Ferzan Özpetek’in yönettiği ve Halit Ergenc, Tuba Büyüküstün, Mehmet Günsür ile Nejat İşler’in oynadığı İstanbul Kırmızısı, 03 Mart 2017’de Mars Dağıtım dağıtımıyla BKM Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Uzun yıllar yurt dışında yaşayan yazar – editör Orhan Şahin, ünlü yönetmen Deniz Soysal’ın ilk kitabı üzerinde çalışmak için İstanbul’a gelir. Deniz zenginliğinin son demlerindeki ailesiyle birlikte bir yalıda yaşamaktadır. Orhan, kendini ilk günden Deniz’in karmaşık ilişkileri, esrarengiz arkadaşları ve aile bireylerinin ortasında bulur. Yıllar sonra döndüğü İstanbul’u yepyeni gözlerle keşfederken, unuttuğu duyguları yeniden yaşamaya başlayacaktır.
Günlük arşivler: 31 Ocak 2017
Tatlım Tatlım’a Hazır mısınız?
Başrollerini, Aylin Kontente, Büşra Pekin, Gupse Özay, Şebnem Bozoklu, Bülent Emrah Parlak, Çağlar Çorumlu, Fatih Artman ve Serkan Keskin’in paylaştığı, Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği Tatlım Tatlım’ın ilk teaser’ı yayınlandı. İlişkilerin çeşitli aşamalarında yaşananları kadın ve erkek ekseni üzerinden eğlenceli bir dille anlatan, kendilerini olayların akışına bırakmış dört çiftin hikâyesi Tatlım Tatlım yakında gösterime girecek.
- Basın Bülteni
- Teaser’ı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
SİYAD, Carol’ı 2016’nın En İyi Yabancı Filmi Seçti
Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), 2016’nın En İyi Yabancı Filmi olarak Carol’ı seçti. SİYAD üyelerince geçen yıl Türkiye’de vizyona giren tüm yabancı filmler arasında yapılan oylama sonucunda en çok oyu alarak birinci sırada yer alan Carol’ın ithalatçısına ödülü 15 Mart akşamı Şişli Belediyesi Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan ve sunuculuğunu Tuğrul Tülek’in yapacağı törende verilecek.
Sadi Çilingir Yazıyor: Seni Şimdiden Özledim
52. Uluslararası Antalya Film Festivali’nin başlamasından birkaç ay önce Antrakt Sinema Gazetesi’nin sahibi Deniz Yavuz aradı, festival kataloğunu hazırlama görevinin kendisine verildiğini bildirdi. Rahmetli yazar arkadaşımız Orhan Ünser’le birlikte yerli sinemamız hakkında her olayı, bilgiyi takip ettiğimizi bildiğinden, kataloğa koymayı düşündüğü, sinemamızın bir önceki yıl kaybettiği değerleri sanatçılarımızı hatırlatacak ve anmamıza … Devamı… »
Duvar
Sadi Bey’in Facebook Günlükleri:
Duvar, nam-ı diğer The Wall. “Duvar” deyip hor görme garibi. Nice dünya güzelleri, yeryüzü yakışıklıları yürüdü, geçti önünden. (31 Ocak 2017)
Geleceği tahmin etme becerisi en çok ses sanatçılarımızın ailelerinde bulunuyor sanırım. Soyadlarına dikkat ederseniz Tatlıses, Gürses, Şenses, Güzelses, Bülbülses’lerin aileleri daha evlatları dünyaya gelmeden onların ses sanatçısı olacaklarını öngörmüşler ki ailelerinin soyadlarını ses’lendirmişler. Bendeniz de bu uygulamadan ve şu an içinde bulunduğum sektörden ilham alarak soyadımı Tatlıfilm, Gürfilm, Şenfilm, Güzelfilm, Bülbülfilm veya Tatlısinema, Gürsinema, Şensinema, Güzelsinema, Bülbülsinema olarak değiştirmeyi düşünüyorum. Sadi Tatlısinema veya Sadi Güzelfilm olur mu? Henüz karar veremedim, siz ne dersiniz? (“O soyadları ses sanatçılarımızın şöhret basamaklarını tırmanmaları için kullandıkları takma adlardır” diye bazı arkadaşlar konuya hemen müdahil olup akıl vermesinler lütfen. Öyle olduğunu ben de biliyorum ve bu saatten sonra soyadımdan da vazgeçecek değilim tabi ki. Ne de olsa o şekilde meşhur oldum; bu duruma meşhurluk denmese de sağ olsunlar bazen duayen diyorlar.) (01 Şubat 2017)
Gemilerde talim var. (“Gemicik” yazsam yanlış anlaşırım deye* böyle yazdım. Fotoğrafı otobüs içinden çektim. Camdaki “Acil Çıkış” yazısı da konuya uydu sanki. Hani talim, hoplama, zıplama vs. vs. gibi.)
*Rahmetli Özdemir Asaf malum kelimeyi böyle yazardı. (01 Şubat 2017)
Kısa boylu arkadaşlar genelde boylarından şikâyet ederler. Hiç etmesinler, çünkü uzun boylu olmak daha kötü. 1.83 boyumla pek selvi boylu olmasam da ben bile bazen rahatsız oluyorum uzunluğumdan. Sinemada, tiyatroda arkamıza denk gelenler, oyunun, filmin olur olmaz yerinde dürterler bizi, “Perde görünmüyor, kafanızı eğer misiniz?” diye taciz ederler. Taciz olmasa da uzunluğun verdiği tedirginlikle koltukta büzüldükçe büzülürüz. Mesela kısa boylu olarak hiç duydunuz mu “Beyefendi kafanızı biraz yukarı kaldırın da perdenin yarısı kapansın.” diye. Mümkün değil, duymamışsınızdır. Bazen seslenirler “Uzuuun baksana” diye, “Kısaaa bak bana.” diyene rastladınız mı? Rastlamadınız tabi ki. Bazen tarifi bile uzun adam üzerinden yapanlar olagelmiştir. “Bak teee oradaki uzunun önünde durduğu dükkân.” derler. “Kısanın yan tarafındaki kebapçı.” demezleeer. (02 Şubat 2017)
“Yeni Nesil Ajan” filminin afişinde IMAxXx esprisi. (01 Şubat 2017)
Kantarın topuzunu kaçırıp sürekli mağdur olduğunuzdan ve suçunuz olmadığından bahsederseniz, farkında olmasanız dahi kendi aleyhinize çalışıyorsunuz demektir. Bir müddet sonra insanlar sizin mağdur olmadığınıza ve suçun kesinlikle sizde olduğuna inanmaya başlarlar. Çünkü işin suyunu çıkardınız, inanılmaz oldunuz. (05 Şubat 2017)
“Bir çiçekle bahar gelmez” deyip gülü, yasemini, menekşeyi hor görme, sadece sana değil görüntü ve kokularıyla tüm doğaya mutluluk saçıyorlar. (05 Şubat 2017)
Milliyet Gazetesi’nin ekini tetkik ederken üstad R. Hakan Kırkoğlu’nun köşesine takıldım. Kırk yılda bir burcuma bakayım dedim, bulamadım. Kova Burcu’nu göremeyince tarih aralığına baktım, Saka Burcu yazıyor. 67 yaşımdan sonra Yeni Türkiye’de burcumun da değiştiğini gördüm ya artık sen sağ ben selamet. (05 Şubat 2017)
Sadi Bey’in Beyazperde Yazıları:
Üzüntü insanı olgunlaştırır. (Dixie, Yön: Edward Sutherland.)
Hepimiz çocukluğumuzu özleriz; en kötümüz bile. (Vahşi Belde-The Wild Bunch, Yön: Sam Peckinpah.)
(07 Şubat 2017)
Sadi Çilingir
Ali Erden Yazıyor: Madencilik Dünyasında Vahşi Savaş
1981 yılı. Nevada’nın Reno şehri. Büyükbabasının birkaç katırla geldiği, elleriyle kazdığı madeni babası büyük bir şirkete dönüştürmüş Kenny Wells, sevgilisi Kay’i etkilemeye çalışırken Kenny’nin hikâyesi başlıyor. Artık yorgun babası işi ona bırakıyor. 1988 yılı. Kenny iflâsın eşiğinde. Şimdi ne olacaktı? Ama onun hayalleri vardı. Her zaman yeniden başlama gücü olmalıydı. Bunun için de hayallere ihtiyaç vardı. 1965’te Kentucky-Louisville’de doğan … Devamı… »
Güzel Adam Süreyya
Bir insanın yaşamı, her kim olursa olsun, her nerede yaşıyorsa yaşasın, her ne yapıyorsa yapsın muhakkak ki özeldir, önemlidir. Tabii ki, bakmak, bakmayı bilmek, ondaki farklılığı anlamak, anlatabilmek gerekli… Bunu bize sunan filmlere belgesel diyoruz. Belgeseller, yorum da içeren ama aslında izleyicinin yorumunu öne çıkaran çalışmalardır.
Bizim ülkemizde, belgesel denilince akla -her nedense- sadece tarihi değerlerin anlatılması geliyor. Onların da çoğunu yok ettiğimiz için sadece camiler var elimizde… Onları da yeterince anlatabildiğimizi sanmıyorum ya… Bu yazının konusu değil, başka bir yazıda ele alırız.
İnsan, en değerli varlık
Toplumsal belleğimizin olmadığını, eskiyen her şeyin unutulduğunu, unutulanların arkasından hüzünlendiğimizi söyleyip dururuz. O güzellikleri belgelemek isteyenler gerekli bilgiyi, belgeyi bulamaz; bulanlar da daha fazla kazanç getirecek yatırımlara yönelir. Bu, yazmak için de, görüntülemek için de, resimlemek için de geçerli… Resmi ve özel kurumlar da her şeye para bulurlar ama böylesi güzellikleri belgelemeye hiç sıcak bakmazlar.
Bu nedenle, hemen baştan Sompo Japan Sigorta ile İdea Jeneratör’e teşekkürü bir borç biliyorum. Her şey para değildir, bu yapılan, paradan çok daha değerlidir, geleceğe kalacak önemli bir yaşamdır.
Takımın atan kalbi
Maç içerisinde tribünden edilen küfürlere, “Ayıptır, yazıktır.” diyen Süreyya’ya, “Sen hele hiç konuşma, her maçta görüyorum seni, hep yedeksin. Hiç mi oynamaz bir insan…” cevabı, o seyircinin duygusuyla birlikte bilgisizliğini de yansıtıyor. Bilenlerse, Süreyya’yı hep merkezde tutuyor, takımın kalbi olarak niteliyor.
Önemli bir çalışma Güzel Adam Süreyya. Yönetmen Gökçe Kaan Demirkıran çok titiz çalışmış, yıllara dayanan çekimleri iyi toparlamış. Muhakkak ki eksikleri vardır ama eksiksiz hayat mı olur!
Gözleri doluyor…
Birçok işe girmiş çıkmış Süreyya. Herkese sevdirmiş kendini. Beşiktaş’la sahaya çıkmak en büyük arzusuymuş ve malzemeci olarak her maçta, ister deplasmanda, ister Avrupa kupası maçlarında çıkmış büyük bir gururla.
Anlatırken gözleri doluyor, bu kadar da duyarlı, bu kadar da alçakgönüllü… Gözlerinin içi gülüyor güzel bir şey anlatırken…
Futbolcular, malzemeci Süreyya ile ilgili anılarını aktarırlarken, belli ki kendileriyle en içten ilgilenen, onlara hep yakın davranan bu ağabeylerini unutamıyorlar. Çok insan, futbolcu, yönetici, çalıştırıcı geçmiş takımdan ama Süreyya hep kalmış. Hepsiyle de iyi anlaşmış, hiçbiri kötü söylemiyor, rakip olsalar da artık.
Önce futbol…
Futbolcuların bilinçsizliği üzüyor tabii, ister istemez, izledikçe. Sağlıkta ve hastalıkta Süreyya’yı arayıp soran (dil bilmeseler de “tarzanca” anlaştıkları halde) yabancı futbolcular olmuş. Bizim futbolcularımız, biraz palazlanınca herkesi küçümsüyorlar, film de bunun kanıtı. İstisnalar da var kuşkusuz, onları da izliyoruz zaten…
Yaşamını futbola vermiş, takımı için gece gündüz çalışan Süreyya’nın eşi ve oğluna daha çok yer verilmemesi, futbolun ailesinden de önce geldiğinin göstergesi bana sorarsanız. Eşinin ve oğlunun görüntüde yer alması da, aayıp olmasın, o da bulunsun” kabilinden araya sıkıştırılmış…
İki küçük noktaya takıldım…
Birincisi, Efsane Başkan Süleyman Seba’nın (yanlış mı hatırlıyorum), Süreyya adının kız adı olduğunu söylemesi… Çünkü Beşiktaş’ta Süreyya adlı çok da başarılı bir futbolcu vardı, nasıl unutulur! Hele de Başkan’ın unutması, mümkün değil. Bir hata olmalı…
İkincisi, Yılmaz Erdoğan’ın rol çalması… Dış ses olarak destek veren Erdoğan, haddinden fazla ağdalı yorumlamış elindeki metni.
Devamını bekliyoruz…
Derler ki, ABD’nin bu kadar güçlü olmasının altında, müzelerinin çok olması yatar… Amerika kıtası, daha bilinmezken biz İstanbul’u fethetmiştik ama bizim o kadar müzemiz yok. Buna da bağlı olarak binlerce yıla dayanan kültürel geçmişimizi ne yazdık ne de film yaptık. Bu ilk adım olsun.
Güzel Adam Süreyya, yönetmen Gökçe Kaan Demirkıran, belgesel… 9 Şubat’tan başlayarak gösterimde…
(07 Şubat 2018)
Korkut Akın
Kuyu (Yönetmen: Garip Çelik)
Teslimiyet filmi ile 22. Ankara Uluslararası Film Festivali Seçici Kurul Oyunculuk Özel Ödülü alan ve Nerdesin Aşkım? kısa filminde canlandırdığı Özge karakteri ile beğeni toplayan Seyhan Arman, bu kez de Garip Çelik’in yazıp yönettiği Kuyu isimli kısa filmin başrolünde yer alıyor. 2016 yılının Ağustos ayında yakılarak öldürülen trans birey Hande Kader’in dramından yola çıkılan film, trans bireylere yönelik transfobik bakış açısını ortaya koyuyor.