7. Uluslararası Farklı Perspektifler Film Festivali’ne Başvurmak için Son Hafta

Katadrom Kültür, Sanat ve Sosyal Politikalar Derneği tarafından düzenlenen 7. Uluslararası Farklı Perspektifler Film Festivali, 06 – 10 Mart 2019 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek ve başvurular 11 Ocak 2019 tarihine kadar yapılabilecek. Dünyanın “take-a-way” özelliğine sahip tek festivali olarak özel gösterim seçkileriyle daha önce aralarında Sofya, Berlin, Kopenhag, Oldenburg, Talin, Madrid, Leipzig, Yogyakarta, Sao Paulo gibi şehirlerin de bulunduğu birçok şehirde sinemaseverlerle buluşan festival, genç sinemacılara filmlerini, dünyanın bir çok farklı şehirlerinde, alternatif mekânlarda gösterme fırsatı sunmaya devam ediyor.

Araf Efsanesi Gümbür Gümbür Dönüyor

2006 yılında vizyona giren ve girdiği ilk hafta gişede lider olan Araf efsanesi 12 yıl aradan sonra geri dönüyor. Yine Biray Dalkıran’ın yazıp yönettiği Araf 2: Cin Bebek Doğuyor, 04 Ocak Cuma günü vizyona giriyor. Uzun süredir merakla beklenen Araf 2: Cin Bebek Doğuyor’dan her gün yeni bir haber geliyor. Ön izlemelerde sinemacılar tarafından çok beğenilen film, 247 kopyayla sinemalarda vizyona girecek ve Türkiye’nin her yerine ulaşacak.

Şüphe (Yönetmen: Lee Chang Dong)

Lee Chang Dong’un yönettiği ve Ah In Yoo, Steven Yeun, Jong Seo Jeon ile Soo Kyung Kim’in oynadığı Şüphe (Beoning – Burning), 11 Ocak 2019’da Başka Sinema dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Yarı zamanlı kurye olarak çalışan ve  arada sırada da yazarlık yapan Jongsu bir teslimat sırasında eski komşusu olan Haemi’yle karşılaşır. Haemi genç adama, Afrika’ya seyahat edeceğinden söz eder ve yokluğunda kedisine göz kulak olmasını rica eder. Haemi, Afrika seyahatinden döndüğündeyse, Jongsu’yu Kenya’da rastladığı esrarengiz bir adam olan Ben’le tanıştırır. Bir gün Ben Jongsu’ya sahip olduğu şaşırtıcı ve tuhaf bir hobiden bahseder.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Şüphe (Yönetmen: Lee Chang Dong) yazısına devam et

Sinemia Gelirlerinin % 93’ünü Yurtdışı Pazarlardan Elde Ediyor

Sinemia, ABD açılımı ardından son bir yılda global gelirlerini 38 kat büyüttü. Geçtiğimiz yıl ABD ile birlikte Kanada ve Avustralya açılımını da başlatan ve şu an Türkiye, ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya pazarlarında faaliyet gösteren Sinemia, toplam gelirinin % 93’ünü yurt dışından elde ediyor. Sinemia, ayda 5 milyon üstünde tekil sinemasevere ulaşırken, toplam 6.500 sinema ve 56.000 ekranda hizmet veriyor.

Bizim Semtin Çocukları

Hakan Gürtop’un yönettiği ve Ümit Kantarcılar, Gizem Karaca, Erdi Ünver ile Suzan Aksoy’un oynadığı Bizim Semtin Çocukları, 02 Ekim 2020′de CJ Entertainment dağıtımıyla Zer Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Yusuf ve Samet birlikte büyümüş,  iki arkadaştır ve ünlü bir gece kulübünde çalışmaktadırlar. Hikâye mahallenin kabadayı bozuntusu hırsız Cevat’ın bu gençleri tuzağa düşürmek için yaptığı kaba kuvvetle başlar. Cevat’ın amacı valelik yapan Yusuf’a lüks arabaları çaldırmaktır. Yusuf böyle bir şeye yanaşmayınca Cevat’ın adamlarının çıkardığı olayda Samet ölümün eşiğine gelir. Yıkılan Yusuf, can dostunu mutlu edebilmek için elinden geleni yapacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Bizim Semtin Çocukları yazısına devam et

Üç Kadın Üç Hayat

2010 yılından başlayarak 20 yıl süreyle film çekmesi ve yurt dışına çıkması yasaklanmış olan İranlı sinemacı Cafer Panahi, 2011’de ‘Bu Bir Film Değildir’ ve 2013’te ‘Perde’yi kapalı kapılar ardında çektikten sonra dört yıl önce Berlinale’den Altın Ayı ile dönen ‘Taksi Tahran’da bizzat kendisinin kullandığı ticari taksiyle kentin ana caddelerine çıkmıştı. Geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali’nde en iyi senaryo ödülünü aldığı ‘3 Hayat / Se Rokh’da bu kez kendi arabasını sürdüğü yeni bir yol hikâyesiyle karşımızda.

Panahi’nin sinema yapma inadı bir kez daha engel tanımıyor, çağımız video devriminin olanakları sanatçının cesaretiyle birleştiğinde yasakların üstesinden gelmenin zorluğu aşılıyor. İran-Türkiye sınırında, yönetmenin ailesinin yaşadığı Azeri topraklarına yolculuk bu defa. İşte bu ücra köylerden birinde yaşayan Marziye’nin, Telegram üzerinden İranlı sinemacı kanalıyla ülkenin tanınmış kadın oyuncularından Behnaz Caferi’ye gönderdiği görüntülü mesaj zoraki yolculuğu tetikleyen. Oyuncu adayı genç kız Tahran’daki konservatuvara kabul edildiğini, ancak ailesinin buna rızası göstermediğini dile getirirken, ‘can yoldaşımsın’ diye hitap ettiği yıldız oyuncunun aramalarına geri dönmediğinden yakınarak intihar girişiminde bulunuyor yolladığı görüntülerde. Bunun üzerine çalışmakta olduğu dizinin son sahnesini çekemeden apar topar seti terkeden Caferi, Panahi ile birlikte kızın izini sürmeye başlıyor.

Usta yönetmen kendini, ailesini bir sosyal medya olayının tam merkezine yerleştiriyor ve hem sanat dünyasının hem de İran kırsalının huzursuzluğunu keskin gözlemciliğiyle mercek altına yatırıyor. Ücra köylerde trajikomik hallerle karşılaşıyoruz. Tek vasıtanın geçebildiği dağ yollarında korna düzeniyle geçiş hakkı talep eden köylüler, mezarına yatmış ve yılanlar gelmesin diye gece vakti lamba ve mum ışığıyla kabrini ışıklı tutan yaşlı nine, daracık yolu çökerek kapatmış damızlık boğasının başında veteriner bekleyen adam, oğlunun sünnet derisini Tahran’a götürülmesi için köye gelen konuklardan yardım isteyen yaşlı adam benzeri insan manzaralarına tanık oluyoruz. Ancak Panahi bu defa kadın hikâyelerini ön plana çıkarıyor. Kendi varlığını daha geri plana çekerek üç kuşak oyuncu kadının hikâyesi ve İran’da yaşadıklarıyla ilgileniyor. Devrim sonrasında dışlanmış ve hor görülmüş bir dönemin ünlü kadın oyuncusu Şehrazad’ın yüzünü bizlere hiç göstermiyor ama diğer kadınların dayanışmasını uzaktan da olsa aktarıyor.

Bu arada içinde bulunduğu koşulların komiğini çekmekten de geri durmuyor. Hemen başta yer alan yaklaşık 10 dakikalık kesintisiz sekansta, kendisini telefonla arayan ve film çektiği duyulursa ceza alacağından endişelenen annesini teskin ediyor. Köy yerinde gece vakti kendisine yol göstermeye çalışan köylülere ‘Burada başka her yerden daha güvendeyim’ cevabını veriyor.

Ve baştaki ustalıklı plan sekans, Nuri Bilge izleri taşıyan ve ‘Taksi Tahran’da olduğu gibi araba camından sabit planda ilerleyen şiirsel bir finalle noktalanıyor. Tüm engellemelere rağmen zekice kotarılmış mizah yüklü bir yapım, çağımız İran toplumu üzerine bir belge ‘3 Hayat’.

(09 Ocak 2019)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

8. Pembe Hayat KuirFest

24 – 27 Ocak 2019 tarihleri arasında İstanbul’da, 13 – 14 Nisan 2019 tarihleri arasında Denizli’de, 27 – 28 Nisan 2019 tarihleri arasında ise Mersin’de takipçileriyle bir araya gelecek olan 8. Pembe Hayat KuirFest (8th Pink Life QueerFest) için geri sayım başladı. Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nce düzenlenen festival, LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık ve şiddete dikkat çekmeye, Türkiye’de kuir teorinin ve sanatın konuşulmasına, tartışılmasına olanak sağlayacak buluşma zeminleri oluşturmaya devam ediyor. 8. Pembe Hayat KuirFest kapsamında ayrıca, çeşitli paneller, söyleşiler ve atölyelerden oluşan bir dizi etkinlik de düzenleyecek.

  • Web Sitesi
  • Tanıtım Filmi

8. Pembe Hayat KuirFest yazısına devam et

Ruh ile Bedenin Mücadelesi

Belçikalı yönetmen Lukas Dhont’, Cannes’da ‘Altın Kamera’ ile ödüllendirilen ilk uzun metrajı ‘Kız /Girl’de bir gazete haberinden yola çıkmış. Henüz 18 yaşında olduğu ve eşcinselliğini gizlediği bir dönemde, 15 yaşındaki trans birey Nora’nın bir yandan ergenliğe ilişkin huzursuzlukla başa çıkmaya çalışırken, diğer yandan profesyonel bale sevdasının zorluklarıyla cebelleşmesinin öyküsü büyülemiş genç adamı.

Kendi hikâyesinde Lara adını vermiş olduğu genç kızı canlandıracak kişiyi bulmakta hayli zorlanmış 26 yaşındaki yönetmen. Filmde ağırlıklı olarak yer alan bale eğitimi sahneleri için dansçı özelliği olan bir çok adayı denemiş, sonunda bir erkek adayda, Victor Polster’de karar kılmış. Bu seçim transgender ya da dilimizde yaygın olarak kullanılan transseksüel topluluk tarafından eleştiriye uğradı gerçi ancak Cannes’ın ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünde en iyi erkek oyuncu seçilen genç adam rolünün hakkını veren güçlü bir performans sunuyor.

Dhont’un ‘bir süper kahraman hikâyesi’ olarak tanımladığı filminde, sarışın mavi gözlü Lara bedeniyle mücadele içindedir. 6 yaşındaki erkek kardeş ve annenin yokluğunu doldurmuş şefkatli babadan oluşan küçük ailesiyle birlikte Belçika’dan İsveç’e göç etmiştir. Ülkenin prestijli bale okullarından birinde eğitim görerek iyi bir balerin olmaktır hedefi. Eğitiminin yanı sıra doktor ve psikolog kontrolünde cinsiyet değiştirme ameliyatına hazırlanmaktadır. Cinsel kimliği babası ve çevresi tarafından sevecenlikle kabul edilmiş, uygar bir düzenin talihli bireyidir Lara. Asıl sorun, bedeninin değişme süreciyle genç kızın ergenlik dönemi öfkesi ve sabırsızlığının çatışmasından kaynaklıdır. Doktorların takip ettiği bu ağır ilerleyen değişim süreci onun ‘Siyah Kuğu / Black Swan’ filminden aşina olduğumuz- meşakkatli bale programı ile birleşince genç bireyin bedeniyle mücadelesi ikiye katlanıyor.

Dhont bu süreci bir belgesel titizliğiyle perdeye aktarmış. Ülkesinin usta sinemacıları Dardenne kardeşler filmlerinin esinini taşıyan bir doğallık ve mesafe ile anlatıyor hikâyesini. Lara’nın günlük rutinini, ev halini, zorlu bale antrenmanlarını kesmelerle veriyor. Değişim zamanı gelene kadar vücudunu saklayan, vücudu değişene kadar duygularını bastıran Lara içinde kopan fırtınaya daha ne kadar dayanabilecektir.

Şok edici bir finalle bağlıyor filmini genç sinemacı ancak tekrarlara dayalı oldukça uzun tuttuğu bu süreçte duygularımızla oynamaya yeltenmiyor. Lara’nın yaşadıklarını bir trajediye çevirmekten özenle kaçınıyor. Bu ilgiye değer ilk filmin en büyük erdemi de bu.

Çoğunlukla ifadesiz bir maskeyle Lara’yı canlandıran genç Polster’in gerek oyuncu gerekse yetenekli bir dansçı olarak hiç aksamadığı ‘Kız’ keskin bir meseleyi bu denli incelikle dile getirdiği için mutlaka izlenmeli. Senaryoda da imzası bulunan genç yönetmene sinemaya hoş geldin diyor, bir sonraki işini merakla bekliyoruz.

(08 Ocak 2019)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Borç Harç

Efe Hızır’ın yönettiği ve Oğuzhan Uğur, Melisa Akman, Burak Topaloğlu, Esra Kucur ile Esma Soysal’ın oynadığı Borç Harç, 18 Ocak 2019’da TME Films dağıtımıyla Nays Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Youtube’da hazırladığı talk showlarla tanınan Oğuzhan Uğur, ilk filmiyle izleyicisiyle buluşuyor. Evlilik planları yaptığı sevgilisiyle son anda ayrılan ve bir TV kanalında troll haberler yaparak çalışan Murat, kendini büyük bir borç batağı içerisinde bulur. Bu bataktan kurtulmaya çalışan Murat, patronundan gelen bir teklifle kendini TV’nin başında bulur. Ancak Murat kısa sürede başına konan talih kuşunun niyetinin pek de iyi olmadığını anlayacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Borç Harç yazısına devam et

Uçan Halı ve Kayıp Elmas

Karsten Kiilerich’in yönettiği animasyon film Uçan Halı ve Kayıp Elmas (Hodja Fra Pjort – Up and Away), 18 Ocak 2019’da Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Ailesiyle birlikte fakir bir köyde yaşayan Ahmet, baba mesleği olan terzilik yerine dünyayı dolaşan bir gezgin olmanın hayallerini kuran küçük bir çocuktur. Bir gün tesadüfen bulduğu uçan halı sayesinde tüm hayalleri gerçek olur. En iyi arkadaşı olan keçisini de yanına alarak çeşitli maceralara atılır. Bu maceralarda karşısına yepyeni arkadaşlar, asla hafife alınamayacak düşmanlar ve rüyasında bile göremeyeceği esrarengiz bir hazine çıkacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Uçan Halı ve Kayıp Elmas yazısına devam et

Engin Akyürek ve Bergüzar Korel’in Yer Aldığı 2019’un İlk Aşk Filmi Bir Aşk İki Hayat’ın Fragmanı Yayınlandı

Ay Yapım ve Med Yapım’ın yeni filmi Bir Aşk İki Hayat’tan yeni yıl sürprizi geldi. Yönetmenliğini Ali Bilgin’in yapığı Bir Aşk İki Hayat filminin heyecanla beklenen fragmanı 2019’un ilk gününde yayınlandı. Engin Akyürek’in yönetmen Umut’a, Bergüzar Korel’in ise mimar Deniz karakterine hayat verdiği filmde, Umut’un kaderini o gece vereceği karar değiştirecek. Köpeğini dışarı çıkarmak ile evde kalmak arasında bir tercih yapması gereken Umut, aşk ve hayatın sonsuz seçenekleri arasına hangisinin doğru olduğunu bilmeden adım atacak.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Gülriz Sururi’yi Kaybettik

Tiyatromuzun duayen sanatçılarından Gülriz Sururi, 31 Aralık 2018 Pazartesi günü vefat etti. Keşanlı Ali Destanı ve Kaldırım Serçesi gibi oyunlarla tanınan Gülriz Sururi, 24 Temmuz 1929 tarihinde İstanbul’da doğdu. İlk kez 1942 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu Çocuk Bölümü’nde sahneye çıktı, profesyonel sanat hayatına 1955 yılında Muammer Karaca Tiyatrosu’nda başladı. Gülriz Sururi, Keşanlı Ali Destanı, Bitmeyen Yol, Dişi Düşman, Karakolda Ayna Var ve Ayşecik: Canım Annem adlı filmlerde Fatma Girik, Hülya Koçyiğit ve Selma Güneri’yi seslendirdi. Cenazesi, 01 Ocak 2019 Salı günü toprağa verilen merhumeye tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Sadi Çilingir Yazıyor: Yalan Dünya

Hayatın gerçeği bu; geleni hep neşeyle karşılıyoruz, giden ise bizden birşeyler alıp götürdüğünden hüzünle hatırlanıyor. 2019’u neşeyle karşıladık, şimdi bizlere giden 2018’in hüzünleri kaldı. Sinema sektörümüz 2018’e herkesin sevgilisi, Hababam Sınıfı’nın Mahmut Hocası Münir Özkul’un kaybı ile başladı. 05 Ocak 2018’de kaybettiğimiz değerli sanatçı Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Ocak ayında Özkul’un ardından Baki Avcı ve Turan … Devamı… »

Mazlum Kuzey & Kuddusi 2: La Kasada Para Var

Önder Açıkbaş’ın yönettiği ve Önder Açıkbaş, Fatoş Bayındır, Gülten Çelik ile Kutay Sever’in oynadığı Mazlum Kuzey & Kuddusi 2: La Kasada Para Var, 12 Nisan 2019’da TME Films dağıtımıyla Eyes Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Mazlum Kuzey, babasından kalan parayı uzay araştırmalarına yatırır. Yatırır ama bu fikir uzaya okey masası kurmak olunca pek iyi bir sonuç yakalayamaz. Uzaya, Bağcılar’dan seçtiği arkadaşlarını astronot olarak seçip yollayınca astronotlar ciddi bir kavgaya tutuşurlar ve proje rafa kalkar. Durumu bir de Mazlum’un karısının kaçırılması izleyince, dayısı Kuddusi olaya el koyar ve komedi, macera başlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman

Mazlum Kuzey & Kuddusi 2: La Kasada Para Var yazısına devam et

Yeniden Başla

Festivaller Festivallerimiz

Uluslararası Adana Film Festivali bu yıl 25. yılını kutlaması nedeniyle oldukça iyi bir program hazırlamıştı. Programın en önemli kısmı olan Ulusal Uzun Metraj Yarışması’na 15 adet filmin katılması da bunu gösteriyordu. Antalya Film Festivali’nin 2 yıldır Ulusal Yarışma’yı kaldırması nedeniyle sinemamızın son dönemde yapılan ve yurtdışında ödüllen kazanmaya başlayan onlarca filmi yarışmaya katıldı. Nitekim en dikkat çeken Çağla Zencirci ve Guillauma Giovanetti’nin birlikte yönettiği “Sibel” jüri tarafından En İyi Film seçildi, Sinema Yazarları Derneği Jürisi’nin En İyi Film Ödülü de Banu Sıvacı’nın yönettiği “Güvercin” filmine gitti.

Festivalin açılış gecesinde sinemamızın Yeşilçam döneminde yardımcı rollere çıkan 25 karakter oyuncusuna ödül verilmesi sırasında duygusal anlar yaşandı. Yıllardır unutulduklarını, kenarda köşede kaldıklarını ve günümüz filmleri ve TV dizilerinde rol alamadıklarından bahseden yardımcı oyuncularımız festival yönetimine şükranlarını bildirdiler. Bu tanıdık yüzler arasında sinemamızın Rambo’su Sönmez Yıkılmaz, kötü adam rollerinin sarışını Oktay Yavuz, hemen her filmde kadınları rahatsız eden karakterleri perdeye getiren Coşkun Göğen gibi isimler vardı. Coşkun Göğen, cefakâr yan rol oyuncularımızın durumlarını çok güzel özetledi. “Sinemadan aldığım paralar, yediğim dayakları hiçbir zaman karşılamadı, bize gösterilen bu değer ve ilgi için çok teşekkür ederim. Yıllardır festivalleri özlemiştim, geldiğimize değdi.” dedi. Keza Oktay Yavuz’un festivalden birkaç hafta önce sosyal medyada vefat ettiği haberinin yayılmasından sonra, hayranlarının hayatta olduğunu öğrenmeleri üzerine kendisine gösterilen sevgi yansımalarının yeniden eski günlerdeki gibi yoğunlaştığını anlattı.

Festivalin açılış ve kapanış törenlerine bu yıl Adana Hilton Oteli ev sahipliği yaptı. Açılış gecesi sevilen oyuncu Yakup Yavru’nun vefat etmesi herkesi üzdü. Yurtdışındaki festivallerde çeşitli ödüller alan yabancı filmlere gösterilen ilgi çok iyiydi. Avşar, Cinemaximum ve Arı Sinemaları’nda yapılan gösterimlerinde seyirciler bilet bulmak için adeta yarıştılar. Sadece konuklar için hazırlanan ve cep telefonlarına yüklenebilen rezervasyon uygulaması çok yararlı oldu. Festivallerde ilk defa rastlanılan bu uygulama ile sinemaya gitmeden önce cep telefonunda istenilen film için koltuk rezervasyonu yapılabildi. Önümüzdeki yıl bu uygulamanın tüm seyircileri kapsayacağı belirtildi. Umarız diğer film festivalleri de benzer uygulamaları kullanırlar.

Uluslararası Adana Film Festivali’nin ekibinin son 2 yıldır komple değişmesi festivali müspet ve menfi birtakım zaaflara uğrattığı da dikkatlerden kaçmadı. Yabancı film danışmanlığını sinema yazarı Kerem Akça’ya verilmesi çok isabetli bir karardı. Yurtdışı festivallerde çeşitli ödüller kazanmış filmlerin seçiminde gösterilen itina seyirciyi çok memnun etti. Festivalin kamuoyuna yansıtılmasında oldukça öne çıkarılan “Türkiye’nin en büyük festivali” ifadesi pek tasvip edilmedi ve bilinen diğer festivallere haksızlık edildiği kanaati yayıldı. Adana Film Festivali’nin bu yıl yayınladığı kitaplarda dikkat çeken bir husus sinema tarihi yazınımıza yeni isimlerin de katıldığıydı. Sinemamızın Yeşilçam dönemi sanatçıları Süleyman Turan, Cüneyt Arkın, Muhterem Nur, Ahmet Mekin ve Şerif Gören adına yazılan kitaplarda yeni yazarlar Erhan Tuncer, Ali Karadoğan ve Rıza Kıraç’ın isimleri göze çarpıyordu. Bilindiği gibi festivallerde yayınlanan kitaplarla sinema kütüphanemiz gittikçe büyüyor. Yıllardır bu konuda gayret gösteren diğer yazar arkadaşlarımız Ali Can Sekmeç, Burçak Evren ve Agah Özgüç’ü de bu vesileyle minnetle anmak isteriz.

Basın mensupları yine festivalin kadim oteli Seyhan’da, oyuncular, yönetmenler, yapımcılar ve yabancı konuklar Hilton Oteli’nde konakladılar. Altın Koza’nın 25. yılı olması nedeniyle konuk sayısının da oldukça fazla olduğu anlaşılıyordu. Adana, festivali zamanında yaklaşık 1.000 kişiyi ağırladı.

25. Uluslararası Adana Film Festivali, 29 Ülkemizin iki büyük festivalinin birkaç günü bu yıl aynı zaman aralığına denk geldi. Eylül’de kapanış törenini gerçekleştirirken aynı gece 55.  Uluslararası Antalya Film Festivali açılış gecesini düzenlemekteydi. Antalya açılışının en büyük sürprizi ünlü Fransız oyuncu Vincent Cassel’in yaşam boyu onur ödülü almak için Antalya’ya ve festivalin açılış gecesine gelmesiydi. Festivale yabancı konuk oyuncu olarak ayrıca dişi Terminator olarak da bilinen Kristanna Loken ve sinema dünyasının ünlü kötü adamlarından Eric Roberts de iştirak etti. Eric Roberts’in diğer bir özelliği de, Özel Bir Kadın adlı filmle bir zamanlar ülkemizde büyük bir hayran kitlesi edinen Julia Roberts’in kardeşi olması.

Geçen sene ve bu sene Ulusal Yarışma’nın yapılmaması, Uluslararası Antalya Film Festivali’nin sinema sektörünün çoğunluğu tarafından protesto edilmesine yol açtı. İstanbul’da alternatif 55. Ulusal Yarışma Ödülleri etkinliği düzenlendi. Festivalin Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’nda, yerli film olarak Mustafa Karadeniz’in yönettiği “Çınar” ve Sefa Öztürk Çoban’ın yönettiği “Güven” adlı filmler yarıştı. Festival günlerinde fısıltı gazetesinde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nın yapılması konusunda ikna olduğu ancak festivale az zaman kaldığı gerekçesiyle yarışmanın o nedenle bu yıl da yapılmadığı haberleri dolaşıyordu.

Öyle veya böyle, yerli sinemamızın sektör insanlarının izleyicileriyle en büyük buluşma organizasyonu olan Antalya Film Festivali’nin Ulusal Film Yarışması’nı tekrar hayata geçirmesi tüm yerli film seven sinemaseverlerin ortak arzusu. 55. Uluslararası Antalya Film Festivali’nin bu sene çok sönük geçtiği söylenebilir. Daha önce şehir sinemalarına dağılan film gösterimleri bu yıl sadece Kültür Park içindeki Antalya Kültür Merkezi’nin büyük salonu ve Perge Salonu’nda yapıldı. Uzak semtlerdeki sinemalar arasında koşuşturmanın olumsuzluğu yanında aynı bina içinde film gösterilmesi avantaj gibi görünse de festivalde gösterilen yaklaşık 40 kadar film, yıllardır festivalde yüzlerce film seyreden Altın Portakal seyircisini pek tatmin etmedi. Basına yapılan duyurularda da dikkatten kaçmayan küçük hatalar, Antalya’da yapılan diğer festivallerde görev yapan arkadaşlarımızın film festivale ekibine dahil edildiğini hatırlatıyordu. Festivalin ana etkinlik mekânı AKM’nin açılımının Antalya Kültür Merkezi olarak bilinegelmesine rağmen duyurularda Atatürk Kültür Merkezi olarak geçmesi hafızalara sevimli ve arzulanan bir dil sürçmesi olarak geçti. Keza birçok kere festivali ziyaret etmiş olan ve Türev adlı filmiyle festivalde En İyi Yönetmen ödülü kazanan Atıl İnaç’ın, Atıl İnanç olarak, keza sevimli oyuncu Fadik Sevin Atasoy’un Fadik Sevim Atasoy olarak duyurulması festivale sevimli ve renk katıcı hatalardı.

Festival süresince tüm konukların, gösterim, panel, atölye ve etkinliklerin yapıldığı yerlere yakın olan Rixos Oteli’nde konumlandırılması çok yararlı oldu. Basın mensupları bir yandan Ferzan Özpetek’le son filmi Napoli’nin Sırrı’nı konuşurken diğer taraftan Eric Roberts veya Kristanna Loken’le röportaj yapma yapmaya yarışmaları festivale farklı renkler kattı. Geçmiş yıllarda da David Carradine, Antonio Delon, Matt Dillon gibi şöhretleri ağırlanması da birçok sinemaseverin anılarında unutulmayacak şekilde yer etti.

Geçmiş yıllarda, hemen her yıl festival kapsamında sinema sanatçılarımızla ilgili 2-3 adet kitap yayınlanırdı, bu sene sadece festival kataloğu yayınlamakla yetinildi. Neyse ki festival çalışanlarının fedakârca çalışmaları ve açılış, kapanış törenlerinin eski yıllardaki gibi yine Cam Piramit’te yapılması memnuniyet yarattı. Umarız Uluslararası Antalya Film Festivali önümüzdeki yıllarda yine eski günlerdeki görkemine kavuşur ve yerli sinemamızın tümüne yeniden kucak açar.

Bir öneride bulunarak bitireyim. Yazımıza konu olan, sevdiğimiz bu iki festivalimiz bu yıl Uluslararası Adana Film Festivali ve Uluslararası Antalya Film Festivali olarak adlandırıldı. Geçmiş yıllarda adlarına festival kapsamında verdikleri ödüller, Altın Koza ve Altın Portakal olarak dahil ediliyordu. Geçmişe özlem duyan bazı arkadaşlarımız festival isimlerinden ödül adlarının çıkarılmasını tasvip etmiyor ve kınıyorlar. Ancak başka bir açıdan bakıldığında uzun festival adlarının karmaşaya sebep olduğu dikkatten kaçıyor. Misalen geçmişte basına gönderilen bir bülten içinde festivalin adı Antalya Uluslararası Altın Portakal Film Festivali, Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, Altın Portakal Uluslararası Antalya Film Festivali, Antalya Altın Portakal Uluslararası Film Festivali, vs. vs. şeklinde birden fazla isimle anılabiliyordu. O nedenle film festivali adlarında sadece şehir adı kullanılmalıdır. İstanbul Film Festivali 6-7 senedir, Boğaziçi Film Festivali bu yıl o şekilde adlandırılmaya başlandı. Bahse konu olan festivallerimiz de önümüzdeki yıllarda Antalya Film Festivali, Adana Film Festivali ve diğerleri Malatya Film Festivali, Gaziantep Film Festivali, Antakya Film Festivali, Köyceğiz Film Festivali, Mardin Film Festivali, vs. vs. şeklinde anılmalıdır.

(Bu yazı CineTele Dergisi’nin Ocak 2019 sayısında yayınlanmıştır.)

(08 Ocak 2019)

Sadi Çilingir

sadicilingir@sadibey.com