Türkiye’de ilk kez gösterilecek ve çevrimiçi gerçekleşecek yedi filmden oluşan Kayıp Masallar başlıklı seçki, fantastik hikâyelerden şehir efsanelerine uzanıyor.

Almanya’dan Yepyeni Filmler Türkiye’de İlk Kez Çevrimiçi Yayında: Kayıp Masallar yazısına devam et